Mitsuba işçilerinin fabrika işgali ve metal işçilerinin toplu sözleşme mücadelesi

Gebze, Kocaeli’de bulunan Mitsuba Otomotiv fabrikasında çalışan yaklaşık 120 işçi, Birleşik Metal-İş sendikasına üye olduktan sonra 9 işçinin işten atılması üzerine Pazartesi günü üretimi durdurup fabrikayı işgal etti.

Sınıf mücadelesindeki uluslararası yükselişin bir parçası olarak harekete geçen Mitsuba işçileri, işten atılan arkadaşlarının geri alınmasını ve sendikanın tanınmasını talep ediyordu. Ne var ki, Birleşik Metal-İş sendikası işçilere ihanet ederek dün Mitsuba şirketiyle bir anlaşmaya vardı. Buna göre, şirket sendikayı tanıyacak ancak atılan işçileri geri almayacak. İşçilere zaten yasal olarak ödenmesi zorunlu olan tazminatları ödenecek.

Fabrikayı işgal eden Mitsuba işçileri slogan atıyor. [Kaynak: @birlesikmetal Twitter]

Japonya merkezli küresel bir araba parçası devi olan Mitsuba’ya karşı işçilerin verdiği bu önemli mücadele, pandeminin ortasında işçi sınıfının yaşam koşullarındaki gerilemeye karşı artan direnme eğiliminin bir yansımasıdır.

Mitsuba işçileri fiili greve giderken, Türkiye ekonomisinin başlıca sektörlerinden biri olan metal iş kolunda yaklaşık 150 bin işçiyi kapsayan Eylül 2021-2023 grup toplu iş sözleşmesi görüşmeleri de dün Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) ile Türk Metal Sendikası arasında yapılan görüşmeyle başladı.

İki ay sürmesi beklenen görüşmeler, büyük şirketlerin kârlarının korunması için işçilerin işe gitmeye zorlandığı pandemi koşullarında ve artan hayat pahalılığının gölgesinde gerçekleşiyor.

Toplu sözleşme görüşmeleri otomotivde Tofaş (Fiat), Renault, Ford, Mercedes ve Man, beyaz eşya ile elektronikte ise Arçelik, Bosch ve Siemens gibi küresel firmaları ve Türkiye'nin en büyük sanayi kuruluşlarını kapsıyor. Şirketleri MESS temsil ederken, masanın karşısında üç sendika (Türk Metal, Birleşik Metal-İş ve Özçelik-İş) bulunuyor. 

MESS’in daha önceki sözleşmelerde olduğu gibi en büyük kozu, on yıllardır bütün önemli grevleri “milli güvenliği tehdit ettiği” gerekçesiyle yasaklayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin ve işçilerin militan mücadelesinden ve grevden en az şirketler kadar korkan sendikaların kendi yanında olmasıdır.

Üç sendika ücret zammı taleplerini taslak sözleşmelerle açıkladılar. Türk Metal Sendikası ilk altı ay için yüzde 29,57; Birleşik Metal-İş yüzde 30,89; Özçelik-İş ise yüzde 31 oranında zam istiyor. Sendikalar sonraki dönemler için enflasyon artı yüzde 3-4’lük artış talep ediyor.

Sendikaların pazarlıkta başlangıç oranı olarak açıkladıkları bu oranlar işçilerin özellikle pandemi döneminde uğradığı ekonomik kayıpları bile karşılaşmaktan çok uzaktır. İşçiler, bu oranların görüşmeler sırasında düşeceğinin; hükümetin olası bir grevi yasaklaması durumunda hakem heyetinin kararıyla yine yoksulluğa mahkûm edileceklerinin farkındalar.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) gerçeklerin çok altında olan yıllık resmi enflasyon oranı Eylül 2021 itibariyle yüzde 19,58’e çıktı. Bununla birlikte, bağımsız Enflasyon Araştırma Grubu’nun çalışmasına göre, Eylül ayındaki gerçek yıllık enflasyon yüzde 44,7 oldu. Yani, sendikaların başlangıçtaki zam talepleri bile gerçek enflasyon oranının altındadır.

Evrensel gazetesine konuşan işçiler, bu şirket yanlısı sendikaların taleplerine karşı tepkilerini dile getirdiler. Birleşik Metal-İş üyesi bir Kroman Çelik işçisi, “Ancak [sendikanın] bugün talep ettiği zam pazarlıksız alınsa bile en büyük demir çelik fabrikalarında bile ortalama ücret 7 bin TL’nin altında kalıyor. Sendikanın teklifi dahi yoksulluk sınırının altında. İmza atılacak rakamın daha da düşük olacağı da biliniyor,” dedi.

Bir Dostel Makina işçisi ise, “[TÜİK tarafından] ‘Açıklanan enflasyon rakamları gerçeği yansıtmıyor’ denilmesine rağmen resmi enflasyonu baz almak doğru değil. Örneğin yoksulluk sınırını almak hedef olabilir. Ancak bugün talep edilen ücret zammı bile gerçek enflasyonun altında bugünden ezilmiştir” dedi.

