Suriye ordusu ve İran Türkiye’nin harekatına karşı saldırı yapma tehdidinde bulunuyor

Türkiye’nin önceden ABD tarafından desteklenen Kürt güçlerini hedef alan Suriye’deki harekatının başlattığı savaş, Suriye ordusunun ve İran’ın karşı saldırı yapmak üzere harekete geçmesiyle birlikte hafta sonu kontrolden çıkacak şekilde tırmandı. Türk birlikleri ve El Kaide bağlantılı milis müttefikleri Suriye’de Kürtlerin elinde bulunan bölgede ilerlerken, Ortadoğu, büyük bölgesel güçler arasında bir topyekun savaştan sadece birkaç gün uzakta ve bu, nükleer silahlı dünya güçleri arasında bir küresel çatışmayı tetikleyebilir.

BM raporları, Türkiye’nin harekatının ardından 130.000 Suriyelinin bölgedeki evlerini terk ettiğini belirtiyor ve Türk yetkililer en az 415 Kürt savaşçıyı “etkisiz hale getirdiklerini” iddia ediyorlar. Devam eden Türk hava akınlarını da kapsayan yoğun çatışmaların ortasında, Türk birlikleri Tel Abyad ve Resulayn kentlerini ele geçirdi ve Kobani’deki ABD ve Kürt birliklerinin bağlantısını kesecek şekilde bir yolu ele geçirdi. Türk birliklerinin ayrıca Kobani’deki ABD birlikleri yakınlarına top ateşi yaptığı söylenirken, Türk yetkililer bunu sonradan yalanladılar. ABD temsilcisi Brett McGurk bunun “bir hata olmadığını” ileri sürdü.

Türk kuvvetlerinin bombardımanı sonucu Suriye’nin Resulayn kentindeki hedeflerden duman yükseliyor [Kaynak: AP Photo/Emrah Gurel]

Çok sayıda habere göre, Türkiye’nin Suriyeli “asi” müttefikleri, İslamcı Suriye Milli Ordusu (SMO, eski Özgür Suriye Ordusu), ele geçirdikleri bölgelerde Kürt sivilleri infaz ediyor. Kürt politikacı Hevin Halef infaz edildi; bir videoda, onun mermilerle delik deşik edilmiş aracının etrafında SMO savaşçıları görülüyor. Kafirleri yok etme yönünde yapılan El Kaide bağlantılı çağrıların dışında, Britanya’da yayımlanan Daily Telegraph, SMO’nun temel bakış açısının “…mezhepçi. Kürt karşıtı ve Arap şovenisti” olduğunu belirtti.

Pazar akşamı, Suriye ordusu bölgeye ilerleyeceğini duyurdu. Resmi Suriye Arap Haber Ajansı (SANA) şu haberi geçti: “Suriye Arap Ordusu birlikleri, Suriye topraklarına yönelik Türk saldırganlığına karşı koymak için kuzeye ilerlemeye başladı. … Hareket, kuzeydeki Haseke ve Rakka vilayetlerindeki kasabalara ve bölgelere devam eden Türk saldırganlığına karşı koymak üzere gerçekleştiriliyor. Buralarda Türk kuvvetleri yerel halka karşı katliamlar yaptı, bazı bölgeleri işgal etti ve altyapıyı imha etti.”

Haberlere göre, Suriye ordusu, ABD ile ittifakları bir hafta önce Washington tarafından bozulan Kürtlerin önderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDF) ile bir anlaşmaya vardı. Bu anlaşmaya göre, Suriye ordusu birlikleri 48 saat içinde Suriye-Türkiye sınırındaki Kobani kentine ulaşacak. ABD Başkanı Donald Trump, Cumartesi günü, Kobani’de kalan 1.000 ABD askerinin geri çekilmesini onaylamıştı ve ABD kuvvetleri, bağlantılarının ilerleyen Türk birlikleri tarafından kesilmesini önlemek için bu hafta sonu kuzey Suriye’den tam çekilme halindeydi.

Son yıllarda NATO önderliğindeki vekil savaşına karşı Suriye yönetimini desteklemek için Suriye’ye on binlerce asker ve insansız hava aracı konuşlandırmış olan İran da Suriye ordusunu destekleyeceğini belirtti.

İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’in Uluslararası İlişkiler Danışmanı Ali Ekber Velayati, Pazar günü, Suriye’nin İran Temsilcisi Adnan Mahmud ile bir araya geldi. SANA, Velayati’nin, İran’ın “Suriye’nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne tam destek verdiğini ve Türk kuvvetlerinin çekilmesi çağrısı yaptığını” bildirdi. Velayati, devamında şunları söylüyordu: “İran’ın ilkesel politikası, Suriye halkını ve hükümetini desteklemeye ve haklı duruşlarını, terörizm ve terör örgütleri tamamen ortadan kaldırılana kadar ortak işbirliğini sürdürecek şekilde savunmaya dayanmaktadır.”

Bu arada, Basra Körfezi’nde dünya ekonomisi için kritik önem taşıyan petrolü taşıyan tankerlere yönelik gerçekleşen birden çok saldırının ortasında, İran ile Suudi Arabistan arasındaki askeri gerilimler de tırmanıyor. Geçtiğimiz ay, ABD ve Suudi hükümetleri, 14 Eylül’de Suudi petrol tesislerine yapılan ve dünya petrol fiyatlarında keskin bir yükselişe neden olan füze saldırısından, hiçbir kanıt sunmadan, İran’ı sorumlu tutmuşlardı. 11 Ekim’de de, Suudi Arabistan’ın Kızıldeniz kıyısı açıklarında seyreden İran tankeri Sabiti iki füzeyle vuruldu.

İran Milli Güvenlik Yüksek Konseyi sekreteri Ali Şamhani, Pazar günü, İran’ın, Sabiti’ye yönelik saldırıdan dolayı kimliği belirsiz hedeflere misilleme yapacağını söyledi. Fars News’e konuşan Şamhani şunları söyledi: “Sabiti’ye yönelik saldırıyı soruşturmak için özel bir komite kuruldu. … Rapor, karar için yakında yetkililere sunulacak. Uluslararası sularda ticari taşımacılığı güvensiz hale getirmeyi amaçlayan korsanlık ve fesat cevapsız kalmayacak.”

Suudi yetkililer ise Sabiti saldırısı hakkında yorumda bulunmayı reddettiler. ABD’nin Körfez şeyhliği Bahreyn’de bulunan Beşinci Filo’sundaki yetkililer, konuyla ilgili bir bilgilerinin olmadığını iddia ettiler. Ancak uluslararası medyada saldırının Suudi Arabistan tarafından ya da onun desteğiyle yapıldığına ilişkin büyük bir spekülasyon var.

Ortadoğu’daki farklı kapitalist rejimler arasında patlak veren çatışmalar, hem bölge halkı hem de bütün dünya için yakın bir tehlike doğuruyor. İşçiler, bu gerici rejimlerin herhangi birinin rakip askeri planlarına ve stratejik emellerine hiçbir destek veremezler. Amerika’nın, Avrupa’nın, Rusya’nın ve Çin’in Suriye’deki vekil savaşına derinlemesine girmiş olduğu koşullarda, Ortadoğu’daki geniş ölçekli bir savaş, dünya petrol tedarikini boğabilir ve nükleer silahlı güçler arasında bir savaşa dönüşebilir. İşçi sınıfı, gerçek bir Üçüncü Dünya Savaşı olasılığıyla karşı karşıya geliyor.

CNN, Türk kuvvetleri tarafından büyük ölçüde alt edilen ve hava saldırıları karşısında savunmasız olan Suriye’deki SDG milislerinin, ABD’li yetkilileri, Türkiye’ye saldırması ve SDG’yi ve Suriye silahlı kuvvetlerini koruması için Rusya’ya başvuracakları konusunda uyardıklarını sızdırdı. Türkiye’ye yasal olarak Washington’ın ve Avrupalı güçlerin NATO müttefiki olduğu için, böyle bir saldırı, ABD’yi ve Avrupalı müttefiklerini yaklaşık 70 yıllık NATO ittifakını bozmaya ya da Türkiye’yi korumak için Rusya’ya savaşa girmeye zorlayabilir.

Habere göre, SDG Generali Mazlum Kobani Abdi, geçtiğimiz Perşembe günü ABD’li yetkililerle yaptığı görüşmede, “Katledilmek üzere bizi terk ediyorsunuz,” diyor ve ekliyordu: “Halkı korumaya istekli değilsiniz ama başka bir gücün gelip bizi korumasını da istemiyorsunuz. Bizi sattınız.”

Aynı haberde belirtildiğine göre, Mazlum, ABD’li yetkililerin SDG’nin Rusya ile bir anlaşma yapmamasını, bunun yerine Türkiye’nin hava saldırılarından büyük kayıplara uğramayı sürdürmelerini talep etmesine şu yanıtı verdi: “İnsanlarımı koruyup koruyamayacağınızı, üzerimize düşen bu bombaları durdurup durduramayacağınızı bilmem gerek. Bilmem gerek, çünkü eğer bunu yapamıyorsanız, şimdi Rusya’yla ve rejimle bir anlaşma yapmam ve onların uçaklarını bu bölgeyi korumaya davet etmem gerekiyor.”

