Bireysel terörizmin iflası

Rusya’da ve bütün dünyada okuma bilen ve düşünme yetisine sahip olan herkesin dikkati bütün bir ay boyunca Azef’in üzerinde toplandı. Herkes, yasal gazetelerden ve Duma’daki milletvekillerinin Azef hakkında verdikleri gensoru önergesi üzerinde yapılan tartışmaların tutanaklarından, onun ‘dava’sı hakkında bilgi sahibi oldu.

Şimdi Azef’in geri plana çekilme zamanı geldi. Adı gazetelerde giderek daha seyrek olarak yer alıyor. Ne var ki, Azef’i tarihin çöp kutusuna ebediyen atmadan önce, bizzat Azef’inki türünde entrikalara ilişkin olarak değil ama bir bütün olarak terörizmle ve ülkedeki başlıca siyasi partilerin buna karşı aldıkları tutumla ilişkili başlıca siyasi dersleri özetlemenin gerekli olduğunu düşünüyoruz.

Bireysel terörün siyasi devrim için bir yöntem olarak kullanılması, biz Rusların ‘ulusal’ katkısıdır.

Kuşkusuz, ‘tiranların’ öldürülmeleri, neredeyse ‘tiranlık’ kurumunun kendisi kadar eskidir ve şairler bütün yüzyıllarda kurtarıcı hançerin onuruna epeyce ilahi bestelemişlerdir.

Ancak bir satrapın ardından diğer satrabı, bir bakanın ardından diğer bakanı, bir hükümdarın ardından diğer hükümdarı -1880’lerdeki bir Narodnaya Volya (Halkın İradesi) üyesinin terör programını teklifsizce formüle ettiği biçimde "Saşka’nın ardından Saşka’yı" (iki çara, II. Ve III. Aleksandr’a göndermede bulunan küçültücü bir ifade)- bir ortadan kaldırmayı görev olarak üstelenen, kendisini mutlakiyetin bürokratik hiyerarşisine uyarlayan ve kendi devrimci bürokrasisini yaratan bu tür terör, Rus entelijansiyasının benzeri olmayan yaratıcı gücünün bir ürünüdür.

Elbette bunun çok daha köklü nedenlerinin olması gerekir -ve bizim bu nedenleri aramamız gerekiyor; ilk olarak Rus otokrasisinin doğasında ve ikinci olarak Rus entelijansiyasının doğasında.

Mutlakiyetin mekanik araçlarla yıkılması fikrinin popülerlik kazanabilmesinden önce, devlet aygıtının, toplumsal örgütlenme içinde hiçbir köke sahip olmayan, bütünüyle dışsal bir baskı organı olarak görülmesi gerekiyordu. Rus otokrasisi devrimci entelijansiyaya tam da bu şekilde görünüyordu.

Rus terörizminin tarihsel temeli

Bu yanılsamanın kendi tarihsel temelleri vardı. Çarlık, Batının kültürel olarak daha ileri devletlerinin baskısı altında şekillendi. Rekabet yarışında geri düşmemek için kitlelerin kanını kurutmak zorundaydı ve bunu yaparken en ayrıcalıklı sınıfların ayaklarının altındaki ekonomik zemini de daraltmış oldu. Ve bu sınıflar kendilerini, Batıdaki ayrıcalıklı sınıfların ulaşmış oldukları yüksek siyasi düzeye yükseltemediler.

On dokuzuncu yüzyılda bunun üzerine Avrupa menkul kıymetler borsasından gelen güçlü baskı da eklendi. Avrupa borsasının çarlık rejimine verdiği borç miktarı arttıkça, çarlık ülke içindeki ekonomik gelişmelere daha az doğrudan bağımlı hale geldi.

Avrupa sermayesi aracılığıyla kendisini Avrupa’nın askeri teknolojisi ile silahlandırdı ve böylece kendisini toplumdaki bütün sınıfların üzerine çıkararak zamanla "kendi kendine yeterli" (elbette göreli olarak) bir örgüt haline geldi.

Böyle bir durum, doğal olarak bu yabancı üstyapının dinamitle havaya uçurulması gerektiği düşüncesine yol açabilirdi.

Entelijansiya, Batı’nın doğrudan ve yakın baskısı altında gelişti; düşmanı olan devlet gibi, entelijansiya da ülkenin ekonomik gelişiminin hızla önüne geçti -devlet teknolojik olarak; entelijansiya ise ideolojik olarak.

Avrupa’nın daha eski burjuva toplumlarında, devrimci düşünceler, az çok geniş devrimci güçlerin gelişimiyle paralel olarak gelişmişken, Rusya’da entelijansiya Batının hazır haldeki kültürel ve siyasi düşüncelerine ulaştı ve ülkenin ekonomik gelişimi, entelijansiyanın destek alabileceği ciddi devrimci sınıfların doğumuna yol açmadan önce, onun düşüncelerini devrimcileştirdi.

Tarih tarafından geçersiz kılındı

Bu koşullar altında entelijansiyaya, devrimci heyecanını nitrogliserinin patlayıcı gücüyle çoğaltmaktan başka bir yol kalmıyordu. Narodnaya Volya’nın klasik terörizmi işte bu şekilde ortaya çıktı.

Sosyal Devrimcilerin terörü genel olarak aynı tarihsel etkenlerin bir ürünüydü: bir yanda Rus devletinin "kendi kendine yetebilen" despotizmi, diğer yanda "kendi kendine yetebilen" Rus devrimci entelijansiyası.

