Yeni Anti-Kapitalist Parti, Suriye’de Türkiye’ye karşı askeri tırmanma talep ediyor

Fransa’daki Pablocu Yeni Anti-Kapitalist Parti’nin (NPA) Türk hükümetinin Suriye’nin kuzeydoğusundaki Kürt güçlerine karşı kanlı saldırısına yönelik tepkisi, partiyi emperyalizmin bir aracı olarak ifşa etmektedir. NPA, Türkiye’nin saldırısına karşı protestolar başlarken, başlıca NATO güçlerinin Türkiye’ye karşı saldırganca harekete geçmesi ve Ortadoğu genelindeki emperyalist askeri müdahalenin tırmandırılması çağrısı yaparak savaş yanlısı bir perspektif ile protestolara müdahale ediyor.

NPA, “Erdoğan’ın askeri seferine karşı” başlıklı açıklamasında şunları yazıyor: “Trump’ın Türkiye ile Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) elindeki bölge arasındaki tampon bölgeden ABD’nin çekileceğini duyurması, ABD başkanının sonradan bu açıklamalarından kısmen geri dönmesine rağmen, Erdoğan için yeni bir katliam yapmaya yeşil ışık yakılması olarak görüldü.” Açıklama, Türkiye’ye karşı yaptırımların arttırılmasını ve askeri eylemde bulunulmasını talep ederek devam ediyor.

“Erdoğan’ın Türkiye’sine karşı yaptırımlar sorunu da gündeme getirilmeli,” diyen NPA, buna eşlik eden bir yazıda şunu ekliyor: “Türkiye’ye karşı bir uçuşa yasak bölge ve ekonomik ve diplomatik yaptırımlar uygulanmasını sağlamak tüm Fransız solunun görevidir.”

NPA’dan Profesör Gilbert Achcar da, Londra’daki üniversite kürsüsünden bu çağrıyı yineledi ve başlıca NATO güçlerinin Kürt milisleri Türkiye’ye karşı bir vekil savaşı için silahlandırmasını talep etti: “Türk hükümetinin NATO müttefikleri … Ankara’ya askeri desteklerini durdurmalı, Suriye’den birliklerini çekene kadar Türk hükümetine ekonomik yaptırımlar uygulamalı ve Kürt hareketine, Türkiye’nin topraklarını istilasına karşı savaşmak için gerek duyduğu silahları sağlamalılar.”

Ortadoğu’daki emperyalist savaşın eskiden beridir bir destekçisi olan Achcar, ABD askerlerinin Suriye’den çekilmesine karşı çıkan Demokratların başkan adaylarını alkışlıyor. Achcar, bunu “son derece sorumsuzca” diye niteleyen Bernie Sanders’ın ve “sorumsuzca ve plansız” diye adlandıran Elizabeth Warren’in ABD askerlerinin çekilmesine yönelik eleştirilerini onaylayarak aktarıyor. Bu durum, yalnızca, NPA ile Amerika’daki Demokratik Parti gibi arsız büyük şirket partileri arasındaki sıkı bağların altını çizmektedir.

NPA, şu tek uygulanabilir ve ilerici politikaya karşı çıkmaktadır: Türk, Kürt, Ortadoğulu, Avrupalı, Amerikalı ve başka yerlerdeki işçilerin, emperyalizme ve Ortadoğu burjuvazisine karşı uluslararası ölçekte birleştirilmesi. Bunun yerine NPA, işçileri ve gençleri, Demokratik Parti, Pentagon ve Washington’ın Kürt milliyetçisi vekil gücü SDG ile bağlantılı olanlar başta olmak üzere emperyalist egemen seçkin kesimlerinin önderlik edeceği bir savaş için çağrı yapmaya zorlama peşinde koşuyor.

NPA, politikalarını, Türkiye işçi sınıfına yönelik aşağılama ve kayıtsızlık ile belirlemektedir. Trump’ın Türkiye’nin çelik ihracatına daha önce uyguladığı gibi yaptırımlar, Türkiye’deki binlerce işçiyi işsizliğe sürükleyecek, enflasyonu arttıracak ve işçilerin yaşam standartlarını düşürecektir. Trump’ın Türkiye’nin ekonomisini ticaret savaşı niteliğindeki gümrük vergileriyle mahvetme tehdidinde bulunmasının ardından, ABD’li Senatörler Lindsey Graham ve Chris Van Hollen, Türkiye’ye bu tür yeni yaptırımlar uygulama planlarını açıklamış durumdalar.

