Mısır ordusu İslamcı cumhurbaşkanı Mursi’yi devirdi

Nefret edilen Mursi yönetiminin devrilmesi bir kutlamaya yol açtı. Bu duygusallık ne denli samimi ve derinden hissediliyor olursa olsun, gerçek şu ki, Mursi’nin devrilmesi iktidara kitleleri değil ama orduyu getirmiştir. Askeri yönetim, kitlesel gösterileri motive eden temel taleplerin(doğru dürüst bir iş, yaşanabilir ücretler, eğitim ve sosyal hizmetler ve demokratik haklar) hiçbirini karşılamayacaktır.

Ordu, her şeyden önemli olan bir amaçla müdahale etmiştir: Mısır işçi sınıfının yükselen siyasi hareketinin önüne geçmek ve onu ezmek. Onun dün gece açıklamış olduğu koalisyon hükümeti, hiçbir şekilde, işçi sınıfının demokratik mücadelelerinin gerçek bir ifadesi değildir. Yeni yönetim yapısı, Hüsnü Mübarek’in uzun süreli yandaşlarını, çeşitli İslamcı politikacıları ve ABD merkezli Uluslararası Para Fonu ile yakın ilişki içinde olan çeşitli liberal politikacıları kapsayan bir gerici güçler koalisyonudur. Bu kişilerin ve örgütlerin hiçbiri, kitlesel bir tabana ya da halkın desteklediği bir toplumsal programa sahip değil.

Askeri cuntanın önderi General Abdülfettah Halil El Sisi, Müslüman Kardeşler’in televizyon kanallarının denetimini ele geçirdikten ve söylentilere göre Mursi’yi tutukladıktan sonra, anayasanın derhal askıya alınmasını ve bir “ulusal teknokratlar” hükümetinin kurulmasını içeren bir siyasi “yol haritası” açıkladı.

“Teknokrat” kavramı, partizan sınıf çıkarlarının üzerinde siyasal olarak yansız uzmanlar imajını uyandırmak için, ağızdan ağza dolaşıyor. Gerçekte, “teknokrat” denilen insanlar, uluslararası bankaların “her derde deva “gerici düşünceleriyle eğitilmişlerdir.

Hükümetin işçi sınıfı düşmanı karakteri, dün akşam “yol haritası”nı açıklayan El Sisi’nin yanında olan gericilerin listesi incelendiğinde açıkça ortaya çıkmaktadır. Bunlar arasında çok sayıda generalin yanı sıra, Kıptiler’in papası II. Tawadros, El Azhar’ın Büyük İmamı Ahmed El Tayyib ile Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin önderi ve eski BM görevlisi Muhammed El Baradey, aşırı sağcı El Nur Partisi’nden Yunus Mahiyun ve Tamarod (İsyan) koalisyonundan Mahmud Bedri vardı.

Bu kişilerin her biri, yeni rejime Mısır’daki önemli siyasi ve dinsel kesimlerin hepsinden geniş destek olduğu izlenimi yaratmak için seçildi.

Ordu, Anayasa Mahkemesi’nin başkanı Adli Mansur’u cumhurbaşkanı olarak seçti; Muhammed El Baradey ise başbakan oldu. Erken seçimler yapılacağına ilişkin muğlak vaatler söz konusu.

Mansur, eski Mübarek rejimi ile uzun süreli bağlara sahip. Yıllarca Birleşmiş Milletler’de görevli olarak çalışmış olan El Baradey, ABD’nin ekonomi ve dış politika kuruluşlarıyla sıkı ilişki içinde. El Baradey, buğday ve akaryakıt gibi temel mallar üzerindeki sübvansiyonların kesilmesinden yana olan Uluslararası Para Fonu ile görüşmelerde hazırlanmış kemer sıkma önlemlerini destekliyor.