Bir Ford otomotiv işçisi şunları söylüyordu: “Pandemide patron kârını yüzde 114 artırırken biz karşısına bu taslakla mı çıkacağız? … Tek kelime ile yazıklar olsun. Türk Metal bir kez daha patron sendikası olduğunu, sarı sendika olduğunu göstermiş oldu! Biz metal işçileri olarak bu taslağı asla ama asla kabul etmiyoruz.”

Borsa İstanbul’da işlem gören demir çelik şirketleri, 2021’in ilk çeyreğinde kârlarını yüzde 1.158 artırdılar. Aynı dönemde otomotiv şirketlerinin kâr artışı yüzde 173 oldu. 

Hem şirketler hem de sendika yöneticileri bir uyuşmazlık durumunda işçilerin grev konusunda kararlılık göstereceğinin bilincindeler. Onlar, böylesi bir grevin sınıf mücadelesinde patlamaya yol açabileceğini biliyor ve hükümetin grev yasaklarına bel bağlıyorlar.

Hükümet de Türkiye ekonomisinin derinleşen bir krizde olduğu ve işçi sınıfının yaşam koşullarının şiddetli bir gerilemeye uğradığı koşullarda, ekonominin belkemiğini oluşturan metal sektöründeki olası bir grevin, pandemi politikaları karşısında artan toplumsal muhalefet ile birleştiğinde patlayıcı bir etkisinin olmasından korkuyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), iktidara geldiği 2002 yılından bu yana en az 17 grev erteleme kararnamesi yayımladı ve 194 bin işçinin grevi ertelendi; yani fiilen yasaklandı. Bunlara, 2018 yılında metal sektöründe alınan grev kararlarının yasaklanması da dahildir.

Hükümetin ve MESS’in fabrikalardaki öfkeyi kontrol altında tutmak için güvendiği sendikalar ise işçilerin gözünde çoktan itibarını yitirmiş durumda. Önceki toplu iş sözleşmelerinde sendikalar, işçilerin grev kararlığına rağmen sözleşmeleri peş peşe imzaladılar.

Metal işçilerinin sendikalara karşı öfkesi, 2015 yılında başta Renault, Tofaş (Fiat) ve Ford fabrikaları olmak üzere 20.000’den fazla işçinin katıldığı fiili grevler sürecinde patlak vermişti. İşçiler iş kolundaki en büyük sendika olan Türk Metal’e karşı başkaldırıp kendi eylem komitelerini kurdular. Sendikadan istifa seslerinin yükseldiği bir anda, DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş, örgütlü olduğu fabrikalarda işçilerin dayanışma grevine gitmesini engelledi.

Sendikalar pandemi döneminde şirketlerle yaptıkları işbirliğini yoğunlaştırarak işçilere karşı bir emek polisi işlevi gördüklerini ortaya koydular. Bir buçuk yıldır son derece tehlikeli pandemi koşullarında çalışmaya zorlanan işçiler, kendilerinin ve ailelerinin her gün büyük bir risk altına sokulmasına öfkeliler. Yüzlerce fabrikada büyük çaplı salgınlar meydana gelirken bunlar önemsiz gibi gösterilip gizlendi.

Pandemi döneminde sendikalar ancak işçilerin öfkesini kontrol altına almak için girişimlerde bulundular. DİSK, 2020 Mart ayında, pandeminin ilk dalgasında, 48 saat içinde hükümetin gerekli adımları atmaması halinde tehlikeli koşullarda çalışmama biçimindeki anayasal hakkını kullanacağını ilan etmişti. Ne var ki, binlerce işçinin ve aile üyelerinin virüse yakalanıp hayatını kaybetmesine karşın, sendika bürokratları grev çağrısı yapmadılar. Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu’nun Ağustos ayında bizzat itiraf ettiği üzere, bu sendikanın üyelerinin yüzde 20’si hastalığa yakalandı.

Sendikaların on yıllardır oynadığı bu rol Türkiye’ye özgü değil. Dünyanın dört bir yanındaki işçiler arasında, pandemi döneminde sağlıklarına, çalışma ve yaşam koşullarına yapılan saldırılara karşı giderek artan bir muhalefet ve militanlık söz konusu. Özellikle ABD’de otomotiv işçileri, sendikaların defalarca önlerine getirdiği satış sözleşmelerini reddederek mücadele ve grev yönünde irade sergilediler; Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin yardımıyla Volvo, Dana ve son olarak Deere fabrikalarında kendi bağımsız taban komitelerini kurdular.

Türkiye’de de metal işçileri, pandemi boyunca riskli ortamda çalışmaya, işe yeni girenlerin neredeyse asgari ücret aldığı kademeli ücret sistemine karşılar ve elle tutulur zamlar ve sosyal haklar elde etmek için greve çıkmaya hazırlar.

Metal işçilerinin pandemiyi durduracak ve hayatları kurtaracak bir yok etme stratejisinin uygulanması ve gerileyen yaşam koşullarını iyileştirebilmek için sendikalardan bağımsız harekete geçmesi gerekiyor. Her fabrikada ve işyerinde, işçiler kendi temsilcilerini seçmeli ve kendi ortak taleplerini oluşturmalılar. Taban komiteleri, işçilere ne olup bittiği hakkında doğru bilgi sağlayacak, metal işçilerini birleştirecek ve gerçek bir sınıf mücadelesinin geliştirilmesinin temelini oluşturacaktır.

Loading