Hükümetin koronavirüs önlemleri: Sermayeye milyarlar, işçilere hiçbir şey

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çarşamba günü, şirketler için toplam 100 milyar liralık “Ekonomik İstikrar Kalkanı” paketini açıkladı. Türkiye’nin Suriye’ye yaptığı “Bahar Kalkanı Harekatı”nın adına gönderme yapan paket, her şeyden önce, işçileri koronavirüs salgınına rağmen üretimi sürdürmeye zorlamayı hedefliyor.

Bu programın açıklanmasından önce, Türkiye’de doğrulanan koronavirüs vaka sayısı 97’ydi. Bu sayı Çarşamba akşamı 191’e çıkarken, daha sonra teşhis edildiği iddia edilen eski kara kuvvetleri komutanı Aytaç Yalman dahil olmak üzere dört kişi hastalıktan hayatını kaybetmişti. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın Cuma akşamı yaptığı son açıklamaya göre ise vaka sayısı 670’e, ölü sayısı 9’a yükselmiş durumda. ABD’nin ve Avrupa’nın yaptırımlarıyla durumu büyük ölçüde ağırlaştırılan komşu İran’ın yaklaşık 20.000 vaka ve en az 1.433 ölümle salgının merkezlerinden biri olduğu koşullarda, Türkiye’deki vaka sayısında katlanarak meydana gelen bu artış, bilim insanları ve doktorlar arasında büyük kaygı yaratıyor.

Bakanlar, iş dünyası liderleri ve sendika yöneticileri ile Ankara’da düzenlenen özel toplantı öncesinde, Erdoğan, işçilere “sabır ve dua etme” tavsiyesinde bulundu. Cumhurbaşkanı, virüs dünya genelinde milyonlarca insanın yaşamını tehdit ederken, fazla kaygılanacak bir şey olmadığını ifade ediyordu: “Şayet önümüzdeki birkaç haftalık dönemi iyi yönetir, milletimizi iyi bilgilendirir, hastalığı sıkı bir şekilde kontrol altında tutabilirsek umduğumuzdan da güzel bir tablo bizi bekliyor.” Erdoğan, bu durumu bir fırsat olarak gördüğünü de gizlemedi: “Ülkemizi sağ salim bu süreçten çıkardığımızda önümüzde eskisinden çok daha büyük fırsatların bizi beklediğini şimdiden görebiliyoruz.”

Erdoğan’ın toplantıdan sonra açıkladığı paketin odak noktası salgını kontrol altına almak değil, koronavirüsün ülkenin kriz içindeki ekonomisine olumsuz etkilerine karşı şirketleri desteklemektir. Yeterli test ve tıbbi bakım sağlanması hakkında hiçbir şey söylemeyen Erdoğan, dalga geçercesine, 65 yaş üstündekilere koruyucu maske ve kolonya dağıtacaklarını açıkladı. Ne var ki birçok hastanede sağlık çalışanları yeterli miktarda sağlık malzemesi olmamasından şikayet ediyor. Haberlere göre şimdiden iki doktor hastalığa yakalanmış durumda.

Erdoğan’ın önerileri kendi içinde tamamen çelişkilidir. Bir yandan, “mecburiyeti olmayan hiçbir vatandaşımız tehdit ortadan kalkana kadar evinden çıkmamalı, kimseyle temas etmemelidir” diyen Erdoğan, aynı konuşma içinde “En büyük önceliğimiz, üretim ve istihdamın sekteye uğramamasıdır,” diye vurguluyordu. Ancak cumhurbaşkanı, virüsle mücadelede kritik önem taşımayan sektörlerde üretimin işçiler evden çıkmadan nasıl sürdürülebileceğini söylemedi.

Hükümetin açıkladığı plana göre, şirketlerin borç ödemeleri ertelenecek ve vergileri indirilecek. “Perakende, AVM, demir-çelik, otomotiv, lojistik, ulaşım, sinema, tiyatro, konaklama, yiyecek-içecek, tekstil-konfeksiyon ve etkinlik-organizasyon sektörleri için Muhtasar ve KDV tevkifatı ile SGK primlerinin Nisan, Mayıs ve Haziran ödemeleri” altı ay erteleniyor.

