Perspektif

COVID-19’u yok etme stratejisinin parçası olarak tüm okullar kapatılmalıdır!

Türkiye genelinde okulların yüz yüze eğitime açılmasının felaket getirdiği ve COVID-19 pandemisinde büyük bir artışı körüklediği şimdiden kanıtlanmış durumda. Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, yedi günlük yeni vaka ortalaması 25.000’den fazla. Okulların açıldığı 6 Eylül’den sonra yaklaşık 250.000 kişi enfekte oldu. ABD, Birleşik Krallık, Almanya, Fransa, Brezilya gibi, aşılama oranları hız keserken pandeminin ortadan kaldırılmasının yanına bile yaklaşmadığı ama yine de okulların geri açıldığı ülkelerde de benzer artışlar meydana geliyor.

En kaygı verici olanı da, Sağlık Bakanlığı’nın sansürüne rağmen çocuklar arasında artan vakalar hakkında sosyal medyada doktorlardan, eğitim emekçilerinden, velilerden ve öğrencilerden gelen haberlerdir. Verilerin yayınladığı ABD’de, Amerikan Pediatri Derneği’ne göre, 5 Ağustos’tan beri yaklaşık bir milyon çocuk hastalığa yakalanmıştır.

COVID-19 enfeksiyonu kontrolden çıkarken okulları yeniden açmaya yönelik küresel politika, COVID-19 pandemisine yönelik ortaya çıkan üç strateji arasındaki farkları keskin bir şekilde ifade ediyor. Bunlar “sürü bağışıklığı”, azaltma (hafifletme) ve yok etme (eradikasyon) stratejileridir.

Türkiye’deki salgın felaketi, COVID-19’u ortadan kaldırma ve nihayetinde virüsü dünya çapında yok etmeye yönelik daha geniş bir stratejinin parçası olarak tüm okulları derhal kapatma ve nitelikli uzaktan eğitime geçme ihtiyacını açıkça ortaya koymaktadır. Bu strateji, okulların ve hayati olmayan işyerlerinin kapatılması, kitlesel aşılama, seyahat kısıtlamaları, maske, yaygın testler, temaslı takibi ve aktif vakaların izolasyonu yoluyla yok etmenin sağlanabileceğini kanıtlayan bilime dayanmaktadır. The Economist’in COVID-19’dan kaynaklanan gerçek küresel ölüm sayısının yaklaşık 15,2 milyon kişi olduğuna ilişkin son tahminleri, bu stratejiyi işçi sınıfı içinde yaygınlaştırmanın aciliyetinin altını çizmektedir.

Okulların açılması yoluyla sürü bağışıklığı

Okulların tamamen yeniden açılması, milyonlarca aşılanmamış çocuğun, havalandırması yetersiz olan kapalı sınıflara doldurularak COVID-19’a yakalanacak olması, egemen sınıfın bazı kesimleri tarafından ileri sürülen “sürü bağışıklığı” stratejisinin en acımasız tezahürüdür. Gençleri hızla enfekte etme yoluyla nüfusun en savunmasız kesimlerinin hastalıktan “korunabileceği” şeklindeki yanlış iddiaya dayanan bu strateji, pratikte tüm toplumu virüse maruz bırakmakta ve milyonlarca insanın öleceğini kabul etmektedir.

Türkiye’de çocuklara dair verilerin gizlendiği koşullarda, okulların açıldığı ABD’de açıklanan aşağıdaki rakamlar, çocuklara, eğitim emekçilerine ve tüm nüfusa karşı işlenmekte olan toplumsal suçun ölçeğini göstermektedir:

