Fransa, bölgesel savaş tehlikesinin ortasında Hariri’nin Lübnan’a dönüşünü ayarladı

Cumartesi günü, Fransa Başkanı Emmanuel Macron, Lübnan’ın eski başbakanı Saad Hariri’yi Paris’teki Elysée başkanlık sarayında ağırladı. Hariri, Riyad’ın baskısı altında 4 Kasım’da istifa ettiği Suudi Arabistan’dan gelmişti. Hariri, geçtiğimiz akşam, Lübnan’a dönmeden önce Mısır diktatörü General Abdül Fettah el-Sisi ile görüşeceği Kahire’ye gitmek üzere Paris’ten ayrıldı.

Hariri’nin istifası Lübnan’ı derin bir siyasi krize soktu. Paris, tüm Ortadoğu’yu karıştırabilecek patlayıcı bir duruma müdahale ediyor. Lübnan’ın komşusu Suriye’de, Suudi Arabistan’ın ve Washington’ın vekilleri, Suriye yönetiminin, Rusya’nın ve Lübnanlı Şii milis Hizbullah’ın başlıca destekçisi olan İran’ın güçleri ile savaşıyor. Riyad, Hariri’nin Lübnan’daki koalisyon hükümetinin bir ortağı olan Hizbullah’a şiddetle düşman.

Riyad’ın adımları, Lübnan’da Sünni, Şii, Hıristiyan ve Dürzi hizipleri arasında 1975 ile1990 yılları arasında yaşanan mezhepsel iç savaşın ardından kurulmuş olan kırılgan siyasi dengeyi tehdit ediyor. Dürzi politikacı Velid Canbolat, Twitter’da, “Lübnan, [Hariri’nin] istifasının siyasi ve ekonomik yükünü taşıyamayacak kadar küçük ve savunmasız. Ben, Suudi Arabistan ile İran arasında diyalog çağrısında bulunmaya devam edeceğim.” diye yazdı. Sünni-Şii çatışması, 2008’de, ülkeyi neredeyse yeni bir iç savaşa sürüklüyordu.

Suriye’deki mevcut çatışmaya Washington’ın yanında müdahale eden Paris, anlaşmazlığa, Suudi Arabistan’a yarayan kabul edilebilir bir çözüm bulmaya çalışıyor. Macron, Hariri’yi, “istifası, oraya gitmemesi nedeniyle ülkesi tarafından kabul edilmemiş olduğu” için “başbakan olarak” ağırladığını açıklamıştı.

Pazar günü, Elysée sarayı, Macron’un “Ortadoğu’yu istikrara kavuşturma ve barışı sağlama yolları” bulmak için Trump, Sisi, Suudi monarşisi ve BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile konuşmuş olduğunu duyurdu.

Hariri’yi Suudi Arabistan’ın bir “rehinesi” olarak adlandıran Lübnan Cumhurbaşkanı Michel Aoun, onun istifasını ülkeye dönene kadar kabul etmeyeceğini belirtmişti. Hariri, Lübnan’ın ulusal bayramını kutlamak için Çarşamba günü Lübnan’a döneceğini söyledi.

Ancak, Riyad’ın Hariri üzerinde etki sahibi olmayı ne kadar sürdüreceği konusunda önemli sorular varlığını koruyor. Al Jazeera muhabiri Zeina Khodr, Hariri’nin çocuklarının onunla birlikte Paris’e gelmemiş olmasının, Lübnan’da “çok sayıda soruyu gündeme getirebileceği”ni belirtti. Khodr, “Lübnan’daki bazı insanlar, kuşkusuz, Saad Hariri’nin hala şu ya da bu şekilde siyasi bir rehine olduğunu söyleyecekler.” dedi.

Bizzat Hariri, Riyad’ın baskısı altında istifa ettiği konusunda inanılmaz yalanlamalar yayınlıyor. O, attığı bir tweette, Riyad’a yolculuğunun, sadece, “Lübnan’ın ve onun Arap komşuları ile ilişkilerinin geleceği konusunda danışmalarda bulunmak” amacıyla yapıldığını ileri sürdü ve ekledi: “… [Suudi Arabistan’a] ziyaretim hakkında söylenmiş olan her şey […] söylentidir.”

Oysa güvenilir haberler, Hariri Riyad’a vardığında Suudi monarşisinin onu rehin aldığını ve hazırlanmış bir konuşma metnini okumaya zorladığını belirtiyor. Hariri, istifasını Suudi medyasında duyurmuş, İran ile Hizbullah’ı kınamış ve İran’ı, Hizbullah aracılığıyla ülkesi üzerinde “denetim” sahibi olmakla suçlamıştı.

Eğer Paris krizi kısa sürede tatlıya bağlamaya çalışmak için müdahale ettiyse, bu açık bir şekilde başarıya ulaşmadı. Londra merkezli Financial Times, “Bay Macron için kuşkusuz diplomatik bir darbe olsa da, bölgedeki bazı diplomatlar ve Fransız diplomatlar, tüm tarafları yatıştırmaya çalışma stratejisinin geri tepebileceği uyarısında bulundular.” diye yazdı.

İki dünya savaşı arasında Lübnan ile Suriye’deki eski sömürgeci güç olan Fransa, kendi gerici emperyalist çıkarlarını ilerletmek için bir arabulucu rolü oynamayı hedefliyor. Macron yönetimi, tüm Ortadoğu’da bir “patlama”yı önlemek için müdahale ettiğinin düşünülmesine izin veriyor. Ancak onun mevcut krizi yatıştırma müdahalesi, Hariri krizini üretmiş olan, birbirini izleyen Fransız hükümetlerinin diğer NATO güçleri ile birlikte onlarca yıldır yürüttüğü kanlı yeni sömürgeci savaşlardan kaynaklanan daha geniş çatışmaları çözmek için hiçbir şey yapmamaktadır.

