Aşırı sağcı mafya lideri Sedat Peker’in suçlamaları hükümeti sarsıyor

Son haftalarda, aşırı sağcı mafya lideri Sedat Peker, mafya ile Türk siyaset kurumu arasındaki ilişkilere dair ayrıntılı iddialar içeren videolar yayınladı. Videolar, COVID-19 pandemisindeki siyasi suç kaydıyla zaten itibarını kaybetmiş olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetini sarsıyor.

Sedat Peker [Kaynak: Peker’in kendi videosundan bir ekran görüntüsü]

Peker, İçişleri Bakanlığının 9 Nisan’da çetesinin üyelerini yakalamak için polis baskınları düzenleyerek 52 kişiyi gözaltına almasının ardından bu videoları yayınlamaya başladı. Daha önce Almanya’da ve Balkanlar’da yaşadığı söylenen ve şu anda Dubai’de olduğunu belirten Peker’in yakalanması için Interpol başvurusu yapıldı. Peker, Türkiye’den ayrılırken, bakanlığının pandemi önlemlerini yönetememesiyle halkın öfkesinin artması üzerine geçtiğimiz yıl Nisan ayında istifasını sunan ve istifası reddedilen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun onayını aldığını iddia ediyor.

İşçiler arasında toplumsal öfke patlayıcı seviyelere ulaşırken, içeriden üst düzey bağlantıları olan biri olarak Peker’in yönelttiği akla yatkın suçlamaları geniş çapta yayıldı. Türk egemen seçkinlerinin yolsuzluğa ve organize suça aşırı derecede karıştığı gayet iyi biliniyor. Sosyal medyada yayınlanan videolar şimdiden 50 milyondan fazla görüntülendi. Gazete Duvar, “Sedat Peker ismi çoktan protest bir imge haline gelmiş gibi görünüyor… sol içinde epeyce sempati kazandı bile, bu çok belli” diye iddia edecek kadar ileri gidiyor.

Gerçekte, yeraltı suç dünyasından başlatılan operasyonların siyasi kökenleri ve hedefleri doğası gereği belirsiz olsa da, bir şey açıktır: Peker ne bir ifşaatçıdır ne de işçi sınıfının bir dostudur.

2007 yılında adam kaçırma, sahtecilik ve 2013 yılında ise Ergenekon davasında “silahlı terör örgütü kurma” gibi suçlardan hüküm giyen Peker, ifşa ettiğini iddia ettiği faşizan mafya gruplarının bir parçasıdır. Dahası Peker, Suriye’deki savaşta NATO operasyonlarının organize edilmesine yardım etmiştir ve ABD’li yetkililerle yakın bağlara sahip olduğunu ilan etmiştir. Peker, virüsün hızla yayıldığı koşullarda okulları ve hayati olmayan işyerlerini açık tutarak insan hayatı pahasına kapitalistlerin kârlarını artırma politikasına karşı değildir.

Peker, ilk videolarında, yasa dışı Kürdistan İşçi Partisi’ne (PKK) karşı savaşta işlenen bir dizi faili meçhul cinayetin ortasında 1996 yılında içişleri bakanlığı yapan Mehmet Ağar’ı suçluyor.

Halen AKP ile yakın yakın bağları olan Ağar, o dönemde uyuşturucu çeteleriyle bağlantılı olduğu şüphesiyle gündeme geldi. Peker, Ağar’ın Kolombiya’dan Türkiye’ye giderken ele geçirilen 5 ton uyuşturucunun sahibi olduğunu ve uyuşturucu sevkiyatının yapılacağı İzmir’deki fabrikanın korunduğunu iddia ediyor. Ağar’ın Azeri bir iş adamının yat limanını ele geçirdiğini ve AKP milletvekili olan oğlu Tolga Ağar’ın daha sonra evinde ölü bulunan Kırgız bir kadına tecavüz ettiğini iddia ediyor.

