COVID pandemisi ve tedarik zinciri krizi

Bir zamanlar sahip olmuş olabileceği ilerici, tarihsel rolü tamamen tüketmiş bir egemen sınıfın özelliklerinden biri, servetini etkileyecek hiçbir şey yapılamayacağındaki ısrarı nedeniyle toplumdaki büyük sorunlarla başa çıkamamasıdır.

Bir işçi, İngiltere, Hemel Hempstead yakınlarındaki Buncefield Petrol Deposu’nda bir yakıt tankerini kontrol ediyor, 4 Ekim 2021. Britanya, benzin istasyonlarına yakıt tedarik edebilecek ağır vasıta sürücülerinin olmaması nedeniyle yakıt sıkıntısı yaşıyor. (AP Photo/Alastair Grant)

1789 Fransız Devrimi ve 1917 Rus Devrimi arifesinde açıkça görülen bu olgu, COVID-19 pandemisinde daha da büyük bir güçle yeniden sergileniyor.

Bu ölümcül virüsün neredeyse iki yıl önce patlak vermesi, toplumun kaynaklarının onu ortadan kaldırmak için harekete geçirildiği küresel olarak koordine edilen bir yanıtı gerektiriyordu. Epidemiyoloji uzmanları, bu tür önlemler alınmış olsaydı, COVID-19’un birkaç hafta içinde ortadan kaldırılabileceğini tahmin ediyorlardı.

Ne var ki, hükümetlerin odak noktası bilim ve bilimin gerektirdiği önlemler değildi. Odak noktasını yönlendiren, finans ve şirket seçkinlerinin zenginliğini toplumun ihtiyaçları pahasına görülmemiş zirvelere çıkaran para kazanma makinesi, yani borsaydı. Toplumun söz konusu ihtiyaçları ise, sağlık ve eğitim gibi sosyal hizmetlerin sağlanmasından küresel olarak bütünleşmiş bir ekonomiyi sürdürüp geliştirebilecek yollar, limanlar ve bir ulaşım sistemi gibi temel altyapıya kadar uzanmaktadır.

Mart 2020’den itibaren egemen sınıfların politikasına şu hüküm yol gösterdi: “Çare hastalıktan kötü olamaz.” Bu, piyasaların yükselişini herhangi bir şekilde etkileyecek hiçbir şey yapılamaz demekti. Bunu güvenceye almak için ABD Merkez Bankası (Fed) ve diğer merkez bankaları tarafından trilyonlarca dolar tedarik edildi.

Fakat bu politikada içsel bir çelişki vardı. Ekonominin açılması talebi ne kadar fazla takip edilirse, virüs o kadar çok yayılabiliyor ve başlangıçta bir yok etme politikası uygulansaydı asla ortaya çıkamayacak olan Delta gibi daha bulaşıcı varyantlar geliştirebiliyordu.

Fed, borsayı canlandırmak ve hayali sermaye dağını büyütmek için para basabildi ancak bu nakitlerin hiçbiri temeli oluşturan reel ekonomiyi geliştirmeye gitmedi, gidemedi.

Şimdi bu çelişki, küresel tedarik zincirlerinde, yani küresel ekonominin temelindeki geniş ve karmaşık üretim ve ulaşım sisteminde uzun süreli ve kötüleşen bir kesinti biçiminde bir krizin patlamasına yol açmış durumda.

Kriz, otomotiv üretimi ve diğer sanayiler için gerekli olan bilgisayar çiplerinin tedarikiyle başladı ancak şimdi dört bir tarafa yayılmış durumda. Bu kriz en çok ABD ekonomisinde – dünyanın en büyüğünde – özellikle Los Angeles limanında görülüyor fakat dünya çapında kendini dışa vuruyor.

Hafta sonu Washington Post’ta yayımlanan bir makalede belirtildiği gibi: “Asya’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne her yıl 1 trilyon dolar değerinde oyuncak, giysi, elektronik ve mobilya getiren ticari boru hattı tıkalı ve kimse onun nasıl açılacağını bilmiyor.”

En önemli limanlardaki yatırım eksiklikleri, raylı sistemde yapılan kesintiler ve sistemdeki kilit katılımcıların kronik işbirliği başarısızlığı da dahil olmak üzere, ulaşım sistemindeki ciddi zayıflıklar açığa çıkmış durumda. Washington Post, devlet kurumlarına danışmanlık yapan bir kişinin şu sözlerini aktarıyor: “Bu, çok sayıda birinci kemanı olan ve şefi olmayan bir orkestra gibi… Hiç kimse gerçekten sorumlu değil.”

Egemen sınıfların miyopluğu, Guardian’da tedarik zinciri kriziyle ilgili yakın dönemde çıkan bir makaleyle vurgulandı.

Makale şöyle başlıyordu: “Her şey çok iyi diyordu. Başarılı aşılamalar, küresel ekonominin pandemi sonrası toparlanmasını sağlıyor, borsalar rekor seviyelere geri dönüyor ve fiyatlar, deflasyon korkularını geçmişte bırakmaya yetecek kadar yükseliyordu.”

Şimdi ise bilgisayar çipleriyle başlayan tedarik zinciri sıkıntısı, “Liverpool’dan Los Angeles’a ve Qingdao’dan Queensland’e enerji, emek ve ulaşım sıkıntısını ön plana çıkaran tam bir krize dönüşüyor.”

