ABD ile Rusya Cenevre’de müzakereler için bir araya geldi

ABD Başkanı Joe Biden ile Rus mevkidaşı Vladimir Putin’in geçtiğimiz yaz üzerinde anlaşmaya vardığı “stratejik istikrar” üzerine diyalog görüşmeleri Pazar akşamı İsviçre’nin Cenevre kentinde başladı. İki üst düzey heyetin başkanları, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman ile Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Riyabkov, önce bir çalışma yemeği için bir araya geldi. Asıl müzakereler daha sonra Pazartesi günü başladı.

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Riyabkov (sağda) ve heyeti, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman ile güvenlik görüşmeleri için İsviçre’nin Cenevre kentindeki ABD Elçiliği’ne geliyor, 10 Ocak 2020 Pazartesi. (AP aracılığıyla Denis Balibouse)

İkili görüşmelerin öncesinde, bunların bir tür yumuşama turu olmadığı, aksine ABD ile Avrupalı müttefiklerinin Rusya’ya karşı savaş hazırlıklarında bir sonraki aşamayı başlatacağı zaten açıktı.

NATO ülkeleri haftalarca Rusya’yı Ukrayna’ya bir askeri saldırı planlamakla suçladılar ve Kuzey Akım 2 boru hattının devreye girmesine izin vermemekten Rusya’nın küresel finansal işlem sistemi SWIFT’ten dışlanmasına kadar çok sayıda karşı önlem tehdidinde bulundular. ABD Dışişleri Bakanlığı, planın kademeli bir tırmanış değil, ivedi bir misilleme olduğunu açıkladı.

Rusya ise güvenlik garantileri talep etti. Aralık ortasında Moskova, ABD’yi NATO’nun daha fazla genişlemesini durdurmaya ve Doğu Avrupa, Kafkaslar ve Orta Asya’daki askeri faaliyetlerden vazgeçmeye çağıran iki antlaşma taslağı sundu.

Washington, hemen, bu tür tavizleri asla imzalamayacağını ve herhangi bir “kırmızı çizgiyi” kabul etmeyeceğini açıkça ortaya koydu. Sadece silah kontrollerini, füzelerin konuşlandırılmasında karşılıklı bir sınırlamayı ve askeri tatbikatların karşılıklı kısıtlanmasını görüşmeye hazır olduğunu ilan etti. ABD ile Sovyetler Birliği arasında 1987 yılında imzalanan, bazı kısa ve orta menzilli füzelerin kullanımını kısıtlayan INF antlaşması, 2019 yılında eski ABD Başkanı Donald Trump tarafından tek taraflı olarak feshedilmişti.

ABD’nin bir anlaşmaya karşı çıkmasına rağmen, Avrupa Birliği, Washington ile Moskova’nın AB’yi dışlayan bir anlaşmaya varabileceği konusunda telaşlanmış durumda.

AB Dış Politika Sözcüsü Josep Borrell, Ukrayna’ya yaptığı ziyarette, büyük güçlerin 1945’te Avrupa’yı paylaştığı “Yalta döneminde değiliz artık,” dedi. Borrell, “Ukrayna, Avrupa’nın bir parçası ve AB, Amerika Birleşik Devletleri ile Rusya Avrupa’nın güvenliğini tartışırken buna seyirci kalamaz,” diye ekledi.

Fransız güvenlik uzmanı François Heisbourg, “Söz konusu olan bizim güvenliğimiz ama biz orada değiliz,” diye şikâyet etti. Avrupalılar, ABD’nin Afganistan’daki başarısızlığının ve stratejik olarak Çin’e odaklanmasının ardından Başkan Biden’ın hâlâ kendileriyle uyumlu olup olmadığı konusunda endişeliler. Ayrıca Biden’ın Kasım’daki ara seçimlerle önemli ölçüde güç kaybedebileceğinden ve Trump’ın 2024’te Beyaz Saray’a geri döneceğinden korkuyorlar.

Benzer noktalar Alman yetkililer tarafından da dile getirildi. Yeşiller Partisi’nden Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Washington’a yaptığı ilk ziyareti sırasında, Avrupa’nın katılımı olmadan kıtada güvenlik konusunda bir karar alınamayacağı uyarısında bulundu.

Süddeutsche Zeitung’un dışişleri masasının kıdemli başkanı Stefan Kornelius, Cenevre’deki diyalog planı açıklanır açıklanmaz şunları yazdı: “Bu plan uygulanırsa, Avrupa Birliği büyük bir aşağılanmaya hazır olmalı: Avrupa devletler topluluğu olmaksızın, Avrupa devletlerinin güvenliği üzerine bir konferans.”

Kornelius, Avrupa’nın, Ukrayna’nın ve Belarus’taki muhalefetin “kendi güvenlik ve düzen anlayışı, Moskova ve Washington’daki iki beyefendinin onları zorla bir kalıba sokmasına izin vermekten çok daha ileridedir,” diye vurguladı.

