Fransa’nın Nice kentindeki kiliseye düzenlenen terör saldırısında üç kişi öldü

Fransa’nın güney kıyısındaki Nice kentinde bulunan Notre-Dame kilisesinde geçtiğimiz Perşembe sabahı düzenlenen terör saldırısında üç kişi hayatını kaybetti.

Sabah 08.30’da binaya bıçaklı ve yalnız bir saldırgan girdi ve sabah ayinine katılanlara saldırdı. Kilisenin içinde iki kişinin cesedi bulundu: başı neredeyse tamamen kesilmiş 60 yaşındaki bir kadın ve bir erkek. 55 yaşındaki bir başka kadın da kiliseden kaçtıktan kısa bir süre sonra bıçaklanarak öldürülmüştü. Olay yerine gelen polis, “Allahu Ekber” diye bağırdığı söylenen saldırganı vurdu. Durumu kritik olduğu belirtilen saldırgan tutuklandı.

Nice’deki Notre-Dame kuleleri (Kaynak: Wikimedia)

Saldırganın 21 yaşındaki Tunuslu göçmen Brahim A. olduğu bildirildi. Haberlere göre Brahim A., Eylül ayında Akdeniz’i geçtikten sonra İtalyan adası Lampedusa’ya gelmiş ve bu ayın başlarında Paris’e seyahat etmişti. Saldırganın herhangi bir terör örgütüyle bir bağlantısı bildirilmedi ve polis şimdiye kadar işbirlikçileri olduğuna dair kanıt bulamadıklarını belirtti.

Saldırı, 16 Ekim’de Paris’in kuzeybatısında bulunan Conflans’daki bir ortaokul yakınlarında meydana gelen terör saldırısından iki hafta sonra gerçekleşti. Coğrafya öğretmeni Samuel Paty, bıçaklanıp başı kesilerek öldürülmüştü. Paty, “ifade özgürlüğü” üzerine yapılan sınıf tartışmasının bir parçası olarak sınıfındaki öğrencilere Müslüman karşıtı bir karikatür gösterdiği gerekçesiyle hedef alınmıştı.

Son terör saldırısı da terörizmin iflasını ve siyasi olarak gerici karakterini bir kez daha gözler önüne seren aynı şekilde korkunç bir suçtur. Sadece üç masum insan trajik bir şekilde ölmedi. Saldırı, Macron yönetimine ve siyaset kurumuna, Müslümanlara ve göçmenlere karşı sürmekte olan ırkçı kampanyayı tırmandırma, halkın kafasını karıştırıp bölme ve milyonlarca emekçinin demokratik haklarını daha fazla ortadan kaldırma fırsatı vermiştir.

Hükümet olay üzere bir dizi açıklama yaptı. Macron, “Sentinel” operasyonuna bağlı 4.000’den fazla askerin ülke çapında konuşlandırıldığını duyurdu.

Nice’in sağcı belediye başkanı Christian Estrosi, France Inter’e “İslami-faşizm bir kez daha vurdu,” dedi. Şiddetli bir devlet baskısı çağrısında bulunan Estrosi, “artık barış araçlarımızı bir kenara koyup savaş araçlarına geçme zamanımız geldi,” diyordu.

Sağcı milletvekili Eric Ciotti, daha önce tüm sığınma taleplerinin yasa dışı bir şekilde engellenmesi de dahil olmak üzere hükümetin Fransa’ya tüm göçleri derhal durdurmasını talep etmiş olduğunu söyledi. Neo-faşist Ulusal Birleşme’nin lideri Marine Le Pen, Twitter’dan yaptığı açıklamada, saldırının “liderlerimize topraklarımızdan İslamcılığın kökünü kazıma amacıyla küresel bir tepki vermeyi dayattığını” ilan etti.

Emmanuel Macron, yaptığı konuşmada şunları söylüyordu: “Bir kez daha saldırıya uğradıysak, bunun nedeni değerlerimizdir, özgürlüğe düşkünlüğümüzdür, topraklarımızdaki inanç özgürlüğü olanağıdır ve hiçbir şekilde terör ruhuna teslim olmamamızdır.” Bu sahtekârca açıklama, Fransız egemen sınıfının terörist saldırılardaki siyasi sorumluluğunu örtbas etmeyi amaçlamaktadır.

Afrika’nın ve Ortadoğu’nun büyük bir bölümünde eski bir sömürge gücü olan Fransa, Afganistan’dan Suriye’ye, Libya’ya ve Sahel’e kadar bölgede yirmi yıldır bitmek bilmeyen savaşlara katıldı. Paris, bölgenin doğal kaynakları ve jeostratejik konumu üzerinde Fransa’nın çıkarlarını savunmayı amaçlayan yeni sömürgeci operasyonlar başlattı. Bu savaşlarda milyonlarca insan öldürüldü ve sonuç olarak II. Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük sığınmacı krizi yaratıldı.

