Dünya kapitalist krizi ve dünya savaşı yönelişi

Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (Avustralya) önderlerinden Nick Beams’in Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi tarafından 3 Mayıs’ta düzenlenen Uluslararası Çevrimiçi 1 Mayıs Toplantısında yaptığı konuşmanın metni.

Bu 1 Mayıs’ta, ABD yatırım bankası Lehman Brothers’ın Eylül 2008’deki iflasının zemin hazırladığı küresel mali çöküşten bu yana neredeyse yedi yıl geçti.

Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) o zaman yaptığı ve bu olayın tüm kapitalist düzenin çökmesi anlamına geldiği çözümlemesi, defalarca doğrulanmıştır.

Ekonomik rolün yanı sıra çok önemli bir ideolojik rol oynayan Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi resmi kurumlar bile, yalnızca doğru politikaların uygulanması durumunda bazı ekonomik iyileşmelerin eli kulağında olduğu düşüncesini artık terk ettiler. IMF, son küresel ekonomi değerlendirmesinde, kriz öncesi koşullara herhangi bir geri dönüş olmayacağını kabul etmektedir.

Temel sorunlardan biri, başlıca kapitalist merkezlerde, ekonomik genişlemenin ana kaynağı olan üretken yatırımın düşmesidir. Aynı zamanda, Çin’deki ve diğer yükselen piyasalardaki büyümenin, küresel kapitalizmin istikrarı için yeni bir temel oluşturabileceği düşüncesinin de bir hayal olduğu ortaya çıktı.

Bugün dünya ekonomisinin baskın özelliği, ana merkezi Amerika Birleşik Devletleri olan ama Çin de dahil olmak üzere küresel ölçekte yayılan mali asalaklığın sonu gelmeyen büyümesidir. Bu, aşırı ucuz para tedariki ve dünyadaki başlıca merkez bankalarının sıfıra yakın faiz oranları eliyle körükleniyor.

Bir taraftan, bunun 2008’dekinden daha da ciddi ve kapsamlı bir başka mali krizin koşullarını oluşturan devasa mali balonlar yarattığına ilişkin korkular artıyor.

Diğer taraftan, mali otoriteler, bir zamanlar normal ve sağduyulu olarak görülen para politikalarına bir dönüşe, eşi görülmemiş bir mali çalkantı üretecek diye, artan bir kaygıyla yaklaşıyorlar.

İşçi sınıfının karşı karşıya olduğu ve kapitalist çöküşten kaynaklanan toplumsal koşullar, bütün dünyada tek bir biçim alıyor: azalan gerçek ücretler ve yaşamsal önemdeki hükümet harcamalarında (sağlık, eğitim ve emeklilik) kesintiler. Günümüz yaşamı için gerekli devlet ve patron katkıları olmayan yarımgün ve geçici işlerin yaygınlaşmasıyla birleşen işsizlik yüksek seviyelerde kalmaya devam ediyor.

Aynı zamanda, mali asalaklığın yükselişine, toplumsal eşitsizliğin sarsıcı bir büyümesi eşlik ediyor. Toplumun en üst kesiminin el koyduğu servet ve gelir her yıl artıyor. Bu, 85 dolayında milyarderin, şimdi, dünya nüfusunun alttaki yarısının toplamından daha fazla serveti kontrol ettiği bir düzeye ulaşmış durumda.

Kriz karşısında herhangi bir çözüme sahip olmayan ve mali çöküşün bir sonucu olarak yaklaştığını bildikleri toplumsal ve sınıfsal mücadelelerin patlamasından korkan egemen sınıflar, her bir ülkede, devletin baskı aygıtlarını keskinleştiriyorlar.

ABD’deki polisin askerileştirilmesinin ve sonu gelmeyen polis cinayetlerinin (düzmece “terörle mücadele” bayrağı altında her bir ülkede ifadesini bulan bir eğilim) ekonomik kökleri burada yatmaktadır.

Dünya kapitalizminin giderek derinleşen ekonomik çelişkileri, 1914’ten önce ve 1930’larda olduğu gibi, yeni bir dünya savaşı patlamasına doğru ilerliyor.

