Büyükelçilerin açıklamasının ardından Türkiye ile NATO müttefikleri arasında kriz patlak verdi

Türkiye ile aralarında ABD, Almanya ve Fransa’nın da bulunduğu başlıca NATO müttefikleri arasındaki ilişkiler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dışişleri bakanlığına 10 büyükelçiyi “istenmeyen kişi” (persona non grata) ilan etme talimatı vermesinin ardından kırılma noktasına geldi.

Erdoğan, büyük kısmı Türkiye’nin NATO müttefiki olan Kanada, Fransa, Finlandiya, Danimarka, Almanya, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç, İsveç ve ABD büyükelçilerini, 18 Ekim’de yaptıkları ortak açıklamanın ardından sınır dışı etmekle tehdit etti. Büyükelçiler, “Osman Kavala’nın Dört Yıldır Tutuklu Bulunmasına İlişkin Açıklama” yapmışlardı.

Brüksel’deki NATO zirvesinin genel kurulu sırasında ABD Başkanı Joe Biden, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile konuşuyor, 14 Haziran 2021, Pazartesi. (AP Photo/Olivier Matthys, Pool)

ABD’nin Türkiye Büyükelçiliği dün gerilimleri yatıştırmak için Twitter’dan resmi bir açıklama yaptı. Söz konusu diğer ülkelerin büyükelçiliklerinin de retweetlediği açıklamada şunlar belirtiliyordu: “ABD, 18 Ekim tarihli açıklamaya ilişkin bazı soruların yöneltilmesi vesilesiyle, Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Sözleşmesi’nin 41. Maddesine riayet etmeyi teyit eder.” Bu madde, elçilerin çalıştıkları ülkedeki devletin “iç işlerine karışmamakla yükümlü olduklarını” belirtiyor.

Dün akşam kabine toplantısının ardından yaptığı açıklamada Erdoğan da gerilimi azaltmaya çalışarak şunları ifade etti: “Bizim derdimiz kriz çıkarmak değil. Ülkemizin çıkarlarını korumaktır. Artık açıklamalarında daha dikkatli olacaklarına inanıyoruz. Bugün yapılan açıklama ile yargımıza yönelik bühtandan [iftira] geri dönülmüştür.”

Kavala Grubu’nun sahibi olan Osman Kavala, milyoner bir iş adamı olarak biliniyor. Haberlere göre şirketlerinin geçmişte NATO, Türk Silahlı Kuvvetleri ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü ile iş bağlantıları bulunuyor. Kavala, Amerikalı-Macar milyarder George Soros’un Açık Toplum Vakfı dahil çok sayıda vakfın kurucusu ve yönetim kurulu üyesi.

10 büyükelçi, yaptıkları açıklamada şunları ilan etmişti: “Davanın, farklı dosyaların birleştirilmesi ve beraat kararından sonra yeni davaların yaratılması yoluyla sürekli geciktirilmesi, Türk yargı sisteminde demokrasiye saygıyı, hukuk devleti ve şeffaflık ilkelerini gölgelemektedir… Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleriyle ve milli kanunlarıyla uyumlu şekilde, bu davanın adil ve hızlı biçimde sonuçlandırılması gerektiği kanısındayız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu husustaki kararları doğrultusunda Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılmasının sağlanması için Türkiye’ye çağrıda bulunuyoruz.”

Kavala, 2013 yılındaki kitlesel Gezi Parkı protestolarını finanse etmekle suçlanmış ama 2020’de bundan beraat etmişti. Ancak 15 Temmuz 2016’da Erdoğan’a karşı düzenlenen NATO destekli darbe girişimine yardım etmek ve Washington için casusluk yapmak suçlamalarıyla hemen yeninden tutuklandı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, iki yıl önce Kavala’nın derhal serbest bırakılmasını talep etmişti. Tutukluluğu 2017 yılından beri Avrupa siyaset ve medya kurumu tarafından sert biçimde eleştiriliyordu.

Bunun yanı sıra, Paris merkezli Mali Eylem Görev Gücü (FATF), Perşembe günü kara para aklanmasını ve terörün finansmanını engellemediği iddiasıyla Türkiye’yi “gri liste”ye aldı.

