Alman Gizli Servisi'nin eski şefi faşist bir manifesto yayımladı

Almanya'nın iç gizli servisi Anayasayı Koruma Federal Bürosu'nun (Verfassungsschutz) 2012'den 2018'e kadar başında olan Hans-Georg Maassen, sağcı İsviçre dergisi Die Weltwoche'te yalnızca faşist bir manifesto olarak tanımlanabilecek bir yazı yayımladı. Die Weltwoche, sağcı popülist ve göçmen karşıtı İsviçre Halk Partisi'nin gayri resmi yayın organıdır. 2001'den beri gazetenin başında bulunan Roger Köppel, Halk Partisi'nin İsviçre parlamentosundaki milletvekillerinden biridir.

Maassen, "Almanya'nın rota değişikliğine ihtiyacı var" başlıklı yazısında, "Almanya'nın geleceği ve demokrasimizin istikrarı" "sosyalizm" tehdidi altında uyarısında bulunuyor. Alman seçkinlerinin otuz yıl önce "sosyalist ideolojinin tehlikelerini küçümsediğini" belirten Maassen, şöyle devam ediyor: "Birleşmenin sarhoşluğu içinde, sosyalizmin yenilgiye uğratıldığını ve düşmanın silahlarını bıraktığını varsaydılar. Bana göre bu, hiçbir gerekçesi olmayan safça bir görüştü."

Maassen, uyarısını, doğrudan doğruya aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif'in (AfD) programından aşırılmış gibi görünen 10 maddelik bir listeyle gerekçelendiriyor ve sağdan gelen tehlikeye bir kez bile değinmiyor. Gizli servisin eski şefine göre, aşırı sağcı AfD'nin güçlenmesi, sağcı terör örgütü Ulusal Sosyalist Yeraltı'nın (NSU) işlediği cinayetler, Kassel Valisi Walter Lübcke'nin öldürülmesi, Halle'deki sinagoga yönelik saldırı, polis ve ordu içindeki sağcı ağlar ve Yahudilere, insan hakları aktivistlerine, avukatlara ve politikacılara yönelik ölüm tehditleri, demokrasiye bir tehdit oluşturmuyor.

Bunun yerine o, yazısını, açıkça faşist bir hareketin oluşturulması çağrısıyla noktalıyor: "Daha cesur olmalı ve yurttaşları seferber etmeliyiz."

Verfassungsschutz’un SGP'ye yönelik saldırısı

Maassen, Verfassungsschutz’un Sosyalist Eşitlik Partisi'ni (Sozialistische Gleichheitspartei, SGP) hedef almasının önemi hakkında söylediğimiz her şeyi doğrulayan bir metin kaleme almıştır. Verfassungsschutz'un başkanı olarak Maassen, Verfassungsschutz'un 2017 Raporu'nda SGP'nin "aşırı solcu bir parti" ve bir "gözetleme nesnesi" olarak sınıflandırılmasının doğrudan sorumluluğunu taşıyordu.

O zaman SGP'ye yönelik bu saldırının, "kapitalizme ve onun sonuçlarına yönelik her sosyalist eleştiriyi" hedef aldığı uyarısında bulunmuş ve bunun, Bismarck'ın sosyalist karşıtı yasalarından başlayıp Üçüncü Reich döneminde Komünist ve Sosyal Demokrat partileri yok edilmesine kadar uzanan, sosyalist hareketleri bastırma geleneğinden yararlandığını açıklamıştık.

Verfassungsschutz, SGP'nin faaliyetlerini yasal yollarla sürdürdüğünü açıkça belirtiyor ve partiyi yasadışı eylemler ya da şiddet eylemleri ile suçlamıyordu. SGP'nin rapora eklenmesinin tek gerekçesi, onun sosyalist programıydı. Verfassungsschutz, "demokratik, eşitlikçi ve sosyalist bir toplum uğruna mücadele”nin, “sözde ‘emperyalizm’e ve ‘militarizm’e karşı ajitasyon”un, “sınıfsal kategorilerle düşünme”nin ve “uzlaşmaz biçimde karşıt sınıfların var olduğuna inanma”nın anayasaya aykırı olduğunu ilan ediyordu.

