Perspektif

Rusya’ya karşı savaşta yeni tırmanış: ABD’nin en büyük savaş gemisi Norveç’te

Biden yönetiminin geçen haftaki G7 toplantısında Ukrayna’ya F-16 savaş uçakları göndereceğini açıklamasının ardından, ABD ve Ukrayna’daki vekil güçleri çatışmayı daha da tırmandırmayı amaçlayan bir dizi provokatif eylem gerçekleştirdi.

Ukrayna ordusu sahada askeri gerilemeler yaşamaya devam ederken (Bahmut’un düşmesi bunun en açık örneği), ABD ve NATO güçleri hava, kara ve deniz kuvvetlerinin çatışmaya doğrudan katılma ihtimaline hazırlanıyor.

USS Gerald R. Ford (CVN 78) ilk görevinde Donanma İstasyonu Norfolk'tan ayrılıyor, 4 Ekim 2022. [Photo: US NAvy]

Çarşamba günü USS Gerald R. Ford Norveç’in başkenti Oslo’ya ulaştı. USS Ford, bugüne kadar inşa edilmiş en büyük savaş gemisi ve ABD tarafından hizmete alınan bu tür yeni nesil uçak gemilerinin ilki.

Ford’un liderliğindeki uçak gemisi saldırı grubunda nükleer güçle çalışan iki saldırı denizaltısı, iki Ticonderoga sınıfı kruvazör ve bir destroyer filosu yer alıyor. Vurucu grubun komutasında, Rus topraklarını vurabilecek mesafede görev yapacak olan binlerce deniz kuvvetleri askeri bulunuyor.

ABD Altıncı Filo Komutanı Koramiral Thomas E. Ishee, Oslo’dan ayrıldıktan sonra uçak gemisi taarruz grubunun “seyrüsefer özgürlüğü” operasyonlarını gerçekleştirmek üzere Arktik bölgesine gideceğini açıkladı. “Seyrüsefer özgürlüğü”  terimi, ABD tarafından gemilerin tartışmalı sulara provokatif bir şekilde açılmasını tanımlamak için kullanılıyor.

Başka bir ifadeyle, binlerce askerin yer aldığı bu devasa donanma, Biden’ın geçen yıl nükleer bir “kıyamet” tehdidi yaratacağını söylediği ve hızla tırmanan bir vekâlet savaşı koşullarında Rus kıyı şeridine yakın bir yerde seyredecek.

Bu devasa donanmanın hangi silahları taşıdığı kamuoyu tarafından bilinmiyor. Amerika Birleşik Devletleri, savaş gemilerinde nükleer silah bulunduğunu ne doğrulayan ne de reddeden bir politika izliyor. Bununla birlikte, ABD’nin önde gelen askeri düşünce kuruluşları yıllardır ABD uçak gemilerine taktik nükleer silah yerleştirilmesini savunuyor.

Uçak gemisinin Norveç’e konuşlandırılması, çatışmadaki bir dizi ciddi tırmandırıcı adımın parçasıdır.

22 Mayıs Pazartesi günü, Ukrayna ordusuyla koordinasyon içinde hareket eden bir grup aşırı sağcı Rus milis, Rusya’ya geçerek Belgorod bölgesinde bir dizi saldırı düzenledi. Rus yetkililer, milislerin ABD tarafından tedarik edilmiş araçları kullandıklarına dair görüntüler yayınladı. Bunlar arasında, ABD’nin Irak ve Afganistan savaşları için geliştirdiği ağır zırhlı araçlar olan MRAP’lar da vardı.

Çarşamba günü New York Times gazetesi, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in resmi konutuna yönelik bir dizi insansız hava aracı saldırısının, iddiaya göre Zelenskiy ya da ABD’nin bilgisi dışında, Ukrayna devleti içindeki bir grup tarafından düzenlendiğini doğrulayan bir makale yayımladı.

Belki de en provokatif olanı, Ukrayna askeri istihbarat servisi başkan yardımcısı Vadim Skibitskiy’nin sağcı Alman gazetesi Die Welt’e verdiği röportajda, Ukrayna hükümetinin Putin’in öldürülmesini resmen desteklediğini ve Rusya içinde doğrudan saldırılar düzenlediğini söylemesi oldu.

“Putin listenin başında. Onu öldürmeye çalışıyoruz” başlıklı yazıda Skibitskiy’ye “Listenin başında kim var?” diye soruluyor ve o da “Putin, çünkü ne olacağını o koordine ediyor ve karar veriyor,” yanıtını veriyor.

