Alexandria Ocasio-Cortez sosyalistleri topa tutarken, Biden yönetimini ve Demokratik Parti’yi övüyor

Amerika’nın Demokratik Sosyalistleri’nin (DSA) dergisi Democratic Left, 19 Mart’ta, Alexandria Ocasio-Cortez ile yapılan bir röportajı yayımladı. Demokratik Parti’den Kongre üyesi ve DSA üyesi olan Ocasio-Cortez, röportajda, Demokratik Parti’ye yönelik en cömert övgüyü sosyalizmi hedef alan kirli suçlamalarla birleştiriyor.

DSA, röportaja, önemli bir siyasi olay muamelesi yaptı. New York’tan Kongre üyesi olan Ocasio-Cortez ile derginin yaptığı bu ilk resmi röportaj, yayımlanmadan önce dikkatle hazırlanmıştı. Röportaj,Democratic Left yayın kurulu üyesi Don McIntosh tarafından 26 Ocak’ta yapmış olmasına karşın, ancak yedi hafta sonra çevrimiçi olarak yayımlandı. Röportajı yapan kişinin seçimi anlamlıdır: McIntosh, AFL-CIO’da Demokrat Parti ile yakın bağları olan üst düzey bir görevlidir. Kendisi AFL-CIO’nun basın ofisi web sitesinde yazardır ve editörlüğünü yaptığı NW Labor Press’de Demokrat politikacıları ve adayları uzun süredir desteklemektedir.

Röportajda Ocasio-Cortez, Demokratik Parti’yi tamamen bir işçi sınıfı partisine dönüşmüş gibi takdim ediyor. Ona göre, Biden yönetimi ve görevdeki Demokratlar “kendilerini çok daha ilerici bir yönde tamamen yeniden keşfediyorlar.” Soldan gelen basınç, kemikleşmiş Demokrat liderler “arasında radikal bir değişimi” dayatmış. Ocasio-Cortez, gerekli olanın, Demokratik Parti’nin seçim politikasına daha derin bir dönüş olduğunu söylüyor.

Alexandria Ocasio-Cortez, 2019 SXSW festivalinde. (Kaynak: Flickr/nrkbeta)

Demokratik Parti egemen çevrelerinin mükemmelliğe ulaşmasının önündeki tek engel sol muhalefetmiş. “Demokratik Parti egemen çevreleri”ni eleştirip dışarıdan biri gibi davranarak kariyer yapan bu politikacı, artık kendisini “müesses nizam”ın en ateşli savunucusuna ve dışarıdan eleştirenlerin en sert karşıtına dönüştürmüş durumda.

McIntosh şu soruyu soruyor: “Solda yer alan bazı kişiler Biden’ın siciline ve onun, partinin Bernie kanadıyla olan farklılığına bakarak, Biden yönetiminden hiçbir ilerleme gelmeyeceği sonucuna vardılar. Bu konuda sizin görüşünüz nedir?”

Ocasio-Cortez bu soruyu şöyle yanıtlıyor:

Bence bu gerçekten ayrıcalıklılardan gelen bir eleştiri. İyi niyetli eleştiriler ile kötü niyetli eleştiriler konusunda algılarımızı geliştirerek, birbirimizle dayanışmaya odaklanmalıyız. Çünkü kötü niyetli eleştiri, inşa ettiğimiz her şeyi hızla yok edebilir. Bunu, geçmişte olduğu için biliyoruz ve bu noktaya gelmemiz on yıllar aldı. Hareketimiz içindeki kötü niyetli oyuncuları eğlendirecek zamanımız veya lüksümüz yok.

Ocasio-Cortez, bu tür “kötü niyetli aktörler”, başkanı eleştirerek yalnızca yoksulları ve ezilenleri hor gördüklerini açığa vuruyorlar, diyor. Ocasio-Cortez, Demokratların, sol muhalifleri sağa yardım eden kişiler olarak sunan eski hilesine zararlı dozda kimlik politikası ekliyor:

Bunu [yani, Biden yönetimine muhalefeti] gündeme getiren herkes için söylüyorum, gerçekten kendimize şunu sormalıyız: hiçbir şey değişmedi diyerek, topluluğunuzun siyah, melez ve belgesiz üyelerine, arkadaşlarınıza, ne mesaj veriyorsunuz?... ‘Hiçbir şey değişmedi’ dediğinizde, artık sınır dışı edilmeye karşı korunan insanlara ‘hiç kimse’ diyorsunuz. Hareketimiz içinde buna izin veremeyiz.