Ortadoğu’da hız kazanan savaş sarmalına karşı faklı milliyetlerden işçileri birleştirmeye şiddetle karşı olan NPA, bunun yerine Türkiye’ye karşı bir emperyalist savaşın savunuculuğunu yapmaktadır. NATO’dan uçuşa yasak bölge uygulamasını ve SDG’yi Türkiye’ye karşı silahlandırmasını talep etmesinin sınıfsal içeriği budur. Türkiye-Suriye sınırında bir uçuşa yasak bölgenin zorla kabul ettirilmesi, ABD ve Avrupa silahlı kuvvetlerinin Türkiye’nin ve Suriye’nin hava sahalarının kontrolünü ele geçirmesini ve bu bölgeye Türk jetlerini vurmaya ve bu jetleri korumaya çalışan kara ve füze güçlerini imha etmeye hazır kuvvetlerin konuşlandırılmasını zorunlu olarak içerir.

NPA, dikkat çekici bir şekilde, Ortadoğu’nun en güçlü ve gelişmiş ordularından biri olan Türk kuvvetlerinin Türkiye’ye yönelik böyle bir savaş başlatan Fransa’ya ya da diğer emperyalist güçlere yapacağı olası askeri misillemenin sonuçlarını hiçbir şekilde hesaba katmamaktadır.

NPA’lı kundakçıların ilkelerle ya da kendi eylemlerinin sonuçlarıyla canlarını sıkmaya niyetleri yok. Mali aristokrasinin onlarca yıldır hileli bir şekilde “sol” olarak pazarladığı 1968 öğrenci hareketinin eski radikallerinin sınıfsal yönelimi artık tüm çıplaklığıyla teşhir olmuştur. Bu hali vakti yerinde profesörler ve sendika yöneticileri, Ortadoğu’daki politikalarının bozguna uğradığını gördükleri ve bunun ABD ve Avrupa hükümetlerinin ve mali piyasaların küresel devamlılığı ve dolayısıyla kendi hisse senedi portföyleri üzerindeki etkisinden korktukları için, öfkeden kuduruyorlar.

Onların Türkiye’ye karşı körükledikleri savaş humması, 2011’de Tunus’ta ve Mısır’da meydana gelen devrimci işçi sınıfı ayaklanmalarına verdikleri histerik tepkiyi doğrudan tekrarlamaktadır. Onlar, NATO’nun Libya’daki ve Suriye’deki vekil savaşlarını desteklediler ki bugün Türkiye’nin Suriye’deki müdahalesi nihayetinde bu savaşlarından kaynaklanmaktadır. NPA’nın Türkiye’ye karşı kampanyasını desteklemeye aklı çelinenlerin, NPA’nın son büyük savaş yöneliminin korkunç sonuçlarını hatırlamalarında yarar var.

NATO Libya kentlerini halı bombardımanına tabi tutarken, Achcar, NATO savaşının, Libya’daki hükümet karşıtı protestocuları koruma yönünde insani bir eylem olarak desteklenmesi gerektiğini savunuyordu. Üzülerek savaşı desteklemek zorunda kaldığını iddia eden Achcar, şunları ifade etmişti: “Koruma hedefini başaracak herhangi bir alternatif aracın yokluğunda, hiç kimse buna akla uygun şekilde karşı çıkamaz… Emperyalizm karşıtı ilkeler adına, sivillerin katledilmesini önleyecek bir eyleme karşı çıkamazsınız.”

NATO’nun Libya’yı bombaladığı ve İslamcı milisleri Albay Muammer Kaddafi rejimine karşı vekil güçleri olarak silahlandırdığı bu çatışmanın trajik sonucu, WSWS’nin emperyalist savaşa karşı ilkeli, Marksist muhalefetteki ısrarının doğruluğunu kanıtlamıştır.

Kaddafi’nin işkenceyle yargısız infaz edilmesiyle sonuçlanan savaştan yaklaşık on yıl sonra, Libya hala emperyalist destekli rakip İslamcı milisler arasındaki bir iç savaşa saplanmış durumda. Ülkenin petrol sektörü harabeye döndü ve NPA’nın, emperyalist savaşın demokrasi getireceği yalanı ifşa oldu. Libya’daki yeni sömürge rejimi, Avrupa Birliği’nin (AB) toplama kampları ağını yönetiyor. Akdeniz’den Avrupa’ya geçmeleri engellenen sığınmacılar orada dövülüyor, tecavüze uğruyor, öldürülüyor ya da köle olarak satılıyorlar.

Türkiye’nin SDG’ye yönelik saldırısı, NPA’nın Suriye’de desteklediği ve yüz binlerce yaşama mal olan bu savaş yöneliminin ve sekiz yıllık katliamın bir başka zehirli meyvesidir. 2015’te, Suriye yönetimi, Rus ve İran birliklerinin yardımıyla, NATO güçlerinin seferber ettiği ve halk tarafından desteklenmeyen İslamcı milisleri büyük ölçüde bastırmıştı. Bunun sonucunda, Washington, desteğini, ABD’nin Suriye’deki yeni ve başlıca vekil gücü olarak SDG’nin omurgasını oluşturan Kürt milliyetçisi milislere kaydırdı.

