Alman televizyonlarında seçim tartışması: Tüm adaylar sürü bağışıklığı, toplu işten çıkarmalar ve sosyal yardım kesintilerinden yana

Bir seçim kampanyası nadiren, bu yılki Bundestag (federal parlemento) kampanyası kadar toplumsal gerçeklikten kopmuştur. Hristiyan Demokratlar (CDU), Sosyal Demokratlar (SPD) ve Yeşiller’in başbakan adayları arasında 12 Eylül Pazar akşamı her iki ana TV kanalında aynı anda yayınlanan sondan bir önceki TV tartışması bunun altını çizdi.

Başbakanlık için üç aday: Olaf Scholz (SPD), Annalena Baerbock (Yeşiller) ve Armin Laschet (CDU) – Triell’den ekran görüntüsü

Olaf Scholz (SPD), Armin Laschet (CDU) ve Annalena Baerbock (Yeşiller) arasındaki üçlü tartışma başkentin eteklerinde Berlin-Adlershof’ta yapıldı; ancak başka bir dünyadan bir şeymiş gibi görünüyordu. Tüm partiler süper zenginlerin çıkarları için aynı acımasız politikaları izlediğinden, tüm önemli toplumsal gelişmeler göz ardı edildi.

Koronavirüs pandemisinin ortasında, Almanya’daki 93.000 ölümden bahsedilmedi bile. Her üç aday da daha önce yüz binlerce hayat kurtarmak için gerekli olacak bir kapanmayı reddetmişti. Bunun yerine, bankaların ve şirketlerin kârlarını insanların hayatlarının önüne koyan politikaları desteklediler.

Tartışılan tek konu aşılama oranlarının nasıl yükseltileceğiydi, ancak Delta varyantının yayılmasıyla birlikte aşılar tek başına hiçbir zaman pandemiyi kontrol altına almaya yetmez. Yüz yüze eğitimin uygulanmasıyla, milyonlarca aşılanmamış çocuk savunmasız bırakılıyor ve ebeveynleri çalışıp, şirketlere kâr yaratabilsin diye virüse maruz kalıyor.

Hayatları kurtarmak yerine, Bundestag’daki tüm partiler süper zenginlere milyarlarca dolar bağışladılar. ABD merkezli iş dergisi Forbes’un verilerine göre, Alman milyarderler 2020’de 178 milyar dolarlık servet artışı kaydetti!

Oxfam tarafından yakın zamanda yapılan bir analiz, dünyanın 2.690 milyarderinin, 2020 kârlarının yüzde 99’unu bir kerede dağıtsalar bile, yine de pandeminin başlangıcından 55 milyar dolar daha zengin olacaklarını buldu. Oxfam’a göre bu para, gezegendeki her insanın aşı masraflarını karşılamaya ve buna ek olarak dünyadaki her işsiz kişiye 17.000 avro vermeye yetebilir.

Bu rakamların ışığında, vergi artışları konusundaki göstermelik tartışmanın saçmalıktan öteye gitmesi pek mümkün değil. Laschet herhangi bir vergi artışını kati suretle reddederken, Scholz çok yüksek gelirler için en yüksek vergi oranını sadece yüzde 3 arttırmayı savundu.

Gerhard Schröder başkanlığındaki SPD liderliğindeki son hükümet, en yüksek vergi oranını yüzde 11 oranında azaltmıştı. O sırada SPD genel sekreteri olarak Scholz, vergi indirimleri ve emekli maaşı düşürmelerine ek olarak devasa bir düşük ücretli sektörün yaratılmasını destekleyen Schröder’in “Gündem 2010”un uygulanmasında öncü bir rol oynamıştı.

Tartışmaya katılan üç parti de zenginleri vergilendirmeyi reddederek, bu gündemi çok gölgede bırakacaklarını ve şirketlere ve süper zenginlere aktarılan yüz milyarları işçi sınıfından koparacaklarını açık bir şekilde ortaya koydular.

Bu nedenle, tartışmada endüstrideki toplu işten çıkarmalara hiç değinilmedi. Opel, Continental ve Daimler’de çoktan dayatılan bu süreç, seçimlerden sonra tamamen yeni boyutlara ulaşacak. Yalnızca otomotiv endüstrisinde 500.000 iş kapmak için hazır. Pandemi koşullarında tamamen güvenli olmayan iş yerlerinde çalışmaya zorlanan işçiler, şimdi sokağa atılacak.

İşçi sınıfına yönelik bu genel saldırıda, işverenler ve hisse sahipleri, yeni başbakanın parti üyeliğine bakmaksızın seçilecek yeni federal hükümete güvenebilirler.

Bu, hiç bahsedilmeyen mevcut tren makinistleri grevinde açıkça görülüyor. Federal hükümet burada bir örnek oluşturmaya çalışıyor. Tren makinistleri, krizi, gerçek ücret kayıplarıyla ödeyecek ve aynı zamanda herhangi bir direnişi bastırmak için ana sendikaların denetimine tabi tutulacaktır. Bu, seçimlerden sonra tüm işçi sınıfını kapsayacak şekilde genişletilecektir. Ancak tüm bu konular tartışmada dikkatli bir şekilde bir kenara atıldı.