Reuters’ın haberine göre, Uluslararası Para Fonu (IMF) daha önce şu tespitte bulunmuştu: “gri liste sermaye girişini gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYİH) tahminen yüzde 7,6’sı kadar azaltırken, doğrudan yabancı yatırımlar (FDI) ve portföy akışları da zarar görmektedir.”

Türkiye, büyük bir mali ve ekonomik krizin ortasında bulunuyor ve milyonlarca emekçinin yaşam standardı hızla geriliyor. Türk Lirası Eylül ayından beri ABD Doları karşısında yaklaşık yüzde 20 değer kaybederek tarihi dip noktasını gördü. Resmi enflasyon yüzde 20’ye ulaşırken işçi sınıfı muhalefeti hızla büyüyor; grevler artarken, anketler Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) oylarının giderek düştüğünü gösteriyor.

COVID-19 pandemisi eliyle ivmelenen bu iç kriz ve Doğu Akdeniz enerji kaynaklarından Libya ve Suriye’deki NATO savaşlarına kadar uzanan bir dizi jeopolitik çatışma ile karşı karşıya bulunan hükümet yetkilileri, bu eşi görülmemiş ortak diplomatik adıma sert biçimde tepki gösterdiler. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, “Anayasamıza göre mahkemelerimize tavsiye ve telkinde bulunmak hiçbir büyükelçinin haddi değildir,” dedi.

Erdoğan ise bakanlarından çok daha sert açıklamalar yaptı. Cumartesi günü Eskişehir’de yaptığı konuşmada şunları söylüyordu: “Talimatı Dışişleri Bakanımıza verdim. ‘Bu 10 büyükelçinin bir an önce istenmeyen adam ilan edilmesini hemen halledeceksiniz,’ dedim. Bunlar Türkiye’yi tanıyacak, anlayacak, bilecekler. Türkiye’yi bilmedikleri, anlamadıkları gün burayı terk edecekler.”

Türkiye ile ABD önderliğindeki NATO ittifakı arasındaki geleneksel askeri-stratejik ittifakta tarihi bir kopuşa yol açabilecek bu tehdidin ardından, Erdoğan’a yakın köşe yazarı Abdülkadir Selvi, Hürriyet gazetesindeki dünkü yazısında dikkatli bir uyarıda bulundu. Selvi, Erdoğan’ın sert çıkışını desteklerken itidal çağrısı yapıyor ve “Bu iş Batı dünyası ile iplerin kopmasına neden olabilir,” diye uyarıyordu.

“Sınır dışı etme kararını almak 15 dakikalık bir iş ama daha sonra ilişkileri düzenlemek 15 yılımıza mal olabilir… Bu işin en çok bize zarar vermesinden endişe ediyorum” diye yazan Selvi, ardından Avrupa’da ve Kuzey Amerika’da konuşulduğunu söylediği olası misilleme adımlarını sayıyordu: “Türkiye’yi Avrupa Konseyi’nden çıkarmak. AB ile üyelik müzakerelerini askıya almak. AB fonlarının kesilmesi. ABD ile Kanada’nın Türkiye’ye karşı ortak hareket etme kararı almaları.”

Türkiye burjuvazisi, ABD önderliğindeki NATO ittifakına ve özellikle de Avrupa pazarına göbekten bağlıdır. Büyük sermayenin başlıca örgütü olan TÜSİAD, Salı günü gelişmelerle ilgili artan kaygılarını ifade ediyor, Washington’la ve Avrupa Birliği (AB) ile bağların korunmasını vurguluyordu. TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski, “Dünyadan kopuşun maliyeti hayli yüksek ve hasarı geri döndürülemez olacaktır,” derken, TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, “Gelecek dönemin tehditleri ve fırsatları karşısında Türkiye için kural bazlı küresel sistemin saygın bir üyesi olmanın önemli olacağını düşünüyoruz,” diye belirtti.

New York Times, Cumartesi günkü bir haberinde, büyükelçiler tarafından yayımlanan “mektubun arkasındaki itici güç Biden yönetimiydi ve bu, başkanın devletleri insan hakları ihlalleri konusunda alenen uyarma politikasına uygundu,” diye yazdı. Reuters’a göre, ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan bir sözcü, “ABD, [Erdoğan’ın talimatı hakkındaki] haberlerin farkında ve Türkiye Dışişleri Bakanlığı’ndan açıklama bekliyor,” demişti.