Geçtiğimiz haftalarda, başlıca büyük devletlerin Washington’a karşı gelme kararı almasıyla ve oluşabilecek ekonomik fırsatlardan yararlanma umuduyla Çin destekli Asya Altyapı Yatırım Bankası’na üye olmalarıyla birlikte, savaş sonrası ekonomik düzenin yapılarının daha fazla parçalanmasına tanık olundu.

ABD’nin buna yanıtı, ekonomik gerileme koşullarında küresel hakimiyetini sürdürmeye çabalarken askeri güç kullanımını daha fazla tırmandırmak olacak. Kalıcı ekonomik durgunlukla ve gerilemeyle karşı karşıya olan Britanya, Fransa, Almanya ve diğer büyük güçler de, kendi paylarına, kar arayışlarının askeri araçları gerektirdiği sonucuna varacaklar.

Dünyanın paylaşımı ve yeniden paylaşımı için, insan uygarlığının ortadan kalkması tehlikesini oluşturan bir dünya savaşı hazırlanıyor.

İşçi sınıfı, bu felaketi önlemek için nasıl bir bakış açısına sahip olmalı? Kar sisteminin siyasi ekonomisinin başarısızlığının sonuçlarına karşı koyarken, onun siyasi ekonomisi ne olmalı?

Yunanistan’da, dünya çapındaki tüm küçük-burjuva ve sahte sol eğilimler tarafından, taklit etmek için can attıkları bir model olarak selamlanan Syriza, “kapitalizmi kendisinden kurtarma” perspektifini ileri sürüyor.

Kapitalist sistem, kitlelerin yoksullaştırılmasının yanı sıra savaş ile askeri ve faşist egemenlik biçimleri bir çözüm yolu olarak dikkate alınmazsa kurtarılamaz.

Kapitalizmin, insan soyunun tarihsel gelişiminde yeni bir bölümün (savaşa, yoksulluğa ve baskıya son vermek için, kar amacıyla değil ama insan ihtiyaçlarının karşılanması temelinde planlı bir dünya sosyalist ekonomisinin kurulması) yazılmasının yolunu açmak için siyasi iktidarı kendi ellerine alan işçi sınıfı tarafından yıkılması gerekiyor.

Karl Marx, toplumun yeni ve daha üst bir biçiminin temellerinin eskinin içinde olmaması durumunda, onu devirme yönündeki tüm girişimlerin ütopik bir hayal olacağını belirtmişti.

DEUK’un, dünya işçi sınıfını birleştirmeye ve planlı bir küresel sosyalist ekonomi kurmaya yönelik enternasyonalist perspektifi bir ütopya değildir. Bu perspektif, nesnel gerçekliğe dayanmaktadır.

Üretimin küreselleşmesi, çözülemez çelişkiler ve krizler yaratarak, kar ve ulus-devlet sistemi ile pervasız bir çatışmaya girmiş durumda. Ancak o, aynı zamanda, sosyoekonomik örgütlenmenin daha üst bir biçimi için [gerekli] nesnel koşulları da oluşturmuştur.

Para hareketlerini izleyen ve nanosaniye (saniyenin milyarda biri) aralığında gerçek zamanlı bilgi sağlayan uluslararası mali sistem, durmadan derinleşen krizin kaynağıdır.

Ama onun kurmuş olduğu uçsuz bucaksız ve karmaşık bilgi sistemi, bilinçli olarak düzenlenmiş ve dünyanın üreticilerinin, işçi sınıfının demokratik kontrolü altındaki bir planlı ekonominin çerçevesini oluşturmaktadır.

Yüz yıl önce, kapitalizmin, Marx’ın teorik olarak ortaya koyduğu çelişkileri Avrupa’nın savaş alanlarındaki ölüm ve katliamlarda cisimleşirken, Lev Troçki, işçi sınıfının “kapitalizmin kafa karıştırıcı emperyalist [aşaması]” ile karşılaşmasının tek yolunun, ona “günün pratik programı olarak dünya ekonomisinin sosyalist örgütlenmesi” yoluyla karşı çıkmak olduğunu yazmıştı.

1 Mayıs’ı kutlarken, uluslararası işçi sınıfının uğruna mücadele etmesi gereken program budur.