Fransa, 2011’den itibaren hem Libya’da hem de Suriye’de, Muammer Kaddafi ve Beşar Esad hükümetlerini devirmek için düzenlenen rejim değişikliği savaşlarındaki vekilleri olarak, El Kaide ile doğrudan bağlantılı grupları da kapsayan İslamcı örgütleri destekledi ve silahlandırmaya yardım etti. Nice’te meydana gelen vahşet türü, Fransız devletinin “demokratik” müttefiklerinin Suriye’deki zincirlerinden boşalttığı mezhepçi katliamın ortasında haftalık, hatta gündelik bir olaydı. Terör örgütlerinin üyeleri, NATO istihbarat teşkilatlarının gözlerinin önünde Avrupa ile Ortadoğu arasında serbestçe seyahat ettiler.

Yirmi yıldır bitmeyen bu yeni sömürgeci savaşlar, Fransa’nın ve tüm Avrupa’nın iç siyasetini derinden etkilemiştir. Aynı dönemde, Fransız siyaset kurumunun göçmenlere ve Müslümanlara zulmetmek ve onları karalamak için 2004’te okullarda başörtüsü yasağı ve 2010’da halka açık yerlerde burka yasağı da dahil olmak üzere amansız bir kampanyasına tanık olundu.

Macron göreve geldiğinden beri bütün bu politikaları daha da tırmandırdı. Şu anda, Müslüman dini eğitim kurumlarına kısıtlamalar getiren ancak diğer dini okullara eşdeğer kısıtlamalar getirmeyen ve devlete “Cumhuriyet değerlerine” aykırı ilan edilen kurumları feshetme yetkisi veren bir yasayı “ayrılıkçılık karşıtlığı” ve “laiklik” bayrağı altında dayatıyor. Macron, İslam’ın bir “kriz” içinde olduğunu ve “radikal İslam”ın Fransa’yı fethetmeyi amaçladığını ilan etti.

Yalnızca Ocak ayının başından bu yana 71 cami, “radikalleşme”nin ve “terörizm”in potansiyel kaynakları oldukları gerekçesiyle Fransız polisi tarafından kapatıldı. Geçen hafta, Paris’in hemen dışındaki Pantin Camisi, öğrencilerinden birinin ebeveyninin Samuel Paty’yi eleştiren Facebook videolarını paylaştığı gerekçesiyle kapatıldı. Cami, kınadığı terör saldırısının hemen ardından videoyu kaldırmıştı.

Bu eylemler sadece Müslüman nüfusu terörize etmeye ve damgalamaya hizmet etmiyor. İbadethanelerin kapatılması, Fransa nüfusunun yaklaşık yüzde 10’unu oluşturan tüm Müslümanların potansiyel bir terör saldırısı kaynağı olarak görüldüğü aşırı sağcı bir atmosferi kışkırtmayı da amaçlıyor.

Paty’nin 16 Ekim’de öldürülmesinden bu yana Macron yönetiminin Müslüman karşıtı kampanyası doruk noktasına ulaştı. Belirtmek gerekir ki, eğer terörist saldırıları kışkırtmak için yola çıkmış olsaydı, tırmandırdığı Müslüman karşıtı kampanyasından farklı bir davranışta bulunmazdı.

İçişleri Bakanı Gerald Darmanin, geçtiğimiz hafta süpermarketlere girip uluslararası—yani helal ve koşer—yiyecekleri özel reyonlarda gördüğünde “şok olduğunu” açıkladı ve “toplulukçuluk işte böyle başlar” dedi.

Eğitim Bakanı Jean-Michel Blanquer, “İslam solculuğu”nu, yani hükümetin Müslüman karşıtı politikalarına karşı çıkanları, terörizmin “entelektüel suç ortakları” olmakla suçladı.

Macron’un Müslüman karşıtı politikaları, Bangladeş, Tunus, Afganistan ve Mali dahil olmak üzere Müslüman ülkelerde Fransa karşıtı gösterileri tetikledi. Macron, Fransa ile Türkiye arasında yoğunlaşan jeopolitik çatışmanın ortasında, bu hafta Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kınandı.

Son diplomatik cepheleşme, Charlie Hebdo’nun Müslüman karşıtı provokatif ve faşizan bir karikatür yayınlanmasının ardından geldi. Karikatürde, iç çamaşırıyla oturan Erdoğan’ın peçeli Müslüman bir kadının eteğini kaldırdığı ve kadının vücudunu arkadan teşhir ettiği görülüyor. Macron, alaycı bir üslupla, bu karikatürün savunulmasının derginin “ifade özgürlüğü”nü savunmasının bir parçası olduğunu ilan etti.

2018’de Fransa’nın Nazi işbirlikçisi diktatörü Philippe Pétain’i “büyük bir asker” olarak selamlayan Macron, aşırı sağı bilinçli olarak teşvik etmeye çalışıyor. Bu kampanyanın etkisi, Perşembe günü Avignon’da meydana gelen bir faşist terör saldırısı girişimine dair haberlerle kendini gösterdi. Olayda, “Avrupa’yı Savunun” tişörtü giyen, faşist “Identitaire” [Kimlik] hareketinin 33 yaşındaki üyesi, Kuzey Afrikalı bir dükkân sahibini silahla tehdit etti ve polis tarafından vurulup öldürülmeden önce Nazi selamı verdi.

30 Ekim 2020

Loading