Hükümet, ihracattaki olası düşüşe karşı ihracatçıya finansal destek sağlayacak. Halkbank, “Bu dönemde işlerinin olumsuz etkilendiğini beyan ederek talepte bulunan esnaf ve sanatkârların” kredi borçlarını üç ay süreyle erteleyecek. “Nakit akışı bozulan firmaların bankalara olan kredi anapara ve faiz ödemelerini asgari 3 ay öteleyecek ve gerektiğinde bunlara ilave finansman desteği” sağlanacak.

Hükümet, şirketlere asgari ücret desteğini sürdürürken, esnek ve uzaktan çalışmayı teşvik edecek. Turizm sektörünü desteklemek için, konaklama vergisi Kasım ayına kadar kaldırıldı ve “iç havayolu taşımacılığında 3 ay süreyle KDV oranını yüzde 18’den yüzde 1’e” indirildi. Her ne kadar bu da koronavirüsle doğrudan ilişkili olmasa da, inşaat sektörünü desteklemeyi amaçlayan Erdoğan, ayrıca şu “tedbiri” açıkladı: “500 bin liranın altındaki konutlarda kredilendirilebilir miktarını yüzde 80’den yüzde 90’a çıkartacak, asgari peşinatı yüzde 10’a düşüreceğiz.”

19 maddelik paket, emekçiler için sadece iki tane yetersiz önlem içeriyor. Asgari ücretin 2.324 lira olduğu bir ülkede en düşük emekli maaşı 1.500 liraya yükseltilirken, 100 milyar liralık paketten yoksul ailelerin bir kısmına sadece 2 milyar lira ayrıldı.

İş dünyası liderleri bu kurtarma paketini memnuniyetle karşılarken, Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) İstanbul milletvekili Gürsel Tekin, paketi sadece “yetersiz” bularak şöyle eleştiriyordu: “Ekonomiyi desteklemek için Almanya 600 milyar, İngiltere 400 milyar, AB Komisyonu 480 milyar dolar ayırdı. Erdoğan’ın açıkladığı paket 15 milyar dolar. … Yetersiz.”

İşçilerin çoğunluğu çalışmaya devam edecekken, olası bir hızlı salgınla başa çıkmak için sağlık altyapısını iyileştirme yönünde hiçbir önlem söz konusu değildir. Doğrusu, hastalığın yayılmasını durdurmak için gereken hiçbir önlem alınmayarak, virüsün Avrupa’dakine benzer bir şekilde hızla yayılmasına zemin hazırlanmaktadır.

Bu habis ihmal politikasındaki kritik noktalardan biri, umreden dönen en az 15.000 kişiye ya da aynı dönemde yurt dışından gelenlere test yapılmaması ya da karantina önlemlerinin alınmamasıydı. Karantina uygulamaları ancak geçtiğimiz Pazar günü başladı. Bu arada halk içinde, koronavirüs vakalarıyla ilgili resmi açıklamalara yönelik ciddi kuşkular oluştu.

Sağlık Bakanlığı vakaların yerlerini açıklamayı ısrarla reddederken, konuyla ilgili sosyal medyada çeşitli bilgiler paylaşıldı. Geçtiğimiz Salı günü Twitter’da yayımlanan bir videoya göre, Türkiye’de teşhis edilen ilk vaka, İstanbul’un tarihi ve turistik alanı Kapalı Çarşı’dandı. Bu kritik bilgi kamuoyundan gizlenirken, bu kalabalık çarşı diğer dükkan sahiplerine herhangi bir tıbbi müdahale yapılmadan günlerce açık tutuldu.

Bilim insanları ve doktorlar, ısrarla, hastalığın hızla yayılmasını önlemek için geniş çaplı testlerin yapılmadığı uyarısında bulundular. Perşembe günü itibarıyla, 83 milyon nüfuslu Türkiye’de sadece 10.000 insan koronavirüs testinden geçirilmişti.

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Gaye Usluer, Pazartesi günü, “Vaka sayısı resmi açıklamalara göre 18. Vaka sayısının az olmasında en büyük etken, tanı testinin çok kısıtlı çerçevede uygulanıyor olması,” diyordu.

