Sovyetler Birliği’ni savunun!

Bu manifesto, Sovyetler Birliği’nin istila edilmesinden bir gün sonra, o dönem Dördüncü Enternasyonal’in Amerikan partisi olan Sosyalist İşçi Partisi (SWP) tarafından yayımlandı. SWP, uluslararası işçi sınıfının Sovyetler Birliği’ni sınıf mücadelesi yoluyla savunması gerektiğinde ısrarcıydı. Bu yazı ilk olarak Dördüncü Enternasyonal dergisinde çıktı.

Sovyetler Birliği ölümcül bir tehlike altında! Sovyet kitleleri, en elverişsiz koşullarda, işçi devletini emperyalist işgale karşı kahramanca savunuyorlar. Yalnızca muzaffer sosyalist devrim ve dünya kapitalizminin yıkılmasıyla önlenebilecek olan İkinci Dünya Savaşı, yalıtılmış olan işçi devletinin varlığını tehdit ediyor. Lenin ve Troçki’nin tüm uyarıları doğru çıktı.

Alman emperyalizmi, Ekim Devrimi’ni yıkmaya ve kapitalist sistemi, onun yozlaşmış faşist biçimiyle restore etmeye çalışıyor. Hitler’in Sovyetler Birliği’ne saldırısının esas anlamı budur. Bu saldırının önemini kavrayan her işçi, partimizin sloganını kabul etmekte tereddüt etmeyecektir:

Sovyetler Birliği’ni her koşulda ve ne pahasına olursa olsun emperyalist saldırıya karşı savunun!

Ekim 1917’de Rus işçi sınıfı, toprağı büyük toprak sahiplerinden alıp köylülere veren ve bankaları, fabrikaları ve demiryollarını kapitalistlerden alıp -ulusallaştırılmış mülk olarak- işçilerin yönetim ve kontrolü altına yerleştiren Sovyet hükümetini kurdu. Böylece Sovyetler, bir avuç kapitalistin bir ülkenin zenginliğine sahip olmasına ve halkın büyük çoğunluğunu sömürmesine izin veren özel mülkiyet sistemini ortadan kaldırmış oldu. Ekim Devrimi’nin bu başarısı, herhangi bir halk tarafından şimdiye kadar sağlanmış en büyük ilerlemedir. Sovyetler, işçi sınıfının kendi kaderini kendi ellerine almaya muktedir olduğunu her türlü çürütmenin ötesinde kanıtladı. Bu ulusallaştırılmış mülkiyetin eşi görülmemiş gelişimi, sosyalist üretim yöntemlerinin kapitalist anarşik üretim yöntemleri üzerindeki üstünlüğünü ebedi olarak kanıtladı.

Üretici güçler, Lenin ve Troçki’nin önderliğindeki İşçi, Asker ve Köylü Vekilleri Sovyetleri tarafından ulusallaştırıldı. O Sovyetler artık yok. Tüm siyasi iktidarı gasp eden Kremlin bürokrasisi tarafından yok edildiler. Ancak üretici güçler bugün hâlâ özel mülk sahiplerinin elinde değildir. Bu, Stalin ve onun Kremlin kliği tarafından devrime verilen zarara rağmen, devrimin esas zaferinin hayatta kaldığı anlamına gelir.

Dünya işçilerini her türlü düşmana karşı savunmaya çağırdığımız işte bu ulusallaştırılmış mülkiyettir. Hitler tarafından temsil edilen Alman kapitalistlerinin ele geçirmek ve kapitalist mülkiyete dönüştürmek için çabaladığı işte bu ulusallaştırılmış mülkiyettir. Dolayısıyla bugün Sovyet işçilerinin baş düşmanı Alman emperyalizmidir. Ekim Devrimi’nin insanlığın ilerlemesinde kaydettiği muazzam ilerlemenin bilincinde olan her işçi, bu düşmana karşı savaşmalıdır. Kızıl Ordu’nun Alman emperyalizmine karşı her darbesi, insanlığın sosyalist geleceği için vurulan bir darbedir. Kızıl Ordu’nun zafere ulaşmasına yardım etmek her işçinin görevidir.

Neyi Savunmuyoruz?

