Türkiye Suriye'ye karşı askeri harekat ilan ederken İdlib savaşı tırmanıyor

Hafta sonunda Suriye'ye karşı askeri harekat ilan eden ve iki Suriye jetini düşüren Türkiye, İdlib'teki Suriye hükümeti güçleri ile çatışmasını yoğunlaştırdı. Suriye'de ABD önderliğinde dokuz yıldır devam eden gerici vekil savaşı, Türkiye ile Suriye devletleri arasında bir savaşa dönüşüyor ve tüm NATO ittifakı ile Suriye'nin müttefiki Rusya arasında bir savaş tehlikesi yaratıyor.

Pazar günü, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Suriye'nin geçtiğimiz Perşembe günü Suriye içinde en az 34 Türk askerini öldüren saldırısının ardından Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad yönetimine karşı "Bahar Kalkanı Harekatı"nı —ilan edilmemiş bir savaş— başlatmış olduğunu duyurdu. Akar, yaptığı açıklamada, TSK'nin Perşembe gününden beri "bir İHA, 8 Helikopter, 103 Tank, 19 zırhlı personel taşıyıcı, 72 Top/Obüs/ÇNRA, 3 hava savunma Sistemi, 15 Tanksavar/havan, 56 zırhlı araç, 9 Mühimmat deposu ve 2 bin 212 Rejim askeri ve unsuru"nu "etkisiz hale getirdiğini" söyledi.

Bakanlık, bundan kısa süre sonra, "Bir SİHA’mızı düşüren Hava Savunma Sistemi ile diğer iki Hava Savunma Sistemi imha edilmiş, uçaklarımıza taarruz eden Rejime ait iki adet SU-24 tipi uçak düşürülmüştür," açıklamasını yaptı. Devlete ait Anadolu Ajansı da, TSK'nin Pazar günü silahlı insansız hava araçlarıyla Halep'teki Neyrab askeri havaalanını vurduğunu bildirdi.

Tüm bunlar, Rusya Savunma Bakanlığı'nın, Ankara'da birkaç gündür devam eden görüşmelerin ardından "Her iki taraf, teröristlere karşı mücadeleye devam ederken 'sahada' gerilimleri azaltma hedefini teyit etmiştir," açıklamasını yaptıktan bir gün sonra meydana geldi. Suriye'de karşıt hedefler peşinde koşan Türkiye ile Rusya gerçekte savaşa hazırlanıyor.

Suriye devletinin SANA haber ajansı, Suriye'ye ait iki uçağın "İdlib bölgesindeki silahlı terörist örgütlere karşı bir görevi yerine getirirken" Türkiye tarafından vurulup düşürüldüğünü doğruladı. Habere göre pilotlar paraşütle atlayıp kurtuldular.

Rusya Savunma Bakanlığı, buna, Şam'ın İdlib hava sahasını kapatmasının ardından kuzey Suriye üzerinde Türk uçaklarının güvenliğini garanti edemeyeceğini açıklayarak karşılık verdi. Hem Washington'dan hem de NATO'dan "dayanışma" mesajları alan Türkiye'nin önderlik ettiği güçlerin giderek sertleşen harekatının ortasında, Suriye'nin ya da Rusya'nın Türk askerlerine misilleme amacıyla yeni bir hava saldırısı düzenleme riski söz konusu.

Rusya ve İran destekli Suriye hükümeti birliklerine karşı askeri gözlem noktalarını ve El Kaide bağlantılı vekillerini savunmak için mücadele eden Türkiye, Şubat ayının başından beri Suriye'de 50'den fazla askerini kaybetti.

Ankara, Şam'ı ve Moskova'yı İdlib'i geri almaya çalışarak 2018 Soçi mutabakatını ihlal etmekle suçlarken, Moskova, Türkiye'yi "radikal" İslamcıları "ılımlılar"dan ayırma taahhüdünü yerine getirmemekle suçluyor.

Ankara'nın Suriye'nin ayrım gözetmeyen saldırılarına karşı yalnızca "ılımlılar"ı ve sivilleri savunduğu iddiaları apaçık yalandır. İdlib'deki en güçlü "asi" grubu olan Heyet Tahrir Şam'a, NATO güçlerinin Suriye savaşında yıllarca bel bağladığı El Kaide'nin eski Suriye kolu önderlik ederken, örgüt hem Birleşmiş Milletler hem de Türkiye tarafından "terör örgütü" olarak kabul edilmektedir.