Peker’in sonraki videoları Soylu ve Erdoğan’ın damadı eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak gibi AKP’li bakanları hedef alarak daha geniş bir izleyici kitlesine ulaştı. Soylu’ya seslenen Peker, “Benim koruma polisimi sen vermedin mi? Sen uzatmadın mı ondan sonraki sene de?” diyor ve şöyle devam ediyor: “Berat Bey’e sen beni düşman etmedin mi?... ‘İstanbul’u ben yönetmiyorum, Berat yönetiyor’ dedin mi, demedin mi?... Sen demedin mi ‘Sedat Peker’e dosya hazırlıyorlar. Ben tehlikeli bir durum olursa haber vereceğim’ demedin mi?”

Erdoğan’ı suçlamaların dışında tutma çabası gibi görünen sözlerinde ise şöyle diyor: “Tayyip Bey’in altını oyduğunu herkes biliyor… Sarmışsınız Tayyip abinin çevresini, dünyayla temasını kesmişsiniz. Ülke böyle büyüyor, şöyle büyüyor.”

İddialar üzerine burjuva muhalefet partileri şaşırtıcı olmayan bir şekilde AKP’yi eleştirdiler. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Peker’in Türkiye’den kaçmasına izin verilmesiyle ilgili suçlamalarda bulundu: “Sedat Peker, yurt dışına giderken bunlar ne kadar suçlu olup olmadığını bilmiyorlar mıydı? Biliyorlardı. Pasaport verildi mi? Verildi. Gönderildi mi? Gönderildi.” Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Başkanı Mithat Sancar ise bir meclis soruşturması talep etti.

Bu eleştirilerin ikiyüzlülüğü, CHP’nin HDP ve aşırı sağcı Milliyetçi Hareket Partisi’nden (MHP) kopan aşırı sağcı İYİ Parti ile ittifaklarından açıkça ortadadır. İYİ Parti lideri Meral Akşener, Peker’in suçlamalarını kısaca “İddialar çok vahim. Ortaya çıkanlar tam bir rezalet” diye nitelendirdi. Ancak 1996-1997’de İçişleri Bakanı olarak görev yapan Akşener, eski bir MHP lideridir. Nitekim Peker’in bir videoda Soylu’ya “Beni Meral ablaya siz düşman ettiniz” şikâyetinde bulunduğu görülüyor.

Donald Trump’ın Washington’daki Kongre binasında düzenlediği, tarihte eşi görülmemiş 6 Ocak darbe girişiminin ardından, bu suçlamalardan ortaya çıkan şey, kapitalist yönetimin dünya çapında çürümesidir. Türkiye burjuvazisinin, emperyalizme göbekten bağlı ve işçi sınıfına düşman olan tüm hizipleri, aşırı sağcı mafya çevreleriyle bağlantılıdır ve demokratik bir yönetim kurmaktan yapısal olarak acizdir. Onların siyasi suçluluğu, Türkiye’deki burjuva partilerinin pandemi sırasında bilimsel bir sosyal mesafe politikası uygulanmasına hep birlikte karşı olmalarında açıkça gözler önüne serilmiştir.

Peker’in operasyonunun gelişmekte olduğu bağlamı değerlendirmek için, AKP’nin Moskova ve Pekin ile daha yakın ekonomik bağlar arayışına girmesine misilleme olarak NATO’nun 15 Temmuz 2016’da Erdoğan’ı devirip öldürmeyi amaçlayan başarısız bir darbeyi desteklediğini hatırlamak gerekmektedir. Dahası, ABD Başkanı Joe Biden, Aralık 2019’da, henüz başkanlık yarışında olduğu bir dönemde, Erdoğan’ı kışkırtıcı bir şekilde “otokrat” olarak kınamış ve onu ekarte etmeye çalışma sözü vermişti.