Kürt milliyetçisi partiler, ABD emperyalizmi ile bir ittifak içine girerek, Kürt halkının Ortadoğu genelinde demokratik ve kültürel haklarını elde etme mücadelesine ihanet ettiler. NPA’nın da desteğiyle, Kürt halkını bir toplu kıyımın içine sürüklediler. ABD-SDG ittifakı, bunun Türkiye’de Kürt ayrılıkçılığını alevlendireceğinden korkan Türk hükümetini dehşete düşürdü ve Ankara, SDG’yi terk etmesi için Washington’a baskı yaptı. En sonunda Trump’ın ihanetine uğrayan Kürtler, Türk işçileri arasında Erdoğan’a karşı artan hoşnutsuzluğa seslenemeden, Türkiye’nin saldırısı ile karşı karşıyalar.

Türkiye’nin harekatının bir başka zayiatı, NPA’nın, Kürt milliyetçisi emperyalizm yanlısı partileri kucaklamasına ilericilik süsü vermesidir. Avrupa genelindeki küçük burjuva partiler, yıllardır, SDG’nin “Rojava” bölgesini göklere çıkardılar. Orayı bir anarşist kadın hakları ve otonom öz örgütlenme cenneti olarak sunarak, Suriye savaşına verdikleri desteği “sol” renklere boyamaya uğraştılar. Türkiye’nin –Trump’ın çekilme kararının ardından başlayan– saldırısı Rojava’nın varlığının bütünüyle ABD askerlerinin orada olmasına bağımlı olduğunu gözler önüne sererken, bu yaklaşım tuzla buz olmuş durumdadır.

NPA, Erdoğan’ın “hedefi açıktır,” diye yazıyor: “Kürtler tarafından yaratılmış olan otonom bölgenin yok edilmesi. Son yerel seçimlerde yüz yüze geldiği artan sorunlar göz önünde bulundurulduğunda, Erdoğan bunu [bölgeyi] yalnızca kendi hükümetine ve milliyetçi politikasına yönelik bir tehdit olarak görmektedir. … Dinsel çoğulculuğun gelişmesi, milliyetlerin özerkliğine saygı ve kadın haklarındaki ilerlemeler, bölgenin varlığını otokrat Erdoğan için kabul edilemez hale getirmiştir.”

Doğrusu, Rojava demokratik bir sığınak değil, ABD askerlerince korunan bir garnizondu. Şu anda yaygın biçimde haber yapıldığı üzere, bölge, emperyalist güçlerin emriyle, sadece IŞİD savaşçısı olma şüphesiyle hapsedilmiş 11.000’den fazla kişinin bulunduğu esir kamplarını içeriyordu. NPA’nın, Rojava’yı, Kürtler ve dünyadaki diğer halklar için ileriye giden devrimci, demokratik bir yol olarak resmetme girişimleri utanmaz bir sahtekarlıktı.

Rojava, Ortadoğu’daki belirleyici karşıdevrimci güç olan Pentagon’un diktası altında yönetiliyordu. Bu yüzden de, bölge halkı, Amerikan emperyalizminin ve onun Avrupalı müttefiklerinin sonu gelmeyen savaş planlarına ve İran’a karşı ve Ortadoğu genelinde hız kazanan savaş hazırlıklarına tabi kılınmıştı. NPA’nın bu acı gerçekliğin üzerine çektiği propaganda örtüsü, Trump’ın askerleri çekmesi ve Erdoğan ile Türk ordusunun Suriye’deki saldırısını görüşmesi ile birlikte aniden havaya uçtu.

Erdoğan’ın Kürt güçlerine yönelik saldırısına karşı tek ilerici mücadele stratejisi, işçi sınıfını savaşa karşı mücadelede birleştirip harekete geçirmektir. Türkiye’de Erdoğan’a yönelik toplumsal muhalefet, Irak’tan Ürdün’e ve Cezayir’e kadar Ortadoğu’da artan grevler ve toplumsal protestolar ve Amerika’da ve Avrupa’da savaşa karşı yükselen toplumsal öfke ve muhalefet, böyle bir politikanın nesnel temelini göstermektedir.

Fakat en önemlisi, böyle bir hareket, dünya Troçkist hareketi Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi tarafından ileri sürülen enternasyonalist ve devrimci sosyalist perspektif temelinde mücadele eden siyasi bir önderliği gerektirmektedir. Böyle bir önderlik, yalnızca, NPA’nın ileri sürdüğü emperyalizm yanlısı siyasi çizgiye karşı uzlaşmaz bir mücadele yoluyla inşa edilebilir.

12 Ekim 2019

Loading