Şimdi, Maassen, Weltwoche'deki yazısında, kendisini en yüzeysel biçimde sosyalizme dayandıran herkesi suçluyor ve yeniden birleşmeyi ve Alman emperyalizmini şoven milliyetçi bir şekilde kutlamayanların Almanya'nın geleceğine yönelik bir tehdit olduğunu ilan ediyor. Sosyal Demokrat Parti'yi (SPD) ve Sol Parti'yi bile eleştirisinin dışında bırakmıyor.

SPD'yi, 30 yıl önce Almanya'nın birleşmesini sağlamak için çok az şey yapmakla suçlayarak şunları yazıyor: "1990'ların başında GDR'deki (Demokratik Almanya Cumhuriyeti - Doğu Almanya) Almanlar 'Biz tek bir halkız' sloganı atmaya başlayınca, Batı Alman entelektüelleri ve solcu politikacılar dehşetle irkildiler. Solcu ileri gelenler, yeniden birleşmekten vazgeçtikleri gibi, Federal Cumhuriyet'in değerleri uğruna mücadeleye de artık hazır değillerdi. Bana göre bu, Alman solunun ve özellikle Sosyal Demokrasinin en karanlık bölümlerinden biridir."

Maassen, Sol Parti "kamusal söylemde anlaşılmaz bir şekilde önemsizleştirildi" diyor ve şunları belirtiyor: "Bugün kendisine Sol Parti diyen SED [GDR'deki eski Stalinist iktidar partisi], SED diktatörlüğündeki ideolojisinde ve kadrolarında hayret verici bir sürekliliğe sahip."

Gizli servisin eski şefi, işçi sınıfı ve gençlik içinde artan muhalefeti yıldırıp acımasızca bastırabilecek faşist bir harekete zemin hazırlamak için Soğuk Savaş'ın komünizm karşıtı söylemine başvuruyor.

Maassen, "küçümsenen sosyalist ideoloji tehdidi"nden söz ederken, işçilerin ve gençlerin sosyalist düşünenlere artan ilgisini, kapitalizme, militarizme ve aşırı sağcılığa yönelik muhalefetlerini ve hedeflerine ulaşmak için sokaklara dökülmeye hazır olmalarını kastetmektedir. O, hem kapitalizme hem Stalinizme karşı Marksçı sosyalizmi savunan Dördüncü Enternasyonal'in Uluslararası Komitesi'nin (DEUK) Almanya şubesi olan SGP'nin, işçiler ve gençler arasında etki kazanacağından korkmaktadır.

Maassen ve büyük koalisyon

Maassen, hiçbir şekilde aklını kaçırmış ve yalıtılmış biri değildir. O, sağcı siyasi görüşleri çok iyi bildiği için Ağustos 2012'de Verfassungsschutz'un başına getirilmişti.

Bu hukukçu, 1991'den beri, İçişleri Bakanlığı'nda hırslı bir kariyer yaptı; Hristiyan Demokrat (CDU), Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) ve SPD bakanlıkları altında terfiler aldı. Maassen, daha 1997'deki "Sığınmacıların uluslararası hukuktaki yasal konumu" başlıklı doktora tezinde, son derece kısıtlayıcı bir sığınmacı politikasını savunuyordu. SPD'li İçişleri Bakanı Otto Schily döneminde, aslen Bremenli olan Murat Kurnaz'ın, suçlama olmaksızın ABD'nin Guantanamo Körfezi esir kampında tutulmasını sağlamıştı.

Sonunda, teşkilatın şiddete başvuran neo-Nazi ağlarıyla sıkı bağlarını örtbas etmek üzere Verfassungsschutz'un başına getirildi. Maassen’in göreve atanmasından kısa süre önce, sağcı terörist Ulusal Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütünün 2000-2007 yılları arasında Verfassungsschutz'un burnunun dibinde 10 ırkçı cinayet, çok sayıda bombalı saldırı ve banka soygunu gerçekleştirdiğine ilişkin haberler ortaya çıktı. Gizli servisin en az 12 muhbirinin NSU destekçileri ile sıkı bağları vardı; fakat herkes hiçbir şeyden haberinin olmadığını iddia etti.

