Perspektif

Kosova Kurtuluş Ordusu lideri Haşim Taçi savaş suçlarından yargılanıyor

NATO, 24 Mart - 9 Haziran 1999 tarihleri arasında 77 gün boyunca Sırbistan’ı bombaladı. Bu, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa topraklarında yaşanan ilk büyük savaştı. Bugün Ukrayna’daki savaş nedeniyle bu gerçek bile hafızalardan silinmeye çalışılıyor ve inkar ediliyor.

O dönemde savaş propagandası tüm hızıyla devam ediyordu: NATO “insan haklarını” savunmak ve Sırbistan’ın Kosova’da yapmakla suçlandığı “etnik temizliği” durdurmak için Sırp şehirlerini yerle bir ediyordu. Daha birkaç hafta öncesine kadar pasifizmi savunan Yeşiller, liberaller ve sahte sol gruplar bu propagandayı hevesle benimseyerek savaş kampına geçtiler. Almanya’da Yeşiller ve Sosyal Demokratlar, Hitler’in 1945’teki yenilgisinden bu yana Alman silahlı kuvvetlerinin katıldığı ilk askeri muharebe misyonunu düzenlediler.

Kosova Cumhurbaşkanı Haşim Taçi, sağda, 17 Ağustos 2016 Çarşamba günü Kosova’nın başkenti Priştine’de düzenlenen ortak basın toplantısı sırasında ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile el sıkışıyor. (AP POOL Photo/Visar Kryeziu) [AP Photo]

Joe Biden’ın 2009 yılında kucakladığı ve “Kosova’nın George Washington’ı” olarak nitelendirdiği kişi, şimdi savaş suçlusu olarak özel bir mahkemede yargılanıyor. Kosova Kurtuluş Ordusu’nun (UÇK) kurucusu ve sözcüsü, daha sonra Kosova’nın dışişleri bakanı, hükümet başkanı ve cumhurbaşkanı olan Haşim Taçi’nin yargılanmasına Pazartesi günü Lahey’de başlandı.

70 sayfalık iddianamede Taçi ve diğer üç üst düzey UÇK üyesi -Kadri Veseli, Recep Selimi ve Yakup Krasniki- 1998 ve 1999 yıllarında yüzden fazla cinayetten ve çok sayıda başka savaş suçundan sorumlu olmakla suçlanıyor. Dört sanık da mahkumların tehdit edilmesine ya da kötü muameleye maruz kalmasına bizzat katılmakla suçlanıyor. Savcılık, Taçi’nin savunma avukatlarına bu suçlamaları kanıtlayan 56.000 belge teslim etti.

İddianamede UÇK’nın Sırplara, Romanlara ve diğer Arnavut olmayanlara karşı uyguladığı vahşet ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Taçi’nin politikalarına karşı çıkan ve Sırbistan ile çatışmaya barışçıl bir çözüm bulunmasını savunan rakibi İbrahim Rugova’yı destekleyen Kosovalı Arnavutlara da acımasızca zulmedilmişti. UÇK, yüzlerce mahkumun tutulduğu ve tanıklara göre işkence, yalancı infaz ve ölüm tehditleri ile taciz edildiği çok sayıda gözaltı merkezini yönetti.

Kurbanlar silahlarla, beyzbol sopalarıyla, metal aletlerle ve tahta sopalarla dövülmüş, elektrik şoku verilerek ya da boğma numarası yapılarak işkenceye maruz bırakılmıştı. Diğer mahkumlar ve aile üyeleri işkenceyi izlemek zorunda kalmıştı ya da birbirlerini taciz etmeye zorlanmıştı. Diğer onlarcası kurşuna dizilmişti.

NATO Kosova’yı Sırbistan’dan ayrılmaya zorladıktan ve 50.000 kişilik Kosova Gücü’nü (KFOR) buraya konuşlandırdıktan sonra bile cinayetler devam etti. UÇK Sırplardan, Romanlardan ve Rugova destekçilerinden intikam almış ve onlarcasını öldürmüştü. Savaş zamanındaki adı “Yılan” olan Taçi, onların güçlü adamı olarak görülüyordu.

Taçi davası, yağmacı ve cani amaçlarını kamufle etmek için hiçbir yalandan kaçınmayan emperyalist savaş propagandası konusunda bir ders niteliğindedir. Bu sadece o dönemde Yugoslavya’daki savaş için değil, aynı zamanda bugün Ukrayna’daki savaş için de geçerlidir.

