Perspektif

Washington’da hükümet darbesi: Trump Anayasa’ya savaş açtı

Donald Trump, Amerikan tarihinde görülmemiş bir şekilde Anayasa’yı tanımayarak, kendi komutası altında hareket eden ordu, polis ve aşırı sağcı faşizan milisler tarafından desteklenen bir başkanlık diktatörlüğü kurma girişiminde bulunuyor. Sosyalist Eşitlik Partisi, işçi sınıfını ve demokratik hakları savunan herkesi, suç oluşturan bu adıma karşı çıkmaya çağırır.

Televizyondan ulusa seslenen Trump, şunları ilan etti: “Ben sizin yasa ve düzen başkanınızım… Ulusumuz profesyonel anarşistlerin, kundakçıların, yağmacıların, suçların, Antifa’nın ve diğerlerinin eline düşmüş durumda.”

Trump’ın faşizan nutku, ağır silahlı askeri polislere, George Floyd’un polis tarafından öldürmesini protesto etmek için yasal ve barışçıl bir şekilde Beyaz Saray’ın dışında toplanan yurttaşlara vahşice saldırma emri vermesinden hemen sonra başladı.

Silahlı kuvvetlerin Washington DC’de anayasal haklarını kullanan silahsız yurttaşlara yaptığı korkakça ve şiddetli saldırı, cani bir yönetimin hükümet darbesinin alçakça başlangıcı olarak hatırlanacaktır.

Trump ayrıca “Bunlar barışçıl protestolar değildir,” diyor ve “Bunlar iç terör eylemleridir,” diye ekliyordu.

Irkçı polis şiddetine karşı her ırktan ve etnik kökenden işçilerin ve gençlerin Amerika Birleşik Devletleri tarihindeki en önemli birlik gösterisi, Trump’ı çileden çıkarmıştır.

Trump, Anayasa’yı ihlal edecek şekilde, protestoları bastırmak için orduyu görevlendireceğini ilan etti. Gün içinde valilerle yaptığı bir konferans görüşmesinden söz eden Trump, “bazı eyaletler ve yerel yönetimler, gerekli önlemleri almakta başarısız oldu” ve “onlara sokaklara hakim olmamız için yeterli sayıda Ulusal Muhafız konuşlandırmalarını kuvvetle tavsiye ettim,” dedi.

Ardından da suç oluşturan şu tehditte bulundu: “Eğer bir şehir ya da eyalet, sakinlerinin hayatını ve mülkiyetini korumak için gerekli adımları atmayı reddederse, o zaman ABD ordusunu görevlendirir ve onlar için sorunu hızla çözerim.”

Trump ayrıca, ülke başkentini ulusal bir askeri konuşlanmanın hazırlık merkezi olarak kullandığını duyurdu: “Büyük başkentimiz Washington DC’yi korumak için de hızlı ve kararlı adımlar atıyorum. Biz konuşurken, ağır silahlı binlerce askeri, askeri personeli ve kolluk kuvvetini isyanı durdurmak üzere sevk ediyorum.”

Trump, protestocuların gözaltına alınıp tutuklanacaklarını ve aleyhlerine dava açılacağını söyleyerek şöyle devam ediyordu: “Bu terörü örgütleyenlerin şunu bilmesini istiyorum: ağır para ve hapis cezalarıyla karşılaşacaksınız. Bu, Antifa’yı ve bu şiddetin diğer önde gelen kışkırtıcılarını kapsamaktadır. Yasa ve düzen budur. Bununla ilgili güzel bir yasamız var.”

Bunlar, askeri bir teneke diktatör bozuntusunun tehditleridir. Trump, attığı eşi görülmemiş adımlar için hiçbir yasal ya da anayasal temel sunmamıştır. Onun 1807 İsyan Yasası’na başvurması, tarihsel açıdan hileli ve yasal açıdan geçersizdir. Söz konusu yasa, eyalet valilerinin müdahale talep etmediği durumlarda başkanın orduyu görevlendirmesine izin vermemektedir.

