Perspektif

İşçi sınıfı ve sosyalizm

ABD Başkanı Donald Trump, 5 Şubat Salı günü yaptığı Birliğin Durumu konuşmasını, şunu ilan ederek kapattı: “Ülkemizde sosyalizmi benimseme yönündeki yeni çağrılar nedeniyle alarm durumundayız... Bu akşam, Amerika’nın hiçbir zaman sosyalist bir ülke olmayacağı konusundaki kararlılığımızı yineliyoruz.”

Trump’ın sosyalizm karşıtı öfke patlamasından sadece üç gün sonra, Çalışma İstatistikleri Bürosu (BLS), sosyalizm korkusunu tam olarak neyin güdülediğini gösteren bir rapor yayınladı: sınıf mücadelesinin yükselişi. BLS’ye göre, geçtiğimiz yıl greve giden işçi sayısı, 1986’dan beri, otuz yılı aşkın süre sonra, en yüksek seviyedeydi. Geçtiğimiz yıl ABD’de yarım milyondan fazla işçi greve çıktı; bu, 2017’nin 20 katı.

En büyük iş bırakma eylemi, geçtiğimiz Nisan ayında Arizona’da 81.000 öğretmenin ve çalışanın 486.000 işgünü kaybına yol açan greviydi. Oklahoma’daki 20.000 öğretmenin aynı ayki grevi, 405.000 işgünü kaybına neden olmuştu. BLS, “Eğitim hizmetlerinde eyalet çapında büyük iş bırakma eylemleri, ayrıca, Batı Virginia’da, Kentucky’de, Colorado’da ve Kuzey Carolina’da meydana geldi,” diye ekliyordu.

Bu mücadele dalgası, yeni yılda, ABD’de, Kuzey Amerika genelinde ve bütün dünyada yoğunlaşmış durumda. Los Angeles’ta, geçtiğimiz ay on binlerce öğretmen greve gitti. Meksika, Matamoros’taki otomotiv fabrikalarında çalışan 70.000 işçi, şimdiden ABD’deki otomotiv üretimini sekteye uğratan ve işçi sınıfının diğer kesimlerine yayılan büyük bir grev başlattılar.

Ve bu daha başlangıç.

1981’deki PATCO grevinin ezilmesinden beri, Amerikan egemen sınıfı, onlarca yıl boyunca bir sanayisizleşme, toplu işten çıkarmalar ve maaş ve yan ödeme tavizleri sürecini yönetmiştir. Her mücadeleyi satan, fabrikaların kapatılmasını onaylayan ve her yenilgiyi bir zafer olarak adlandıran sendikalar, bütün bu adımların atılmasında işbirliği yapmıştır.

Bu, Amerikan tarihinde servetin yukarıya doğru en çarpıcı yeniden bölüşümü ile sonuçlanmıştır.

ABD’de sadece üç kişi, toplumun alttaki yarısınınki kadar bir serveti kontrol ediyor. 2008 mali krizinden bu yana geçen on yılda, milyarderlerin sayısı neredeyse ikiye katlandı. Her iki günde bir, yeni bir milyarder yaratılıyor.

Geçtiğimiz yıl, insanlığın en yoksul yarısının serveti yüzde 11 gibi sarsıcı bir oranda azalırken, dünyadaki milyarderlerin serveti günde 2,5 milyar dolar arttı.

Siyaset kurumunun hiçbir yerinde, halkın ezici çoğunluğunun toplumsal ve siyasi çıkarlarının herhangi bir şekilde ifade edilmesi söz konusu değil. Trump’ın aşırı sağcı politikası, kendisini gitgide her faşizan hareketin başlıca özelliğine dayandırıyor: sosyalizme yönelik apaçık nefret.

Demokratik Parti ise, politikasının merkezine, işçi sınıfına yönelik her türlü çağrının reddini koymaktadır. Bunun yerine, bu parti, toplumdaki temel bölünmenin sınıf değil, ırk ve toplumsal cinsiyet olduğu masalını temel alarak, ırksal ve kültürel kimlikler karışımı etrafında “popülist” bir hareket oluşturma peşinde koşuyor. Bu, mali oligarşinin ve ordu-istihbarat aygıtının baskın kesimleri ile birlik oluşturmuş, güç ve ayrıcalık konumları üzerine rekabet eden üst orta sınıfın politikasıdır.

Demokratlar, siyasi olarak uyuşturma amacıyla, görevleri sağcı bir partiye sol bir cila yapmak olan Senatör Bernie Sanders ve Kongre üyesi Alexandria Ocasio-Cortez gibi bir avuç kişiyi ön plana çıkarmıştır.