Tamarod koalisyonu, askeri darbeye zemin oluşturan siyasi manevralarda önemli bir rol oynamıştır. Bu, baştan sona kapitalizm yanlısı bir siyasi harekettir. Nisan ayı sonunda Mursi’ye karşı imza toplama kampanyası olarak kurulan Tamarod, hızla, liberal, İslamcı, sahte sol vb. bir dizi muhalefet partisinin yanı sıra Müslüman Kardeşler’e karşı çıkan eski Mübarek rejiminin kalıntılarının da toplanma merkezi haline geldi. Onun destekleyicileri arasında, El Baradey’in Ulusal Kurtuluş Cephesi, Müslüman Kardeşler’in eski üyesi Abdel Moneim Aboul Fotouh, 6 Nisan Gençlik Hareketi ve sahte solcu Devrimci Sosyalistler bulunuyor. Hareket, aynı zamanda, Mübarek’in son başbakanı General Ahmed Şefik’ten de onay almıştı.

ABD her ne kadar Mursi’yi desteklemiş ise de, Obama yönetimi, rejimin kurtarılamayacağı açık hale geldiğinde Mısır ordusu ile görüşmelere başlamıştı. Mısır ordusu, ABD Genelkurmay Başkanı General Martin Dempsey ile yaşanan yoğun tartışmaların ardından darbe yaptı.

ABD Başkanı Barack Obama, dün akşam yaptığı bir açıklamada, “darbe” sözcüğünü kullanmamaya dikkat ederken, Mursi’nin düşürülmesine arka çıktı. Orduya herhangi bir sınırlama getirmeyen bulanık bir dil kullanan Obama, tepeden bakan bir şekilde, ordunun “otoriteyi, kapsamlı ve saydam bir süreç dolayımıyla, olabildiğince kısa süre içinde bütünüyle demokratik olarak seçilmiş sivil bir yönetime devretmek için hızlı ve sorumlu biçimde davranmasını” talep etti.

Mısır’daki sahte sol grupların en tanınmışı olan Devrimci Sosyalistler, bir kez daha, söylemlerini burjuvazinin siyasi manevralarına uyarladılar. Onlar, Şubat 2011’de, Mübarek’in devrilmesinin ardından iktidara gelen askeri cuntaya arka çıkmışlardı. 2012’de, ordu giderek artan kitlesel muhalefet ile karşılaştığında, Devrimci Sosyalistler, Mursi’nin seçilmesini, devrimin zaferi olarak selamladılar. Şimdi, işçi sınıfı Mursi’ye ve Müslüman Kardeşler’e karşı harekete geçtiğinde, onlar, orduyu ve eski Mübarek rejiminin unsurlarını yeniden iktidara getirmek için darbenin safına geçtiler.

Devrimci Sosyalistler’in gerici politikalarındaki tek kalıcı unsur, onların işçi sınıfının bağımsız bir siyasi hareketinin ortaya çıkmasına karşı olmalarıdır. Onlar, Mısırlı etkili burjuva çevrelerle onların emperyalist destekleyicileri ile yakından bağlantılı olan üst orta sınıflar adına konuşmaktadırlar.

Dünya Sosyalist Web Sayfası, işçi sınıfını, orduya ilişkin yanılsamalar konusunda uyarıyor. Ordu, mali sermaye tarafından talep edilen politikaları uygulamaya çalışacaktır. Ordu ile iktidardan uzaklaştırılmış Müslüman Kardeşler arasındaki çatışma, son tahlilde, egemen sınıfın çatışan hizipleri arasında gerçekleşmektedir. Ordunun hazırlamakta olduğu baskının asıl hedefi işçi sınıfı olacaktır. İşçi sınıfının ilerideki protesto eylemlerinin “ulusal çıkarlar”a zarar verdiği ve meşru olmadığı gerekçesiyle suçlanmasına zemin hazırlanmaktadır.

Mısır’ı son iki yıldır sarsmakta olan devrimci krizin, işçi sınıfının, kent ve kır yoksullarını sosyalist ve anti-emperyalist bir program etrafında harekete geçirerek iktidara gelmesi dışında ilerici bir çözümü bulunmamaktadır.

4 Temmuz 2013