Tarihte bu hafta: 21-27 Haziran

25 yıl önce: Sendika, şirket ve Afrika Ulusal Kongresi Güney Afrikalı madencilere karşı birleşiyor

Güney Afrika’da bir platin madeni. Kaynak: Wikipedia Commons

1996 yılının Haziran ayının son haftasında, Anglo American Platin Şirketi, dünyanın en büyük platin madeni olan Rustenburg’da madencileri işten çıkarmaya başladı. İlk seferde 21.000 işçi işten çıkarıldı, geri kalan 7.000 işçi ise ertesi hafta, 4 Temmuz’da işten çıkarıldı.

Güney Afrika’nın önde gelen siyah sendikalarından biri olan Ulusal Maden İşçileri Sendikası (NUM), greve karşı çıkmış ve şirketin toplu işten çıkarmasına destek vermişti.

Madenciler, şirketin, grevi yasa dışı bulan ve işe geri dönmelerini talep eden bir mahkeme kararı elde etmesinin ardından verdiği işe dönüş ültimatomuna karşı gelmişlerdi. İşçiler gelir vergisi, işsizlik sigortası ve vefat tazminatları için maaşlarından kesilen paranın kendilerine geri ödenmesini talep ettiler.

Madenciler sendikası, kanunsuz grevi kınamada yönetime katıldı. NUM Genel Sekreteri Kgalema Motlanthe, grevin sendikasız madencilerin öncülüğünde yapıldığını söyledi. Kgalema, grevcileri, “Onlar kendi kendilerini seçmiş bir grup ve işe dönmek isteyen üyelerimizi ciddi şekilde korkutuyorlar,” diye suçluyordu.

Grev sözcülerinden biri sendikanın tavrını kınadı. İşçilerin grev komitesi üyesi olan Lbios Modikwe, “NUM’un üyeleriyiz ama bu sendika bizim sorunlarımızı çözmediği için zamanımızı boşa harcıyor. Sorunlarımızı artık kendimiz halletmek istiyoruz,” diyordu.

İktidardaki Afrika Ulusal Kongresi, işçileri greve son vermeye zorlamak için başarısız bir müdahaleye girişti. Hem hükümet hem de sendika, grevi, grevleri kırmada yakın işbirliğini sağlamak için tasarlanmış yeni çalışma yasasının dayatılmasına ciddi bir meydan okuma olarak görmüşlerdi.

50 yıl önce: Kaliforniya’daki tünel patlamasında 17 madenci hayatını kaybetti

Slymar’da hayatını kaybedenler için anıt

24 Haziran 1971’de Los Angeles’ın kuzeyindeki Sylmar, Kaliforniya’da bitmemiş bir su tünelinde meydana gelen büyük bir metan gazı patlaması nedeniyle 17 maden işçisi hayatını kaybetti. Patlama, Kaliforniya tarihindeki en kötü tünel felaketiydi.

Slymar tüneli, Kuzey Kaliforniya’dan Güney Kaliforniya’daki yoğun nüfuslu ancak su kıtlığı yaşayan şehirlere tatlı su getiren devasa bir inşaat mühendisliği projesi olan Kaliforniya Eyalet Su Projesi’nin bir parçası olarak inşa ediliyordu.

Patlama, 2 Şubat 1971’de, yakınlardaki San Fernando Vadisi’nde 64 kişinin ölümüne neden olan depremin ardından tünel alanına sızan metan gazı birikimi ile ilişkilendirilmişti. Ancak su tünelinde 17 madencinin ölmesinin sorumlusu, tüneli inşa etmek için sözleşme yapılan şirketin -devasa savunma sanayisi yüklenicisi Lockheed Aircraft’ın bir yan kuruluşu olan Lockheed Shipbuilding & Construction Co.- ihmaliydi.

Tünelin güvenli olmadığına dair açık bir uyarı işareti olarak, ölümcül patlamadan iki gün önce daha küçük bir metan patlaması yaşanmış ve dört işçi hafif şekilde yaralanmıştı. Tünelin güvensiz kalmasından endişe duyan itfaiyeciler, şirket amirlerine metan gazı için düzenli olarak testler yapmaları ve işçilere daha iyi solunum ekipmanları sağlamaları talimatını vermişti.