  • Eylül’ün ilk haftası her gün rekor kırılarak ortalama 365 çocuk hastaneye kaldırıldı ve çocuk hastaneleri ülkenin güneyindeki eyaletlerde tam kapasiteye ulaştı.
  • Ağustos ayında 73 çocuk COVID-19’dan öldü. Bu, ABD’de pandeminin başından beri en yüksek çocuk ölümü sayısıydı.
  • #SchoolPersonnelLostToCovid adlı Twitter sayfasına göre, bu yıl şimdiye kadar en az 197 okul çalışa COVID-19’dan öldü. Bu ölümlerin büyük kısmı Ağustos ayında meydana geldi.
  • Bu yarıyıl Waco, Teksas; Bulloch County, Georgia; Polk County, Florida ve başka yerlerde aynı okulda ya da bölgede birden çok eğitim emekçisi hayatını kaybetti.
  • Miami-Dade County Devlet Okulları Bölgesi’nde en az 15 eğitimci ve okul personelinin 8 Eylül’den önceki 10 gün içinde COVID-19’dan öldüğü bildirildi.
  • Okullarda maske zorunluluğunun yasaklandığı Teksas’ta, 29 Ağustos’ta sona eren haftada 27.353 öğrencinin COVID-19 testi pozitif çıktı. Bu, önceki haftaya göre yüzde 51’lik bir artışa işaret ediyor.

Bir gençlik kuşağı, bilinmeyen uzun vadeli sonuçları olan bir hastalığa yakalanıyor. Çocuklarda Uzun COVID hakkında dünyanın en büyük araştırmasından elde edilen ön bulgular, COVID-19 testi pozitif çıkan çocukların yüzde 14’ünün 15 hafta sonra virüsle bağlantılı üç veya daha fazla semptomu olduğunu ve en yaygın semptomların yorgunluk ve baş ağrısı olduğunu gösteriyor.

Vakaların artması, hastaneye yatışlar ve ölümler aynı zamanda okulların yeniden açılmasını tamamen kaotik bir hale getirdi. Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in açıklamasına göre, ilk hafta 198 sınıfta görülen vakalar nedeniyle eğitime ara verildi. Bununla birlikte, sosyal medyada her gün yüzlerce öğrencinin okullarında vaka görüldüğünü bildirmesi, gerçek durumun çok daha vahim olduğuna işaret ediyor. Öğrenci Veli Derneği (Veli-Der), yüz yüze eğitimin ikinci haftasında en az 611 sınıfın karantinaya alındığını duyurdu.

Bu gerçekler, politikacılar, medya ve sendika yetkilileri tarafından okulların yeniden açılmasının “güvenli bir şekilde” yapılabileceği ve yalnızca çocukların öğrenmesini ve duygusal durumunu iyileştirmeyi amaçladığı iddialarının ikiyüzlü yalanlardan başka bir şey olmadığını açıkça ortaya koyuyor.

Okulların açılmasına, üniversitelerin yüz yüze eğitime açılma hazırlığı eşlik ediyor. ABD’de halihazırda açılmış olan üniversitelerde yüksek aşılanma oranlarına rağmen görülen salgınlar, Türkiye’de de kalabalık sınıflara ve amfilere girecek olan öğrencileri benzer sonuçların beklediğini ortaya koyuyor. Dahası, fahiş fiyatlı ve kalabalık öğrenci yurtları ve evleri, virüsün bir diğer yayılma merkezleri haline gelebilir.

En başından beri, okulların yeniden açılmasının arkasındaki gerçek sebep her zaman ekonomik olmuştur ve şirketlerin ebeveynleri işe geri gönderme ihtiyaçları tarafından belirlenmiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti, okulların açılmasından önce kısa çalışma ödeneğini ve nakdi yardımı kaldırarak milyonlarca işçinin ya tehlikeli koşullarda işe geri dönmesini ya da işsiz kalmasını dayatmıştır.

Okullarda “azaltma” stratejisi: Palyatif bakımla “sürü bağışıklığı”

İkinci pandemi stratejisi olan azaltma stratejisi, eğitim emekçilerinin ve 12 yaşın üzerindeki çocukların maske takması ve aşılanması yoluyla okulların “güvenli bir şekilde” açılabileceği şeklindeki yanlış iddiayı ileri sürüyor. Azaltma, “sürü bağışıklığı”na bir alternatif olduğu iddia edilse de, gerçekte, bu stratejinin yalnızca biraz değiştirilmiş halidir ve onun keskin kenarlarını köreltmeyi amaçlamaktadır.