Sovyetler Birliği ve Stalin rejimi özdeş değildir. Ekim Devrimi, iktidar koltuklarını gasp eden bürokratlar için yapılmadı. Biz, Sovyetler Birliği’ni savunurken bu gaspçıları savunmuyoruz. Stalin ve kliği, Sovyetler Birliği’ni, Hitler’in onu kısa sürede fethedebileceğine emin hissettiği bir noktaya getirmiştir. Sovyetler Birliği içindeki Stalinist bürokrasi, Lenin ve Troçki döneminde kurulmuş her türlü işçi demokrasisini yok etmiştir. Kremlin’deki Kabil, Sovyet işçilerinin en iyi, en yetenekli ve davaya en sadık Bolşevik liderlerini katletti ve tam şu anda, yüz binlerce devrimci işçiyi zindanlarda hapsederek onlara en büyük saygısızlığı yapıyor; elde silah Sovyetler Birliği’ni savunmalarını engelliyor. Sovyetler Birliği’nin dışında ise, Stalin, Çin Devrimi’ni boğdu ve Avrupa işçi hareketini feci yenilgilere götürdü. Böylece Sovyetler Birliği tek güvenilir müttefiklerinden de mahrum kalmış oldu.

Hitler’le pakt yapması, Polonya’nın parçalanmasında Nazilerle yaptığı işbirliği, 1939’da Finlandiya’ya saldırması ve Hitler’i Avrupa’ya hakim olması için serbest bırakmasıyla Stalin, on milyonlarca işçinin sempatisini Sovyetler Birliği’nden uzaklaştırmıştır.

Kremlin diktatörüne ve onun temsil ettiği bürokrasiye karşı mücadelemizi bir an bile askıya almıyoruz. Çünkü Sovyet işçilerinin Nazi ordularına karşı zaferi güvence altına almak için bu bürokrasiden kurtulmaları ve işçi demokrasisini yeniden kurmaları gerektiği gerçeği zaten ortada ve bu her gün daha da belirginleşecektir. Sovyetler Birliği’ni kurtarma mücadelesinin ihtiyaçları, Stalin’in işçiler tarafından devrilmesini gerektiriyor. On iki yıl içinde üç devrim yapan -1905, Şubat 1917, Ekim 1917- Rus işçilerinin, büyük devrimci geleneklerinin düzeyine yeniden yükseleceklerinden eminiz.

Stalin devrilmelidir; ama sadece işçi sınıfı tarafından. Hitler tarafından devrilmesi, kapitalizmin restorasyonu anlamına gelecektir. Sovyetler Birliği ve dünya sosyalist devrimi uğruna, işçilerin Stalinist bürokrasiye karşı mücadelesi, ana düşmana, yani Hitler’in Almanya’sının ordularına karşı mücadeleye tabi kılınmalıdır. Söylediğimiz ya da yaptığımız her şeyin birincil amacı Kızıl Ordu’nun zaferi olmalıdır.

Sovyetler Birliği en iyi şekilde şöyle anlaşılabilir; yolsuz ve yozlaşmış liderlerin eline düşmüş bir sendika. Stalinizme karşı mücadelemiz, işçi hareketi içinde bir mücadeledir. Patronlara karşı sınıf cephesinin birliğini koruyor, tüm işçilerle omuz omuza duruyoruz. Sovyetler Birliği, Stalinist yönetim nedeniyle yozlaşmış olsa da bir işçi devletidir. Grevi yürüten sendika Stalinistlerin kontrolünde olduğu halde patronlara karşı grevlerini nasıl ki destekliyorsak, Sovyetler Birliği’ni de emperyalizme karşı destekliyoruz. Hapislere ve baskıya rağmen, Sovyetler Birliği’ndeki yoldaşlarımız, peşlerine düşülen Troçkistler, Sovyet kitlelerine Troçkistlerin kapitalist düşmana karşı en iyi savaşçılar olduğunu kanıtlayacaklardır.

SSCB’nin Kapitalist Müttefiklerine Karşı Savunulması

Churchill, Kremlin ile bir tür askeri ittifakı tamamlayacağını belirtmiştir. Amerika Birleşik Devletleri “sıcak savaş” aşamasına ulaştığında, Roosevelt de benzer şekilde resmi bir ittifaka girecektir.

Sovyetler Birliği şimdi üzücü bir şekilde bu ittifakları aramak zorunda kalıyor. Sovyetler Birliği’nin yalnızlığı ve zayıflığı bunu gerektiriyor. Ancak işçi sınıfının Sovyetler Birliği’nin kapitalist müttefiklerine karşı tutumu ne olacak? Komünist Enternasyonal bugün bu temel soruyu yanıtlamaktan kaçınıyor; yarın buna Fransız-Sovyet paktı döneminde olduğu gibi cevap verecek, yani işçileri “demokrasiler”in emperyalist savaşını desteklemeye çağıracaktır.

