İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu rejiminin Salı günü Gazze’de El-Ehli Arap Hastanesi’ni bombalayarak yaklaşık 500 kişiyi katletmesi, Türkiye genelinde on binlerce kişi tarafından şiddetle protesto edildi. Dün cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile 3 gün ulusal yas ilan edildi.
Filistin’de ve Ortadoğu’nun birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de İsrail’in katliam haberinin duyulmasının hemen ardından aralarında İstanbul, Ankara, Bursa, Adana, Malatya ve Diyarbakır’ın da bulunduğu yirmiden fazla şehirde kitlesel protestolar patlak verdi.
Gösterilerde İsrail ve ABD aleyhine sloganlar atılırken Filistin halkına destek ifade edildi. Ankara’da ABD bayrağı yakılırken, Adana’da toplananlar ABD konsolosluğunu taşladı ve içeriye girmeye çalıştı.
İstanbul’da İsrail Başkonsolosluğu önünde düzenlenen kitlesel protestoda, göstericiler binaya havai fişek attı ve içeriye girmeye çalıştı. Polis buna göz yaşartıcı gaz ve tazyikli suyla yanıt verdi. Polisin saldırısı sonucu 65 yaşındaki Eshabil Tüfekçi kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti.
İstanbul Valiliği’nden yapılan açıklamada “İsrail’in Gazzeli sivillere yönelik bombardımanlarını protesto etmek için toplanan vatandaşlarımızdan bir grup, konsolosluk binasına girmek için harekete geçmiş, emniyet güçlerimize, çevredeki binalara, konsolosluğa taşlı, sopalı, meşaleli ve havai fişekli saldırıda bulunmuştur. Emniyet kuvvetlerimiz de telafisi mümkün olmayacak olayların önüne geçebilmek için gruba müdahale ederek konsolosluk binasına girişleri engellemiştir,” denildi.
İslamcı Saadet Partisi’nin İstanbul İl Başkanlığı bir açıklama yaparak şunları ifade etti: “Saadet Partisi İstanbul İl Başkan Yardımcımız Nuri Tüfekçi’nin muhterem babaları İstanbul Konsolosluğu önünde gaz bombasından etkilenmesi üzerine geçirdiği kalp krizi neticesinde vefat etmiştir.”
Dün akşam da İsrail Başkonsolosluğu önünde iki binden fazla kişinin katıldığı birden çok protesto gösterisi düzenlendi. Sosyalist Eşitlik Grubu üyelerinin WSWS Yayın Kurulu’nun dünkü açıklamasını dağıttığı protestonun çağrısı TTB, DİSK, KESK ve TMMOB tarafından yapıldı.
Ayrıca dün sağlık emekçileri birçok ilde İsrail’in hastane katliamını protesto etti. Evrensel gazetesinin haberine göre, İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde SES üyesi sağlık emekçileri “Filistin halkı yalnız değildir” yazılı bir pankartla protesto eylemi yaptı.
SES işyeri temsilcisi Aydın Erol, yaptığı açıklamada şunları belirtti: “Emperyalizm İsrail’in yaptığı bu katliamlara sessiz kalarak bir şekilde onaylıyor. Türkiye şimdiye kadar İsrail ile yaptığı ikili anlaşmalardan bir adım geri atmadı. İşçilerin emekçilerin Filistin halkının yanında olmak için bir arada olması gerekiyor. İsrail’in bu katliamlara son vermesi gerektiğini alanlara çıkarak ifade etmek istiyoruz.”
Salı gecesi Malatya’da patlak veren kitlesel protesto özellikle dikkat çekiciydi. Şehir merkezinde toplanan binlerce kişi, araç konvoylarıyla ABD’nin şehir dışında bulunan Kürecik Radar Üssü’ne gitti.
Cumhuriyet gazetesine göre, polis ve jandarma üs çevresinde geniş güvenlik önlemi aldı ve barikat kurarak protestocu kitlelerin yaklaşmasını engelledi. Güvenlik güçleri, daha sonra protestoculara göz yaşartıcı gaz ve tazyikli suyla saldırdı.
2012’de NATO’nun kullanımı için kurulan Kürecik Radar Üssü, ABD Ordusu tarafından işletiliyor. Erken uyarı radar sisteminin yalnızca NATO güçlerini değil, İsrail’i de koruduğu düşünülüyor.
