İsrail’in Gazzelilere yönelik toplu katliamı çocukları hedef alıyor

Cuma günü, İsrail ordusu, Gazze Şeridi’ndeki Filistinli protestoculara ateş açtı ve aralarında 12 yaşında bir erkek çocuğun bulunduğu üç kişiyi öldürdü.

28 yaşındaki Hüseyin El Rakab güneydeki Han Yunus kenti yakınlarında başından vurulmasının ardından ölürken, Fares Hafız El Sersavi (12), Mahmud Akram Muhammed Abu Samane (24) ile birlikte, Gazze kentinin doğusundaki gösteriler sırasında göğsünden vurularak öldürüldü. Açılan ateşte 376 kişi de yaralandı; yedisinin durumu hala kritik.

Önceki Cuma günü, İsrail ile Hamas Mısır’ın arabuluculuk ettiği ve şu anda işlemeyen bir anlaşmayı görüştüğü için görece sakin geçen bir dönemin ardından, İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), silahsız sivillere yönelik katliamını tırmandırdı. IDF, Gazze’nin İsrail sınırı yakınında gösteri yapan Filistinlilere ateş açıp yedisini öldürdü, 500 kişiyi de yaraladı.

Öldürülen yedi kişi arasında, 12 yaşındaki Nasır Azmi Musbeh ile 14 yaşındaki Muhammed Naif El Houm vardı. Gerçek mühimmat ile yaralananlar arasında ise, 90 çocuk, dört doktor ve dört gazeteci bulunuyordu. Bu katliam sırasında tek bir İsrailli bile zarar görmedi.

Gazze Sağlık Bakanlığı’na göre, Cuma günkü ölü ve yaralılar ile birlikte, Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü’nün 30 Mart’ta başlamasından bu yana öldürülen toplam Filistinli sayısı 197’ye; yaralananların sayısı ise en az 21.600’e yükseldi. Birleşmiş Milletler’e göre, 12 kişi omurga yaralanmaları nedeniyle felç kalırken, 14’ü çocuk, biri kadın toplam 77 Filistinlinin uzuv kesme ameliyatına ihtiyacı bulunuyor.

Ortadoğu’daki en güçlü askeri kuvvet, yoksul ve özünde silahsız bir halk ile karşı karşıya. Acımasız İsrail devleti, son 11 yıldır ekonomik bir kuşatmaya, geçim kaynaklarının imhasına, yinelenen bombardımanlara ve askeri saldırılara göğüs geren sivilleri korkakça katlediyor.

Başlangıçta, İsrail devletinin kuruluş günü olan, Filistinlilerin ise Nakba (Felaket) Günü olarak andığı 15 Mayıs’ta bitirilmesi planlanmış olan haftalık gösteriler, Filistinlilerin, ailelerinin 1948’de sürüldüğü evlerine geri dönme hakkını talep ediyordu. Gösteriler, Gazze’nin kuzeyinde hafta içi düzenlenen sahil protestoları ve ormanları yok eden, ekinleri yakan ve besi hayvanlarını öldüren yangın çıkartıcı uçurtmaların ve balonların İsrail’e gönderilmesi ile devam etmişti.

İşgal altındaki topraklardaki gerilimler, İsrail’in “Ulus Devlet Yasası”nı uygulamaya koymasının ve Washington’ın, Filistinli sığınmacılara yönelik yardım kuruluşu olan Birleşmiş Milletler Yardım Kurumu’na mali desteğini sona erdirmesinin ardından yükseldi. Söz konusu yasa, Musevi olmayan yurttaşlara karşı ayrımcılığı kurumsallaştırıyor, devlet destekli ırk ayrımını ve Arapların yalnızca Musevi olan topluluklardan çıkartılmasını onaylıyor ve resmi bir devlet dili olarak Arapçayı kaldırıyor.

Çocukların Uluslararası Savunusu (DCI) grubuna göre, protestoların başlamasından beri İsrail güçleri tarafından katledilen 197 kişinin sarsıcı bir bölümü (aşağı yukarı 44’ü ya da dörtte biri) çocuk. DCI, genç çocukların öldürülmesinin, İsrail’in Filistinlilere karşı yeni terör silahı haline geldiğini belirtiyor.

İnsan hakları gurupları, İsrail’in protestoculara karşı öldürücü güç kullanımına yönelik bir soruşturma yürütmekte olan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’ne, yürüyüş sırasında Gazze’de öldürülen tek bir protestocunun bile silahlı olduğuna ilişkin bir kanıt olmadığını söylediler. Bu, hükümetin, İsrail sınırına akın etmeyi planlayan silahlı teröristler ile karşı karşıya olduğu iddialarını yalanlıyor.

Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin başsavcısı Fatou Bensouda, İsrail’i, önderlerinin silahsız göstericileri öldürmekle yargılanabileceği konusunda uyardı. Ancak erkeklere, kadınlara ve en önemlisi de çocuklara yönelik bu katliama, büyük emperyalist güçler ve şirket medyası tarafından genellikle önemsiz bir olay muamelesi yapılıyor.