İşçileri uyarıyoruz: bu “demokratik” müttefik, Sovyetler Birliği’nin ulusallaştırılmış mülkiyetine faşist düşman kadar düşmandır. Roosevelt ve Churchill aynı anda iki şeyi amaçlayacaklar: Alman emperyalist rakiplerinin yenilgisini ve ayrıca Sovyetler Birliği’nin zafer yoluyla kendisini güçlendirmesini engellemeyi. Roosevelt ve Churchill, emperyalist rakiplerine karşı mücadelelerini zayıflatma pahasına bile, Sovyetler Birliği de dahil olmak üzere dünya işçi sınıfını dizginlemeye çalışacaklardır.

1917’den beri söylediğimiz üzere modern toplumdaki temel çelişki, Sovyetler Birliği ile emperyalist dünya arasındadır. Bu hâlâ geçerlidir. Şimdiki özel koşullar, Stalin-Laval paktı döneminde olduğu gibi, Sovyetler Birliği ile kapitalist ülkeler arasında bir ittifakı da beraberinde getiriyor. Bu koşullardan en önemlisi, Stalin’in gerici politikasının, Sovyetler Birliği’nin devrimci rolüne ilişkin kapitalist korkuları azaltması ve Ekim Devrimi örneğinin etkisini zayıflatmasıdır. Ancak Sovyetler Birliği ile Anglo-Amerikan emperyalizmi arasındaki temel uzlaşmazlık sadece şimdilik arka plana atılıyor.

Temel uzlaşmazlık halen ortadadır ve “demokrasiler” kazanmaya başlarsa tam olarak öne çıkacaktır. Daha bir hafta önce, Amerikan tekelinin aklıselim sahibi sözcüsü New York Times, Sovyetler Birliği hakkında şunları söyledi: “Almanya’daki diktatörlükten kurtulmuş demokrasiler, başka yerlerdeki diktatörlükleri pek desteklemezler.” Churcill’in Sovyetler Birliği’ne düşman sözlerini geri almaması gibi, Times da bu korkunç tehdidi geri almadı. Rus “demokratik” kapitalizminin temsilcisi Kerenski, Sovyetler Birliği’ne “yardım” etmeyi kabul ettikleri için demokrasileri selamlıyor; “demokrasilerin zaferi” diyor, “Sovyet rejiminin çöküşüyle sonuçlanacaktır”, yani kapitalizmin restorasyonuyla. Vatikan, ya faşistlerin ya da demokratik emperyalizmlerin Avrupa’nın efendisi olacağını öngördüğü bir “değişim” durumunda Rusya’da çalışmak üzere rahipleri eğittiğini ilan ediyor. Sovyetler Birliği’nin emperyalist müttefiklerine karşı uzlaşmaz proleter muhalefet, işçilerin Sovyetler Birliği’ni muzaffer “demokrasilerin” elinde yıkıma uğramaktan kurtarmak için nöbette olacaklarının tek garantisini sunuyor.

Savaş sırasında bile, Churchill ve Roosevelt, savaşın yürütülmesinde daha fazla verimlilik sağlamak adına, Sovyetler Birliği’nin ekonomik yaşamına müdahale etmeye çalışabilirler. Sovyetler Birliği’nde kapitalist kuşatmanın ve bürokratların kontrolsüz kötü yönetiminin neden olduğu zaten ağır olan ekonomik kriz, savaşın stresi altında daha da derinleşecektir. Kremlin bürokrasisi, Roosevelt ve Churchill’in “ekonomik uzmanları” ile yakın işbirliğine boyun eğme eğiliminde olacaktır. Kapitalistler, “hizmetleri” için, ulusallaştırılmış mülkiyeti baltalayacak ekonomik tavizler biçiminde derhal ödeme talep edeceklerdir. Tekrar ediyoruz, “demokrasiler”in de ulusallaştırılmış mülkiyeti Hitler kadar yok etmeye hevesli olduğu tartışılmazdır.