Stalinist bürokrasinin SSCB’yi dağıtmasının emperyalizme başlıca askeri denge ağırlığını ortadan kaldırmasından bu yana geçen çeyrek yüzyılı aşkın sürede, Washington ile Avrupalı müttefikleri, Ortadoğu geneline müdahale etti. Irak, Afganistan, Suriye ve Yemen’deki savaşlar milyonlarca cana mal oldu ve on milyonlarca insanı evlerini terk etmeye zorladı. Şimdi, Washington-Riyad ekseni ile Moskova-Tahran ekseni arasında, yalnızca Ortadoğu’yu değil ama Avrupa’yı ve tüm dünyayı savaşın içine çekme tehdidi yaratan bir çatışma ortaya çıkıyor.

Donald Trump’ın 2016’da seçilmesi ve Washington’ın Suriye savaşındaki İslamcı vekillerinin Rusya-İran-Suriye koalisyonu tarafından yenilgiye uğratılması, siyasi durumdaki derin kaymaları göstermektedir. Başını ABD’nin çektiği politikanın çöküşü, Suriye’deki İslamcı milisleri finanse edip silahlandırmaya Washington ile birlikte katılmış olan Paris’in politikasının altını oyuyor. Bununla birlikte, bu, Washington ile onun Avrupa’daki sözde müttefikleri arasındaki anlaşmazlıkları da şiddetlendirmiş durumda.

Trump’ın Mayıs ayında Riyad’a yaptığı ziyaret, İran’a karşı askeri tırmanma için Riyad’a verilmiş bir açık çek olarak görüldüğü Avrupa’da sert eleştirilere yol açmıştı. Trump, aynı zamanda, Obama yönetimi ve Avrupa devletleri tarafından 2015 yılında Tahran ile imzalanmış olan nükleer anlaşmayı yürürlükten kaldırabileceğinin işaretini veriyor ki bu, Avrupalıların İran’daki ekonomik çıkarlarını tehdit etmesinin yanı sıra, İran ile topyekün bir savaşı kışkırtabilir.

Avrupalı devletlerin müdahalesi, Washington’ınkinden gözle görülür biçimde daha az saldırgan olmasına rağmen, onlar, her durumda, Ortadoğu’da topyekün savaşa doğru emperyalist yönelimini besleyen gerici bir rol oynuyorlar.

Trump’a giderek daha fazla karşı çıkan Avrupa Birliği (AB), Washington’dan bağımsız bir şekilde savaşabilecek bir savaş makinesinin, Sürekli Yapısal İşbirliği’nin (PESCO) oluşturulmasını finanse etmek için, işçilere sert kemer sıkma politikalarını dayatmayı amaçlıyor. Avrupa devletleri, aynı zamanda, kendi ticari ve stratejik çıkarlarını, açık çatışmaya yol açabilecek bir kırılmayı kışkırtmadan, Washington’dan bağımsız bir şekilde ileri sürmeye çalıştıkları karışık bir oyun oynuyorlar.

Berlin, Riyad’ın Lübnan’a müdahalesini kınamış durumda. Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, Avrupa “orada yayılmakta olan maceracılığı hoş göremez.” diye belirtti. Suudi monarşisi, buna, “utanç verici ve haksız” diye adlandırdığı Gabriel’in açıklamalarını kınayarak tepki gösterdi ve Almanya’daki büyükelçisini danışmak üzere Riyad’a geri çağırdı.

Süregiden anlaşmazlıklardan olabildiğince çok yararlanmaya çalışan Fransız emperyalizmi, farklı güçler arasında gidip geliyor. Paris’teki Amerikan Üniversitesi’nden Lübnanlı siyaset bilimci Ziad Majed, şunları söyledi: “ABD dış politikasının açık olmaktan çok uzak olduğu göz önünde bulundurulduğunda, Fransa, büyük bir oyuncu olmak, aynı zamanda da yaptırımların kaldırılması durumunda büyük bir potansiyel pazar olan İran’daki ve Suudi Arabistan’daki ekonomik çıkarları için, Suudiler ile İranlılar arasında arabuluculuk yapmakta haklı.”

Paris, 2015’te İran ile nükleer anlaşmanın imzalanmasından bu yana, İran’a karşı ABD yaptırımlarına rağmen, Tahran ile ticari bağlarını güçlendiriyor. Otomotiv üreticileri Renault ve PSA Peugeot-Citroën ile petrol devi Total, İran ile milyarlarca avroluk sözleşmeler imzaladılar. Paris, 2030 yılı için 500 milyar avroluk büyük bir inşaat projesini açıklamış olan Suudi Arabistan ile de sözleşmeler yapmak istiyor.

Şu anda, Paris, Riyad’a doğru yöneliyor görünüyor. Macron, kısa süre önce Riyad’da Veliaht Prens Muhammed bin Salman’a sürpriz bir ziyaret gerçekleştirdi, Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian’ı Riyad’a gönderdi ve Hariri’yi Paris’e davet etti. Macron hükümeti, Paris’te, ABD’yi, BM’yi ve AB’yi kapsayan Lübnan İçin Uluslararası Destek Grubu’nun bir toplantısına da ev sahipliği yapabilir.

Paris, ayrıca, Tahran’a giderek daha eleştirel yaklaşıyor. Le Drian, Riyad’da, İran’ın “hegemonyacı emelleri”ni kınadı. Öte yandan, Macron, İran’dan balistik füze programını açıklamasını talep etti.

Loading