NATO ile Rusya arasında tırmanan ve İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden yetmiş yedi yıl sonra Avrupa’yı feci bir savaşa sürükleme tehdidi oluşturan çatışma, Doğu Avrupa ve Sovyetler Birliği’nde gerçekleştirilen kapitalist restorasyonun sonuçlarına yönelik mahkûm edici bir suçlama niteliğindedir.

Son Sovyet Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov’un 30 yıl önce emperyalist devletlere kucak açarak Sovyetler Birliği’ni dağıtmasından bu yana, NATO askeri olarak Rusya’yı giderek daha yakından kuşattı. Doğu Avrupa’yı ve eski Sovyet cumhuriyetlerini askerileştirmeyeceklerine dair yeminler etmelerine rağmen, Varşova Paktı’nın tüm eski üyeleri ve eski Baltık Sovyet cumhuriyetleri artık birer NATO üyesidir. NATO, Rusya sınırında düzenli olarak askeri tatbikatlar yapıyor ve birkaç gün içinde Rusya’ya saldırabilecek bir ani müdahale kuvveti kurmuş durumda.

Rusya’ya yönelik askeri kuşatma, ABD, Almanya ve diğer Avrupalı güçlerin Ukrayna’da faşist milislerin yardımıyla Batı yanlısı bir rejimi iktidara getiren bir darbe düzenlediği 2014 yılında yeni bir aşamaya ulaştı. Rusya ile 2.300 kilometrelik bir sınırı olan Ukrayna, o zamandan beri ABD’den toplamda 2,5 milyar dolardan fazla askeri yardım aldı. Çek Cumhuriyeti, Polonya, Fransa, Britanya ve özellikle Türkiye gibi çok sayıda Avrupalı devlet ülkeye silah sağladı.

Almanya’da, mevcut Ekonomi Bakanı ve Yeşillerin eş başkanı Robert Habeck, bir yıl önce Ukrayna ordusuna silah gönderme çağrısında bulunmuştu. Alman dış politikasında etkili bir figür olan Wolfgang Ischinger, geçtiğimiz yılın sonunda Süddeutsche Zeitung’da yayımlanan yazısında şunları belirtiyordu: “Ukrayna’nın savunma yeteneklerinin ‘arttırılması’ Berlin için bir tabu olmamalıdır. Berlin hiçbir şeye karışmadan öylece oturamaz.”

Rakip oligark klikleri tarafından yönetilen ve yaygın bir sosyal sefaletten sorumlu olan Kiev’deki rejim, kronik olarak istikrarsızdır ve bu nedenle son derece tehlikelidir. Kiev rejiminin iktidarı elinde tutmak için durmadan milliyetçi provokasyonlara başvurması, savaş tehlikesini artırıyor.

2014 darbesinde iktidara gelen eski Devlet Başkanı Petro Poroşenko’nun, halefi Volodimir Zelenskiy tarafından vatana ihanet suçlamasıyla hedef alınması önemlidir. Poroşenko, Rusya yanlısı ayrılıkçılar tarafından kontrol edilen doğu Ukrayna’dan yasaklanmış kömür teslimatları alarak kendisini zenginleştirmekle suçlanıyor.

Rusya Devlet Başkanı Putin’in oligarkların çıkarlarını temsil eden rejiminin de savaş tehdidine karşı koymak üzere önerebileceği hiçbir şey yok. Kremlin, askeri tehditler ile diplomatik manevralar arasında gidip gelirken, savaş tehdidini durdurabilecek tek toplumsal güç olan uluslararası işçi sınıfına seslenmekten tamamen acizdir.

İkili görüşmelere ek olarak, bu hafta Cenevre’de başka görüşmeler yapılması planlanıyor. NATO-Rusya Konseyi iki yıldır ilk kez Çarşamba günü tekrar toplanacak, ardından Perşembe günü Ukrayna’nın temsil edildiği tek oluşum olan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) daimi konseyi bir araya gelecek. Fakat bu görüşmelerin hiçbir savaş tehlikesini azaltmayacak. Zira bu tehlike, nihayetinde dünya kapitalizminin çözümsüz çelişkilerinden –dünya ekonomisinin ulus devlet sistemiyle ve üretimin toplumsal karakterinin kapitalist özel mülkiyetle uyumsuzluğundan– kaynaklanıyor.

Kapitalist egemen seçkinler, artan jeopolitik çatışmaların yanı sıra toplumsal eşitsizliğe ve ölüm saçan COVID-19 politikalarına büyüyen direniş karşısında, 20. yüzyılın başlarında olduğu gibi, savaş ve diktatörlükten başka bir çıkış yolu görmüyorlar. Böyle bir felaketi ancak uluslararası işçi sınıfının birleşik sosyalist bir saldırısı önleyebilir.

Loading