Lev Troçki ve Marksizmin Gelişimi – I

Lev Troçki ve Marksizmin Gelişimi, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin ABD şubesi Sosyalist Eşitlik Partisi’nin önceli olan İşçiler Birliği’nin Siyasi Komite üyesi Tom Henehan’ın öldürülmesinin beşinci yıldönümü üzerine 1982 yılında yazılan dört makaleden oluşuyor. David North’un bu makaleleri ilk kez İşçiler Birliği’nin gazetesi Bulletin’de yayımlandı.

Birinci Makale

16 Ekim 1977’de, İşçiler Birliği Siyasi Komitesi üyesi Tom Henehan, New York’ta Genç Sosyalistler (YS) tarafından düzenlenen bir sosyal etkinliğe nezaret ettiği sırada suikasta uğradı.

İki silahlı saldırgan, Angelo Torres ve Edwin Sequinot, YS’nin dans etkinliğinin düzenlendiği Ponce Social Club’a girdi ve Angelo Rodriguez adlı üçüncü kişinin yardımıyla, dans salonunun girişinde bir provokasyon düzenledi.

Tom Henehan, gürültüyü duyarak girişe koştu ve orada Torres tarafından beş kez vuruldu. İşçiler Birliği’nin bir diğer önde gelen üyesi Jacques Vielot ise, Torres’i yakalamaya çalışırken Sequinot tarafından vuruldu.

Vielot, karnından ciddi biçimde yaralanmış olmasına rağmen, boynundan ve göğsünden ağır yaralanan Tom’u Wyckoff Heights Hastanesi’ne yetiştirmeyi başarmıştı.

Hastanenin Acil Servis bölümüne alınırken Henehan’ın bilinci hâlâ yerindeydi. Ancak hiçbir zaman açıklanmayan nedenlerle, cerrah, standart bir tıbbi uygulama olmasına rağmen Tom’un iç kanamasını durdurmak için ameliyat yapmamayı tercih etti. Bunun yerine Tom, hastaneye varışından yaklaşık 90 dakika sonra şoka girip ölene kadar acil servis odasında bırakıldı.

Tom’un gece saat 3’e doğru ölmesinden birkaç saat sonra, cerrah, Vielot’i ameliyat odasına aldı ve hayatını tehdit eden kurşunları çıkardı. Hayatta kalan Vielot tamamen iyileşti.

Siyasi Bir Cinayet

Tom Henehan, siyasi bir cinayete kurban gitti. Tom, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin, Lev Troçki’nin Ağustos 1940’ta Meksika’da öldürülmesini çevreleyen koşullara yönelik yürüttüğü soruşturmanın kritik bir noktasında öldürüldü. Soruşturma, revizyonist Sosyalist İşçi Partisi’nin (SWP) önderi Joseph Hansen’in, Troçki suikastından sonraki haftalarda, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yardımıyla, Federal Soruşturma Bürosu (FBI) ile gizlice iletişim kurmaya çalıştığını kısa süre önce ortaya çıkarmıştı. Tom’un öldürülmesinden sadece birkaç ay önce, Hansen, soruşturmanın devam etmesinin Uluslararası Komite için “öldürücü sonuçları” olacağını yazmıştı.

Troçkist hareketin şehit verdiği ve ömrünü işçi sınıfının kapitalist baskıdan kurtuluşuna adayan Tom Henehan, 26 yaşındayken öldürüldü. Kapitalist basın, bu cinayete ilişkin bütün haberlere fiili bir karartma uyguladı. Sosyalist İşçi Partisi ve Stalinist Komünist Parti, Henehan yoldaşın öldürülmesi hakkında gazetelerinde tek bir şey yazmadı. SWP, Tom’un öldürülmesini kınayan bir açıklama bile yapmadı; bunun yerine, üyelerine, Tom’un vurulmasının “anlamsız bir cinayet” olayı olduğunu söyleyerek resmi polis açıklamasını papağan gibi tekrarladı.

