Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (ABD)
Sosyalist Eşitlik Partisi’nin Tarihsel ve Uluslararası Temelleri

Amerika Birleşik Devletleri Savaşa Giriyor

92. Amerika Birleşik Devletleri, küresel çatışmayla -siyasi, ekonomik hatta askeri olarak- savaşın başlangıcından beri ilgileniyordu. Roosevelt yönetimi, Britanya emperyalizminden siyasi ve mali ödünler koparmak için, Britanya Başbakanı Winston Churchill’in karşı karşıya olduğu çaresiz durumdan yararlandı. Bununla birlikte, ABD, uzun vadede ne Avrupa’daki Alman egemenliğini ne de Asya ve Pasifik’teki Japon üstülüğünü hoş görebilirdi. Asya ve Pasifik söz konusu olduğunda, ABD, Filipinler’i 20. yüzyılın başlangıcında kanlı bir şekilde zapt etmesinden beri, Pasifik Okyanusu’nu bir Amerikan gölü; Çin’i de, Boxer ayaklanmasının yenilgiye uğratılmasından beri bir ABD mandası gibi görmeye başlamıştı. Japonya’nın 7 Aralık 1941’de Pearl Harbor’a saldırması, Roosevelt’e, yalnızca bir kaç yıl önce dua etmiş olduğu “yazgıyla buluşma”yı gerçekleştirme fırsatı sundu. Amerikan emperyalizmi tarafından savaşa katılmayı haklı çıkarmak için kullanılan demokratik iddialar, yalnızca milyonlarca Afrika kökenli Amerikalının bu dönem boyunca en temel demokratik haklarından mahrum bırakılmasıyla değil; aynı zamanda, savaş sırasında uygulanan anti-demokratik önlemler (ki bunlar arasında, ABD’de yaşayan on binlerce Japon’un ve Japon kökenli Amerikalının toplama kamplarına kapatılması da vardı) eliyle de yalanlandı. “Ulusal güvenlik durumu” sisteminin çerçevesi büyük ölçüde savaş yılları sırasında geliştirildi. Stalinist partiler, Sovyetler Birliği Temmuz 1941’de Nazi Almanyası’nın saldırısına uğrar uğramaz, “demokratik” emperyalist güçlerin, ABD’de grev yapmama yolunda verilen sözü utanmazca destekleyen en ateşli destekleyicileri haline geldiler.

93. Troçki’nin öldürülmesinin ardından, Sosyalist İşçi Partisi (SWP), proleter enternasyonalist bakış açısını korudu ve işçi sınıfının, Roosevelt yönetiminin emperyalist savaş amaçlarına tabi kılınmasına karşı çıktı. Bu yüzden SWP, ABD’deki işçi hareketi içinde, önderleri savaş süresince hapse atılan tek eğilim oldu. SWP’nin önderleri, 1940 tarihli “Smith Yasası”na göre yargılanan ilk insanlar oldular (bu yasa, daha sonra anayasaya aykırı biçimde varlığını sürdürdü). 1941’de, SWP’nin 18 önderi ve üyesi isyana teşvikle suçlandı ve mahkum edildi. Komünist Parti, Amerikan emperyalizmi ile savaş dönemindeki ittifakına ve Troçkist harekete olan amansız düşmanlığına uygun olarak, bu yargılamaları destekledi. SWP, savaştan sonra, Komünist Parti’nin üyeleri aynı “Smith Yasası”ndan dolayı yargılandıklarında, onları burjuva devletin saldırılarına karşı savunma biçiminde ilkeli bir tavır benimsedi.

94. İkinci Dünya Savaşı’nın dehşet verici olayları, Rosa Luxemburg’un, işçi sınıfının karşı karşıya olduğu tek seçeneğin “sosyalizm ya da barbarlık” olduğu biçimindeki uyarısının doğruluğunu göstermişti. Savaş süresince işlenen suçlar, kapitalizmin gerçek yüzünü bütün bir kuşağın önünde açığa çıkardı. Romanlar, Sovyet savaş tutsakları, Polonyalılar ve faşist rejimin hedeflediği diğer insanlardan oluşan yaklaşık beş milyon kişinin yanı sıra, altı milyon Musevi, Nazi Holokost’unda [Musevi soykırımında –çev.] öldürüldü. Tutukluları ölüme götüren trenlerin bombalanmasını reddederek Nazilerin kitlesel imha programına kayıtsız kalmış olan ABD hükümeti, Japonya’daki kentlere, 200 ile 350 bin arasında sivili öldüren iki atom bombası atarak kendi barbarlık potansiyelini sergiledi. Bu suçun başlıca amacı, dünyaya, özellikle de Sovyetler Birliği’ne, yeni Amerikan kitlesel imha silahının yıkıcı gücünü göstermekti. Altı yıllık savaşta, toplam 100 milyon dolayında insan can verdi. Savaş, işçi sınıfının, önderliğinin ihaneti ve sosyalist devrimin başarısızlığı nedeniyle ödediği acı bedeldi. Savaş sonrası büyüme, insan cesetlerinden oluşan bu dağın üzerinde inşa edildi.