Maassen, bu geniş kapsamlı casusluk ağını koruma ve sürdürme görevini üstlenmişti ve görevini yerine getirdi. Bu yıl 2 Haziran'da Kassel Valisi Walter Lübcke'yi vuran Stephan E., NSU ile aynı aşırı sağcı ağın bir parçasıydı ve NSU gibi, Verfassungsschutz muhbirleri ile sıkı temas halindeydi.

Maassen’in AfD'ye yönelik sempatisi ve bu partiyle olan bağları, büyük koalisyonun onu geçtiğimiz yıl istemeden de olsa erken emekli etmesi öncesinde çok iyi biliniyordu. Onun ve Verfassungsschutz'un oynadığı ve AfD'nin yükselişinde oynamayı sürdürdükleri rol, bu aşırı sağcı partinin yükselişinin egemen seçkinler içindeki bir komplonun sonucu olduğunun altını çizmektedir. SGP Ulusal Sekreteri Christoph Vandreier, Neden Geri Döndüler? adlı kitabında, "... bu yükseliş, AfD’nin önünü açan hükümetin, devletin, siyasi partilerin, medyanın ve üniversitelerdeki ideologların rolleri araştırılmadan anlaşılamaz," diye yazmıştı.

Maassen, Verfassungsschutz başkanı iken, AfD önderleri ile defalarca gizli görüşmeler yapmıştı. Ancak bu, kariyerine bir engel oluşturmadı. 2018 sonbaharında Chemnitz'de meydana gelen aşırı sağcı saldırıyı savunduğunda, İçişleri Bakanı Horst Seehofer (CSU) ile dönemin SPD lideri Andrea Nahles, onu İçişleri Bakanlığı'nda daha yüksek bir mevkiye getirmek istediler. Maassen, ancak Varşova'da düzenlenen bir Avrupa istihbarat kurumları toplantısında kendi hükümetini kınamasının ardından erken emekli edildi.

Fakat bu, Verfassungsschutz'un rolünü en ufak bir şekilde değiştirmedi. Aşırı sağcı güçler ile güvenlik kurumları arasındaki sıkı ilişkiler, Maassen’den sonra gelen CDU'lu Thomas Haldenwang yönetiminde de örtbas edilmeye devam ediyor. Son Verfassungsschutz Raporu da SGP'den bir kez daha aşırı solcu bir parti olarak bahsediyor. Buna karşılık, AfD'den ve onun Pegida, Björn Höcke’ün AfD içindeki "hizbi" ve Kompakt ile Jungge Freiheit dergileri gibi aşırı sağcı çevresinden, sözde "aşırı solcular"ın hedefleri denilerek sempatiyle söz ediliyor.

Sağcı bir ajitatör olarak Maassen

Maassen, azımsanmayacak bir emekli maaşıyla erken emekli edilmesinden beri, aşırı sağcı bir ajitatör olarak defalarca halkın önünde çıktı. O, hâlâ bir CDU üyesi ve orada aşırı sağcı "Değerler Birliği"ni temsil ediyor. Onun politikaları, işbirliği yapmak için çaba gösterdiği AfD'ninkilerden güçlükle ayırt ediliyor. Saksonya ve Türingiya eyalet seçimlerinin kampanyaları sırasında, kendisi AfD ve Pegida üyeleri tarafından bizzat tebrik edildi.

Onun sosyalizm tehdidine yönelik uyarısını gerekçelendirdiği Die Weltwoche'daki 10 maddelik listesi de katıksız bir AfD propagandasıdır. Örneğin, Maassen, "Almanya'da artık ifade özgürlüğü korunmuyor," çünkü "kimse derhal ırkçı olarak suçlanmadan yabancılar hakkında kötü bir şey söyleyemiyor," iddiasında bulunuyor. O, sol eğilimli olduğunu iddia ettiği medyadan şu sözlerle yakınıyor: "Alman gazetecilerinin ezici çoğunluğu sol partilere sempati duyuyor ama sıradan yurttaşlar arasındaki dağılım oldukça farklı görünüyor."