Suikastın düzenlendiği Brooklyn, New York’ta polis, yalnızca bir silahlı saldırgan (Torres) olduğunu ve onun da “tüm birimler alarma geçirilmesine” rağmen bulunamadığını iddia etmişti. Sequinot ise, görgü tanıklarının onu Torres’in yanındaki silahlı adam olarak teşhis etmelerinden dakikalar sonra polis tarafından gözaltından serbest bırakıldı.

İşçiler Birliği ve Genç Sosyalistler, sonraki üç yıl boyunca, Brooklyn Bölge Başsavcılığı’nı Torres ile Sequinot’i tutuklamaya zorlamak için işçi hareketi içinde yorulmak bilmez bir kampanya yürüttü. Milyonlarca sendika üyesini temsil eden sendika yetkilileri ve on binlerce işçi ile genç, Torres ile Sequinot’in tutuklanmasını talep eden dilekçeleri imzaladılar ve mektuplar yazdılar. Oysa silahlı saldırıdan sadece on gün sonra, polis müfettişi, “Henehan sadece bir komünistti ve ölümü yalnızca diğer komünistleri ilgilendirir,” demişti.

Torres, 15 Ekim 1980’de, Tom Henehan’ı öldürmek ve Jacques Vielot’i vurmaktan tutuklandı. İşçiler Birliği’nin edindiği resmi kayıtlar, Torres’in, Tom’u öldürmekten aranıyor olmasına rağmen, polis tarafından başka bir olaydan gözaltına alınıp aceleyle serbest bırakıldığını ortaya çıkarmıştı. İki ay sonra polis, büyük bir isteksizlikle, Edwin Sequinot’i de yakaladı. Her ikisi de Tom’un öldürülmesinden beri Brooklyn’deki ev adreslerinde yaşıyordu.

Torres ve Sequinot, Temmuz 1981’de, Henehan’ı öldürmek ve Vielot’u vurmaktan mahkemeye çıkarıldı. Torres, 25 Ağustos’ta ikinci derece cinayetten ve cinayete teşebbüsten suçlu bulunarak 25 yıl ve ömür boyu hapse mahkûm edildi. Sequinot, kasıtsız cinayetten ve cinayete teşebbüsten suçlu bulunarak Torres’le birlikte 25 yıl hapis cezası aldı.

Ne var ki, İşçiler Birliği açısından, Tom Henehan suikastı soruşturması henüz kapanmamıştı. Silahlı saldırganlar hapisteydi ancak cinayeti planlayanlar ve işlenmesi emrini verenler henüz adaletin karşısına çıkarılmamıştı. Bizler, işçi sınıfının devrimci gücüne dayanarak, Tom Henehan’ı öldürme komplosunun bütün yönlerini ortaya çıkaracağımızdan kesinlikle eminiz.

Ölümünden beş yıl sonra, Tom Henehan’ın hatırası, İşçiler Birliği’nin ve Uluslararası Komite’nin her şubesinin içinde her zamanki gibi parlak bir şekilde ışık saçıyor. Dünyanın dört bir yanında, Tom Henehan’ın mücadelesini bilen, onun yaşamından ve ölümünden ilham alan yüz binlerce işçi, genç ve anti-emperyalist özgürlük savaşçısı var.

Tom öldüğünde yalnızca 26 yaşındaydı ve İşçiler Birliği içindeki faaliyetinin başlamasının üzerinden sadece 4,5 yıl geçmişti. Fakat hareketimizin Tom’u tanıyan hiçbir üyesi, onun kararlılığını, coşkusunu ve sonuna kadar adanmışlığını asla unutamaz. Tom, işçi hareketinin mücadelelerine yönelik doğuştan gelen büyük bir “hisse” sahipti ve bu, onun, işçi sınıfının geniş kesimleriyle –Brooklyn’deki işsiz gençler ve tersane işçilerinden Batı Virginia’daki kömür madencilerine kadar–çok yakın ilişkiler kurmasına olanak sağlıyordu.

