Kapitalizmin krizi ve ABD’de sınıf mücadelesinin yeniden canlanması

Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (ABD) ulusal sekreteri Joseph Kishore’un Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi tarafından 3 Mayıs’ta düzenlenen Uluslararası Çevrimiçi 1 Mayıs Toplantısının kapanışında yaptığı konuşmanın metni.

Bugün yapılan konuşmalar, istikrarsız ve patlayıcı bir dünya durumunun yalın bir çözümlemesini sunmaktadır. Dünya savaşı ile sosyalist devrim arasında keskin bir ikilem söz konusudur.

Nesnel durum, yalnızca devasa riskleri değil ama aynı zamanda büyük olasılıkları da arttırmaktadır. Eski düzen parçalanıyor, eski siyasi yapılar çöküyor. İflas etmiş, süresi dolmuş bir toplumsal düzene nihayet son verme ve toplumsal eşitlik üzerine kurulu küresel ölçekte koordine edilen bir ekonomik sistemin temellerini atma olasılığını barındıran devrimci bir döneme girmiş durumdayız.

Tehlikelerin küçümsenmemesi gerekiyor. Dünya emperyalizmi felaket getirici bir rota çiziyor.

Bugün yapılan konuşmalar, küresel jeopolitik ve toplumsal bir barut fıçısının kapsamlı bir görünümünü sunmaktadır: tüm dünyada banka kurtarmaları ve “parasal genişleme” önlemleri yoluyla oluşturulmuş büyük vurgun balonlarının eşlik ettiği derinleşen bir ekonomik kriz; Avrupa’da yoğun jeopolitik çatışmalar ve Doğu Avrupa’nın askerileştirilmesi; ABD’yi Çin ile çatışmaya götüren “Asya’ya dönüş”; Hindistan ile Pakistan arasındaki gerilimler; Ortadoğu’da bölgesel bir savaş: Almanya ile Japonya’nın, tarihin gelecekteki suçları hazırlamak üzere yeniden yazılmasının eşlik ettiği yeniden askerileşmesi; Latin Amerika’da ve Afrika’da ABD ile Çin arasındaki gerilimler; emperyalist suçlardan kaçan göçmenlere yönelik korkunç saldırılar; milliyetçi ve faşist gericiliğin yükselmesi ve tüm dünyada işçi sınıfına karşı bitmek bilmez kemer sıkma politikaları.

David North yoldaş, açılış konuşmasında, Amerikan emperyalizminin merkezi ve son derece istikrarsızlaştırıcı rolüne değindi. ABD, uluslararası savaşın kontrol merkezidir. Yolsuzluk ve vurgun ile birikmiş bir servetle beslenmiş ve gezegendeki bütün diğer orduları gölgede bırakan bir ordu ile silahlanmış olan Amerikan mali aristokrasisi dünyayı ele geçirmeye yönelik bir saldırı ile ilgileniyor.

WSWS, 2003’teki Irak savaşının ilk günlerinde, Amerikan emperyalizminin “felaketle bir randevusu var. O dünyayı fethedemiyor. Ortadoğulu kitlelere sömürgeci prangayı dayatamıyor. O, bir savaş aracılığıyla, kendi içsel sorunlarına uygulanabilir bir çözüm bulamayacak.” diye yazmıştı.

Bu değerlendirmenin ne kadar doğru olduğu kanıtlandı! ABD’nin başlattığı her savaş felaketle sonuçlandı. Onun bombalarla ve insansız hava araçlarıyla dokunduğu her ülke kaosa sürüklendi. Artık her felaket yeni savaşların dayanağı haline geliyor. Pervasız bir çılgınlığın eşiğinde olan Amerikan egemen seçkinleri, dünya tarihinde ilk kez, nükleer silah sahibi güçler arasında bir çatışmaya zemin hazırlıyorlar.

Savaş karşıtı her hareketin Amerikan emperyalizmi ile hesaplaşması gerekiyor. Bununla birlikte, ABD’ye bakıp yalnızca onun ordusunun ve devletinin gücünü görmek ölümcül bir hata olacaktır. O birinden diğerine ülkeleri mahvederken, egemen sınıf, kendi sınırları içinde, en etkili ve güçlü düşmanıyla, Amerikan işçi sınıfı ile uğraşıyor.

Geçen yılki 1 Mayıs toplantısında, Amerikan işçi sınıfından, “dünya politikasının uyuyan devi” olarak söz etmiştik. Bu yıl, onun uyanmaya başladığını söyleyebiliriz.

Baltimore Maryland’da, polisin 25 yaşındaki Freddie Gray’i öldürmesinin ardından geçtiğimiz iki hafta boyunca yaşananlara bakalım. Bir başka silahsız gencin polis tarafından öldürülmesinin açığa çıkması (bu ABD’de her gün oluyor), hızla, ülkenin başkentinden yalnızca 60 kilometre kadar uzakta olan önemli bir anakent alanını sarsan gösterileri ateşledi.