Aynı gün, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman, düzenlenen basın toplantısında, özellikle umre konusuyla ilgili olarak salgına karşı önlemlerin ertelenmesini eleştirerek şu iddiada bulundu: “Sağlık bakanlığı 18 diyor ama bizim aldığımız duyumlar hasta sayısının daha fazla olduğu ve test sonuçlarının pozitif geldiği ama bunların bu 18 kişilik grupta olmadığı yönünde.” Adıyaman, Çarşamba günü yaptığı açıklamada da testlerin yetersizliğine dikkat çekti: “Güney Kore’de günde 20 bin test yapılıyordu. 8 bin rakamı çok az. Tekrar ediyoruz, testlerin sayısı, yapıldığı merkezler artırılmalı ve ücretsiz olmalıdır.”

Kendisi de bir özel hastane sahibi olan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Perşembe günü, TBMM’de, birkaç gün içinde günde 10-15 bin test yapılacağını açıkladı.

Sağlık Bakanlığı’nın oluşturduğu Koronavirüs Bilim Kurulu üyelerinden Prof. Dr. Alpay Azap da, Çarşamba günü Twitter hesabından şu uyarıda bulunmuştu: “Türkiye kritik olgu eşiği olan 100’e ulaştı. Az test yaptığımızı, hastaların %20’sinin hastaneye gelip tanı aldığı düşünürsek kritik eşiğe günler önce ulaşmış olmamız da olası. Hong Kong, Singapur olma şansımızı kaybettik. Bundan sonra tüm enerjimizi İtalya olmamaya harcamalıyız.”

Azap, bundan bir gün önce, 3-4 hafta içerisinde 5 bin civarında vaka beklediklerini ancak bu sayının 30.000’e ulaşabileceğini söylemişti. Dün de, Bakan Koca’nın hastanesinde çalışan Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Muhammet Emin Akkoyunlu, katıldığı canlı yayında, Türkiye’de şu anda teşhis edilmemiş 145.000 kadar vaka olduğunu iddia etti.

Çarşamba günü, Ankara’daki bir üniversite hastanesinde, sağlık çalışanlarının toplantısı sırasında, bir doktorun Türkiye’deki durumun belirtilenden kötü olduğunu, vaka sayısının yüzleri değil binleri bulduğunu ifade ettiğini gösteren bir video sosyal medyada hızla yayıldı. Sonradan üniversite yönetiminin o doktora yaptırım uygulamaya çalışması, sosyal medyada büyük bir muhalefete ve söz konusu doktora yönelik bir güçlü dayanışmaya yol açtı.

Türkiye’deki sağlık sistemi son yirmi yılda sistematik biçimde özelleştirildi. Türkiye, yarısından çoğu özel hastanelerde bulunan 25 bin dolayında yoğun bakım yatağı kapasitesine sahipken, ülkede 100.000 kişi başına sadece 187 doktor düşüyor. Bu rakam, Avrupa’da salgından en çok etkilenen ülke olan İtalya’da 399 iken, şu anda 400’den fazla vakanın bulunduğu Yunanistan’da 607.

Durumun hızla kötüleştiğinin açık bir işareti olarak, Sağlık Bakanlığı, Cuma günü yayımladığı genelgeyle, belirli şartları karşılayan tüm özel hastaneleri ve devlet hastanelerini COVID-19’la mücadelede “Pandemi Hastanesi” ilan etti.

Türkiye’deki işçilerin durumu, Avrupa ve dünyanın diğer yerlerindeki işçilerinkinden farklı değil. Koronavirüs halk içinde yayılırken, şirketler ya işten çıkarmaları veya zorunlu ücretsiz izinleri arttırıyor ya da kârlarını sürdürmek için işçileri tehlikeli koşullarda çalışmaya zorluyorlar.

Egemen sınıfın bu pervasız politikasına karşı, işçilerin, virüsün daha fazla yayılmasını durdurup dünya çapında milyonlarca insanın hayatını kurtarmak için mücadele ederken kritik önem taşıyan talepler ileri sürmesi gerekiyor. İtalya, Fransa, Kanada ve ABD’deki fiili grevlerin göstermiş olduğu gibi, tüm gereksiz işyerlerinin işçilere tam maaş verilerek kapatılması talebi büyük önem taşıyor. Sığınmacıları ve hapishanelerdeki insanları korumak için önlemlerin alınması gerekiyor. Salgın, herkes için tanı testi, ücretsiz ve eşit sağlık hizmeti sağlanmasını ve kaynakların uluslararası ölçekte bu ölümcül virüsle mücadeleye aktarılmasını gerektiriyor.

Loading