Bir Devrimcinin Eğitimi

Ancak Tom Henehan’ın yaşamını ve İşçiler Birliği içindeki rolünü, sadece kişisel niteliklerini bir araya toplayarak anlayamayız. Britanya’daki İşçilerin Devrimci Partisi’nin (WRP) Genel Sekreteri Mike Banda’nın, Tom’un ölümünden sadece altı gün sonra New York şehrinde düzenlenen anma toplantısında söylediği gibi: “İnsanlar devrimci doğmazlar. Devrimci olarak biçimlendirilirler. Bu hareketin deneyimleriyle, önderliğinin müdahalesiyle, geçmiş kuşakların tüm mücadelesiyle eğitilirler.”

Bu, kaçınılmaz bir şekilde, Tom için de geçerliydi. Onun siyasi gelişimi, Troçkist hareketi yaklaşık altmış yıldır çelikleştiren ve bizzat İşçiler Birliği’ni ortaya çıkaran tarihsel mücadelelere bağlıydı. Kadro eğitiminin can damarı, partiye katılan herkesin, Marksist hareketin tarihsel sürekliliğini ifade eden devrimci ilkelere bilinçli bağlılığıdır. “Tarihsel süreklilik”ten söz ederken, uluslararası hareketimizin Stalinizme, Sosyal Demokrasiye, revizyonizme ve işçi sınıfının bütün diğer düşmanlarına karşı kesintisiz siyasi ve ideolojik mücadele zincirini anlıyoruz.

Farklı kadroların bireysel yetenekleri, hareketimizin siyasi ve teorik zaferlerini inceleyip özümseme biçimindeki bu kolektif sorumluluğun yerini tutamaz. Lenin, Troçki, Bolşevik Parti ve Sol Muhalefet, bizim ara sıra okuduğumuz ve özel günlerde saygıyla andığımız, geçmişe ait büyük önderler ve örgütler değildir sadece. Uluslararası Komite, tüm teorik ve pratik çalışmalarıyla, bilimsel devrimci perspektifleri dikkatle oluşturmasını mümkün kılan diyalektik maddeci yöntemin geliştirilmesinde, hareketimizin büyük öncülerinin eserini ileriye taşıyıp zenginleştirmektedir.

1916’da Lenin, bu çağı, kapitalizmin en yüksek ve son aşaması olan emperyalizm çağı olarak nitelemişti. 1938’de Troçki, bu tarihsel dönemi kapitalizmin can çekişme dönemi olarak tanımlayarak bu bilimsel çözümlemeyi yeniden teyit etti. Troçki’nin ölümünden bu yana dünya çapında meydana gelen tüm büyük siyasi ve ekonomik değişimler, bu çözümlemenin tarihsel geçerliliğini ve dolayısıyla onun geliştirilmesinde kullanılan diyalektik maddeci yöntemin bilimsel karakterini tekrar tekrar doğrulamıştır.

Altmış Yıllık Mücadele

Rusya Komünist Partisi içinde patlak veren ve Marksizmin tarihsel sürekliliğini temsil eden özel eğilim olarak Troçkizmin ortaya çıkmasına yol açan siyasi mücadelenin üzerinden neredeyse tam 60 yıl geçti. 1922 sonunda Lenin, yokluğunda Stalin’in ve diğer Bolşevik önderlerin, Sovyetler Birliği’nin dünya emperyalizmine karşı savunulmasında vazgeçilmez olan dış ticaret üzerindeki devlet tekelini zayıflatmayı desteklediklerini öğrenince şok olmuştu. Lenin, bu oportünist kararda, Bolşevik önderlik içindeki siyasi yozlaşmanın ciddi bir belirtisini görmüştü. Bu belirti, devlet aygıtı ve bir bütün olarak Parti içinde giderek artan bürokratikleşmeyi yansıtıyordu. Hâlihazırda ağır hasta olan ve 1922 ilkbaharında konuşmasını bozan bir felçten sonra kısmen iyileşen Lenin, dış ticaret tekeli konusundaki yanlış kararın iptal edilmesi mücadelesinde siyasi destek için Troçki’ye başvurdu.