Hitler, modern toplumun temel uzlaşmazlığının Sovyetler Birliği ile kapitalist dünya arasında olduğunu çok iyi anlıyor. İstila bahanelerinden biri olarak Britanya ile Sovyetler Birliği arasındaki sözde bir anlaşmayı ima etse de, Hitler’in başlıca savaş narası, Avrupa’yı Bolşevizmden kurtarmaktır. Hitler, bir Sovyet-Britanya ittifakına karşı topyekûn bir savaş başlatma ihtimaline hazırlanırken, aynı zamanda SSCB’ye karşı sınırsız eylem özgürlüğü olasılığını araştırıyor. Hitler’in, Kızıl Ordu’ya karşı savaş yürüttüğü sırada batıda bir barışı zorlamayı umduğu açıktır.

Hitler’in Bolşevizme karşı Avrupa’nın koruyucusu rolü, ona Chamberlain’den zengin temettüler getirdi. Chamberlain’in partisi İngiltere’de hâlâ yönetimde. Hitler’in Sovyetler Birliği’ni istila etme kararındaki ana itici güç kuşkusuz uzun bir savaş için ihtiyaç duyduğu buğday, petrol ve diğer hammaddelerdi. Ama Hitler aynı zamanda, Bolşevik karşıtı sloganlarının, kendisine emperyalist rakipleriyle yeniden bir uzlaşma kazandırmasını umuyor.

Şu anda Britanya emperyalizminin en önemli kesimini temsil eden Churchill, şimdiye kadar bir barış müzakeresi perspektifini reddetmiştir; Churchill ve Roosevelt, Hitler’den Stalin’den korktuklarından daha çok korkuyor. Bununla birlikte, İngiltere’de ve burada Hitler’le barış yapmak isteyen güçlü emperyalist gruplar, şimdi İngiliz ve Amerikan hükümetlerini kendi programlarına kazanmak için çabalarını iki katına çıkaracaklardır.

Yatıştırma politikası, Hitler’in Kızıl Ordu’ya saldırısından büyük ölçüde kazanç sağlar, çünkü yatıştırıcıların temel motivasyonu, dünya işçilerine karşı kapitalist dayanışmaya olan inançtır. Kapitalist savaş çığırtkanları ile aynı safta olanlar, yatıştırıcılara karşı gerçek mücadeleye yardım etmezler. İşçi sınıfını “demokrasi” hükümetlerine tabi kılanlar, Roosevelt ve Churchill’in, ihtiyatlı ve bağımsız bir işçi sınıfı hareketinden korkmadan, yatıştırıcılarla anlaşmaya varmasını çok daha kolay hale getiriyorlar.

Sovyetler Birliği’nin kapitalist müttefiklerine karşı tetikte olun! Sovyetler Birliği’nin gerçek savunucularının olası tek pozisyonu şudur: “müttefikler” ya da düşmanlar, tüm emperyalist güçlere karşı uzlaşmaz muhalefet.

Devrimci Savaş İçin

Sovyet kitlelerinin olanca enerjisini toplamak, bütün ülkelerin kitlelerini Sovyetler Birliği çevresinde toplamak, Alman proletaryasında, ne pahasına olursa olsun Nazi savaş makinesini baltalama ve sabote etme kararlılığı uyandırmak—günümüzün bu görevleri, tüm dünyayı ayaklanmaya çağıran halk liderleri olan Lenin ve Troçki’nin Bolşevik ruhunda bir politika gerektirmektedir. Molotov’un savaşın patlak vermesi üzerine yaptığı açıklamadan başka hiçbir şey bundan daha uzak olamazdı.

Bu açıklama, dünyanın en muhafazakâr kapitalist rejimi tarafından yapılabilirdi. İçinde dünya kitlelerine hitap eden tek bir kelime yok; ne de sosyalizm ya da Ekim Devrimi’nin gelenekleri hakkında tek bir söz. Molotov, Sovyet kitlelerine “Halkımız ilk kez kibirli bir düşmanın saldırısıyla uğraşmak zorunda kalmıyor,” diye hatırlatarak ilham vermeye çalışıyor. Bu doğru. Troçki’nin Kızıl Ordusu’nun emperyalist dünyanın ordularını yirmi iki cephede alt etmedeki başarıları, işçi sınıfının kalbinde sonsuza dek kutsal kılınmıştır. Ama Molotov’un bahsettiği gelenek bu değil! Onun geleneği, Napolyon’a karşı “Halkımızın cevabı anavatan için savaş olmuştu” şeklindedir! Molotov, Ekim Devrimi’nin geleneklerinden bu şekilde kaçınarak, Kremlin rejiminin karakterini, kitlelerden ve onların devrimci mirasından duyduğu korkuyu gözler önüne seriyor.