Bu uyarılar dikkate alınmadı. Hatta yaralanan işçilerden birisi madene geri gönderildi ve ardından ikinci patlamada öldü. Daha sonra mahkeme ifadesi, şirketin güvenli olmayan gaz seviyelerini gösteren birkaç ölçüm aldığını ancak bazı işçiler güvenlik şikayetinde bulunduktan sonra bile işçilere işte kalmalarını emrettiğini ortaya koydu.

Felaketten kısa süre sonra Los Angeles Times’a verdikleri röportajlarda, madenin dışındaki işçiler, tünelden gelen şok dalgası ile ayakları yerden kesildikten sonra tünelden çıkan yoğun ısı ve dumanı anlattılar. Yardım çığlıklarını duyan işçiler tünele girmeye çalışmış ancak büyük miktarda duman tarafından hızla engellemiştiler. İşçiler yalnızca bir adamı, Ralph Brissette’i kurtarmayı başardılar.

Brissette, 2019’daki bir röportajda yerel basına şunları söyledi: “Patlamadan hemen önce, sanki tüm hava ölü gibiydi ve sonra patladı.” Ölenler meslektaşları ve arkadaşlarıydı. Brissette şöyle devam ediyordu: “Onlarla ava gider, balık tutar, içer, parti yapardım. Bende bir tür, sanırım sizin hayatta kalanın suçluluğu dediğiniz şey var. … Kendime sürekli soruyorum; bilirsiniz işte … hayatta kalmamla alakalı.”

54 hafta süren, ABD tarihindeki en uzun süreli belediye mahkemesi davasından sonra, Lockheed Shipbuilding & Construction Co. ağır ihmal ve eyalet güvenlik yasalarını ihlal etmekten suçlu bulundu. Şirket mahkeme tarafından 106.250 dolar para cezasına çarptırıldı ve daha sonra madenciler ve aileleri tarafından açılan davalarda 9,3 milyon dolar tazminat ödedi. İşçilerin ölümünden hiçbir şirket veya devlet görevlisi sorumlu tutulmadı.

75 yıl önce: Mississippili Demokrat senatör, siyah seçmenlere karşı şiddet çağrısında bulundu

Missisippi Senatörü Theodore Bilbo

22 Haziran 1946’da, Missisippi eyaletinden senatör Theodore G. Bilbo, Demokratik Parti ön seçimlerinde yeniden aday gösterilmesini sağlamak için destekçilerini siyah seçmenlere karşı açıkça şiddet kullanmaya çağırdı. Radyoda konuşan Bilbo, şöyle seslenmişti: Missisippi’deki her “kırmızı kanlı Anglo-Sakson erkeğe, 2 Temmuz ön seçimlerinde yüzlerce zenciyi [negro] sandıklardan uzak tutmak için her yola başvurmak düşer. … Ve bunun ne anlama geldiğini bilmiyorsanız, ikna edici önlemler için yeterli değilsiniz demektir.”

Bilbo kampanyayı, Yüksek Mahkeme’nin, 1944’te Smith – Allwright davasında, Demokratik Parti tarafından komşu eyalet Teksas’ta yürütülen tamamen beyaz seçim adayları sisteminin anayasaya aykırı olduğuna karar vermesinin ardından başlatmıştı. Bundan önceki on yıllar boyunca, Güney’deki Demokratik Parti, siyahların oy haklarını destekleyen mahkeme kararlarına karşı çıktı. Bunun sebebi olaraksa, tamamen “beyaz ön seçimler” düzenlemeye hakları olduğunu, çünkü seçimlerin kamu görevi için bir seçim değil de parti içi seçimler olduğunu iddia ediyorlardı.

Bazı çağdaşları, Bilbo’nun ırkçı kampanyasının, oy vermeyi amaçlayan Afrikalı Amerikalıların yarısının oy kullanmasını engellediğini tahmin ediyor. Bilbo, oyların yüzde 51’ini alarak seçimi ucu ucuna kazandı. Her zamanki gibi, Cumhuriyetçiler, yılın ilerleyen zamanlarında yapılan genel seçimlerde ona karşı rekabete girmedi ve rakipsiz olarak seçildi.

Bilbo, hayatı boyunca ırkçı bir demagog ve Ku Klux Klan üyesiydi. Vali olarak iki görev dönemi süresince, 1920’lerde ve 1930’ların başında, linç etme eylemlerini savunmuştu ve bağnaz bir ayrımcılık savunucusuydu. Bilbo, ilk olarak 1934’te ABD Senatosu’na seçildi. Büyük Buhran’ın ekonomik krizinin ortasında, “uluslararası bankacılara” ve komünistlere yönelik faşizan ve antisemitik demagojiye girişti ve Güney’de siyah nüfusun sosyal haklarına yönelik her türlü atılıma karşı kampanya yürüttü. Aynı zamanda Franklin Roosevelt’in “Yeni Düzen”ini (New Deal) de desteklemişti.