Lenin, 15 Aralık 1922’de, fizik tedavi amacıyla Gorki’ye doğru yola çıkmadan kısa süre önce Stalin’e şöyle yazmıştı:

Şu anda bütün işlerden çekilmem için gerekli her şeyi yapmış durumdayım ve gönül rahatlığıyla ayrılabilirim. Ayrıca dış ticaret tekeli konusundaki görüşlerimi savunmak üzere Troçki ile bir anlaşmaya vardım. Ancak beni hâlâ çok üzen bir durum var ki o da Sovyetler Kongresi’nde konuşamayacak olmam…

Dış ticaret konusundaki tartışmanın herhangi bir şekilde ertelenmesine şiddetle karşıyım (Bu konudaki tartışmaya benim katılımımın istenmesi de dahil). Herhangi bir gerekçeyle bu tartışmanın bir sonraki genel toplantıya bırakılması halinde buna kesinlikle karşı çıkarım, çünkü öncelikle, Troçki’nin benim görüşlerimi benim kadar savunacağından eminim. [2]

Lenin ve Troçki’nin birleşik muhalefetiyle karşılaşan Stalin ve dış ticaret tekeline karşı onunla birlikte oy vermiş olanlar geri çekildiler. 21 Aralık 1922’de Lenin, Troçki’ye şöyle yazdı:

Tek bir el ateş etmeden yalnızca basit bir manevra ile mevziyi ele geçirmiş görünüyoruz. Durmamamızı ve saldırıya devam etmemizi, dolayısıyla da parti kongresinde dış ticaretimizi güçlendirme ve uygulamalarında iyileştirmeye dönük önlemler almayı gündeme getirecek bir önergeyi tamamlamamızı öneriyorum. Bu, Sovyetler Kongresi’nde parti grubumuza duyurulacaktır. Umarım buna karşı çıkmaz ve grubumuza bir rapor vermeyi reddetmezsiniz. [3]

Tekel sorunu üzerine mücadelenin, daha da keskin bir mücadelenin yalnızca başlangıcı olduğu kanıtlandı. Bu, çok geçmeden, Stalin ve Çeka (gizli polis) şefi F. Dzerjinski’nin Gürcü milliyetine dair meseleleri ele alma tarzı üzerinden ortaya çıktı. Lenin, 5 Mart 1923’te Troçki’ye şu acil notu gönderiyordu:

Parti MK’sinde (Merkez Komitesi) Gürcistan davasının savunmasını üstlenmenizi içtenlikle rica ediyorum. Bugün bu dava, Stalin ve Dzerjinski’nin baskıcı ellerindedir ve onların tarafsızlığına güvenemem. Tam tersi. Bunun savunmasını üstlenmeyi kabul ederseniz huzurlu olabilirim. Eğer herhangi bir nedenle bu işi kabul etmezseniz davayla ilgili her şeyi bana geri gönderin. Bunu, kabul etmediğinizin bir işareti olarak düşüneceğim. [4]

Aynı gün Lenin, Stalin’e bir mektup yazdı ve eşine yönelik kabalığından dolayı kendisiyle tüm kişisel ilişkilerini kesmekle tehdit etti.

Lenin’in o günkü son mektubu, Stalin’in görevi bürokratik biçimde kötüye kullanmasının kurbanları olan Gürcü yoldaşlara yönelikti:

Davanızı tüm kalbimle destekliyorum. Orconikidze’nin kabalığı ve Stalin ile Dzerjinski’nin kayıtsızlığına öfkeliyim. Sizin için notlar ve bir konuşma hazırlıyorum. [5]

Bununla birlikte, bu notlar yazdırılmadan önce, Lenin aynı gün daha sonra kendisini çalışamaz hale getiren ve 10 ay sonra, 21 Ocak 1924’te ölümüne yol açan büyük bir felç geçirdi.