Ukrayna’da da Azak Taburu üyeleri gibi Nazi amblemleri taşıyan ve sekiz yıl boyunca Ukrayna’nın doğusunda Rusça konuşan ya da Rusya’ya sempati duyan herkese zulmeden suçlular, özgürlük savaşçıları olarak anılıyor. Ukrayna’da da oligarkların ve Batılı kukla oynatıcıların hizmetinde olan Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy gibi, on binlerce genç askeri NATO’nun hedefleri uğruna vicdansızca ölüme gönderen siyasetçiler, demokrat ve özgürlük savaşçısı olarak yüceltiliyor.

Ya da olumlu ve olumsuz kriterler basitçe tersine çevriliyor. Örneğin, dokuz yıl boyunca medya, Rusya’nın Kırım’ı ilhakının Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün ihlali olduğunu, bunun uluslararası hukuka göre kabul edilemez ve tarihsel olarak eşi benzeri görülmemiş bir durum olduğunu ilan etmeden bir gün bile geçirmedi. Oysa 1999 NATO savaşının öncelikli hedefi, uluslararası hukuka göre tartışmasız bir şekilde Sırbistan topraklarının bir parçası olan Kosova’yı ayrılmaya zorlamaktı. Kosova savaştan sonra uluslararası yönetim altına girdi; 2008’de Sırbistan’ın beyan ettiği iradeye karşı bağımsızlığını ilan etti ve bu bağımsızlık, ABD ve çoğu Avrupa devleti tarafından derhal tanındı.

Emperyalist güçler, 1,8 milyon nüfuslu yoksul bir vilayet olan Kosova’nın ayrılmasıyla, Yugoslavya’nın tamamen kendilerine bağımlı yedi güçsüz küçük devlete bölünmesini tamamladılar. Her şeyden önce, geleneksel olarak Rusya ile siyasi ve kültürel bağı olan Sırbistan böylece izole edilecek ve zayıflatılacaktı.

Haşim Taçi bu suç girişiminde kilit bir rol oynamıştır. ABD ve Almanya Dışişleri Bakanları Madeleine Albright ile Joschka Fischer, 1999 yılında UÇK sözcüsünü Rambouillet Konferansı’na davet ederek NATO’ya Yugoslavya’yı bombalamak için mazeret sundu.

Taçi’nin UÇK’sının Sırp hedeflere ve siyasi muhaliflere karşı terörist saldırılar düzenlediği ve uyuşturucu, kadın ve organ ticareti gibi suç teşkil eden girişimleriyle kendini finanse ettiği o dönemde zaten biliniyordu. Hatta CIA, NATO’nun hizmetine girip bir “kurtuluş hareketi” olarak yeniden sınıflandırmadan önce, UÇK’yı bir terör örgütü olarak sınıflandırmıştı.

NATO Kosova’yı ayrılmaya zorladıktan sonra, orada “barış ve düzeni” sağlamak için Taçi ve UÇK’ya bel bağladı. Bağımsızlıktan sonra Taçi yeni ülkenin dışişleri bakanı, başbakanı ve nihayet cumhurbaşkanı oldu; yozlaşmış ve kriminal bir oligarşik rejim kurdu.

Birçok Sırp siyasetçi tutuklanıp Lahey Savaş Suçları Mahkemesi önüne çıkarılırken, Taçi ve UÇK liderleri Amerikan ve Avrupa koruması altındaydı. Kosova’da bir korku ortamı yarattılar.

Frankfurter Allgemeine, Yugoslavya savaşından sonra Kosova’daki durumu “Neredeyse hiç kimse UÇK gazilerine karşı tanıklık etmeye cesaret edemiyordu,” diye tarif etti. “Bu riski göze alanlar da kötü sonuçlarla karşılaştı: Ölümle sonuçlanan açıklanamaz araba kazaları, ‘intiharlar’ ve keskin nişancı saldırıları.”

Lahey Mahkemesi’nde eski Yugoslavya’dan sorumlu Başsavcı Carla Del Ponte de 2009 yılında yayımlanan anılarında gözdağı ve terörden şöyle bahsetmiştir: “Tanıklar o kadar korkutulmuş ve sindirilmişti ki, bırakın gerçek suçları, bazı bölgelerde UÇK’nın varlığından bile bahsetmeye korkuyorlardı.”

Del Ponte, yine de konuşanların hayatlarının tehlikeye girdiğini ve aileleriyle birlikte başka ülkelere götürülmek zorunda kaldıklarını bildiriyor. KFOR kuvvetleri üyeleri ve bazı Lahey Mahkemesi yargıçları bile saldırılardan korkuyordu.