ABD’ye yapılan tüm ithalatın üçte birinden fazlasının giriş noktası olan Los Angeles, krizin merkezinde yer alıyor. Washington Post’a göre, Eylül başında, rıhtıma yanaşmayı bekleyen 40 konteyner gemisi vardı. Üç haftadan kısa bir süre sonra bu sayı 73’e yükselmişti.

Fakat dünyanın dört bir yanında onlarca yıllık kesintilerden etkilenen hastanelerdeki durumda olduğu gibi, kriz önceden belliydi. 2015’te ilgili düzenleyiciler şu uyarıda bulunmuştu: “Limanlardaki ve ülkenin intermodal (karma taşımacılık) sisteminin diğer noktalarındaki tıkanıklık, Amerikan ekonomisinin görece güçlü büyümesi ve rekabetçi konumu açısından ciddi bir risk faktörü haline gelmiştir.”

Sorunlar limanlarla sınırlı değil; raylı sisteme kadar uzanıyor. Şu anda 31.000 olan Union Pacific demiryolundaki işgücü, 2015’e göre üçte bir oranında daha küçüktür. Bu, ABD demiryolu sisteminde meydana gelen kesintilere bir örnek oluşturmaktadır. Ve demiryollarındaki sorunlar, kamyon taşımacılığını etkiliyor. Şoförler, görevlendirildikleri konteynerleri almak için saatlerce beklemek zorunda kalıyorlar.

Maliyetler hızla yükseliyor. Washington Post makalesinin bildirdiği üzere, Çin’den ABD’nin Batı Yakası’na bir konteyner nakliyesinin ortalama maliyeti, geçen ay, Temmuz ayındaki seviyenin neredeyse iki katına çıkarak, 20.586 dolara ulaştı. Temmuz’daki maliyet de Ocak ayındaki maliyetin iki katıydı.

Ama nerede bir sorun varsa, orada elde edilecek bir kazanç vardır. En büyük yedi okyanus gemisi, bu yılın ilk yarısında 23 milyar dolar kâr açıkladı. Geçtiğimiz yılın aynı dönemindeki kârları ise sadece 1 milyar dolardı.

Bununla birlikte, bir tedarik zinciri krizinin patlaması, küresel bir yok etme programı aracılığıyla krizin temel nedeniyle –COVID-19 pandemisiyle– başa çıkmak üzere rotanın düzeltmesine yol açmayacak.

Bunun yerine, suç, bugüne kadar uygulanmış olan sınırlı ancak tamamen etkisiz önlemlere yükleniyor. Dünya çapında, şirket ve finans çevrelerinin, sınırlı azaltma önlemlerinin bile rafa kaldırılması yönündeki talepleri artıyor.

Bu küresel baskı geçen ayın sonunda vurgulandı. Uluslararası Deniz Ticaret Odası, diğer taşımacılık işveren gruplarıyla ve Avustralya Denizcilik Sendikası’nın Ulusal Sekreteri Paddy Crumlin’in başkanlığındaki bir sendikalar birliği olan Uluslararası Nakliye İşçileri Federasyonu’yla beraber, COVID nedeniyle uygulanan tüm taşımacılık kısıtlamalarına son verilmesi çağrısında bulunan açık bir mektup yayımladı.

Açık mektup, hükümetlere ve Birleşmiş Milletler kurumlarına, nakliye işçilerinin serbest dolaşımını sağlama ve “sağlık ve güvenlikleri üzerinde son derece zararlı etkisi olan seyahat yasaklarına ve kısıtlamalarına son verme” çağrısında bulundu.

Mektup, “çökmekte olan küresel tedarik zincirine” atıfta bulunuyor ve “bu krizi hemen çözmek için anlamlı ve hızlı eylem” talep ediyordu. Ancak bu kutsal olmayan ittifakın ilgilendiği, işçilerin değil, şirketlerin sağlığıdır. Pandemi politikası, hastalığın yayılmasına izin vermek şeklindedir.

Yarım yamalak, görüşte reformist önlemlerde her zaman olduğu gibi, sözde azaltma politikasının kaçınılmaz başarısızlığı sağcı gündemin yolunu açmıştır.

Sendikaların bu işveren ve şirket saldırısıyla yaptığı işbirliği, Dünya Sosyalist Web Sitesi aracılığıyla örgütlenen Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı’nın, işçi sınıfının tabandan bir hareketi için yürüttüğü kampanyanın önemini vurgulamaktadır. Bu hareket, önlemlerden etkilenen işçilere maddi destek ile beraber aşıların kullanımı ve sıkı halk sağlığı önlemleri yoluyla virüsün tamamen ortadan kaldırılması için mücadele ediyor.

Bütün bir pandemi deneyimi ve bunun sonucunda ortaya çıkan tedarik zinciri krizi, kâr birikiminin gereklerine göbekten bağlı olan egemen sınıfların, toplumu saran krizlere akılcı ve bilimsel çözümler bulma konusundaki yapısal yetersizliğini ve işçi sınıfının siyasi iktidarı almak ve sosyalist bir programı uygulamak için mücadele ederek dizginleri ele alması gerektiğini göstermiştir.

Loading