Bu mücadeleler, Lenin ile Stalin arasındaki şahsi bir çatışma değildi. Stalin, kendisi farkında olmadan, Bolşevik Parti içinde, dünya emperyalizminin ilk işçi devleti üzerindeki nesnel maddi basınçlarının sonucu olan bir bürokratik yozlaşma sürecini dışa vuruyordu. Sovyetler Birliği’nin, Çarlık Rusya’sından miras kalan, on yıllık emperyalist savaş, devrimci ayaklanma ve ardından karşıdevrimci güçlere karşı mücadele döneminde ağırlaşan ekonomik geri kalmışlığı, sosyalist devrimin Batı Avrupa’ya genişlemesindeki gecikme ve SSCB’nin emperyalistler tarafından kuşatılması: Sovyetler Birliği’nde bürokrasinin büyümesine ve Bolşevik Parti’nin yozlaşmasına sebep olan koşullar bunlardı. Mutlak iktidara giden yolu planlayan şeytani bir dahi olmaktan uzak olan Stalin’in siyasi zayıflıkları, onu SSCB içinde bürokratik gericiliğin aracı yaptı.

1923 sonbaharında Sol Muhalefet’in kurulması, Troçki’nin önderlik ettiği, siyasi olarak en gelişmiş Bolşeviklerin, Parti önderliği içinde artan yozlaşma tehlikesine verdiği yanıttı. Troçki’nin bu tehlikelere ilişkin yaptığı ve Yeni Yol başlığı altında yayımlanan ilk analiz, onun makalelerini okuduktan sonra tutuculuklarına yönelik sert bir azarlama ve büyüyen maddi ayrıcalıklarına karşı örtük bir tehdit hisseden tüm Parti aygıtı ve devlet bürokrasisi içinde öfkeli bir tepkiye neden oldu.

Tek Ülkede Sosyalizm

Bolşevik Parti içinde artan kutuplaşmanın siyasi önemi, 1924 sonlarında netlik kazandı. Buharin ve Stalin, Avrupa’nın ileri kapitalist ülkelerinde ve ABD’de proleter devrimin zaferi olmaksızın sosyalizmin SSCB’de kurulabileceği biçiminde yeni bir sav ileri sürdüler. Marksizmin bu kökten revizyonu, Sovyetler Birliği’nin kaderini dünya sosyalist devriminin tüm gelişiminden ayırmasının yanı sıra, genişleyen bürokratik seçkinlerin kendi maddi ayrıcalıklarını savunma konusunda artan kaygılarını yansıtıyordu. Emperyalizm yıkılmadan Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin inşa edilebileceği görüşünü benimseyen Stalinist hizip, amansız bir şekilde –başlangıçta bilinçsizce olsa da– dünya kapitalizmiyle uzlaşma politikasına yöneldi. Troçki’nin açıkladığı gibi, sosyalizm gerçekten tek bir ülkede inşa edilebilseydi, Sovyet devletinin uluslararası hedefleri giderek artan bir şekilde sadece şu ya da bu kapitalist devletin Sovyetler Birliği’ne doğrudan askeri müdahalesini engellemeye odaklanma eğilimi gösterecekti, dünya devrimine değil; çünkü bu [dünya devrimi] artık SSCB’nin hayatta kalması açısından zorunlu olarak görülmüyordu. Bu bakış açısı, Üçüncü (Komünist) Enternasyonal’in devrimci bir güç olarak yok edilmesine ve Sovyet bürokrasisinin dış politikasının itaatkâr bir aracına dönüştürülmesine zemin hazırladı. Stalinist bürokrasinin 1925’ten itibaren Troçkizmin “ilk günahı” olarak defalarca kınadığı Sürekli Devrim teorisine saldırısının asıl siyasi özü buydu.