Göçmenleri sınır dışı edilmekten koruma örneği, Ocasio-Cortez için talihsiz bir seçimdir. Röportajdan bu yana geçen haftalarda Biden, sığınma hakkını askıya almış ve on binlerce Orta Amerikalı sığınmacıyı mahkeme hakkında yoksun bırakarak sınır dışı etmiştir. Belki de Ocasio-Cortez, şu anda göçmen hapishanelerinde tutulan 15 bin çocuğun hapsedilmeye karşı çıktıkları için “ayrıcalıklı, kötü niyetli aktörler” olduğunu düşünüyordur.

Ocasio-Cortez, en kızgın yorumları Biden’ın gerçek sosyalist muhaliflerine saklıyor. “DSA’ya nasıl katıldınız?” sorusuna Ocasio-Cortez, DSA’yı diğer sosyalist gruplardan “farklı” yapan şeyin ne olduğunu defalarca vurgulayarak yanıt veriyor: “Biz bu sınıfsal özcülük yokmuş gibi hissediyorduk oysa bu gerçekten insan haklarına öncelik vermeyen çok ırklı bir sınıf mücadelesiydi, açıkçası, gerçekten etkilenmiştim.”

Röportajın sonunda Ocasio-Cortez, Demokratik Parti’den resmi görevlere gelen bazı DSA üyelerini şöyle övüyor: “Bunlar, etraflarında olmak isteyeceğiniz türden insanlar. Sinik değiller ve ‘senden daha sosyalist’ olmakla uğraşmıyorlar. Sadece inatla pozitifler.”

“İnsan haklarına öncelik vermeyen sınıfsal özcüler”e yapılan atıf, Ocasio-Cortez ve DSA’nın belirli bir siyasi gelenek doğrultusunda çalıştığını göstermektedir: Amerikan anti-komünizmi. Bu bataklıktan toplumsal olarak ilerici bir şey çıkamaz.

Amerika’nın Demokratik Sosyalistleri’nin kökleri, 1982’de, Demokratik Toplum İçin Öğrenciler (SDS) adlı öğrenci protestosu grubunun mirasçısı olan Yeni Amerika Hareketi (NAM) ile Michael Harrington tarafından kurulan Demokratik Sosyalistler Örgütlenme Komitesi’nin (DSOC) birleşmesine dayanmaktadır. Harrington, kuruluşundan sonra DSA’nın genel başkanı oldu.

Harrington’ın DSOC adlı örgütü, siyasi olarak açıkça II. Dünya Savaşı sonrası dönemdeki Shachtmancılığa dayanıyordu (Polonya doğumlu eski devrimci Max Shachtman önderliğindeki eğilim). NAM’ın önceli olan SDS ise, örgütler 1965’te bölünene kadar, Shachtmancıların hakimiyetindeki Endüstriyel Demokrasi Birliği’nin (LID) gençlik örgütüydü.

Max Shachtman, 1923’te komünist harekete girmiş ve Stalinistlerin 1928’de Troçki sempatizanlarını partiden atmasından sonra James P. Cannon ile beraber Troçkist Sol Muhalefet’in Amerikan şubesinin kurucularından olmuştu.

Shachtman, 1939-40 sürecinde Amerikan Troçkistlerinden kopmasının ardından hızla sağa sürüklendi. Savaş sonrası hızlı büyümenin basıncı altında, Sovyetler Birliği’nin Stalinist yozlaşmasına karşı daha önceki ilkeli mücadelesi, Sovyetler Birliği’nin “bürokratik kolektivist” bir rejim olduğu ve bürokrasinin –yaptığı insan hakları ihlalleri, Soğuk Savaş’ta Amerikan emperyalizmine “sosyalist” desteği sözde haklı çıkaran– yeni bir egemen sınıf olduğu biçimindeki anti-Marksist pozisyona dönüştü. İşçi sınıfının devrimci rolünü reddeden Shachtman, kariyerini AFL-CIO’nun danışmanı, Domuzlar Körfezi çıkarmasının ve Vietnam Savaşı’nın destekçisi olarak noktaladı.

Harrington, Shachtman’ın destekçisiydi ve her ikisi de Endüstriyel Demokrasi Birliği’nin yönetim kurulunda görev yaptı. SDS’nin kuruluşunda Harrington, gruba Sovyetler Birliği ve Vietkong gibi ulusal kurtuluş hareketlerine karşı daha açık bir şekilde anti-komünist bir tutum alması için baskı yaptı. Todd Gitlin,The Sixties’te şöyle yazıyor: “Anti-Komünizm, Harrington’ın duygusal mihenk taşıydı. Siyasetini, parlak ve amansız Max Shachtman ile biçimlendirmişti.”

Bu yönelim, öncelikle ABD emperyalizminin dış politika çıkarlarına hizmet ediyordu. Harrington daha sonra sosyalist örgütlerin “Amerikan yanlısı, bir tür Soğuk Savaş, Dışişleri Bakanlığı rolü” oynamasını talep edecekti.