Tartışmada ısrarla üstünde durulan iklim değişikliği ile ilgili olarak ise, tüm adaylar sıradan insanların ve çevrenin ihtiyaçlarından ziyade büyük şirketlerin çıkarlarına yönelik bir program izliyorlar. Laschet, “düzenlemeler ve yasaklar yerine yaratıcılık” talep etti. Laschet, inşaat projeleri için onay sürecini hızlandırmak ve şirketleri bürokrasiden kurtarmak istiyor; diğer bir deyişle çevre ve işçi güvenliği standartlarını ortadan kaldırmak istiyor.

Baerbock da, iklim politikasını büyük işletmeler için bir fırsat olarak sundu. Avrupa’nın mali sermayesinin güvenilir sesi olan Financial Times bile, Yeşillerin iş dünyasının çıkarlarına ne ölçüde boyun eğdiğini memnuniyetle karşıladı.

Finans gazetesi 13 Eylül Pazartesi günü yaptığı açılamada şöyle dedi: “Baerbock’un ülkedeki işletmelerin iklim değişikliğiyle başa çıkmasına yardımcı olmayı amaçlayan ‘endüstri ile anlaşması’, partisinin kurumsal dünyayla ilişkisinin ne kadar değiştiğini gösteriyor.”

Yakın zamanda Alman Ekonomik Araştırma Enstitüsü, küresel ısınmayı kritik 1,5 derecelik artışın altında tutmak şöyle dursun, tüm seçim programlarının pembe vaatlerinin, yasaların belirlediği iklim hedeflerine bile ulaşmak için yeterli olmayacağını kanıtlayan bir çalışma yayınladı.

Önceki tartışmalarda adaylar, Alman ekonomisinin çıkarlarını silah zoruyla da dahil olmak üzere uluslararası alanda savunacaklarına dair güvenceler vermişlerdi. Batılı güçlerin işgal savaşının acımasız doğasını su yüzüne çıkaran Afganistan’daki bozgundan, tüm taraflar, Almanya’nın daha da silahlanması gerektiği sonucuna ulaştılar. Tartışmada adaylar, Bundeswehr’i (silahlı kuvvetler) güçlendirmek ve Yeşil aday Baerbock’un sözleriyle “çekinmeyen” saldırgan bir dış politika uygulamak için destek açıklamalarında birbirleriyle yarıştılar.

Politikanın her alanında, tüm Bundestag partileri ana hatlar üzerinde hemfikir ve her alanda çizgileri nüfusun büyük çoğunluğu tarafından reddedilen acımasız bir sınıf politikası tarafından belirlenmektedir.

Tartışmanın böyle yapay bir karaktere bürünmesinin nedeni işte budur. Tüm adaylar, gerçek programlarını her türlü basmakalıplığın ve sis perdesinin arkasına saklamaya çalışıyorlardı. Medyada da, partilerin planlarıyla ilgili hiçbir şey bulunamıyor. Bunun yerine, tartışmanın kapsamı bir spor haberine benziyordu: Kim gol attı? Kim atağa geçti? vb.

Hristiyan Demokrat Birlik/Hristiyan Sosyal Birlik ve SPD’den oluşan büyük koalisyon dört yıl önce görevden alındığında, partiler dört ay boyunca nefret edilen hükümet grubunun devamı üzerine kapalı kapılar ardında müzakereler yaptılar. Bu şekilde aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif’i (AfD) resmi muhalefet partisi haline getirdiler. Bu sırada, kendileri de, pandemiye yanıt olarak sürü bağışıklığı politikasında doruğa ulaşan egemen sınıfın sınırsız zenginleştirilmesi yönündeki aşırı sağcı politikayı izlediler.

Halkın arkasından benzer görüşmeler yine yapılmakta. Bu, 11 milyon izleyici tarafından izlenen tartışmada oldukça belirgindi. Etkinlik, milyonlarca insanı harekete geçiren sorunların hiçbirini ele almama anlaşmasına dayanıyordu.

Bir sonraki federal hükümeti hangi partiler oluşturursa oluştursun, öldürücü koronavirüs politikaları devam edecek ve zenginlere verilen yüz milyarlar, toplu işten çıkarmalar ve ücret hırsızlığı yoluyla işçilerden alınacaktır.

İşçiler kendi sınıf politikalarını formüle etmeli ve tüm parti karteliyle yüzleşmeliler.

Federal seçimlerde Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (Sozialistische Gleichheitspartei, SGP) temsil ettiği şey budur. SGP, tüm Bundestag partilerinin sağcı politikalarına yönelik yaygın muhalefete sosyalist bir bakış açısı sağlıyor ve dünyanın dört bir yanındaki işçileri militarizme, toplu işten çıkarmalara ve canice koronavirüs politikalarına karşı mücadelede birleştiriyor.

Seçim kampanyamızı aktif olarak desteklemek için şimdi kaydolun!

Loading