Sınıfsal gerilimler öylesine patlayıcı ki, en küçük şey toplumsal bir patlamayı ateşliyor. Polisin işlediği bir cinayet ya da herhangi bir başka dikkat çekici suç, bir kaza, hızla, milyonlarca insanın derin toplumsal ve ekonomik sorunları için odak noktası haline gelen bir zincirleme reaksiyon başlatıyor.

Egemen sınıfın böylesi bir olasılık karşısındaki korkusu, onun tepkisinde kanıtlandı. Tüm siyaset kurumu, protestolara, binlerce Ulusal Muhafız askerinin gönderilmesini isteyerek ve bunu destekleyerek yanıt verdi. Baltimore, kentin önemli yerlerine yerleştirilen, zırhlı araçların ve askeri helikopterlerin eşlik ettiği ağır silahlı birliklerle işgal edildi. Olağanüstü hal ilan edildi ve kentte yaşayanlara sokağa çıkma yasağı dayatıldı.

Baltimore’daki bu eylemler, geçtiğimiz Ağustos ayında Michael Brown’ın polis tarafından öldürülmesine yönelik gösterilere tepki olarak bir savaş alanına çevrildiği zaman, Ferguson Missouri’de yaşanan benzeri baskıdan altı ay sonra gerçekleşti.

Bu, Amerikan emperyalizminin ikiyüzlülüğünün yıkıcı bir teşhiridir! Tüm dünyada “demokrasi” ve “insan hakları” vaazı veren, kendisinin bu temelde her ülkeye savaş açma hakkı olduğunu açıklayan bir hükümet, kendi sınırları içindeki en küçük toplumsal hoşnutsuzluk işaretine yanıt olarak, giderek daha fazla sıkıyönetim ve yoğun baskı (gerçekte yarı-diktatörlük) yöntemlerine yaslanmaktadır.

Dışarıda sonu gelmeyen savaşlara girişen aynı egemen sınıf, aynı mali aristokrasi, gerçekte, içeride Amerikan işçi sınıfına karşı bir savaş vermektedir.

Medya ve siyaset aygıtı bunu inkar etmek için elinden geleni yapmasına karşın, toplumsal eşitsizlik (yani sınıfsal ayrım), ABD’deki toplumsal yaşamın belirleyici özelliğidir. Yeni bir topluma giden yolu, ırk, cinsiyet ya da cinsel kimlik politikaları değil; sınıf mücadelesi açacaktır.

ABD, sanayileşmiş dünyadaki en eşitsiz ülkedir. Baltimore ve Detroit gibi kentlerde, bankaların siyasi temsilcileri, binlerce insanı yaşamın en temel gereksinimi olan sudan mahrum bırakmaya yelteniyor. Ülkedeki en zengin 400 kişi, şu anda, 2,29 trilyon dolarlık şaşırtıcı bir kişisel serveti kontrol ediyor.

2008 ekonomik krizinden bu yana olan dönemde (Obama dönemi), bankalara ve Wall Street’e sınırsız kaynakların aktarıldığına tanık olundu. Borsa ve şirket karları rekor düzeylerde. 2009’dan bu yana, ABD’deki neredeyse tüm kazanç gelirleri, nüfusun en zengin yüzde birlik kesiminin eline geçti.

Dünyadaki en zengin ülke sayılan yerde, nüfusun beşte birinden fazlasının, geçtiğimiz yılın herhangi bir döneminde kendisi ve ailesi için gerekli gıda maddelerini satın alamadığı raporlara geçmiş durumda. Gençler, sürekli borçlu bir gelecekle karşı karşıya. Yaşlılara, onlara yönelik sağlık hizmetlerinin karşılanabilir olmadığı söyleniyor. Üretim işçileri yoksulluk ücretleri ile çalışıyorlar. Kamuya ait okullar dağıtılıyor ve öğretmenler kurban ediliyor.

Bütün bunların parasızlıktan kaynaklandığı söyleniyor. Bir başka istatistik şunu açığa çıkartıyor: Bir F35 savaş uçağı yaklaşık 200 milyon dolar. Bu, Detroit Su ve Kanalizasyon İşletmesi’nin, on binlerce insanın suyunun kesilmesinin gerekçesi olarak kullanılan bütçe açığının neredeyse on kat fazlasıdır.

Egemen sınıfın daha önce toplumsal gerilimleri yumuşatmaya ve sınıf çatışmasını onlar üzerinden frenlemeye çalıştığı mekanizmalar çökmüş durumda. Sendikalar, temsil ettiklerini öne sürdükleri işçilerin açıkça nefret ettiği, bütünüyle yozlaşmış şirket yanlısı kuruluşlardır. Kendilerini kimlik politikalarına adayan ve Obama’yı “dönüştürücü aday” olarak göklere çıkaran orta sınıf “sol” ve liberal örgütler, saygınlıklarını sürekli yitiriyorlar.

2016 seçimlerine bir buçuk yıl var ve büyük şirket partilerinin adaylarına maliyeti bir milyar dolardan fazla olan başkanlık seçim kampanyasının, ABD tarihindeki en hileli kampanya olacağı şimdiden ortada.