Durum ancak İsviçreli avukat Dick Marty’nin 2011 yılında UÇK’nın işlediği suçlar hakkında kapsamlı bir rapor sunmasıyla değişti. Marty bunu 47 devletin üye olduğu ve Avrupa Birliği’nden bağımsız olan Avrupa Konseyi adına yaptı.

Bunun üzerine AB kendi özel soruşturmacısını atadı. AB, Sırp lider Slobodan Milošević hakkındaki iddianamenin yazarlarından olduğu için “güvenilir” kabul edilen ABD’li avukat John Clint Williamson’ı seçti. İki yıldan fazla bir süre sonra Williamson, Marty’nin suçlamalarının sağlam bir şekilde kanıtlandığı sonucuna vardı.

Bunun üzerine AB, Lahey’de, resmi olarak Kosova yargı sisteminin bir parçası olan ancak yabancı hakim ve savcıların görev yaptığı ve Avrupa fonlarıyla finanse edilen özel bir mahkeme kurma zorunluluğu hissetti.

Özel mahkeme beş yılı aşkın bir süre boyunca herhangi bir suçlama olmaksızın soruşturma yürüttü. ABD ve AB arasındaki anlaşmazlıklar olmasaydı, muhtemelen tüm bu süreç sona erecekti.

Başkan Donald Trump tarafından 2019 yılında Sırbistan ve Kosova arasındaki müzakereler için özel temsilci olarak atanan Richard Grenell, Cumhurbaşkanı Taçi ile yakın bir şekilde çalışırken, AB onun rakibi olan hükümet başkanı Albin Kurti’ye yaslandı. Taçi, Haziran 2020’de Washington’daki Beyaz Saray’da Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić ile yapacağı zirve toplantısı için yola çıkmak üzereyken Özel Mahkeme iddianameyi yayınladı. Taçi geziyi iptal ederek istifa etmek zorunda kaldı.

Davanın iddianamenin yayınlanmasından iki buçuk yıl sonra nihayet açılmış olması Taçi’nin eninde sonunda mahkum edileceği anlamına gelmiyor. Mahkeme başkanına göre davanın birkaç yıl sürmesi bekleniyor. Sanıklar ABD’nin önde gelen hukuk firmaları tarafından savunuluyor. Aralarında Yugoslavya savaşındaki NATO Yüksek Komutanı Wesley Clark ve eski Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner’in de bulunduğu çok sayıda tanınmış kişinin Taçi lehine ifade vermesi bekleniyor.

Ancak Taçi’nin avukatları bile iddianamede tanımlanan suçların işlendiğini inkar etmiyorlar. Bunun yerine, Nazi savaş suçlularının yargılandığı Nürnberg duruşmalarından tanıdık bir savunma stratejisi izliyorlar: UÇK birimleri gerçekten de suç işlemişti ama UÇK’nın kurucu üyesi, komutanı ve resmi sözcüsü Taçi’nin bu suçlardan haberi yoktu!

Her halükarda, Taçi’nin yargılanması, Yugoslav savaşını meşrulaştırmak için söylenen yalanları çoktan açığa çıkarmıştır. WSWS, bu “beceriksiz ve sinik propaganda kampanyasını” kategorik olarak reddetmiş, savaşın gerçek nedenlerine işaret etmiş ve uluslararası işçi sınıfının sosyalist bir program temelinde savaş karşıtı bir hareket inşa etmesi için kampanya yürütmüştü.

WSWS’de 24 Mayıs 1999’da yayımlanan “NATO neden Yugoslavya ile savaşıyor? Dünya gücü, petrol ve altın” [1] başlıklı yazıda şöyle deniyordu: “NATO sözcülerinin sahte iddiaları ve medyanın tahrifatları bu savaştan çıkarıldığında geriye ne kalır? Emperyalist ülkelerin küçük bir federasyona karşı apaçık bir saldırısı. Saldırı için gösterilen resmi gerekçeler bir sis perdesi işlevi görmektedir.”

Makale, Yugoslavya savaşını ABD’nin Avrasya kara parçasına hakim olma planlarıyla ilişkilendiriyor ve şu uyarıda bulunuyordu: “Rusya ile çatışma potansiyeli, artık açıkça görülmelidir ki, son on yılda artmıştır.” Bu uyarının doğruluğu bugün dramatik bir şekilde kanıtlanmıştır.

7 Nisan 2023

------
[1] David North, A Quarter Century of War: The US Drive for Global Hegemony 1990-2016, Oak Park, MI: Mehring Books, 2016, s. 123.

Loading