Fakat aradan geçen yirmi yıl hiçbir etki bırakmaksızın geçmedi ve ikinci dalga teröristler ortaya çıktıklarında, bunu, "tarih tarafından geçersiz kılınmış" damgasını yemiş, epigonlar olarak yaptılar.

1880’lerin ve 1890’ların kapitalist "Sturm und Drang" (fırtına ve gerilim) çağı, kırın ekonomik yalıtılmışlık duvarında ciddi gedikler açarak ve onu fabrika ve şehirle daha sıkı bağlayarak, geniş bir sanayi proletaryasını üretti ve pekiştirdi.

Narodnaya Volya’nın arkasında gerçekte hiçbir devrimci sınıf yoktu. Sosyal Devrimciler devrimci proletaryayı basbayağı görmek istemediler; en azından onun tarihsel önemini tam olarak değerlendiremediler.

Elbette, Sosyal Devrimci literatürden, terörü kitle mücadelesinin yerine geçirmediklerini, onunla birlikte düşündüklerini söyleyen bir düzine garip alıntıyı kolayca toparlamak mümkündür. Ancak bu alıntılar yalnızca Marksistlere -kitle mücadelesinin teorisyenlerine- karşı, terörün ideologlarının verdikleri mücadeleye tanıklık ederler.

Ancak bu durumu değiştirmez. Terörist faaliyet özü gereği, o "büyük an" için öyle bir yoğunlaşmış bir enerjiyi, bireysel kahramanlığın öneminin öyle bir abartılmasını ve nihayet öyle bir "sihirli" komployu gerektirir ki, bu -mantıksal bakımdan olmasa bile psikolojik olarak- kitleler arasında ajitatif ve örgütsel çalışmayı tamamen dışlar.

Teröristler için bütün bir politika alanında yalnızca iki merkezi odak vardır: hükümet ve Savaş Örgütü. Gerşuni (SD’lerin Savaş Örgütü’nün kurucularından biri) ölüm cezasıyla karşı karşıya kaldığı bir sırada yoldaşlarına, "Hükümet, diğer bütün akımların varlığını geçici olarak kabullenmeye hazır, ancak bütün darbelerini Sosyal Devrimci Parti’yi ezmek doğrultusunda kullanmaya karar vermiş durumda," diye yazıyordu.

Kalayev (bir başka SD’li terörist) benzer bir anda, "Savaş Örgütü’nün önderlik ettiği bizim kuşağımızın otokrasiyi ortadan kaldıracağına içtenlikle inanıyorum," dedi.

Terörün çerçevesi dışında kalan her şey yalnızca mücadelenin dekorudur; en iyi durumda yardımcı araçlardır. Patlayan bombaların gözleri kör eden ışıltısında, siyasi partilerin ana hatları ve sınıf mücadelesinin ayrım çizgileri iz bırakmadan ortadan kaybolur.

Ve bizler romantiklerin en büyüğü ve yeni terörizmin en iyi pratisyeni Gerşuni’nin yoldaşlarını "yalnızca devrimcilerin saflarından değil, genel olarak muhalefet partilerinden bir kopuştan dahi kaçınmaya," çağıran sesini duymaktayız.

Terörizmin mantığı

"Kitlelerin yerine değil, onlarla birlikte." Buna karşın terörizm, parti içinde sınırlı ve ikincil bir rolle sınırlandırılmayı kabul etmek için fazlasıyla "mutlak" bir mücadele biçimidir.

Devrimci bir sınıfın olmayışının doğurduğu, daha sonra devrimci kitlelere güvensizlikle yeniden hayat bulmuş olan terörizm, varlığını yalnızca kitlelerin zayıflığını ve örgütsüzlüğünü kullanarak, onların zaferlerini küçülterek ve yenilgilerini abartarak sürdürebilir.

Kalyaev davasında savunma avukatı Jdanov teröristler hakkında şöyle diyordu: "Onlar, modern silahların doğası dikkate alındığında, halk kitlelerinin modern zamanların Bastillerini saman tırmıklarıyla ve sopalarla -halkın eski silahlarıyla- yıkamalarının olanaksız olduğunu görüyorlar.

"9 Ocak’tan sonra (1905 devriminin başlangıcı olan ‘Kanlı Pazar’ katliamı) neyin söz konusu olduğunu çok iyi gördüler; makineli tüfeğe ve seri atış yapan mavzere tabanca ve bomba ile cevap verdiler; yirminci yüzyılın barikatları bunlardan oluşmaktadır."

Halkın sopalarının ve saman tırmıklarının yerine bireysel kahramanların tabancaları; barikatların yerine bombalar - terörizmin gerçek formülü budur.

Terör, partinin "yapay" teorisyenleri ona ne kadar ikincil bir rol biçerlerse biçsinler, gerçekte her zaman özel bir şeref koltuğuna sahiptir. Resmi parti hiyerarşisinin Merkez Komitesinin altına yerleştirdiği Savaş Örgütü, kaçınılmaz olarak onun üstüne çıkar; partinin ve onun bütün faaliyetinin üstünde yer alır - ta ki zalim kader onu polis müdürlüğünün altına yerleştirinceye kadar.

Savaş Örgütü’nün bir polis komplosu sonucunda çökertilmesi, tam da bu nedenle, aynı zamanda, partinin de kaçınılmaz olarak siyasi çöküşü anlamına gelir.