Oysa “Sürekli Devrim” kavramı, Troçki’nin zihninin öznel bir icadı değildi. Kavram ilk olarak 1850’de Marx tarafından, Avrupa toplumunda 1848’deki demokratik devrimci mücadele sırasında ortaya çıkan sınıf ilişkileri analizinden çıkarılmıştı. Bu kavram, Troçki tarafından, demokratik devrimler döneminden toplumsal devrimler dönemine geçişinde dikkatle izlediği kapitalist toplumun nesnel gelişimine ilişkin derin tarihsel incelemeyle detaylandırılmış ve zenginleştirilmiştir. Troçki, kavramdan yola çıkıp dış dünyaya ilerlemedi. Aksine, kavramın, Marksist hareketin gelişiminin farklı aşamalarında, yasaların yön verdiği bir süreç olarak sınıf mücadelesindeki nesnel değişiklikleri nasıl yansıttığını açıkladı.

Diyalektik mi Metafizik mi

Troçki, gerçek tarihsel gelişmeye ilişkin bu nesnel açıklamasında, biçimsel mantıktan hareket eden ve demokratik devrim ile sosyalist devrimi katı bir şekilde karşı karşıya koyan metafizik düşünme tarzının iflasını gösterdi.

Sürekli Devrim teorisinin tüm suçlamalarının, özellikle de Üçüncü Enternasyonal’in Çin’deki 1925-27 mücadelesi sırasındaki politikalarına yönelik suçlamalarının karakteristik özelliği, Stalinist önderlerin, en başta da Stalin’in, teorik olarak boğucu ve siyasi olarak felaket getiren metafiziğiydi. Bu “epigonlar” şunları ileri sürmüştü: Çin, burjuva demokratik devrim aşamasını tamamlamalıdır; Çin, emperyalizme karşı bir ulusal mücadele veriyor; Çan Kay-şek, feodal savaş ağalarına karşı ilerici bir mücadele yürütüyor. Dolayısıyla, Komünist Enternasyonal ve Çin Komünist Partisi, Çan Kay-şek’i ve burjuva Kuomintang’ı desteklemeli ve kendilerini ona tabi kılmalıdır. Stalinistler, sanki devrimin feci bir yenilgiye mahkûm edilmesine, Çin işçi sınıfının bağımsız çıkarlarına tam olarak ihanet edilmesine bir koşul koyacakmış gibi, ittifakın yalnızca geçici olduğunu iddia ettiler.

Çağın doğasına, dünya ölçeğindeki sınıfsal güç ilişkisine ve Çin toplumunun belirli özelliklerinin ve devriminin gelişimine dair somut bir analizinden hareket eden Troçki ise, nesnel toplumsal yasalara uygun olarak, demokratik-ulusal devrim ile toplumsal devrim biçimindeki “karşıtlar”ın nasıl “özdeş” hale geldiğini ve “birbirine dönüştüğünü” gösterdi. [6]

Buradan hareketle Troçki şunları açıkladı:

Gecikmiş bir burjuva gelişimi yaşayan ülkeler açısından, özellikle de sömürge ve yarı sömürge ülkeler açısından, sürekli devrim teorisinin anlamı şudur: bu ülkelerde demokrasi ve ulusal kurtuluş görevlerinin tam ve gerçek çözümü, ancak boyunduruk altındaki ulusun ve en önemlisi de köylü kitlelerinin önderi olarak proletaryanın diktatörlüğü ile mümkündür. [7]

Troçki şu uyarıda bulunuyordu: “Stalin ve Buharin’in bütün Rus devrim deneyine ters düşen teorileri, demokratik devrimi sosyalist devrimle mekanik olarak zıtlaştırmakla kalmaz, aynı zamanda ulusal devrimi de uluslararası devrimden koparır.

