Faşist terör saldırısının ardından, Yeni Zelanda ve Avustralya, Türkiye ile gerilimleri canlandırıyor

Geçtiğimiz hafta, Avustralya ve Yeni Zelanda hükümetleri, Avustralyalı faşist terörist Brenton Tarrant’ın 15 Mart’ta iki camide 50 kişiyi katlettiği Christchurch silahlı saldırısına verdiği yanıt üzerine Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a kızgın bir şekilde saldırdılar.

18 Mart’ta düzenlenen bir mitingde konuşan Erdoğan, Tarrant’ın beyaz üstünlükçüsü ideolojisini, I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu ile savaşmaya gönderilen İtilaf askerlerinin Müslüman karşıtı görüşlerine benzetti. Erdoğan’ın açıklamaları, Anzakların (Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu) rolünü, özellikle de 1915’te Osmanlı İmparatorluğu’nun Gelibolu Yarımadası üzerinden Türkiye’yi istila etme yönündeki felaket getiren girişimi yücelten Avustralya ve Yeni Zelanda siyaset ve medya kurumundan derhal savaşçı suçlamaları harekete geçirdi.

Anzak “efsanesi”, Avustralya ve Yeni Zelanda egemen seçkinlerinin, özellikle yoksulluk ve eşitsizlik üzerine yoğun toplumsal gerilimlerin ortasında yurtseverliği ve militarizmi yükseltmek için kullandıkları merkezi bir ideolojik araçtır. Bu, faşist grupların büyümesini besleyen ve Christchurch katliamına yol açan ortamın oluşturulmasına yardımcı olmuştur.

Gelibolu savaşının yapıldığı yerin yakınlarında konuşan Erdoğan, Yeni Zelanda polisinin Tarrant’ın kendi başına hareket ettiğine ilişkin iddialarının tersini söyleyerek, Tarrant’ın silahlı saldırısı, “bireysel bir olay değildir. Bu olay, tamamen organize bir olaydır,” dedi. Türk yetkililer, Tarrant’ın, güçlü kaynaklara sahip bir örgüt tarafından desteklendiğine ve 2016’da iki kez ziyaret ettiği Türkiye’de de terör saldırıları planlamış olabileceğine inanıyor.

İtilaf güçlerinin Gelibolu’da uğradığı yenilgi hakkında konuşan Erdoğan, Tarrant’ınkiler gibi görüşlerle Türkiye’ye gelen herkesin, aynı yazgıyı paylaşacağını söyledi: “Dedeleriniz geldiler, kimi ayakta kimi tabutta geri döndüler. Aynı niyetle gelecekseniz sizi de bekleriz. Sizleri de dedeleriniz gibi uğurlayacağımızdan hiç şüpheniz olmasın.”

Erdoğan, çeşitli kampanya mitinglerinde, Tarrant’ın, üç Türk’ün de yaralandığı korkunç saldırısının videosundan bölümler gösterdi. Yeni Zelanda’nın Tarrant için idam cezasını geri getirmesini isteyen Erdoğan, tersi durumunda Türkiye’nin şu yada bu şekilde ona bedelini ödeteceğini söyledi.

Erdoğan’ın açıklamaları, 31 Mart yerel seçimleri öncesinde, işçi sınıfının toplumsal eşitsizliğe artan öfkesini başka yöne çevirmek için Türk milliyetçiliğini kışkırtmayı amaçlamaktadır. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), bir ekonomik krizin ve 2016’da Erdoğan’a karşı başarısız darbe girişimini desteklemiş olan ABD ile kötüleşen gerilimlerin ortasında, her şeyi göze almış bir şekilde iktidarını korumaya çalışıyor.

Bununla birlikte, Canberra’nın ve Wellington’ın Erdoğan’a verdiği öfkeli tepki de bir o kadar gericidir. Avustralya ve Yeni Zelanda hükümetleri, Tarrant’ın manifestosunda Hıristiyanları İstanbul’u geri alıp Türkleri katletmeye çağırmasını ya da “Erdoğan’ı öldürme” tehdidinde bulunmasını kınamadıkları gibi, kendileri ile bu çağrı arasına mesafe koymaya da çalışmadılar. Bunun yerine, onlar, Türkiye’ye karşı milliyetçi duyguları kışkırtma ve Anzakların I. Dünya Savaşı harekatını savunma peşinde koştular.

Avustralya Başbakanı Scott Morrison, yaptığı savaşçı konuşmada, Erdoğan’ın konuşmasını, “Avustralyalılara karşı son derece saldırgan ve bu hasssas ortamda bir hayli pervasız” ve “Anzakların anısına hakaret” olarak niteledi.

Morrison, Türkiye büyükelçisi ile konuşmasının ardından, medyaya, Erdoğan’ın hararetli bir siyasi kampanya yürüttüğü biçimindeki “mazeret” ile tatmin olmadığını söyledi. Başbakan, Türk diplomatların sınır dışı edilmesi dahil olmak üzere, “artık tüm seçenekler masada,” diye belirtti.

Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern de, son derece kışkırtıcı bir adımla, Başbakan Yardımcısı Winston Peters’ı, Erdoğan ile “yüzleşmek” üzere Türkiye’ye gönderdi. Peters, gazetecilere, Erdoğan’ın konuşmasının, barışçıl turistleri değil ama Tarrant gibi Müslüman karşıtı şiddete başvuran aşırılıkçıları tehdit etmiş olmasına karşın, “Yeni Zelanda halkının güvenliğini tehlikeye soktuğunu” söyledi.