Gizli servisin eski başkanı, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmeyi bir gerçeklik kaybı ve "dinsel ruhçuluk" olarak kınıyor. Maassen, "yardımseverlik, insaniyet, nefrete, kötülüğe vb. karşı koyma" gibi ahlaki kategorilere dayanan her tür politikayı "politikanın ahlaki yönden değerlendirilmesi" olarak alenen suçluyor ve "Toplum yeniden politikanın ve hukukun egemenliğine geri dönmeli ve ahlaklılığı ait olduğu kişisel alanla sınırlamalı," diye ekliyor.

Maassen, Alman hükümetinin "sığınma ve güvenlik politikaları"na da korku yaydıkları gerekçesiyle saldırıyor. Ona göre bu politikalar insanlara "kendi evlerinde patron değillermiş gibi" hissettiriyor. Maassen, iki milyon sığınmacının entegrasyonu "Almanya'yı Avrupa'da büyük ölçüde yalıtmış, Avrupa'nın bölünmesine katkı yapmış" ve "suç ve terörizm" ile sonuçlanmıştır, diye yazıyor.

Maassen, "siyasi muhalifler"in, "konuşmasına izin verilmeyen, bağlantı kurmasına izin verilmeyen, dışlanan, yaftalanan, tecrit edilen ve itibarsızlaştırılan düşmanlar muamelesi gördüğü"nden yakınıyor. Onun "siyasi muhalifler"i, yalnızca aşırı sağcıları kapsıyor. Buna karşılık, solcu ya da liberal görüşlerin sansürlenmesini istiyor. Devamında, "iklim ya da sığınmacı politikası konusunda okullarda öğretilen ideoloji hakkında haklı kaygı"sını dile getiriyor.

Yazı, Verfassungsschutz'un SGP'yi neden anayasaya aykırı örgütler listesine dahil ettiğinin bir kez daha altını çiziyor. Maassen, "üniversite profesörlerinin, solcu siyasi egemen görüş dışında görüşlere sahip olan meslektaşlarının aşırı solcu öğrenciler tarafından susturulmasına izin vermesi ve hedef alınan kişiler solcu bir çete ile mücadelede yalnız bırakılırken üniversite yönetiminin safça yenilgiyi kabul etmesi dehşet ve utanç verici," diye yazıyor.

Maassen isim vermese de, açıkça Berlin'deki aşırı sağcı tarihçi Jörg Baberowski'den söz ediyor. SGP ve onun gençlik örgütü IYSSE, 2014'te, Der Spiegel'de Nazi savunucusu Ernst Nolte'ye arka çıkması ve Hitler'in "kötü biri olmadığını" iddia etmesi nedeniyle Baberowski'yi alenen suçlamıştı. Biz, Nazilerin suçlarının bu şekilde meşrulaştırılmasının, hükümetin onlarca yıllık Alman askeri kısıtlamasını sona erdirme yönelimi ile yakından bağlantılı olduğu uyarısında bulunmuş ve "Alman militarizminin canlanması, Nazi döneminin suçlarını önemsiz gibi gösteren yeni bir tarih yorumunu gerektiriyor," diye yazmıştık.

O zamandan beri, Baberowski'nin savunulması, Alman militarizminin canlanmasını savunanlar için bir mihenk taşı haline geldi. Humboldt Üniversitesi yönetimi, bir dizi profesör ve neredeyse bütün medya organları, aşırı sağcı Baberowski'ye arka çıktı ve SGP'yi hedef alan saldırgan bir kampanya başlattı. Bu arada, Baberowski, bütün medya kanalları üzerinden sığınmacılara karşı ajitasyon yapmayı sürdürdü ve bir mahkeme, onu bir aşırı sağcı olarak nitelemenin meşru olduğuna hükmetti.