Biden, bu sözlerle bir darbe çağrısında bulunduğunu kamuoyu önünde inkâr etmek zorunda hissederek, ifadelerini netleştirerek, “muhalefetin önderliğini desteklediğimizi açıkça ortaya koyarak, [Erdoğan’a karşı] artık çok farklı bir yaklaşım gösterme” çağrısında bulunmuş ve Erdoğan “Bir bedel ödemek zorunda” demişti. Biden, muhalefet partilerini “Erdoğan’ı yenilgiye uğratmaya” çağırıyor ve “Darbeyle değil, darbeyle değil, seçim süreciyle,” diye ekliyordu.

Bu bağlamda, Peker’in videolarının ana hedefi olan Soylu’nun 15 Temmuz darbesi sırasında Erdoğan’ı savunması ve Washington’ı kınaması önemlidir. Dönemin Çalışma Bakanı olan Soylu, kamuoyuna “darbenin arkasında ABD var” demişti. Bir ay sonra Erdoğan, Türkiye’nin polis teşkilatını yönetmek üzere Soylu’yu İçişleri Bakanı olarak atadı.

Soylu, Peker’in videolarına bunun siyasi bir operasyon olduğunu söyleyerek yanıt verdi: “Aylardır bu senaryonun bu noktaya geleceğini bekliyordum. Birilerinin elinde operasyon elemanı olan mafya pisliği, yıllarca bu ülkede tehdit ve şantajla pek çok insanın canını acıttı.” Soylu ayrıca Peker’i yargılanmak üzere Türkiye’ye dönmeye çağırdı.

İçişleri Bakanı, Peker’e “Nasıl olsa Kemal Kılıçdaroğlu gibi ağabeyin var” diyerek muhalefete saldırdı. Soylu ayrıca, mantıksız bir şekilde, Kürtlere karşı uzun bir şiddet siciline sahip aşırı sağcı suç örgütlerinin parçası olan Peker’in PKK tarafından da desteklendiğini iddia etti.

Soylu, yaygın şekilde nefret edilen sağcı bir figürdür ancak Peker’in NATO istihbarat operasyonlarıyla bağlantılı olduğu iddiası, Peker’in iddialarından daha az inandırıcı değildir.

Peker, Washington ile bağlarını gizlemiyor. 2015’te AKP’nin Suriye’deki İslamcı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) “isyancılarına” malzeme göndermesine yardım etti. Videolarında “Suriye’ye giden silahlar” yazılı notlarını gösteriyor. Ekim 2016’da, NATO destekli başarısız darbe girişiminden kısa bir süre sonra Peker şunları söylemişti: “2000’li yılların başında, Swiss Otel’in kral dairesinde Amerika elçilik görevlileri, CIA ve DEA ajanları ile resmi bir görüşme yaptım.”

Bununla birlikte, Peker’in özellikle Kürt milliyetçiliğine yönelik şiddetli düşmanlığı, Suriye ve Irak’ta vekil olarak Kürt milliyetçisi milisleri kullanan ABD’nin dış politikası ile çatıştığı için, Peker’in videoları ve NATO güçlerinin dış politika operasyonları arasındaki tam ilişki belirsizliğini koruyor. Peker, hükümetin, 2016’daki darbe girişiminden sonra Suriye’nin kuzeyinde ABD destekli Kürt güçlerine karşı vekil güç olarak savaşan ÖSO “isyancılarına” malzeme göndermesine de yardımcı olmuştu.

Peker, 2016 yılında “Barış Akademisyenleri”ni “Oluk oluk kanlarınızı akıtacağız ve kanlarınızla duş alacağız!” diyerek tehdit etmiş ve daha sonra bundan beraat etmişti.

Çeşitli emperyalist veya kapitalist hizipler, Peker’in iddialarını ne şekilde kullanırsa kullansın, belirleyici sorun, işçi sınıfının bağımsız ve uluslararası seferberliğidir. İşçi sınıfının sosyalist bir programla devrimci mücadelede birleşmesi temelinde, hem COVID-19 pandemisine karşı akılcı, bilimsel bir politika uygulayabilecek hem de Ortadoğu’daki emperyalist savaşların ve entrikaların kanlı mirasına karşı koyabilecek tek güç budur.

Loading