Les Misérables’ın yönetmeni Ladj Ly ile röportaj: “Victor Hugo toplumsal sefaleti kusursuz betimler”

Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin sanat editörü David Walsh, 2019 Toronto Uluslararası Film Festivali sırasında Les Misérables (Sefiller) filminin yönetmeni Ladj Ly ile bir röportaj yaptı.

Son film festivalinde Les Misérables’ın yönetmeni Ladj Ly ile konuştum.

David Walsh: Les Misérables’ın final kısmına küçük bir isyanı dahil etmek için nereden ilham aldığınızı sorabilir miyim? Baskı ve yoksulluğa karşı örgütlü muhalefet belirtileri görüyor musunuz?

Ladj Ly: Eğer açık bırakılan son anı kastediyorsanız, bunun nedeni insanların biraz umut sahibi olmasına, düşünmelerine izin vermek istememdir; evet, bir masanın etrafına oturup bunu tartışabilelim istiyorum. Bu film bir alarm çığlığı. Kuşkusuz, durum çok, çok kötü, çok dramatik ama son sekansı tam olarak bu yüzden yaptım.

DW: Anlıyorum. Ama o son andan önce bir tür isyan var. Bu yıl “sarı yelekliler”in ve diğer hareketlerin yılı oldu, muhalefet işaretleri görüyor musun, merak ediyorum. Çünkü birçok filmde bu isyan unsurunu görmedim. Bu yeni bir şey.

LL: Onlar yoksullar, son derece sefiller. Hugo’nun Sefiller romanındaki genç Gavroche gibi tüm yoksulların isyan etmesi gerekir [Gavroche, romanda 1832’de devrimcilere katılır]. Gavroche gibi gençler de otoritenin her türlüsüne karşı isyan ediyorlar. Bu sadece polise karşı bir isyan değil, her şeye karşı bir isyan; bu, ister polis, ister kendinden menkul “belediye başkanı” isterse uyuşturucu kaçakçısı olsun, bütün bu kişileri devreye sokan tüm sisteme karşı bir isyan. Bu genel bir isyan.

Ben böyle bir mahallede büyüdüm. Durum bir noktaya kadar gelişir. Gençler etrafına bakıp “Şimdi ne olacak?” diye düşünürler ve olaylar patlar.

DW: Victor Hugo ve romanıyla olan bağlantının önemini açıklayabilir misiniz?

LL: Bunlar da sefiller. Bir fark yok, yoksulluk aynı kalıyor. Aynı çağ değil ama yoksulluk aynı.

Victor Hugo toplumsal sefaleti kusursuz betimler. Kitabın neredeyse tamamını alıp mevcut koşullara uygulayabilirsiniz.

DW: O mahallede var olan koşulları tarif edebilir misiniz?

LL: 1980’lerden beri durum böyle. 30 yıl önce tüm bu bölgeler yetkililer tarafından kaderlerine terk edildi. İşsizlik oranı yüzde 40, suça sürüklenme yaygın. Genci yaşlısı herkes borçlu. Hatırlayabildiğim süre zarfında hiçbir şey değişmedi.

Bu, evrensel bir film. Paris’e ya da Fransa’ya özgü değil. Aynı koşullar ABD’de, Brezilya’da, Afrika’da da mevcut. Yoksulların içinde yaşamak zorunda kaldığı gettolar yaratıyorlar. Bu, küresel bir film.

DW: Özellikle Fransa’dan bahsetmişken, sendikaların, sözde sol partilerin bu mahalledeki gençlere söyleyecek bir şeyleri yok, değil mi?

LL: “Sol”, sağ, hiçbir fark yok. Hatta aşırı sağ için de. Siyaset 30 yıldır değişmedi. Sağ hükümet gidiyor sol hükümet geliyor, o gidiyor sağ hükümet geliyor ama sonunda hiçbir şey değişmiyor. İktidardaki hükümet gençlerin hayatlarında kesinlikle herhangi bir fark yaratmıyor.

Bugün gerçekten “sol” var mı?

DW: Bu doğrudan bu filmde ele alınmıyor ancak Avrupa’daki sığınmacılara, göçmenlere yönelik mevcut saldırılara karşı tutumunuzu açıklayabilir misiniz?

LL: Bu feci bir durum. Mali kökenli bir Fransız olarak Afrika’daki durumdan bahsedebilirim.

Fransa’da ve Avrupa genelinde siyasi sistem yozlaşmıştır. Sistemi büyük şirketler yönetiyor.

Sorumluluk tamamen Avrupa’ya, siyasi sisteme ait. Afrika’daki hükümetler, çoğunlukla Batı tarafından yönlendirilen kuklalardır. Fransız sömürge sistemi bir yüzyıldan fazla sürdü. Afrika ülkeleri bağımsızlık elde ettiler ancak bu gerçek bir bağımsızlık değildir. Artık Afrika’da kıtayı yağmalayan çok uluslu şirketler var.

Afrikalıların göç etmesi şaşırtıcı değil. Afrika ülkeleri gerçekten kaynaklarını ve zenginliklerini kontrol edebilselerdi, Fransa’ya tekneyle gelmeye uğraşan çok az Afrikalı olurdu, çünkü Afrika doğal kaynak bakımından en zengin kıtalardan biridir. Çok uluslu şirketler, milyonerler servetlerini Afrika’dan elde ediyorlar. Avrupa’da elektrik üretmek için kullanılan uranyumun yüzde 90’ı bu kıtadan geliyor.

İnsanlar bir yandan yasa dışı göçmenler hakkında şikâyet ediyor ama kaç kişi bu insanların bunları neden yapmak zorunda kaldığını düşünüyor?

DW: Ayrıca Libya, Suriye ve Afganistan’daki savaşlar var …

LL: Sonuçta, bunların hepsi diğer ülkeleri yağmalamak için başlatılan ekonomik savaşlar. Terörizm ve El Kaide hakkında konuşuluyor. Ama El Kaide’yi kim yarattı, kim finanse etti ve silahlandırdı? Cevaplanması gereken asıl sorular bunlar.

DW: Film, polislere biraz yakın bir görünüm sunuyor. Ama sonuçta, “iyi polis” ve “kötü polis” arasında çok az fark vardır, hepsi aynı sistemin hizmetindedir. Değil mi?

LL: Her şey yukarıdan kaynaklanıyor. Polislerin çoğu kötü yetiştirilmiş, kötü eğitimli genç insanlardan oluşuyor. Mahallelerdeki bu zor durumların içine atılıyorlar ve eğitim eksiklikleri nedeniyle panik yapmaları çok kolay olur. Çoğu panik yaptığında tetiği çeker. Bu onların kişisel hatası değil, sorun bu sistem. Yaptıkları şey, “eğitimsiz” olmalarının sonucu.

Cumhurbaşkanı Macron bu bölgelerle ilgili bir planı altı ay önce açıkladı ancak toplantının hemen öncesinde planı iptal etti.

Eğer hiçbir şey yapılmazsa, o zaman 20 yıl içinde başka biri daha çıkar ve aynı sorunlar hakkında benimki gibi bir film yapar.

2 Ekim 2019

Loading