Polis devleti baskısına karşı Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerini savunun!

Sosyalist Eşitlik Grubu, dün polisin Boğaziçi Üniversitesi’nde ve İzmir’de demokratik haklarını kullanan öğrencilere saldırıp yüz elliden fazlasını gözaltına almasını şiddetle kınar.

Dün öğlen saatlerinden itibaren Boğaziçi Üniversitesi çevresinde ve İzmir’de öğrencilere karşı başlayan polis saldırıları, akşam saatlerinde yüzlerce polisin “kayyum” rektör Melih Bulu’nun çağrısıyla üniversiteye girmesi ve barışçıl oturma eylemlerini sürdüren çok sayıda öğrenciyi “sokağa çıkma yasağı”nın başladığı bahanesiyle gözaltına almasıyla devam etti. Gün içinde üniversite çevresindeki binalara keskin nişancılar yerleştirilirken bölgede helikopterler uçuruldu.

Boğaziçi Üniversitesi çevresinde polis tarafından gözaltına alınan bir kadın, 1 Şubat 2021. [Kaynak: @boundayanisma, Twitter]

İstanbul Valiliğinin açıklamasına göre toplam 159 öğrenci gözaltına alınırken, İzmir’de de basın açıklaması yapmayan çalışan 20 dolayında öğrencinin saldırıya uğrayıp gözaltına alındığı belirtildi.

Yeni yılla beraber Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 2015 genel seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi’nden (AKP) milletvekili aday adayı olan Meli Bulu’yu Boğaziçi Üniversitesi rektörü olarak ataması üzerine başlayan öğrenci protestolarına yönelik polis devleti baskısı, özünde işçi sınıfı ve gençlik içinde artan toplumsal muhalefete gözdağı vermeyi ve onu bastırmayı amaçlamaktadır. Egemen sınıf, pandemi karşısında izlediği ölümcül politikanın ve devasa seviyedeki toplumsal eşitsizliğin işçi sınıfı içinde bir sosyal patlamayı tetikleyebileceğinden korkmaktadır.

Öğrenciler, Cumartesi günü Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyan iki öğrencinin tutuklanmasını, iki öğrencinin de ev hapsine alınmasını protesto etmek için üniversite önünde protesto çağrısı yapmışlardı. Öğrencilere yönelik hukuksuz tutuklama saldırısı, Cuma günü Boğaziçi Üniversitesi içinde açılan bir öğrenci sergisindeki 300 eser arasında bulunan bir resimde Kâbe fotoğrafının LGBTİ+ bayraklarıyla birlikte kullanıldığı gerekçesiyle yapıldı.

Boğaziçi Üniversitesi İslam Araştırmaları Kulübü’nün sosyal medyada başlattığı kampanyanın ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Melih Bulu, öğrencileri doğrudan hedef alan açıklamalar yaptılar. Bu açık hedef göstermenin ardından beş öğrenci gözaltına alındı ve ikisi “'halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya alenen aşağılama” suçlamasıyla tutuklandı.

Okuldaki çeşitli kulüplere yapılan polis baskınları üzerine haberlerde, medya, öğrencileri “terör örgütü” yandaşı gibi göstermeye uğraşarak, halkın geniş kesimlerinin protestocu öğrencilere yönelik sempatisini baltalamaya çalıştı.

Öğrencilerin tutuklanması sosyal medyada büyük tepkiye yol açtı ve Pazartesi günü üniversite önünde bir protesto açıklaması çağrısı yapıldı. Ancak bu anayasal ve barışçıl eylem, İstanbul Valiliğinin 5 Ocak’ta ilk öğrenci protestolarına karşı “pandemi önlemleri” bahanesiyle ilan ettiği bir aylık gösteri ve protesto yasağına atıfta bulunarak yasaklandı. Pazartesi günü öğleden sonra okula doğru sessizce yürüyen öğrenciler onlarca polisin şiddetli saldırısına uğrayarak gözaltına alındılar.

Polisin saldırıya bahane olarak “toplu gezmek yok!” ve “aşağı bak!” diye bağırmasının ardından, polis devleti baskısına kitlesel bir meydan okuma olarak #AşağıBakmayacağız etiketi Twitter’da ilk sıraya yükseldi. Akşam saatlerinde Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine yönelik polis saldırısını protesto eden etiketlerle 500 binden fazla tweet atılmıştı.

Valiliğin “salgın henüz bitmemiştir” ve eylem “kamu sağlığını tehlikeye atacaktır” açıklamaları, baştan sona ikiyüzlülükten ibarettir. Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri kampüs çevresinde polis saldırısına uğrarken, Beyazıt Meydanı’nda Anadolu Gençlik Derneği (AGD) üyesi İslamcılar, “Kâbe’ye hakaret edildiği” bahanesiyle öğrenci protestolarını karalamak ve hedef göstermek üzere kitlesel bir basın açıklaması yapıyorlardı.