Ancak Suriye’deki ABD kuvvetleri tam çekilme halinde. ABD Savunma Bakanı Mark Esper, Pazar günü, bir ABD televizyonuna, Türk-Kürt çatışması “her saat kötüleşiyor” dedi. Esper, Kürtlerin Suriye ve Rusya ile bir ittifak kurma girişimleri konusunda, Trump’ın “kuvvetleri kuzey Suriye’den tedbirli bir şekilde çekmemizi emretti,” diye ekledi.

Esper, “Amerikan ordusu mensuplarını Türkler ile Kürtler arasında çoktandır devam eden bir çatışmasının ortasında bırakmayacağım. Bunun için Suriye’de değiliz,” dedi.

Esper, Türk ordusunun, Pentagon’dan gelen Kürtler ile ateşkes yapma çağrılarını reddettiğini ve bunun yerine Suriye içindeki savaş hedeflerini genişlettiğini belirtti. “Son 24 saat içinde, büyük olasılıkla, saldırıyı başlangıçta planladıklarından daha güneye ve batıya genişletmek niyetinde olduklarını öğrendik,” diyen Esper, ABD’li yetkililerin Türk mevkidaşlarını Suriye’ye girmeleri durumunda büyük ihtimalle olacağı konusunda uyardıkları “tam olarak her şey”in şu anda meydana gelmekte olduğunu ekledi. Buna, Washington’ın eski Kürt müttefikleri tarafından esir kamplarında tutulan on binlerce IŞİD savaşçısının serbest kalması da dahildi.

Şu anda Ortadoğu’da gelişmekte olan şey, Washington’ın ve onun Avrupalı müttefiklerinin Irak’a yönelik 1991’deki Körfez Savaşı’ndan beri yürüttükleri otuz yıllık emperyalist savaşın doğurduğu kanlı bir felakettir. Emperyalist güçlerin bu petrol zengini bölgeyi bölüp yönetmek amacıyla ulusal, etnik ve mezhepsel anlaşmazlıkları alevlendirmesi, bölgeyi topyekun bir çatışmanın eşiğine getirmiş durumda. Ortadoğu’daki, Amerika’daki ve Avrupa’daki yüz milyonlarca insanın bu savaşlara ve tüm kapitalist siyasi düzene derin bir güvensizlikle baktığı koşullarda, bölge genelindeki eski ABD müttefikleri Washington’ın aleyhine dönüyor.

Sınırın Türkiye tarafındaki Radio France Internationale (RFI) muhabirleri, Türk siviller ve askerler arasında ABD’nin dış politikasına duyulan yoğun öfkeyi haber yaptılar. Onlardan biri, RFI’ya şunları söylüyordu: “ABD Allah’tan korkmuyor, kendi gücüne güveniyor. Ama buraya kalkıp uçakla 15 saatte geliyorlar. Peki, ne için? Bizim işlerimize karışıyorlar ve sadece yenebileceğini bildikleriyle savaşan bir savaşçı gibi davranıyorlar. Güçlü bir rakiple karşılaştıklarında da kaçıyorlar.”

Emperyalist savaşa yönelik bu saf ökeye ilerici bir ifade verebilecek tek güç, uluslararası işçi sınıfı ve sınıf mücadelesinin canlanmasıdır. Irak’taki ABD destekli yönetime ve Cezayir’deki ve Sudan’daki askeri diktatörlüklere karşı kitlesel protestolar ve ABD’li otomotiv işçileri, öğretmenler ve madenciler arasında yükselen grev hareketi, işçi sınıfının artan radikalleşmesini kanıtlamaktadır. Fakat bu uluslararası hareket devasa tehlikelerle ve devasa görevlerle karşı karşıyadır.

Büyüyen bu öfkenin rakip kapitalist ulus devletlerin ulusal emellerinin ve ordu kurmaylarının arkasına yedeklenmesi halinde, 20. yüzyılda iki kez olduğu gibi, gerçekten felaket getiren küresel savaşlar patlak verebilir.

İşçilerin, savaşan bütün kapitalist devletlerden bağımsız bir şekilde, sosyalizm uğruna mücadele eden savaş karşıtı uluslararası bir hareket içinde seferber edilmesi kritik önem taşımaktadır.

Loading