Trump, eyalet valileriyle yaptığı görüşmede, onlardan, polis şiddetine karşı protestoları şiddetli bir şekilde bastırmalarını talep etti: “Bu bir hareket ve eğer siz onu bastırmazsanız giderek kötüleşecek. Baskın olmak zorundasınız, eğer olmasanız zamanınızı boşa harcıyorsunuz demektir. Sizi ezip geçecekler ve siz bir grup ahmak gibi görüneceksiniz.”

Trump, göstericilere karşı on binlerce ulusal muhafızı harekete geçirmedikleri için valileri “zayıf” olarak adlandırdı ve “onların [protestocuların] kökünü kazımalısınız,” dedi.

Trump, Genelkurmay Başkanı General Mark Milley’i ordunun ülke içinde konuşlandırılmasını yönetmekle görevlendirdi. Trump, ordunun ülke içinde kullanımını yasaklayan Posse Comitatus’u ihlal eden bu kararın hangi yasal temele dayandığını açıklamadı.

Adalet Bakanı William Barr da, valilerle yapılan görüşmede, göstericilerin federal düzeyde kovuşturulmasının Ortak Terörist Görev Gücü kapsamına alınmış olduğunu açıkladı. Bu, Ortadoğu ve Orta Asya’da yürütülen savaşlarda yakalanan savaşçıları kovuşturmaktan sorumlu, çok bölümlü bir ordu-istihbarat kurumudur. Trump, Adalet Bakanlığı’nın göstericileri “10 yıl hapse atmasını” talep etti.

Başkanın Kongre’deki müttefiki, Florida’dan Cumhuriyetçi Matt Gaetz, polis karşıtlarının yaygın biçimde öldürülmesi çağrısı yaptı: “Mademki Antifa’yı açık bir şekilde terörist olarak görüyoruz, onları da Ortadoğu’dakiler gibi avlayamaz mıyız?”

Amerikan tarihinde bir dönüm noktasına ulaşılmıştır. Trump’ın askeri yönetim temelinde kişisel bir diktatörlük kurma çabaları, Amerikan demokrasisinin, aşırı toplumsal eşitsizlik ve sonu gelmeyen savaşın etkisi altındaki uzun süreli krizinin ürünüdür.

Trump’ın hükümet darbesi girişiminin yenilgiye uğratılması, demokratik hakları savunmaya öncülük etmesi gereken işçi sınıfının müdahalesine bağlıdır.

Trump’ın yaptıklarına Demokratik Parti’den herhangi bir ciddi muhalefet beklenemez. Demokratik Parti, Trump’ın açıklamasına tipik bir acizlikle karşılık verdi. Demokratların, Trump’ın yasa dışı adımlarına vermeyi tercih ettiği tepki, “başkan” toplumsal gerilimleri tırmandırarak “yardımcı olmuyor” şeklinde oldu. Sanki “yardımcı olmak” Trump’ın siyasi gündeminin bir parçasıymış gibi!

Trump’ın valilerle yaptığı konferans görüşmesinden sonra Illinois Valisi J.B. Pritzker, uysalca, Trump’ın Kasım ayında yapılacak seçimde gönderilmesi çağrısı yaparken, eski başkan adayı Hilary Clinton, halkı “oy vermeye” çağırdı. Ancak Trump bir seçim düzenlenmemesini planlıyor olabilir. Eğer düzenlenirse de, ordunun, polisin ve sağcı paramiliter güçlerin yoğun tehdidiyle, sıkıyönetim koşullarında düzenlenebilir. Almanya’da Hitler’in başbakan olmasından altı hafta sonra, Nazilerin Mart 1933’te düzenlediği son yasal seçim, böylesi koşullar altında düzenlenmişti.

