Sınıf mücadelesi büyürken İzmir metro ve tramvay işçileri greve gidiyor

Sınıf mücadelesindeki belirgin bir yükselişin ortasında, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ait Metro AŞ’de çalışan 627 metro ve tramvay işçisi Cuma günü greve gitmeye hazırlanıyor. Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir’de, her gün yaklaşık iki milyon kişinin kullandığı metro ulaşımının durmasının şehirde trafiği kilitlemesi bekleniyor.

Belediyeyi temsil eden Sosyal Demokrat Kamu İşverenleri Sendikası (Sodem-Sen) ile işçilerin üye olduğu Türk-İş’e bağlı Demiryol-İş sendikası arasındaki toplu sözleşme görüşmeleri Nisan ayından beri devam ediyordu. 69 maddeden 9’unda anlaşma sağlanamadığını açıklayan sendika, 1 Ekim’de grev kararı alındığını duyurdu.

İzmir’de greve gitmeye hazırlanan meslektaşlarına destek veren Adana’daki demiryolu işçileri [Kaynak: @demiryolisizmir Twitter]

İzmir’de yaklaşan metro grevi, pandeminin şiddetlendiği ve işçi sınıfının yaşam standartlarının eşi görülmemiş bir gerilemeye uğradığı koşullarda, hem dünya çapında hem de Türkiye’de sınıf mücadelesinde yaşanan yükselişin ortasında geliyor. ABD’de tarım ve iş aletleri üreticisi John Deere’de çalışan 10.000’den fazla işçinin grevi devam ederken, Güney Afrika’da yaklaşık 170.000 metal işçinin grevi iki haftayı geride bıraktı. Brezilya’da 7.600 General Motors işçisi sendikaya ve mahkemelere meydan okuyarak grevi sürdürme iradesi gösterdi.

Türkiye’de ise, 11 Ekim’de Gebze, Kocaeli’de bulunan Mitsuba Otomotiv fabrikasında çalışan yaklaşık 120 işçi, Birleşik Metal-İş sendikasına üye olduktan sonra 9 işçinin işten atılması üzerine üretimi durdurup fabrikayı işgal etti.

Dün, Türkiye’deki en büyük sanayi kuruluşlarından Petkim’de çalışan yüzlerce petrokimya işçisi, şirketin işçi sağlığını tehlikeye atacak adımlar atma girişimine karşı sabah mesaisine iki saat geç başladı ve rafineri içinde protesto yürüyüşü yaptı.

İstanbul’da bulunan Bakırköy Belediyesi’nde Belediye-İş sendikasına üye işçiler, kendilerine dayatılan “sıfır zam” sözleşmesine karşı Pazartesi günü greve çıkmaya hazırlanırken, yine İstanbul’da bulunan GAMAK Motor’da 1.000’den fazla işçi şirketin toplu sözleşmeyi reddetmesi üzerine yarım saat iş bıraktı. İki ay içinde anlaşma sağlanamazsa işçiler greve gidecek.

Yaklaşık 150.000 metal işçisini kapsayan toplu sözleşme görüşmeleri başlarken, küresel mikroçip tedarik sorunu nedeniyle fabrikalarda üretim duruşları artıyor ve işçilerin maaşları kesilmeye başlıyor. Bursa’da bulunan Renault fabrikası, bir hafta üretim yapıp bir hafta üretimi durduracağını ve işçilere ücretlerinin yüzde 76’sını ödeyeceğini duyurdu.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) üyesi doktorlar da hükümetin pandemi karşısında izlediği canice politikayı ve ağırlaşan çalışma koşullarını protesto etmek için bir dizi eylem düzenlemeye başlıyor.

Tüm bu önemli mücadeleler, pandemiye karşı mücadele ile sınıf mücadelesinin sıkı sıkıya bağlantılı olduğunu göstermekte ve işçi sınıfının bağımsız komitelerini, yani Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı’nı (TK-Uİİ) kurarak bu mücadeleleri küresel ölçekte birleştirmesinin aciliyetini vurgulamaktadır.

Türkiye’de her gün resmi olarak yaklaşık 30.000 kişi COVID-19’a yakalanır ve 200’den fazla insanın hayatını kaybederken, pandemi eliyle ivmelenen ekonomik ve toplumsal kriz derinleşmeye devam ediyor.

Temmuz-Ağustos-Eylül 2021 döneminde 518.000 kişi işsizlik başvurusunda bulunurken, resmi enflasyon oranı Eylül 2021 itibarıyla yüzde 19,58’e çıktı. Bununla birlikte, bağımsız Enflasyon Araştırma Grubu’nun çalışmasına göre, Eylül ayındaki gerçek yıllık enflasyon yüzde 44,7 oldu. Milyonlarca emekçi ailesi ayın sonunu zor getiriyor.

Türk-İş’in araştırmasına göre, Eylül itibarıyla “dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı)” 3.049 liraya yükselirken, “gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı)” 9.931 lira oldu.