Tamamen Demokratik Parti içinde faaliyet gösteren Harrington, Shachtman ve SDS, hep birlikte Demokratik “yeniden düzenleme” denilen stratejiyi desteklediler. Buna göre, Demokratik Parti’nin güneyli ırk ayrımı yanlılarından kopması ve sendika bürokrasisi ile üst orta sınıfa doğru yeniden yönelmesi yoluyla Amerikan dış politika çıkarlarına hizmet edilebilirdi. Shachtman, AFL-CIO’ya yanaşma çağrısında bulunurken, Harrington erken dönem kimlik siyaseti biçimlerinin benimsenmesini istiyordu. Peter Drucker, Max Shachtman and His Left adlı kitabında bunu şöyle açıklar:

Mike Harrington, Demokratik koalisyon içindeki baskın rolü AFL-CIO’ya teslim etmeyi reddeden eski Shachtmancı sosyalistlerin lideri oldu. Bunun yerine o, 1960’ların çoğu Latin, feminist, gençlik, karşı kültür ve savaş karşıtı mayasından oluşan gevşek bir ilerici ağı olan “Yeni Politika”nın temsilcileri ile işçi liderleri arasında uzlaşmalar aradı. Shachtman’ın Marksist ortodoksluk versiyonundan uzaklaştı… Sosyalistler arasındaki farklılıklar, Demokratik Parti’deki bölünmelerle iç içe geçti. Yeniden düzenleme stratejisi –Shachtman, bunun sosyalistlerin Demokratik Parti içinde etkili bir şekilde birlikte çalışmasına olanak vereceğini düşünüyordu– onları ön seçim oyları ve parti içi konumlar uğruna mücadele eden rakip Demokrat politikacılar arasında seçim yapmaya zorlayan bir formül haline geldi.

Gerçekten de Harrington, 1973’te Amerika Sosyalist Parti’si içinde, çoğunluğu 1972 başkanlık seçimlerinde Demokrat aday George McGovern’ı yeterince desteklemediği için eleştiren bir azınlık grubu içinden DSOC’yi kurdu.

O andan itibaren, DSOC ve DSA, Demokratik Parti’ye içeriden baskı yapmak için sürekli çaba sarf etti. DSA’nın kendi web sitesi, örgütün Jimmy Carter’ı sola itmek için bir “Demokrasi ‘76” kampanyası yürüttüğünü, “1984 Demokratik başkanlık ön seçiminde çalıştığını” ve 1990'lar boyunca “Kongre’deki İlerici Grup ile yakın şekilde çalıştığını” kabul ediyor.

Peki, DSA’nın Demokratik Parti içinde çalıştığı yarım yüzyılda ne oldu? Parti, her türlü sosyal reform iddiasını bıraktı, aralıksız olarak savaş yürüttü ve devasa bir toplumsal eşitsizliğin gelişmesi sürecini yönetti. “Yeniden düzenleme” stratejisi, Demokratik Parti’nin sağa doğru hızla ilerlemesinin önünü açtı. Demokratların, çeşitli ırk gruplarının yozlaşmış temsilcilerine ayrıcalıklı konumlar dağıtmaya ve insan hakları emperyalizminin daha açık bir şekilde kabul edilmesine dayanan kimlik siyasetini benimsemesini kolaylaştırmayı başardı.

Ocasio-Cortez ve DSA, emperyalizm yanlısı ve komünizm karşıtı geleneklerini 21. yüzyıla taşıyorlar. Onların başlıca rolü, röportajda ifade edildiği gibi, burjuva sol siyasetin bekçileri olarak hizmet etmek, toplumsal muhalefeti Demokratik Parti’ye kanalize etmek ve partinin sol muhaliflerini “kabul edilemez” ilan etmektir. İşçi sınıfını Demokratik Parti’den kopuş için seferber etme mücadelesi verenler, “yok etmek” isteyen “sinik, kötü niyetli aktörlerdir.”

Ancak bu McCarthyci saldırılarının öfkeli tonu, Demokratik Parti’nin yönetici çevrelerinde, devasa eşitsizlik koşullarına ve egemen sınıfın yalnızca ABD’de 550 binden fazla insanın ölümüne yol açan pandemi politikasına karşı toplumsal muhalefetin büyümesi konusunda artan kaygısını açığa vuruyor. Bu koşullarda Ocasio-Cortez ve DSA, kapitalist siyasi sistem yapısının temel taşı işlevi görüyorlar. Kendisini “demokratik sosyalizm” olarak adlandıran ama sosyalizmle gerçekte hiçbir ilişkisi olmayan bu siyasi geleneğin oynadığı gerici rol budur.

Loading