Demokratlar, geçtiğimiz üç buçuk yıldır, Trump rejimine yönelik kitlesel muhalefeti bastırmaya ve ordu-istihbarat kurumlarının baskın kesimlerinin talepleri doğrultusunda, Rusya karşıtı gerici kampanyalarının arkasına yönlendirmeye çalışmıştır. Demokratlar, kitlesel bir işçi sınıfı hareketinin ortaya çıkmasından en az Trump kadar korkmaktadır.

Trump’ın otoriter hamleleri, tüm egemen sınıfın karşı karşıya olduğu daha kapsamlı krizden ayrılamaz. Şirket ve finans oligarşisi, her iki partinin de desteğiyle, koronavirüs pandemisinden kendisine trilyonlarca dolar aktarmak için yararlanmıştır. Şimdi de, vaka ve ölü sayısında büyük bir artışı kesinleştiren öldürücü bir işe geri dönme politikası uygulanıyor.

ABD’de şimdiden 100 bin kişi pandemiden hayatını kaybederken, 30 milyondan fazla insan işsizdir. Pandemi, işçi sınıfının toplumsal eşitsizliğe giderek artan muhalefetini tetiklemiştir ve George Floyd cinayetine karşı kitlesel protestolar bunun ilk ifadesidir.

George Floyd’un öldürülmesi üzerine düzenlenen gösteriler yasa dışı ise, hükümet, on milyonlarca işçinin kapitalizmin varlığını tehdit edecek grev ve gösterilerine nasıl tepki verecektir? Trump’ın valilere protesto hareketini “giderek kötüleşmeden” bastırmaları gerektiğini söylerken aklında olan, sınıf mücadelesinin yükselişidir.

Trump’ın tehditlerinin gerçek olmadığına, krizin sessizce sönümleneceğine ve her şeyin normale döneceğine inanmaktan daha büyük bir hata olamaz. Doğrusu, krizi daha yeni başlıyor.

Amerikan demokrasisi kendisini tüketmiştir. Mevcut kapitalist toplumsal yapı üzerinde yeniden kurulamaz.

Trump’ın tehditlerine, kitlesel bir işçi sınıfı hareketi ile karşılık verilmelidir. Polis vahşetine, eşitsizliğe ve otoriter rejime karşı mücadelenin, işçi sınıfının hükümete karşı mücadelesinden ayrılamayacağı açıktır. WSWS’nin 1 Haziran’daki “Trump, protestoculara karşı şiddetli polis saldırılarını kışkırtıyor” başlıklı açıklamada yazdığı gibi:

Toplumun işleyişinin dayandığı işçi sınıfı, demokratik haklara yönelik saldırıyı durdurma, Trump’ı iktidardan indirecek bir kitlesel bir siyasi hareket yaratma, şirket-finans oligarşisini alt etme ve ekonomik yaşamı sosyalist bir temelde yeniden inşa etmeye başlama gücüne sahiptir.

Dahası, ABD’deki işçi sınıfının gücü, uluslararası işçi sınıfının Amerikan kapitalizminin vahşiliğinin yalın ifadesi olarak görüldüğü Trump yönetimine yönelik muhalefetiyle muazzam derecede arttırılmaktadır. Geçtiğimiz hafta George Floyd cinayetine karşı uluslararası ölçekte kitlesel protestolar meydana geldi. Trump’ın ABD’de bir diktatörlük kurma girişimi, uluslararası işçi sınıfı protestolarının kapsamını çok büyük ölçüde genişletecektir.

Sosyalist Eşitlik Partisi (SEP) ve Toplumsal Eşitlik İçin Uluslararası Gençlik ve Öğrenciler (IYSSE), Amerikan işçi sınıfının gücüne büyük güven duymaktadır. Emekçilere, Trump’ın diktatörlük girişimini yenilgiye uğratacak bir strateji geliştirip sosyalizm mücadelesini ilerletmeleri için gereken bilgiyi, çözümlemeyi ve perspektifi sağlamaya devam edeceğiz.

Loading