Okulların “azaltma” önlemleriyle açılmasını savunan tüm politikacılar, sendika yetkilileri ve medya temsilcileri, bu politikanın kaçınılmaz olarak yüz binlerce, belki de milyonlarca çocuğu enfekte olmasına yol açacağını ve COVID-19’un yayılmasını artıracağını biliyorlar. Onlar, sadece bunu sağlık sisteminin ve diğer sosyal hizmetlerin çökmesini önlemek için daha yavaş bir hızda yapmaya çalışıyorlar. Onların azaltma çabaları virüse değil, “sürü bağışıklığı” politikalarının sonuçlarına yöneliktir.

Özellikle, aşılamanın pandemiye evrensel bir çözüm olduğu iddiası, aşılara sahip olmadıkları özellikler yüklemektedir. 15 yaş altındaki neredeyse tüm çocuklar da dahil olmak üzere nüfusun önemli bir kısmı aşılanmamış olmakla birlikte, virüsün devam eden yayılımı, yeni, daha bulaşıcı ve aşıya dirençli varyantların evriminin koşullarını yaratmaktadır. Aşılanmış kişiler virüsü kapmaya ve yaymaya devam edebilmektedir. Delta varyantının ortaya çıkması, daha önce aşılanmış kişilerin hastalanmasını ve hatta ölmesini de içeren vakalarda bir artışa yol açmıştır.

Aşılama güçlü bir araçtır. Bununla birlikte, yeni enfeksiyonları hızla sıfıra indirmeyi ve böylece COVID-19’u ortadan kaldırmayı amaçlayan daha geniş bir stratejiden kopuk bir aşılama ve diğer azaltma önlemleri, palyatif bakımdan başka bir şey değildir.

Birçok bilim insanı, emekçiler, veliler ve halk sağlığı alanında bizzat yer alan insanlar, COVID-19’un yok edilmesinin ve nihai olarak ortadan kaldırılmasının politikanın temeli ve hedefi olması gerektiğine inanmaktadır. Ne var ki, onlar, devletin ve kurumların buna yönelik büyük muhalefeti karşısında, bu doğru ve gerekli politikanın hiçbir zaman uygulanmayacağı sonucuna varıyorlar. En iyi dürtülerle, azaltma stratejisine geri dönüyor ve havalandırma, sosyal mesafe, günlük testler, temaslı takibi ve benzeri en geniş önlemleri savunuyorlar. Bunu ne kadar haklı çıkarmaya çalışsalar da, bu yaklaşım yanlıştır.

Azaltma stratejisine doğru yapılacak herhangi bir geri çekilme, mümkün olduğu kadar çok hayatı kurtarma umuduyla bile olsa bir hatadır ve okullarda viral bulaşma olduğu konusundaki bilimsel gerçekten kaçmaktadır. Pandemi ancak kitle bilincinin geliştirilmesi ve yok etme stratejisinin işçi sınıfının geniş katmanları tarafından bilimsel olarak anlaşılması yoluyla sona erdirilebilir.

Okulların kapatılmasının yok etme stratejisindeki rolü

Okulların viral bulaşmanın ana merkezleri olduğu uzun zamandır bilinmektedir. Ocak ayında yayımlanan bir çalışma, bunun COVID-19 için de geçerli olduğunu göstermişti. Araştırmacılar, 10-19 yaş arası çocuklarda COVID-19 enfeksiyonlarının 30-49 yaş arası yetişkinler arasındaki vakalardaki artıştan önce meydana geldiğini, yani enfekte çocukların hastalığı ebeveynlerine bulaştırdığını bulmuştu; bunun tersini değil.