2011’de dönemin İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, üssün kurulması konusunda dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetini kınayarak “Füze savunma kalkanı Siyonist rejimi korumayı amaçlamaktadır. Bir gün bize karşı harekete geçerlerse füzelerimizin işgal altındaki topraklara [İsrail’e] düşmesine izin vermek istemiyorlar. Onu bu yüzden oraya yerleştirdiler,” demişti.
Salı gecesi TBMM’deki altı burjuva partisi, ortak bir bildiri yayımlayarak hastane katliamını kınadı ve “bu vahşetin durdurulması için dünya parlamentolarını, uluslararası toplum ve kuruluşları, tutum ve inisiyatif almaya davet ediyoruz,” açıklamasını yaptı ancak mecliste İsrail’le ticari ya da askeri ilişkileri etkileyecek herhangi bir somut adım atılması girişimi söz konusu olmadı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Gazze’deki hastanenin bombalanmasının ardından X/Twitter’dan yaptığı açıklamada şunları belirtti: “İçerisinde kadınların, çocukların, masum sivillerin olduğu bir hastaneyi vurmak, İsrail’in en temel insani değerlerden yoksun saldırılarının son örneğidir. Gazze’de yaşanan ve tarihte benzeri olmayan bu vahşeti durdurmak için tüm insanlığı harekete geçmeye davet ediyorum.”
Erdoğan dün yaptığı açıklamada ise hastane katliamıyla birlikte İsrail’in saldırılarının “soykırım derecesine” vardığını söyledi ve katliamdan İsrail’in yanı sıra “ateşe benzin dökenlerin”, yani ABD ve diğer emperyalist güçlerin sorumlu olduğunu ekledi. Erdoğan, bir kez daha, ABD’nin Doğu Akdeniz’e İran’a karşı savaş hazırlığı olarak uçak gemileri göndermesini eleştirdi.
Ne var ki, Erdoğan’ın İsrail’e ve ABD’ye yönelik eleştirileri, yalnızca kendi hükümetinin ikiyüzlülüğünün altını çizmektedir. Tüm gerilimlere rağmen, Erdoğan ve ondan önceki hükümetler, ABD emperyalizmi ile kapsamlı askeri-stratejik ittifakın parçası olarak, Filistin halkının emperyalizm destekli İsrail tarafından zulme uğradığı onlarca yıldır Tel Aviv ile ticari ve askeri bağlarını her zaman korumuştur.
Yakın zamanda Türk burjuvazisi, Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz rezervlerinden yararlanma çıkarları doğrultusunda Netanyahu hükümetiyle ilişkilerini yeniden normalleştirmiştir.
Türkiye’de geniş kitlelerin Filistin yanlısı duyarlılığının farkında olan Erdoğan hükümeti, İsrail’in Gazze’de hastane katliamıyla tırmandırdığı soykırımın hem içeride kitlesel protestoları kontrolden çıkarabileceğinden hem de bölgesel bir savaşı tetikleyebileceğinden endişe ediyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, El-Ehli Arap Hastanesi katliamından kısa bir süren önce yaptığı bir açıklamada, hükümetinin bu endişesini şöyle ifade etmişti: “Bu savaştan daha büyük savaşlar çıkabileceği gibi tarihi bir barış da çıkabilir. Cumhurbaşkanımız tarihi bir barışın mümkün olduğuna inanmakta ve bunun için gerekli çalışmaları yapmakta.”
NATO üyesi ve İsrail müttefiki olan, kendi Kürt halkını on yıllardır şiddetle bastıran Türkiye’nin barış için çalıştığı iddiası bir sahtekârlıktan ibarettir.
Filistin halkının on yıllardır uğradığı zulüm ve bölgede ve dünya genelinde gelişmekte olan daha büyük savaş, “tarihi bir barış”ın ancak Filistin, İsrail ve dünyada çapında işçi sınıfının emperyalizmi ve gerici kapitalist rejimleri ortadan kaldırmak ve işçi iktidarını kurmak üzere kitlesel seferberliğiyle sağlanabileceğini kanıtlamıştır. Bu, Ortadoğu Sosyalist Federasyonu’nun parçası olarak birleşik sosyalist bir Filistin uğruna mücadele anlamına gelmektedir.