Bir sağcı, Wall Street’in desteklediği bir militarist olan Hillary Clinton’ın, halkın adayı gibi görünmeye çalıştığı gülünç bir manzara ile karşı karşıyayız. Kısa süre önce, Demokrat Parti’nin uzun süreli işbirlikçisi, paranın satın alabileceği en iyi sahte “sosyalist” Bernie Sanders’in düzmece adaylığı ilan edildi.

Egemen sınıf, siyasi sisteminin köklü bir krizi ile karşı karşıya. Her iki büyük kapitalist parti, ordu-istihbarat aygıtı ile ittifak halinde, çok küçük bir şirket ve mali sektör seçkinleri tabakasının çıkarlarını temsil etmektedir.

Devlet, nüfusun en zengin yüzde beşlik ya da onluk kesiminin sınırlarının ötesinde, öfkeli, hoşnut olmayan ve giderek düşmanlaşan bir işçi sınıfı ile karşı karşıya. Toplumun geniş kesimi, siyasi sistemi, artık, onların herhangi bir derdine çözüm olacak bir mekanizma olarak görmüyor. Bunun çok kapsamlı devrimci sonuçları bulunuyor.

Sorun, ABD’de ve tüm dünyada bir sınıf mücadelesi patlamasının olup olmayacağı değil; onun nasıl bir biçim alacağıdır. Her şey, işçi sınıfının devrimci bir siyasi program ile silahlanmasına bağlı.

Bu, bilinçli bir enternasyonalist hareketin inşasını gerektiriyor. Nasıl ki dünya işçi sınıfı Amerikan işçi sınıfının müdahalesi olmaksızın emperyalizme son veremezse, aynı şekilde, Amerikan işçi sınıfı da karşı karşıya olduğu devasa görevleri, diğer ülkelerdeki kadın ve erkek işçi kardeşleri ile ortak bir mücadele dışında yerine getiremez.

Bu dünya hareketi, bilinçli bir şekilde, yağma, sömürü, ülkelerin birbirlerinden ayrılması, insanlığın büyük üretken kapasitesinin kapitalist sınıfın sınırsız aç gözlülüğüne, kar ve erk dürtüsüne tabi olması üzerine kurulu kapitalist sistemin yıkılmasını hedeflemelidir.

ABD Başkanı Abraham Lincoln, bir diğer devrimci dönemde, ABD İç Savaşı’nın başlangıcında Kongre’ye yazdığı bir mektupta, “Ortam zorluklarla dolu ve biz -bu ortamla birlikte- yükselmek zorundayız” diye yazmıştı. Bugünün görevleri, 1862’de olduğundan farklı. Yine de, Lincoln’un ABD’de köleliğe nihayet son vermek için harekete geçme çağrısı, pekala, bizim görevimiz için, uluslararası işçi sınıfının kapitalizmi ortadan kaldırma ve insan gelişmesinin yeni bir çağına giden yolu açma görevi için de geçerlidir.

Bu toplantı, bu görevleri yerine getirmek için gerekli güçlü temeli gösteriyor. Çevrimiçi gönderilen yorumları okumak son derece umut verici. Kanada’dan, Peru’dan, Türkiye’den, ABD’nin dört bir yanından, Avustralya’dan, Abu Dabi’den, Almanya’dan, İskoçya’dan, Hindistan’dan, Bangladeş’ten, Fransa’dan, Romanya’dan, Güney Afrika’dan, Çin’den, Gana’dan ve çok sayıda başka ülkeden katılımcılarımız var.

Troçki, “Savaş ve Enternasyonal”de, “emperyalizm, ekonomik gelişmedeki, ulus ve devlet engelinden arınmış dünya çapında insani bir ekonominin inşasına yönelik ilerici bir eğilime karşı yağmacı dışavurumu temsil etmektedir.” diye yazmıştı.

Bu toplantı, aynı eğilimin ilerici ifadesidir. Ortak bir siyasi program, devrimci sosyalist enternasyonalizm programı üzerine kurulu dünya çapında tek bir hareket.

Bu toplantıya katılan hepimiz, North yoldaşın açılış konuşmasında söylemiş olduğu gibi, “kaçınılmaz bir sorumluluk” taşıyoruz. Bizler burada, kitlesel bir uluslararası hareketin çekirdeğini, milyonlarca insana yol gösterecek olan bir önderliği bir araya getirdik. Bizler, bu sorumluluğu, karşı karşıya olduğumuz durumun dayattığı ciddiyetle üstlenmek zorundayız.

Bu yüzden, bu toplantıyı bir çağrıyla kapatıyorum. Sosyalizm uğruna mücadeleye girişin! Okulunuzda ya da üniversitenizde Toplumsal Eşitlik İçin Uluslararası Gençlik ve Öğrenciler’in (IYSSE) şubesini kurun. Fabrikanızda ve işyerinizde Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (SEP) bir şubesini inşa edin. SEP’in ve Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin programını inceleyin ve Sosyalist Devrimin Dünya Partisi’ne katılıp onu inşa edin!