Ortadan kaldırma-yok etme stratejisinin temel ilkesi şudur: COVID-19’un yayılması bir insan konakçıya bağlıdır ve hastalığı bastırmanın tek yolu tüm bulaşma yollarının kesilmesidir. Bunun için okulların ve hayati olmayan işyerlerinin kapatılması, seyahat kısıtlamaları, yaygın testler, maske, temaslı takibi, enfekte hastaların güvenli izolasyonu ve kitlesel aşılamayla birlikte diğer temel halk sağlığı önlemlerinin alınması gerekmektedir.

22 Ağustos’ta WSWS tarafından düzenlenen bir çevrimiçi toplantıda, Calgary Üniversitesi’nden Dr. Malgorzata Gasperowicz şunu açıkça ortaya koydu: sert halk sağlığı önlemleri, 2020’nin başlarında 37 gün içinde yeni vakaları sıfıra indirerek milyonlarca hayatı kurtarabilirdi. Dr. Gasperowicz’in yaptığı modelleme, Delta varyantının bulaşıcılığını göz önünde bulundurarak, aşıların ve sert halk sağlığı önlemlerinin birleştirilmesinin, belirli bir ülkede iki ay içinde virüsü ortadan kaldırabileceğini tahmin ediyor. Sadece aşıların bulaşmayı durdurma açısından yetersiz olduğunu vurgulayan Dr. Gasperowicz, “Onu durdurmak, yavaşlatmak için alet çantamızdaki her şeye ihtiyacımız var,” diyordu.

Yok etme stratejisi, 1,4 milyardan fazla insanın yaşadığı bir toplum olan Çin’de, ayrıca Yeni Zelanda’da ve başka ülkelerde, yukarıda özetlenen halk sağlığı önlemleri paketinin kullanımı yoluyla oldukça etkili olmuştur. COVID-19’u ortadan kaldırdıktan sonra, bu ülkeler artık uluslararası seyahat yoluyla dışarıdan gelen Delta varyantının tekrarlayan salgınlarıyla mücadele ediyor.

Çin’deki en son salgın, Guangzhou’da uluslararası gezginler için tasarlanmış bir karantina oteli ile sınırlı kaldı. 4 Eylül Cumartesi günü, otelde çalışan 42 yaşındaki işçi Şu’nun COVID-19 testi pozitif çıktı ve Çin’deki tüm COVID-19 hastalarında olduğu gibi hemen yakındaki bir hastanede tıbbi gözlem altına alındı. Çevredeki mahallelerde toplu testler yapıldı ve Cumartesi gece yarısına kadar toplanan 92.185 örneğin tamamı negatif çıktı. Şu ile yakın teması olan herkes de güvenli yerlerde tıbbi gözlem altına alındı.

Çin, Yeni Zelanda ve diğer kapitalist hükümetlerin izlediği politika, pandemiyle mücadele edilebileceğini göstermektedir. Onların uyguladığı gerekli halk sağlığı önlemleri, hiçbir şekilde “otoriter” değildir. Aksine, bunlar, COVID-19’u ortadan kaldırmak için toplumun kaynaklarını harekete geçirme potansiyelini göstermektedir. Bu önlemler dünya çapında her ülkede koordineli bir şekilde hayata geçirilirse, pandemi hızla sona erdirilebilir.

Yok etme stratejisi, halk sağlığının özel kâra tabi kılınmasına karşı gelişen işçi sınıfı hareketiyle kesişiyor. Güvenli olmayan koşullarda okulların geri açılmasına karşı yaygın toplumsal muhalefet, neredeyse her gün uzaktan eğitime geçilmesi için sosyal medyada yürütülen kampanyalara yansıyor. Bu muhalefetin yok etme stratejisinin uygulanmasına odaklanması gerekiyor.

Egemen sınıf, onlarca yıldır, kamusal eğitiminin içini boşaltmış, geriliği ve bireyciliği besleyerek çok sayıda insanın aşıya şüpheyle yaklaştığı koşulları yaratmıştır. Halkı pandemi bilimi, COVID-19’u ortadan kaldırma gerekliliği ve bunun nasıl başarılabileceği konusunda eğitmek için her türlü gayret gösterilmelidir.

Loading