Türk medyası ve uluslararası medya, bu örgütü durmadan aklamaya çalışıyor. Daha geçtiğimiz hafta, Türk devletine ait TRT World, "Heyet Tahrir Şam, uluslararası meşruiyet kazanabilir mi?" başlıklı bir makale yayımladı. Örgütün önderi Ebu Muhammed El Colani'nin Uluslararası Kriz Grubu ile röportajını aktaran makale, "Grup, Temmuz 2016'da ayrışmasının ardından El Kaide'nin ideolojisinin büyük kısmından artık kaçınıyor," iddiasında bulunuyor.

Ankara, bir yandan bu güçleri Suriye yönetimine karşı kullanırken, aynı zamanda nükleer silahlı güçler arasında bir çatışma riski yaratacak şekilde, Rusya'ya karşı NATO'dan doğrudan destek almaya çalışıyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Cumartesi günü Katar'da ABD'li mevkidaşı Mike Pompeo ile görüşmesinin ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, Rusya'nın Suriye hava sahasındaki denetime karşı koymak için Washington'dan Patriot füzeleri istediklerini yineledi.

Aynı gün Ankara'nın uçaksavar füzeleri talebi sorulan ABD Başkanı Trump, "Cumhurbaşkanı Erdoğan'la bu konuyu görüşüyoruz," yanıtını verdi. Türkiye'nin Rusya'dan S-400 uçaksavar füzeleri satın alarak konuşlandırma kararı alması üzerine Washington'ın Ankara'ya Patriot füzeleri satmayı reddetmesinin ve Türkiye'yi F-35 savaş uçağı programından çıkarmasının ardından bu talep, Ankara'nın bir diğer yön değişikliğini temsil ediyor.

Haberlere göre Erdoğan, Pazar günü ayrıca Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron ile bir telefon görüşmesi yaparak "NATO dayanışmasını sözde değil eylemde de somut biçimde" görme talebini iletti.

Avrupalı emperyalist burjuvazi önderliğinde sığınmacılara karşı izlenen dehşet verici politika da aynı zamanda masada. Erdoğan, Avrupalı devletleri politikalarını desteklemeye zorlama umuduyla, Türkiye'de bulunan 4 milyondan fazla sığınmacıya Avrupa'ya gidebilmeleri için batı sınırlarını açmış durumda. Ankara, hem Türkiye'nin Suriye'deki savaş hedeflerine hem de Suriyeli Arap sığınmacıları Suriye'nin Kürt çoğunluklu bölgelerine yerleştirme planlarına NATO'dan destek kazanmayı amaçlıyor. Bununla aynı zamanda Kürt milislerin bölgede bir ön devlet oluşumu kurma girişimlerinin engellenmesi hedefleniyor.

Bu arada, Erdoğan'ın "Biz bu kadar mülteciyi bakmak, onları beslemek durumunda değiliz" açıklamasının ardından, hafta sonunda Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesinde Suriyelilerin evlerine ve işyerlerine faşizan bir saldırı gerçekleşti.

Ankara'nın Suriye'deki savaşına yönelik geniş halk muhalefetinin ortasında, Erdoğan, Perşembe günü Suriye'de meydana gelen feci kayıpların ardından ilk kez Cumartesi günü kamuoyunun karşısına çıktı. Toplumsal eşitsizliğin arttığı, yaşam standartlarının gerilediği ve hem Türkiye'de hem de dünya genelinde ekonomik krizin ağırlaştığı koşullarda, bu konuşma, asıl olarak, savaşa karşı toplumsal muhalefetin patlak vermesini önlemeyi amaçlıyordu.

"Karşımızdaki senaryonun asıl hedefi Suriye değil, Türkiye’dir," diye ilan eden Erdoğan, Suriye'nin kuzeyindeki ABD destekli Kürt milisleri hedef alan işgal ile İdlib'deki askeri varlığı birleştirerek şunları söyledi: "Şayet biz bugün Suriye sınırlarımızı terör örgütlerinden arındırmaz isek, yarın karşılaşacağımız manzara açıkça ortadadır. Bugün Kamışlı'da, Resulayn'da, Tel Abyad'da, Aynel Arap'ta, Cerablus'da, Münbiç'te, El Bab'ta, İdlib'de vermediğimiz savaşı, Allah göstermesin yarın Şırnak'ta, Mardin'de, Şanlıurfa'da, Gaziantep'te, Hatay'da vermek zorunda kalırız."