Stalinist bürokrasi yaptığı her şeyde, büyük kitlelere olan güven eksikliğini ve onlardan korkusunu gösteriyor. Kremlin, yardımı kapitalist efendilerde arıyor. Stalin’in politikasında kitleler, ancak işbirliği için ödeme olarak burjuva efendilere verebileceği piyonlar kadar yer bulmaktadır. Sovyet yayınları, Churchill’in konuşmasındaki anti-komünist açıklamaları atladı; Stalin, Britanya emperyalizminin liderini şimdiden süsleyip püslüyor.

Kremlin bürokrasisi, Sovyet ve dünya kitleleri için bedeli ne olursa olsun, yalnızca kendi ayrıcalıklarını korumakla ilgileniyor. Stalin, bu tavizler bürokrasinin gücünün ve konumunun teslim edilmesini doğrudan içermediği sürece Hitler’e verebileceği her şeyi vermiştir.

Temel politikasının ışığında, Stalin kesinlikle bu savaşı olması gerektiği gibi; yani Sovyetler Birliği’nin Hitler’in emperyalist düşmanlarından gelen tüm yardımlardan yararlanmasına rağmen işçi devletinin bağımsız bir rol oynadığı, dünya kitlelerini sosyalizm bayrağı altında topladığı, Almanya’nın emekçi kitlelerini Hitler’i ve kapitalizmi devirmeye ve Sovyetler Birliği ile bir ittifaka katılmaya çağırdığı bir savaş olarak yürütmeyecektir. Stalin böyle bir devrimci politikanın antitezini temsil etmektedir; bu politikayı Sovyetler Birliği’nin içinde ve dışında elinden geldiğince ezmiştir. Bu politikanın en iyi temsilcisi olan Lev Troçki’yi katletti.

Sovyetler Birliği’nin işçileri ve köylüleri! Şehit liderimiz Troçki Yoldaş adına sizlere sesleniyoruz. Onun sesi şimdi sizi Hitler’e karşı devrimci savaşa çağırıyor olacaktı. Bu, Troçki’nin proletaryanın zafer saatine dönüştürmeye yazgılı olduğu tehlike saatiydi ama onun soylu ve kahraman aklı, Stalin’in kazması tarafından ezildi. Belirleyici savaşlarınıza ve nihai zaferinize katılma mutluluğundan mahrum bırakıldığına göre, Troçki’nin bundan böyle mücadelenize görünmez bir şekilde katılmasına izin verin. Troçki’nin, Stalin tarafından susturulan ama kendi adını taşıyan harekette yaşayan sesi, daha iyi bir dünya için verdiğiniz mücadelede size tavsiyede bulunsun. Hitler’i yok ederek, Kremlin’deki Kabil’i devirerek ve Ekim Devrimi’nin kahramanlık yıllarında emperyalist müdahaleye karşı zaferi mümkün kılan Sovyet demokrasisini canlandırarak Troçki’nin ölümünün intikamını alın.

Amerika’nın devrimci işçileri! Sovyetler Birliği’ni savunurken her şeyden önce açıklık gereklidir.

Komünist Parti

Sovyetler Birliği’nde neler olup bittiğini bilmiyor olabilirsiniz ancak elinizde, Stalinizmin Sovyetler Birliği’nin savunmasına önderlik etmekten aciz olduğunu gösterecek kanıtlarınız var. Elinizde, Stalinist yayın organı Daily Worker’ın kanıtları var. İstila başlayıncaya kadar Daily Worker’ın, işçileri bir Nazi saldırısı tehlikesi konusunda uyarmak ve uyandırmak için söyleyecek tek bir sözü yoktu. Aksine, Almanya ile Sovyetler Birliği arasındaki bir krizi “haber süsü verilen fanteziler” ve “Sovyetler Birliği’nin ‘zayıf’ ve ‘yalnız’ olduğu izlenimini vermek için tasarlanmış” “Wall Street” yalanları olarak damgaladı. Stalin’in, Stalin-Hitler paktından elde edilen büyük kazanımlarla ilgili kibirli böbürlenmesi ve anlaşmanın Hitler’e Kızıl Ordu’nun gücü tarafından dayatıldığı iddiası, Daily Worker’ın Sovyetler Birliği’nin karşı karşıya olduğu korkunç tehlike karşısındaki sessizlik komplosunu dikte etti. Üstelik Daily Worker’ın editörleri –Stalin’in Hitler ile bir başka anlaşma daha imzalayacağına inanarak– yaklaşmakta olan Nazi-Sovyet savaşı haberlerini “Sovyetler Birliği’nin, barışın ilerletilmesi ve Sovyet tarafsızlığının korunması için atabileceği bu tür adımları gözden düşürmek için tasarlanmış” diye kınadılar. Kremlin’in dikte ettiği bu yalancı ve aptalca politika, Komünist Parti üyelerini bu korkunç habere halkın tüm diğer gruplarından daha hazırlıksız bıraktı.