Peters, İşçi Partisi’nin önderliğindeki koalisyon hükümetinde büyük bir role sahip olan sağcı milliyetçi Önce Yeni Zelanda Partisi’ne başkanlık ediyor. Parti, durmadan, toplumsal eşitsizlik, düşük ücretler ve işsizlik için göçmenleri günah keçisi ilan ediyor ve Müslümanları potansiyel teröristler olarak şeytanlaştırıyor. Peters, uçağı hareket etmeden önce, gazetecilere, daha önceki Müslüman karşıtı açıklamalarını geri almayacağını söyledi.

Perşembe gününe gelindiğinde, Avustralya ve Yeni Zelanda, ziyaretçilerin Anzak Günü’nde Gelibolu’da memnuniyetle karşılanacakları konusunda Ankara’dan bir “güvence” almıştı. Avustralya Başbakanı Morrison, Erdoğan’ın söylemini “yumuşatmasından” memnun olduğunu söyledi. Bununla birlikte, Australian gazetesi, hükümetteki bazı kişilerin, “[Erdoğan’ın açıklamalarının] yurt içinde ve dışında Avustralyalılara yönelik cihatçı saldırılar dalgası başlatabileceğinden ... korktuğunu” bildirdi.

Avustralya’da ve Yeni Zelanda’da 25 Nisan bayramı olan Anzak Günü, askerlerin 1915’te Gelibolu’ya yaptığı çıkarmayı anıyor. Her iki ülkede de, egemen sınıflar, yurttaşları, o gün Gelibolu’ya yurtsever “kutsal yolculuklar” yapmaları için teşvik ediyor.

İtilaf devletlerinin stratejik Çanakkale Boğazı’nın nakliye rotalarının kontrolünü ele geçirmeyi amaçlayan Gelibolu harekatı, felaket getiren bir girişimdi. Çanakkale Savaşı, 8.700 Avustralyalının, 2.700 Yeni Zelandalının, 21.000’den fazla Britanyalının, 10.000 Fransız’ın, 1.300 Hindistanlının ve 86.000’den fazla Osmanlı askerinin yaşamına mal oldu. Her iki taraftan 262.014 insan yaralandı. I. Dünya Savaşı’ndan sonra mağlup olan Osmanlı İmparatorluğu dağılarak parçalandı ve Ortadoğu’daki toprakları Britanya ile Fransa arasında bölüşüldü.

Gelibolu’da yaşanan kıyım, dünyayı büyük emperyalist ülkeler arasında yeniden paylaşmayı amaçlayan emperyalist bir savaşın parçasıydı. Avustralya ve Yeni Zelanda, bu savaşa, Britanya İmparatorluğu’nun parçası olarak ve yağmadan, özellikle de Pasifik bölgesindeki sömürgelerden kendi payını alma peşinde koşan küçük emperyalist güçler olarak katıldılar.

Avustralya ve Yeni Zelanda egemen sınıfları, I. Dünya Savaşı’nı, ulusal kimliği ve militarist değerleri oluşturmadaki çok önemli bir an olarak yüceltiyorlar. I. Dünya Savaşı’nın 2014-2018 yılları arasındaki yüzüncü yıldönümü sırasında, iki ülkedeki hükümet de, orduya saygıyı aşılamak ve özellikle gençleri gelecekteki emperyalist savaşlara hazırlamak amacıyla, Anzakları yücelten müzelere, anıtlara, filmlere, kitaplara ve etkinliklere yüz milyonlarca dolar akıttı.

Anzak Günü törenleri, yalnızca Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarını değil ama Avustralya ile Yeni Zelanda’nın katıldığı tüm savaşları yüceltmektedir. Bunlara, Kore Savaşı, Vietnam Savaşı ve ABD öncülüğünde, terörizmi yenilgiye uğratma bahanesiyle açılan, enerji zengini Irak’ı ve Afganistan’ı kontrol etmeyi amaçlayan savaşlar dahildir.

Anzak mitolojisi, emperyalist savaşı, her zaman, sahtekarca, demokrasiyi ve “yaşam biçimimizi” savunma savaşı olarak meşrulaştırmıştır. Ama artık o, giderak artan biçimde, İslamcı “aşırılıkçılığa” karşı bir mücadele ve bugünkü savaşların bir öncüsü olarak betimleniyor. Silahlı kuvvetlerde görev yapan ya da yapmış olanları destekleyen RSL örgütünün başkanı John King, Perşembe günü, Australian’a, Erdoğan’ın konuşmasının, Avustralyalı askerlerin savaştığı “nefretin ve aşırılıkçılığın çeşidi” olduğunu söyledi.

Yeni Zelanda’nın I. Dünya Savaşı harekatını öven, devletin finanse ettiği bir kitap yazan Damien Fenton, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı savaşı, “Yeni Zelanda’nın ilk cihat tecrübesi” olarak tanımladı. Ekim 2014’te Southland Times’ta yayınlanan bir makale, “Fenton, Gelibolu’nun, dünyanın şu anda karşılaştığı cihadın beşiği olduğunu göstermenin ürpertici olduğunu söylüyor,” diye belirtiyordu.

Tarrant üzerinde büyük bir etkide bulunan Avustralyalı aşırı sağcı grup, Birleşik Yurtseverler Cephesi, Anzak Günü’nü canla başla yüceltiyor ve Gelibolu harekatını, İslam’a karşı süregiden bir savaşın parçası olarak resmediyor.

15 Mart katliamını düzenleyen faşist, görüşlerini dünyadan kopuk bir şekilde geliştirmedi. O, Müslüman karşıtı ırkçılık ve Anzak efsanesini çevreleyen tarihsel yalanları da kapsayan militarist propaganda ile beraber, Ortadoğu’da aralıksız çeyrek yüzyıldır devam eden savaşlar sırasında yetişti.

Loading