Toplu katliam, Washington’ın desteğinden emin olan Siyonist devlet tarafından, kuruluşundan beri, Filistinlileri yıldırmak ve onları köylerinden, çiftliklerinden ve evlerinden sürmek için tekrar tekrar kullanılmıştır. Bu konuda, İsrail’in iki aşırı sağcı partisi olan İsrail Evimiz ile Musevi Yurdu arasında, kendilerini yılbaşında bir erken genel seçim beklentisine göre konumlandırdıkları için, İsrail’in Gazze’deki protestolara yönelik öldürücü baskısının yeterince sert olup olmadığı üzerine sert bir ağız dalaşı patlak verdi.

29 Eylül’de, aşırı sağcı dinci-milliyetçi Musevi Yurdu partisinin önderi olan Eğitim Bakanı Naftali Bennett, Savunma Bakanı Avigdor Lieberman’nın Gazze politikasını, yetersiz derecede saldırgan olmakla eleştirdi. Üyesi olduğu İsrail Evimiz partisi sert düşüş yaşayan Lieberman, buna, İsrail Radyosu’nda, “Bennett, yüzsüzce yalan söylüyor… O, hangi yumuşaklıktan bahsediyor? Daha geçtiğimiz Cuma günü yedi isyancı öldürüldü, 500’den fazlası yaralandı ve tek bir İsrailli yaralanmadı.” yanıtını verdi.

Lieberman, daha sonra, Ordu Radyosu’na, “Burada, garip, uyurgezer, mesihsel sağ ile sorumlu sağ arasında, seçim sürecine girdiğimiz için devam edecek olan gerçek bir anlaşmazlık söz konusu.” dedi.

Bennett ise, Ordu Radyosu ile yaptığı röportajında, IDF’yi, Gazze-İsrail sınırı üzerinden yangın çıkartan uçurtma ve balon uçurtan her Filistinliyi vurmaya çağırarak yanıt verdi. Lieberman’ın politikalarının yalnızca Gazze’yi kontrol eden İslamcı parti Hamas’ı cesaretlendirdiğini söyleyen Bennett, “Gazze’ye yönelik politika, nihayetinde tam bir alevlenmeye yol açacak solcu bir politikadır. Durum, katlanılmaz olacak.” diye ekledi.

Perşembe günü, IDF, güneydeki kuvvetlerini arttıracağını ve Gazze bölgesine Demir Kubbe hava savunma bataryaları konuşlandıracağını açıkladı. Ordu, bunun amacının, “terörizme engel olma ve Gazze sınırı tel örgüsünden İsrail’e gizlice girilmesini önleme” olduğunu iddia etti.

Cuma günü, Lieberman, İsrail’in, aslında, Musevi Kutsal Günleri dönemi (9 Eylül’den 1 Ekim’e kadar) sırasında büyük bir çatışmadan kaçınmak için Filistinli protestoculara sert biçimde karşılık vermekten geri adım atmış olduğunu söyledi ve Twitter’da, “Kutsal günler bitti ve Hamas’ın başındakilere, ‘Bunu hesaba katın’ diyorum.” diye yazdı.

Lieberman, sonraki gün, İsrail’in, Gazze’nin balıkçılık bölgesini, Oslo Anlaşması’na göre kabul edilen 20 deniz milini daha da ihlal ederek, dokuz deniz milinden altı deniz miline indirdiğini duyurdu ve bu toplu cezalandırmanın gerekçesi olarak Cuma günkü “ayaklanmaları” gösterdi.

Tel Aviv, Hamas ile işgal altında bulunan Batı Şeria’daki Filistin Yönetimi’ni (FY) kontrol eden rakip Filistinli hizip Fetih arasındaki bölünmeleri şiddetlendirme yönündeki hesaplı bir başka adımla, FY’nin itirazlarını önemsemeyerek, Katar’ın, Gazze için İsrail’den yakıt satın almasına onay verdi. Başbakan Binyamin Netanyahu, Gazze’deki Filistinlilere karşı daha fazla baskı tehdidinde bulundu. Perşembe günü Almanya Başbakanı Angela Merkel ile düzenlenen ortak basın toplantısında konuşan Netanyahu, İsrail’in, Hamas’ın saldırısına yanıtının “çok sert” olacağı uyarısında bulundu.

Hamas’ın Gazze’deki önderi Yahya Sinvar, bir İsrail gazetesine başka bir savaş istemediğini söyleyerek, İsrail ile bir ateşkes çağrısı yaptı. Sinvar, “Bu, kimsenin çıkarına değil. Nükleer bir güce karşı çatışmada üstün gelemeyiz. Ve kesinlikle [başka bir çatışma], bizim çıkarımıza değil. Savaş hiçbir şey kazandırmıyor.” dedi.

Trump yönetimi, Ortadoğu’daki baş müttefikini dizginlemeye çalışmak şöyle dursun, Tel Aviv’in, Washington’ın küresel egemenlik yönündeki emperyalist tasarılarını ilerletmek için kullanılabileceğine inanıyor. İsrailli saldırı köpeğinin Gazze’ye karşı ölüm saçan saldırısına yeşil ışık yakılması, yalnızca bir amacın aracıdır: enerji zengini bölgeyi fiilen ABD emperyalizminin bir sömürgesine dönüştürme biçimindeki daha kapsamlı hedefin parçası olarak, Suriye ve İran yönetimlerinin, bir ekonomik ve diplomatik abluka, yıkıcılık ve savaş yoluyla devrilmesi.

Loading