Komünist Parti, uluslararası işçi sınıfının çıkarları için cesurca konuşan bağımsız bir devrimci parti değildir. Aksine, sadece Kremlin bürokratlarının uyuşuk bir aracıdır. Tam da şimdi, gerçek bir devrimci partinin ana görevlerinden biri, İngiltere ve Amerika işçilerini Sovyetler Birliği’nin kapitalist “müttefikleri”ne karşı tetikte olmaları konusunda uyarmak ve seslerini yükseltmek olduğu sırada, Stalinist partiler, çizgilerini, bu kapitalistler tarafından yürütülen emperyalist savaşı açıkça desteklemeye doğru değiştirmeye başlıyorlar. Kremlin’den alacakları talimatlar, Moskova yayıncılarının Churchill’in konuşmasını “düzenlemesi” gibi olacak: “demokratik” emperyalistleri Sovyetler Birliği’nin ilerici dostları olarak süsleyecekler. Yarın Stalinist partiler emperyalist savaşın artık emperyalist olmadığını “keşfedecekler.” Sendikalardaki sahte militanlıklarını bırakacaklar. Roosevelt’i 1936’da olduğu gibi yine yüksek sesle övecekler. Yani, Stalin’in bir ittifak karşılığında emperyalistlere sinik ödemesi olarak, elleri ve ayakları bağlı işçileri Churchill ve Roosevelt’e teslim etmek için her şeyi yapacaklar.

Amerikan işçi sınıfının temel görevleri

Her işçi, Sovyetler Birliği’ni bir sınıf görevi olarak savunmalıdır. Devrimci işçi, Stalinistlerin yozlaşmış ve oportünist çizgisini kabul edemez. Kremlin bürokratlarını değil, Sovyetler Birliği’nin ulusallaştırılmış mülkiyetini savunur. Sovyetler Birliği’ni savunur, çünkü kapitalizm orada yıkılmıştır. Nazi Almanyası’nın emperyalist savaşını destekleyemeyeceği gibi, Britanya ve ABD’nin emperyalist savaşını da hiçbir koşulda destekleyemez. Devrimci işçi, Churchill ve Roosevelt’in kendilerini Sovyetler Birliği ile müttefik olarak bulmaları halinde, bunun Churchill ve Roosevelt’in yürüttüğü savaşın gerici karakterini zerre kadar değiştirmediğini anlar.

İşçiler faşizmle ölümüne savaşmalıdır ama Britanya ve ABD’nin emperyalist savaşı faşizme karşı bir savaş değil, onların emperyalist rakiplerine karşı bir savaştır. İşçilerin faşizme karşı savaşabilmelerinin tek yolu, iktidarı almak ve Amerika Birleşik Devletleri’nde bir İşçi-Çiftçi Hükümeti kurmasıdır. Ancak böyle bir sosyalist hükümet Sovyetler Birliği’nin gerçek bir müttefiki olabilir.

Bu arada Sovyetler Birliği’ni savunmanın yöntemi, emperyalistlere karşı sınıf mücadelesini sürdürmektir. Hükümetin grev kırıcılığına karşı işçi haklarını savunun! Hükümet gücü haline gelene kadar işçi sınıfının gücünü inşa edin. Amerikan işçilerinin Sovyetler Birliği’ndeki kardeşlerine yapabilecekleri en iyi hizmet budur.

Sovyetler Birliği’ni savunun! Ekim Devrimi’nin zaferlerini savunun!

Kahrolsun Sovyetler Birliği’ni zayıflatan Stalinist bürokrasi!

Faşizme karşı ölümüne devrimci savaş!

Bu savaştaki tüm emperyalistlere karşı çıkın!

Sovyetler Birliği’nin kapitalist müttefiklerine karşı tetikte olun!

Sovyetler Birliği’nin tek güvenilir müttefiki olacak bir İşçi-Çiftçi Hükümeti için!

Yaşasın dünya sosyalist devrimi!

23 Haziran 1941

Loading