Avrupa Parlamentosu Başkanı David Sassoli, Erdoğan’ın açıklaması üzerine şu tweeti attı: “On büyükelçinin sınır dışı edilmesi, Türk hükümetinin otoriterliğe kaymasının bir işaretidir. Gözümüz korkmayacak. Osman Kavala’ya özgürlük.”

Almanya Dışişleri Bakanlığı “Şu anda diğer dokuz ülkeyle yoğun bir istişare halindeyiz” açıklamasını yaparken, Alman Bild gazetesinin haberine göre Meclis Başkan Yardımcısı Claudia Roth (Yeşiller) Türkiye’ye yaptırım uygulanmasını talep etti.

Erdoğan’ın gayretlerine rağmen, ABD-Türkiye ilişkileri Biden’ın göreve gelmesinden beri büyüyen bir kriz içinde bulunuyor. 15 Temmuz darbe girişimi sırasında ABD başkan yardımcısı olan Biden, başkan olmadan önce verdiği bir röportajda Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) önderliğindeki burjuva muhalefete desteğini ilan etmişti.

Eylül ayındaki BM Genel Kurulu sırasında Biden ile görüşemeyen Erdoğan, gazetecilere şunları belirtiyordu: “Temennim odur ki iki NATO ülkesi olarak birbirimizle hasmane değil, dostane davranalım. Ama iki NATO ülkesi olarak şu andaki gidiş pek hayra alamet değil. Benim Başbakan, Cumhurbaşkanı olarak yaklaşık 19 yıllık yöneticilik hayatımda Amerika ile olan münasebetlerimde geldiğimiz nokta maalesef iyi bir nokta değil. Ben oğul Bush ile iyi çalıştım, Sayın Obama ile iyi çalıştım, Sayın Trump ile iyi çalıştım ama Sayın Biden ile iyi başladık diyemem.”

Diplomatik kriz geçici olarak çözülmüş gibi görünse de, Türkiye ile NATO müttefikleri arasındaki derin anlaşmazlıklar varlığını sürdürüyor. Pekin ile iyi ilişkilerini bozmak istemeyen Erdoğan, ABD hükümetinin Çin’in bir “Uygur soykırımı” yaptığı suçlamalarını desteklemiyor. Öte yandan, Washington’ın “kabul edilemez” ilan etmesine rağmen Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alımı iptal edilmedi ve Moskova ile başka askeri anlaşmalar yapılıyor.

Dahası, Biden’ın Suriye’deki Kürt milliyetçisi güçlere (Halk Savunma Birlikleri -YPG- önderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri -SDG-) verdiği destek, iki NATO üyesi arasında çatışmaya yol açmayı sürdürüyor. Son BM zirvesine katılmak için bulunduğu New York’ta Erdoğan konuyla ilgili şunları söylüyordu: “Biden terör örgütlerine silah, mühimmat, araç gereç taşımaya başladı. Biz bunu elimizi kolumuzu sallaya sallaya seyredecek değiliz.”

Biden ise bu ayın başında Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’ye yönelik mektubunda şunları ifade etti: “Türkiye hükümetinin kuzeydoğu Suriye’ye askeri bir saldırı düzenlemeye yönelik eylemleri … bölgedeki barış, güvenlik ve istikrarı daha da baltalama tehdidi oluşturuyor ve Amerika Birleşik Devletleri’nin ulusal güvenliği ve dış politikası için olağandışı ve olağanüstü bir tehdit yaratmaya devam ediyor.”

Suriye’de iki Türk özel harekât polisinin iddiaya göre YPG tarafından yapılan bir saldırıda ölmesinin ardından Erdoğan, 15 Ekim’de yaptığı açıklamada ABD destekli Kürt güçlerine karşı yeni bir sınır ötesi harekâtın sinyalini vererek şunları söylemişti: “Suriye’nin kuzeyinde, PKK, YPG, PYD buralarda cirit atıyor. Bunlara destek veren ülkelerin başında da koalisyon güçleri, ABD geliyor.”

Loading