Erdoğan'ın yaptığı konuşmada Trump'la arasında geçen bir konuşmayı gülerek aktarması sosyal medyada öfkeli tepkilere yol açtı. Twitter'da "Ne gülüyorsun Erdoğan" etiketiyle kısa bir süre içinde 200.000'den fazla savaş karşıtı paylaşım yapıldı.

Ana muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) de toplumsal öfkenin hedefiydi. CHP, Türkiye'nin İdlib'deki askeri operasyonlarını taktiksel olarak eleştirse de, yıllardır TBMM'de tezkerelere destek vermesi nedeniyle hükümetin Suriye'deki savaşının doğrudan sorumluluğunu taşıyor. CHP, yıllarca Suriyelilere karşı şovenist propagandanın da önemli bir ayağını oluşturdu.

Perşembe günkü İdlib saldırısı üzerine mecliste yapılan ortak açıklama, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), İYİ Parti ve CHP tarafından imzalandı. Açıklamada, "Askerlerimize yapılan saldırılara mukabele hakkı" ilan edildi.

Kürt milliyetçisi Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) meclisteki tezkerelere "hayır" oyu vermesi ise emperyalizme ya da savaşa karşı ilkeli bir tutuma değil, ABD'nin Suriye'deki başlıca vekil gücü olan Halk Savunma Güçleri'ni (YPG) hedef alan askeri harekatlara karşı çıkmasına dayanıyor.

Türkiye ile Rusya arasındaki tehlikeli tırmanma, basın özgürlüğüne yönelik artan saldırılara yol açıyor. Cumartesi günü Ankara'da Sputnik Türkiye'nin üç çalışanının evinin sağcı milliyetçi çeteler tarafından basılmaya çalışılmasının ardından, söz konusu gazeteciler ve Sputnik Türkiye'nin Genel Yayın Yönetmeni gözaltına alındı. Gazeteciler sorgularının ardından serbest bırakıldılar.

Sputnik Türkiye Genel Yayın Yönetmeni, serbest bırakıldıktan sonra yaptığı açıklamada, "Sputnik Türkçe’ye ait olmayan, içeriğine katkı sağlamadığımız, katılmadığımız ve sitemizde yer vermediğimiz bir haber nedeniyle suçlandık, hedef gösterildik," dedi. Kastedilen yazı, Sputnik'in İngilizce sayfasında yayımlanan, Suriye'nin daha sonra tanımayı reddettiği 1939'daki referandumun ardından Türkiye'ye katılan Hatay hakkındaki "'Çalıntı Vilayet'" başlıklı yazıydı.

Geçtiğimiz ay, devlete ait TRT World, Türkiye-Suriye sınırlarını sorgulayan, bağımsızlık savaşı sırasında Türk milliyetçi güçlerinin ilan ettiği "Misak-ı Milli"ye dayanan "Osmanlı İmparatorluğu'nun Halep Vilayeti"nin haritalarını gösteren bir yazı yayımlamıştı. Söz konusu sınırlar "bugünkü Türkiye topraklarını, Osmanlı'nın Halep Vilayeti'ni ve Osmanlı'nın günümüzde kuzey Irak'a denk düşen Musul Vilayeti'ni kapsıyordu." Pazar günü de, hükümet yanlısı Daily Sabah, İngilizce olarak, "Kırım: İki kez çalınan bir yarımadanın öyküsü" başlıklı bir yazı yayımladı.

Emperyalist savaşa karşı çıkmak ve sığınmacıları savunmak, uluslararası işçi sınıfının temel görevleridir. Nükleer silahlı güçleri de kapsayan bir savaş tehlikesinden tek çıkış yolu, enternasyonalist sosyalist bir program temelinde, Ortadoğu ve dünya işçi sınıfı içinde savaş karşıtı uluslararası bir hareketin inşa edilmesinden geçmektedir.

Loading