“Bu teori, geri ülkelerdeki devrimlere, gerçekleşmesi mümkün olmayan bir demokratik diktatörlük kurma görevini yükler ve bunu da proletarya diktatörlüğünün karşısına diker. Bu yüzden, bu teori politikaya bir takım kuruntular ve hayaller sokar, Doğu proletaryasının iktidar mücadelesini felce uğratır ve sömürge devriminin zaferini köstekler.” [8]

Troçki, Sürekli Devrim teorisini şöyle özetliyordu:

İktidarın proletaryanın eline geçmesi devrimi tamamlamaz, onu başlatır sadece. Sosyalist inşa, ulusal ve uluslararası ölçekte sınıf mücadelesi temeli üzerinde mümkündür ancak. Bu mücadelenin kapitalist ilişkilerin dünya düzeyindeki ezici egemenliği şartlarında, patlamalara, yani içeride iç savaşlara, dışarıda da devrimci savaşlara yol açması kaçınılmazdır. İşte, ister demokratik devrimini daha dün gerçekleştirmiş bir geri ülkede olsun, ister ardında uzun bir demokrasi ve parlamentarizm dönemi bulunan eski bir kapitalist ülkede, genel olarak sosyalist devrimin süreklilik niteliği de burada yatmaktadır.

Sosyalist devrimin ulusal sınırlar içinde tamamlanması olanaksızdır. Burjuva toplumundaki bunalımın temel nedenlerinden biri, bu toplumda yaratılan üretici güçlerin artık ulusal devletin çerçevesiyle bağdaşamamasıdır. Bu, bir yandan emperyalist savaşlara, diğer yandan da bir burjuva Avrupa Birleşik Devletleri ütopyasının doğmasına yol açar. Sosyalist devrim ulusal arenada başlar, uluslararası arenada gelişir ve dünya arenasında tamamlanır. Böylece sosyalist devrim, kelimenin daha yeni ve geniş bir anlamında da, sürekli bir devrim haline gelir: sosyalist devrim, ancak yeni toplumun gezegenimizin tüm yüzeyinde en son zafere ulaşmasıyla tamamlanacaktır. [9]

1925-1927 arasında Sol Muhalefet (1926’da Zinovyev ile Kamenev de katılmış ve Birleşik Sol Muhalefet olmuştu), Bolşevik Parti’yi ve bu mücadele yoluyla Komünist Enternasyonal’i bürokratik yozlaşmadan kurtarmak için bir ölüm kalım mücadelesi verdi. Tarihsel olarak söz konusu olan, Sovyetler Birliği’nin ve tüm uluslararası proletaryanın kaderiydi. Troçki, gitgide daha kirli tahrifatlar ve her zamankinden daha kötülük habercisi fiziksel baskı biçimleriyle zehirlenen bir ortamda, “Sürekli Devrim” kavramında, bir dahi sadeliğiyle, dünya sosyalist devriminin bütün temel özelliklerini ve genel yasalarını analiz edip özetlemişti. Troçki, Sürekli Devrim teorisinin 14 maddede sergilenen “Temel Önermeler”ini sunarak, daha sonra mekanik olarak uygulamaya konacak bir dizi ihlal edilemez ve tarih üstü formül geliştirmemiş; devrimcilere, işçi sınıfının uluslararası bir Marksist partinin önderliği altında bağımsız devrimci seferberliği perspektifiyle, sınıf mücadelesinin ortaya koyduğu somut siyasi görevlerin bilimsel kavrayışında yardımcı olmak için diyalektik olarak geliştirilmiş bir teori ileri sürmüştü.

Altıncı Kongre

Lev Troçki’nin Kasım 1927’de Rusya Komünist Partisi’nden ihraç edilmesi, partinin bürokratik yozlaşmasının derinliğini açığa vuruyordu. Parti içinde Sol Muhalefet’in tasfiyesine, Komünist Enternasyonal’in, Troçkizm sempatizanı olduğundan şüphelenilen veya herhangi bir bağımsız siyasi düşünme işareti gösteren önderlerinin bürokratik yollarla ihraç edilmesi eşlik etti. Komünist Enternasyonal’in 1928 yılındaki Altıncı Kongresi’nin tamamı, Troçkizmle mücadele şiarıyla düzenlendi. Artık Sovyetler Birliği’nin sıtmanın kol gezdiği Asya sınırlarına sürgün edilmiş olan Troçki, Altıncı Kongre’nin taslak programının bir eleştirisini hazırladı. Bu belge, Lenin’in felç geçirmesinden beri Stalinist önderliğin yol açtığı tüm siyasi felaketlerin bilançosunu çıkarıyordu.