Buna karşın, SGP ve IYSSE, öğrenciler arasında büyük destek kazandı. Öğrencileri temsil eden birçok kurul, bu aşırı sağcı profesöre karşı çıkan kararlar aldı. Öğrenciler, artık, aşırı sağcılığa yönelik herhangi bir eleştirinin üniversitelerde nasıl bastırıldığını bizzat deneyimliyorlar. Hamburg Üniversitesi öğrencileri, kısa süre önce, AfD kurucusu Berndt Lucke'nin üniversiteye dönmesini protesto ettiklerinde bunu yaşadılar.

SGP'nin Verfassungsschutz'a karşı davasını destekleyin

Maassen’in faşist manifestosu, Alman devleti ve güvenlik aygıtı içindeki aşırı sağcı komploya yeni bir ışık tutmaktadır. Onun şimdi Avrupa'nın en büyük sağcı popülist partilerinden birinin yayın organında propagandasını yaptığı gerici görüşler, gördüğümüz gibi, sadece yeni bir gelişme değildir. Maassen, CDU, CSU ve SPD tarafından teşvik edilmiş ve iç istihbarat kurumunun başkanlığı ile görevlendirilmişti.

Bunun nedeni, kapitalist toplumda yaşanan köklü değişimlerde bulunabilir. Toplumun zenginler ve yoksullar arasında çarpıcı biçimde kutuplaşması ve büyük güçler arasındaki ticaret savaşlarının ve çatışmaların yükselişi, II. Dünya Savaşı sonrası dönemde Avrupa'yı karakterize eden sosyal ve siyasi uzlaşmaların temelini ortadan kaldırmış durumda. Tüm dünyada egemen seçkinler, buna, gitgide daha sağa kayarak tepki veriyorlar. Yeni savaşlara hazırlanıyor ve yeni otoriter yönetim biçimleri geliştiriyorlar. Amerika Birleşik Devletleri'nde Donald Trump'ın, Brezilya'da Jair Bolsonaro'nun ve Macaristan'da Viktor Orban'ın yükselişi, bu eğilimin yalnızca en açık ifadeleridir.

Almanya'da, Başbakan Angela Merkel yönetimindeki üçüncü büyük koalisyon, Almanya Federal Cumhuriyeti'nin kurulmasından beri en sağcı programı benimsemiş durumda. Askeri bütçe 2024'e kadar en az 70 milyar avro arttırılıyor, sığınmacı politikası AfD'nin çizgisini izliyor ve polis devletinin gözetleme aygıtı genişletilip güçlendiriliyor. Hükümet, bu yolla, militarizme muhalefeti ve artan sınıf mücadelelerini bastırmaya hazırlanıyor. Sınıf mücadelesi, otomotiv sektöründe yaklaşan toplu işten çıkarmaların, özel sektördeki ve kamu sektöründeki berbat çalışma koşullarının, artan kiraların ve büyüyen yoksulluğun sonucunda gelişiyor.

Aşırı sağcı tehlikeye karşı mücadele, bu kavrayış temelinde ilerletilmelidir. Sosyalist Eşitlik Partisi (SGP) ve onun uluslararası kardeş partileri, bu sağa kayışa kararlılıkla direnen tek siyasi eğilimdir. SGP'nin Verfassungsschutz'a açtığı dava, devlet aygıtı içindeki sağcı komploya direnişteki önemli bir adımdır. WSWS okurlarını, bu mücadeleyi desteklemeye çağırıyoruz.

Bizler, faşizme, toplumsal eşitsizliğe ve savaşa karşı mücadelemizi, işçi sınıfının sosyalist bir program temelinde harekete geçirilmesine dayandırıyoruz. Kapitalist kriz, egemen seçkinlerin sağa kayışına yol açmakla kalmıyor; aynı zamanda, dünya genelinde grevlerin ve kitlesel protestoların sayındaki artışta görüldüğü üzere, işçi sınıfını büyük bir toplumsal güç olarak dünya tarihi sahnesine çıkarıyor. Ancak bu hareketlerin sosyalist bir perspektife ve siyasi bir önderliğe ihtiyacı bulunuyor.

7 Aralık 2019

Loading