Dahası bu ikiyüzlülük bununla da sınırlı değildir. Öğrenciler salgın bahanesiyle darp edilerek gözaltına alınmadan kısa süre önce, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) dört ilde düzenlediği kitlesel il kongrelerine video konferans yoluyla katılarak şunları söylüyordu: “Şu anda şu kapalı salonlarda Adana’da, Antalya’da, Bursa’da, Muğla’da bu salgına rağmen tıklım tıklım bu salonları haftanın başında oralarda buluşma ve buluşturmayı sağladığınız için sizlere çok teşekkür ediyorum.”

Bununla birlikte, hükümetin öğrencilere karşı dizginlerinden boşalttığı saldırının önü, burjuva muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) tarafından açılmıştır. CHP Sözcüsü Faik Öztrak, Cumartesi günü yaptığı açıklamada şunları belirtmişti: “İnsanlığın mukaddes değerlerine yönelik hiçbir saldırıyı ve aşağılamayı kabul edemeyiz. Bu alçak provokasyonu şiddetle kınıyoruz. Görünen ve görünmeyen sorumlularının bir an önce ortaya çıkarılmasını bekliyoruz.”

Öğrenci protestolarına “destek” açıklaması yapan Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) tavrı da bir o kadar ikiyüzlücedir. HDP yetkilileri, hükümeti öğrencilerin taleplerini karşılamaya çağırırken, dün İslamcı AGD’nin yakın ilişki içinde olduğu Saadet Partisi’ni ziyarete ediyor ve görüşmenin “Türkiye’deki demokratik güç birliğine büyük bir katkı sunacağı”nı söylüyordu.

HDP’nin 8 Şubat’taki “demokrasi programı” açıklaması öncesinde yaptığı bu ziyaretler, CHP’nin yanı sıra AKP’den kopan Gelecek Partisi’ni ve DEVA Partisi’ni de kapsıyor. Dün, eski ekonomi bakanı Ali Babacan önderliğindeki DEVA Partisi’nin kurucu üyesi Oğuzhan Aygören’in Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan Melih Bulu’nun danışmanı olarak atandığı açıklandı.

Tüm bunlar, sahte solun arkasına dizildiği burjuva muhalefetin siyasi iflasını göstermektedir. Tıpkı Erdoğan hükümeti gibi egemen sınıfın çıkarlarını savunan bu güçler, demokratik hakları savunmaktan bütünüyle acizdir.

Sosyalist Eşitlik Grubu’nun 17 Ocak’ta düzenlediği “Boğaziçi Üniversitesi protestoları için ileriye giden yol” başlıklı uluslararası çevrimiçi toplantıda vurgulandığı gibi, gençliğin siyasi olarak yönelmesi gereken yer, uluslararası sosyalist bir program temelinde demokratik hakları savunabilecek tek toplumsal güç olan işçi sınıfıdır. Demokratik hakları savunmak, ancak kapitalizmi ortadan kaldırıp sosyalist bir toplum inşa etmeyi amaçlayan bir program çerçevesinde mümkündür.

Erdoğan hükümetinin öğrenci protestolarına yönelik şiddetli baskısı, pandemi boyunca hayatları değil ama egemen sınıfın kârlarını kurtarmaya öncelik veren “sürü bağışıklığı” politikasının izlenmesi sonucunda doğrulanmış vaka sayısının 2,5 milyona ulaştığı, resmi ölümlerin ise 26 bini geçtiği koşullarda gerçekleşmektedir.

Bu insani bedele, milyonlarca işçinin sosyal koşullarında ve yaşam standartlarında meydana gelen şiddetli gerileme eşlik ediyor. Pandemiye verilen öldürücü yanıta karşı sınıf mücadelesinde yaşanan uluslararası canlanmanın bir parçası olarak, çeşitli sektörlerde işçilerin işten çıkarma ve zorunlu “ücretsiz izin” gibi sosyal saldırılara karşı grev ve direnişleri artıyor ve bunlar hükümet tarafından yakından takip ediliyor.

Egemen sınıfın kitlesel bir işçi sınıfı hareketinin yaklaştığını gördüğü ve bunu önleyici bir saldırıyla bastırmaya çalışıyor olduğu gerçeği, Erdoğan’ın müttefiki, faşizan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli’nin Pazartesi günkü şu açıklamasında özetlenmektedir: “Mesele öğrenci ya da rektör meselesi değildir. Asıl mesele üniversiteleri kapsayacak olası bir dalgalanmayı toplumsallaştırıp siyasallaştırmaktır.”

Sosyalist Eşitlik Grubu, işçileri pandemiye ve sosyal saldırılara karşı mücadeleyi demokratik hakları savunma mücadelesiyle birleştirmeye çağırır. Tutuklanan ve gözaltına alınan öğrencilerin derhal serbest bırakılması için dayanışma eylemleri yapılmalıdır. Öğrencilere yönelik polis devleti baskısı, işçi sınıfına yapılacak saldırının provasıdır.

Diktatörlük ve otoriter rejim yönelimine karşı mücadele, yalnızca, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi (DEUK) tarafından savunulup geliştirilen ve uluslararası işçi sınıfına dayanan devrimci sosyalist bir program temelinde başarıya ulaşabilir. İleriye giden yol, DEUK’un Türkiye şubesi olarak Sosyalist Eşitlik Partisi’nin inşasına katılmaktan geçmektedir.

Loading