Şans eseri bu belge İngilizceye çevrildi ve Altıncı Kongre’de Amerikan Komünist Partisi delegasyonun üyesi olan James P. Cannon’ın eline geçti. Belgeyi gizlice inceleyen Cannon, metindeki analiz ve sonuçlarla hemfikir oldu. Kongreden sonra belgeyi Sovyetler Birliği’nden gizlice çıkardı ve Komünist Parti içinde belgedeki görüşler uğruna mücadele etmeye karar verdi. Cannon, Komünist Parti’de Max Shachtman ve Martin Abern adlı iki önde gelen üyenin de desteğiyle, Troçki’nin görüşüne desteğini ilan etti. Ne var ki, Amerikan Komünist Partisi içinde hiçbir tartışmaya izin verilmedi. Acele bir yargılamayla Cannon, Shachtman ve Abern, Komünist Parti’den ihraç edildi.

Troçki’nin Komünist Parti’den atılan destekçilerinin yayın organı olarak kurulan The Militant’ın ilk sayısı, James P. Cannon’ın şunları ilan ettiği bir mektup yayımlamıştı:

Geçtiğimiz beş yılın mücadelesi, içinde bulunduğumuz dönemin canlı meseleleriyle ilgilidir. Elde edebildiğimiz tüm materyallerin en nesnel biçimde –ve önceki önyargı karşısında peşini bırakmadan– incelenmesine dayanarak, dönemin tüm bu temel sorunlarına, uluslararası komünist hareketin bütün yaşamını ve geleceğini ilgilendiren sorunlara dair vardığımız mutlak kanaat şudur: Leninizmin esas doğru ve gerçek savunucusu Troçki’dir. [10]

Troçki, Ekim 1938’de, Dördüncü Enternasyonal’in kuruluşundan altı hafta sonra, kaydedilen konuşmasında şunları belirtmişti:

Cannon, Shachtman ve Abern yoldaşların cesur girişimleri sayesinde Amerikan Bolşevik-Leninist grubunun doğuşunun yalnız kalmadığını belirtmek gerek. Bu, Sol Muhalefet’in sistematik uluslararası faaliyetinin başlangıcıyla aşağı yukarı aynı zamana rastlar. Sol Muhalefet’in 1923’te Rusya’da ortaya çıktığı doğrudur ancak uluslararası ölçekte düzenli faaliyet Komintern’in Altıncı Kongresi ile başlamıştır. [11]

[1] Çevirmenin notu: Söz konusu polis, İngilizcede aşağılama amacıyla söylenen “commie” sözcüğünü kullanıyor.

[2] V.İ. Lenin, Lenin’in Son Kavgası – Konuşmalar ve Yazılar, 1922-23 (Ankara: Öteki Yayınevi, 1999), s. 183-184, çeviren: Meral Delikara Topçu. Vurgular sonradan eklendi.

[3] Age., s. 188.

[4] Age., s. 273.

[5] Age., s. 276.

[6] Bkz. Lenin, Collected Works, Cilt 38, s. 109: “Diyalektik, karşıtların nasıl özdeş olabildiklerini ve nasıl özdeş olduklarını, özdeş hale geldiklerini –hangi koşullar altında özdeş olduklarını, birbirlerine dönüştüklerini– insan zihninin neden bu zıtlıkları ölü, katı değil de canlı, koşullu, birbirine dönüşen olarak kavraması gerektiğini gösteren öğretidir. Hegel’i okurken …”

[7] Lev Troçki, Sürekli Devrim – Sonuçlar ve Olasılıklar (İstanbul: Yazın Yayıncılık), s. 157.

[8] Age., s. 161.

[9] Age., s. 159-160.

[10] James P. Cannon, The Left Opposition in the US 1928–31, Pathfinder, s.43.

[11] Writings of Leon Trotsky 1938–39, Pathfinder, s.85

Loading