“Kuzeyde, Rusya’da demiryollarına, depolara ve havaalanlarına yönelik saldırılar da sizin tarafınızdan mı düzenleniyor?” sorusuna Skibitskiy, “Tüm malzemeler Rostov’dan ya da Kırım üzerinden geliyor” yanıtını veriyor. Röportajı yapan kişi “Peki, bu bölgelere de saldıracak mısınız?” diye sorunca, Skibitsky şöyle yanıtlıyor: “Elbette. Eğer orada yakıt, silah ve mühimmat varsa imha edilecek.”

Ukrayna istihbarat güçlerinin liderlerinden birinin Rusya devlet başkanını öldürmenin bir devlet politikası olduğunu resmen açıklaması, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın 3 Mayıs’ta Kremlin’e düzenlenen insansız hava aracı saldırılarının ardından yaptığı açıklamayı daha da kaygı verici hale getirmektedir. Blinken, ABD’nin “[Rus] liderliğe yönelik bu tür saldırıları” destekleyip desteklemediği sorulduğunda, “Bunlar Ukrayna’nın kendisini nasıl savunacağına dair vereceği kararlardır,” demişti.

Buradan çıkan net sonuç, Putin’e yönelik suikast girişimi de dahil olmak üzere -ki basın artık Ukrayna tarafından gerçekleştirildiğini kabul ediyor- Rusya içindeki saldırıların ABD’nin en yakın koordinasyonu ve onayıyla yapıldığıdır.

ABD’li yetkililer Rus topraklarına yönelik saldırıları giderek daha açık bir şekilde savunuyor. Perşembe günü aşırı sağcı bir muhabir Demokrat Kongre üyesi Jerrold Nadler’a “[Ukrayna güçlerinin] Rus topraklarına girmesinden endişe duyuyor musunuz?” diye sordu. Nadler bu soruya şu yanıtı verdi: “Endişeli değilim. Girseler de umurumda olmazdı.”

Moskova ise ABD’nin çatışmayı genişletmeye yönelik provokatif çabalarına çaresiz ve pervasız bir yanıt vererek, komşu Belarus’a taktik nükleer silahlar yerleştireceğini açıkladı. Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, “Rusya ve Belarus’un batı sınırlarındaki tehditlerin son derece keskin bir şekilde tırmanması bağlamında, askeri-nükleer alanda karşı önlemler alma kararı verildi,” dedi.

Bu hafta başında Dünya Sosyalist Web Sitesi (WSWS), Ukrayna’ya F-16 savaş uçakları gönderme kararının, aslında ABD’nin Rusya ile savaşa katılımını genişletmeye yönelik planının parçası olarak aylar önce alındığını belirterek şunları yazmıştı: “Biden yönetimi savaşı tırmandırmak için sistematik bir planla hareket ederken, tüm eylemleri adeta anlık ve dış ‘baskıya’ tepkisel yanıtlar olarak sunuluyor.”

Bu analiz Genelkurmay Başkanı Mark Milley’in Perşembe günü yaptığı açıklamalarda neredeyse kelimesi kelimesine teyit edildi. Milley şu açıklamayı yaptı: “Mesele daha sonra mı yoksa şimdi mi mutabık olacağız ya da baskı altında mı mutabık olacağız meselesi değil. Yaptığımızın bununla hiç alakası yok. Yapılan şey, maliyet, fayda ve risk ile şu anda ve yakın gelecekte muharebe alanında neye ihtiyaç duyulduğuna bakan sert bir askeri analizdi.”

Medyada anlatılanın aksine, geçtiğimiz hafta sonu G7 zirvesinde kapalı kapılar ardında yapılan görüşmeler savaş uçaklarının gönderilmesi üzerine değildi. WSWS’nin yazdığı gibi, “Hafta sonu yapılan zirve iki amaca hizmet etti: Birincisi, emperyalist komplocular topluluğundaki tüm muhalifleri hizaya getirmek, ikincisi ise en önemli soruyu tartışmak: Bundan sonra ne olacak?”

“Bundan sonra ne olacak?” sorusunun cevabının gelişmelerde ortaya çıkması uzun sürmedi. Ukrayna’daki askeri gerilemeler ve içeride tırmanan ekonomik, sosyal ve siyasi krizle –hepsinden önemlisi sınıf mücadelesinin patlayıcı büyümesiyle– karşı karşıya olan kapitalist egemen seçkinler, Troçki’nin İkinci Dünya Savaşı arifesinde yazdığı gibi, felakete doğru “gözleri kapalı bir şekilde kızakla kayıyorlar.”

26 Mayıs 2023

Loading