Bilbo’nun, 1946’da Senato’ya yeniden seçilmesi, işçilerden, öğrencilerden, gençlerden ve yurttaşlık hakları savunucularından kitlesel muhalefete yol açtı. Bu hareketi savuşturmak için, liberal Demokrat Senatör Glen H. Taylor, başarılı bir şekilde, Cumhuriyetçi çoğunluğun Bilbo’nun ırkçı konuşmalarını, şiddeti kışkırtmasını ve rüşvet almasını gerekçe göstererek koltuğuna oturmasından vazgeçmesini istedi.

Bilbo’nun Senato’daki Demokratlar arasındaki destekçileri, onun kötü sağlığı göz önünde tutulduğunda, ölümcül bir kanser için başarısız bir şekilde tıbbi tedavi ararken, koltuğuna oturtulana kadar tüm Senato işlerini durdurdular.

100 yıl önce: Komünist Enternasyonal’in Üçüncü Kongresi Moskova’da açıldı

Troçki, Komünist Enternasyonal’in Üçüncü Kongresinde, ortada

22 Haziran 1921’de Komünist Enternasyonal’in Yürütme Komitesi Başkanı Grigoriy Zinovyev, Moskova’daki Bolşoy Tiyatrosu’nda Komünist Enternasyonal’in Üçüncü Kongresi’nin ilk oturumunu, geçmiş yıllarda ölen, öldürülen ya da hapse atılan komünistleri anarak açtı. Zinovyev, 1919’da Almanya’da Sosyal Demokrat rejim tarafından öldürülen Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg’u ve bir önceki sonbaharda Moskova’da tifüsten ölen, Dünyayı Sarsan On Gün’ün Amerikalı yazarı John Reed’i özel olarak andı.

Kongre, dünya siyasi durumunda belirleyici bir anda toplanmıştı. Sovyet Cumhuriyeti, önceki yıl karşıdevrimci Beyaz orduları yenmişti ancak kıtlıktan ve yakıttan yaşam gereçlerine kadar her şeyin yokluğundan mustaripti ve sonuç olarak, işçi devleti ülke genelinde köylü ayaklanmalarıyla karşı karşıyaydı. Rusya Komünist Partisi gıda kıtlığını gidermek için Mart ayındaki 10. Kongresi’nde “Yeni Ekonomik Politika” (NEP) olarak adlandırılan plan ile bazı kapitalist girişimlerin yeniden canlanmasına izin verdi.

12 Temmuz’a kadar süren Kongre, uluslararası işçi hareketinin sayısız sorununu ele aldı. Kongre toplanırken, Britanya’da kitlesel bir kömür madencileri grevi sürüyordu ve Fransa, Birinci Dünya Savaşı’nın tazminatları konusunda Almanya’ya savaş tehditleri savurdu. Kongre, o yılın Mart ayında Almanya Komünist Partisi önderliğinde düzenlenen yarı ayaklanmanın derslerini tartıştı. Giacinto Serrati tarafından temsil edilen İtalyan Sosyalist Partisi’nin oportünizmini reddetti. Ayrıca Kongre, dünyadaki ekonomik durumun ve bunun işçi sınıfı üzerindeki etkisinin genel bir değerlendirmesini yaptı. Kongrenin yüksek teorik ve politik tonu, Lenin ve Troçki’nin delegelerle yaptığı konuşmalar ve birçok tartışma tarafından belirlenmişti.

Troçki, Kongre tarafından oybirliğiyle kabul edilen “Uluslararası Durum ve Komintern’in Görevleri Üzerine Üçüncü Dünya Kongresi Tezleri”nde savaştan sonraki dönemin deneyimlerini özetleyerek şunları söyledi:

Devrim, canlı güçlerin belirli tarihsel temeller üzerinde yürütülen bir mücadelesiydi ve halen de öyledir. Kapitalist dengenin savaş tarafından dünya çapında bozulması, devrimin temel gücü olan proletarya için elverişli koşullar yaratıyor. Komünist Enternasyonal’in tüm çabaları, bu durumdan tam olarak yararlanmaya yönelikti ve halen de öyledir.

Loading