Bununla birlikte, her ikisi de, Trump’ın Birliğin Durumu konuşmasına yanıtlarında, aslında sosyalist olmadıklarını açıkça ortaya koydu. Ocasio-Cortez, “sosyalizm”in bir “galibiyet mesajı” olup olmadığı sorulunca, “günün sonunda, bunun ‘izm’ ile bir ilgisi yok. Ve sanırım başkanın yapmaya çalıştığı şey de tam olarak bu. Yanlış nitelemeye, çamur atmaya, ilişkilendirmeye çalışıyor,” diye yanıt verdi.

Sanders, Trump’ın konuşmasına verdiği 27 dakikalık yanıtında, sosyalizm terimini, ABD’de “zenginler için sosyalizm var” diye yakınıp aşağılayıcı bir sözcük olarak kullanma dışında kullanmayı reddetti.

New York Times köşe yazarı ve Demokratların savunucusu Paul Krugman, Trump’ın “Sosyalist Tehdit” ifadesi üzerine yorumunda, “Sağcı medya, Demokratlar başkan adayı olarak kimi gösterirse göstersin, onu Lev Troçki’nin ikinci gelişi olarak betimleyecektir,” diyor ve ekliyor: “Umut edelim ki, medyanın geri kalanı, Amerikan sosyalizminin masum küçük sırrını, onun hiçbir şekilde radikal olmadığını bildirsin.”

Krugman bu konuda haklı. Sanders ve Ocasio-Cortez, gerçek sosyalist olmak şöyle dursun, “hiçbir şekilde radikal” değildir.

Yüz yetmiş yıl önce, modern sosyalist hareketin doğumunda, Karl Marx ve Friedrich Engels, Komünist Manifesto’da şunu ilan etmişlerdi: “Komünistlerin, görüşlerini, amaçlarını, eğilimlerini tüm dünyanın önünde açıkça yayınlamalarının ve Komünizm Hayaletine ilişkin bu çocuksu masalın karşısına bizzat bir parti manifestosuyla çıkmalarının tam zamanıdır.”

Şimdi, bu aynı “komünizm hayaleti” egemen sınıfa dadanırken, sosyalistlerin ne savunduklarını açık bir şekilde belirtmeleri gerekiyor. Sosyalistler, kapitalizm altında olanaksız olan birkaç reform değil; egemen sınıfın servetine el konulmasını ve toplumun topyekün yeniden örgütlenmesini istiyorlar. Bizler, herkesin sağlık hizmetine, eğitime, iyi maaşlı bir işe ve güvenceli emekliliğe sahip olma biçimindeki temel sosyal hakkını güvence altına almak için, büyük şirketlerin işçi sınıfının demokratik denetimi altındaki kamu işletmelerine dönüştürülmesi çağrısı yapıyoruz.

Sınıf mücadelesinin gelişmesinin nesnel bir mantığı bulunuyor. Tek tek işyerlerindeki ve mahallelerdeki mücadeleler, işçileri işçi sınıfı karşıtı sendikalarla her zamankinden daha dolaysız çatışmaya sokuyor; işçi sınıfının daha geniş kesimlerini birleştirmek için bağımsız fabrika ve işyeri komitelerinin kurulmasını gerektiriyor.

Bugün [9 Şubat’ta], Taban Komiteleri Güç Birliği Yürütme Komitesi ve WSWS Otomotiv İşçileri Bülteni, General Motors’un ve diğer otomotiv şirketlerinin binlerce işçiyi işten çıkarmasına karşı koymak için bir gösteri düzenliyor. Bu, işçi sınıfının, şirket ve mali sektör seçkinlerinin emirlerine karşı sendikalardan bağımsız bir şekilde örgütlenmesinde kritik önem taşıyan bir adım olacak.

Dahası, işçi sınıfının gelişen mücadeleleri, her zamankinden daha açık bir şekilde kapitalizm karşıtı bir yönelim ve sosyalist bir karakter edinecek. Trump ve tüm egemen sınıf korkadursun, işçi sınıfı mücadelelerinin mantığı, siyasi iktidar sorununu ve toplumun özel kar değil toplumsal gereksinim temelinde yeniden örgütlenmesini gündeme getirecek bir genel grev yönündedir.

İşçi sınıfının çıkarlarını temsil eden siyasi program, sosyalizmdir. Bu programın gerçeğe dönüştürülmesi, bir siyasi önderliğin inşa edilmesini gerektiriyor. Sosyalist Eşitlik Partisi, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ndeki kardeş partileriyle birlikte, bu nesnel işçi sınıfı hareketini uzlaşmaz bir devrimci strateji ve sosyalist perspektif ile donatma mücadelesine öncülük ediyor.

Loading