Asgari ücretin 2.825 lira (Mayıs ayında 385 dolar iken bugün 305 dolara denk) olduğu Türkiye’de, işçi sınıfının büyük bir kısmı ya asgari ücrete ya da onun biraz üstünde bir ücrete çalıştırılıyor. Bu, İzmir’deki metro ve tramvay işçileri için de geçerli. 5 yıllık bir makinist Ağustos ayında 3.175 lira net maaş alırken, 21 yıllık istasyon operatörü yan ödemeler dahil net 3.800 lira maaş aldı.

Onlarca yıldır sendikanın onayıyla kayıplara uğrayan ve pandemi sırasında aralıksız çalışmak zorunda kalan metro işçilerinin artık yeni bir satış sözleşmesini ve artan sefalet koşullarını kabul etmeyecek olması, sendikayı açıkça istememesine rağmen grev kararı almaya zorladı.

Demiryol-İş Sendikası İzmir Şube Başkanı Hamdullah Giral, 12 Ekim’de yaptığı açıklamada bunu şöyle ifade ediyordu: “69 maddeden oluşan sözleşme taslağımızın 60 maddesi üzerinde anlaşma sağlanmış, geriye kalan 9 madde üzerinde tüm iyi niyet çabalarımıza rağmen anlaşma sağlanamamıştır.” Giral şunları ekledi: “Anlaşma yanlısı olmayan tutumlarından dolayı 28 Eylül 2021 tarihinde bizleri grev kararı almak zorunda bırakan işverenimize hakkımızı verin dedik, duymadılar!”

15 Ekim’de sendika bu tavrını açık bir şekilde yineledi: “Devam eden toplu sözleşme görüşmelerinde Demiryol-İş Sendikası olarak yasal sürelerin tamamını barışçıl yollardan ve uzlaşmacı bir tutumla masada anlaşmak üzere kullanmış bulunmaktayız.”

Sendika, belediyeye ait Metro AŞ yönetimi ile “emekçi dostu” ilan ettiği Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer arasında bir ayrım yaparak işçilerin kafasını karıştırmaya çalışıyor. Grevi önlemek üzere Salı günü bir kez daha şirketle görüşme yapan Giray, toplantıdan sonra şunları belirtti: “Uzlaşı çağrımızı yineliyoruz; biz ne emekçimizi ne belediyeyi ne de İzmir halkını mağdur etmek istemiyoruz. Emekçi başkanımızdan [Tunç Soyer’den] çözüm üretmesini talep ediyoruz.”

Gerçekte ise bu ayrım bütünüyle yapaydır. 2019 yerel seçimlerinde çeşitli sahte sol partilerin de desteğiyle Cumhuriyet Halk Partisi’nden (CHP) büyükşehir belediye başkanı seçilen Soyer, 2014’ten beri Sodem-Sen başkanlığını yürütmektedir.

Sendikanın yaptığı tüm açıklamalar, işçilerin sefalet ücretlerine mahkûm edilmesine suç ortaklığı yaptığının bir itirafı niteliğindedir. “21 yıldır alın terinin karşılığını alamayan metro emekçisi çalışan yoksul olmak istemiyor artık” diyen sendika yetkilileri, aynı sendikanın bundan önceki 21 yılda grevleri engellediği ve sekiz satış sözleşmesine imza attığı gerçeğinin üzerini örtmeye çalışıyor.

Yaklaşık 21.000 üyesi olan Demiryol-İş, dünya çapında sendikaların devletin ve şirketlerin bir uzantısına dönüşmesi sürecinin Türkiye’deki önemli örneklerinden birini oluşturmaktadır. Onlarca yıldır devlet demiryollarının özelleştirilmesine, demiryolu işçilerinin ücretlerinin ve sosyal haklarının azaltılmasına nezaret eden sendika, daha önceki dönemlerde işçilerin aidatlarıyla alınmış mülkleri satarak on milyonlarca liralık gelir elde ediyor.

Sendikaların işçilerin kolektif gücünün bölünmesinde şirketlere yaptığı yardım, İzmir’deki demiryolu işçilerinin durumunda örnekleniyor. Demiryol-İş sendikası, İzmir’deki banliyö trenini işleten İZBAN şirketindeki işçiler için ayrı bir toplu sözleşmeyi 6 ay önce imzaladı.

Aralık 2018’de yaklaşık 350 İZBAN işçisi greve çıktığında da, sendika işçileri yalnız bırakmış ve diğer şirketlerdeki üyelerini harekete geçirmemişti. 2018’deki grev, CHP’nin işçi sınıfı düşmanlığında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinden geri kalmadığını da ortaya koymuştu. Grevin başından itibaren işçilere saldıran, kent halkını işçilere karşı kışkırtan ve grevci işçileri hükümete hizmet etmekle suçlayan CHP, Erdoğan’ın bir ay sonra grevi sona erdiren bir kararname yayımlamasını memnuniyetle karşılaşmıştı.

Hükümetin grev yasağı tehdidinin yanı sıra sendikanın onlarca yıllık şirket yanlısı sicili, metro ve tramvay işçilerine yönelik açık bir uyarı oluşturmaktadır. İşçiler, taleplerini savunmak, İzmir halkının desteğini almak, Türkiye’de ve dünya genelinde demiryolu işçileriyle ve işçi sınıfının diğer kesimleriyle mücadelelerini birleştirmek için sendikadan bağımsız bir taban komitesi kurarak ipleri kendi ellerine almalıdır.

Loading