Perspektif

Almanya Şansölyesi Scholz, Nazi rejiminin yenilgisinin yıldönümünde savaş konuşması yaptı

II. Dünya Savaşı sonunda Wehrmacht’ın (silahlı kuvvetler) koşulsuz teslim olmasından 77 yıl sonra, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz (Sosyal Demokrat, SPD), bu yıldönümünü, Alman ordusunun (Bundeswehr) eşi görülmemiş şekilde yeniden silahlanmasını ve Rusya’ya karşı vekil savaşının muazzam derecede genişletilmesini haklı çıkarmak için kullandı. Bu amaçla, Alman büyük güç siyasetinin en kötü geleneklerinden yararlanarak, Nazi rejiminin suçlarını ağza alınmayacak bir biçimde önemsizleştirdi ve görelileştirdi.

Alman şansölyeleri, güncel meseleler hakkında nadiren televizyondan halka hitap ederler. Merkel, 16 yıllık görev süresi boyunca bunu yalnızca bir kez, koronavirüs pandemisinin zirveye ulaştığı sırada yaptı. Scholz şimdi bu aracı, faşizmden kurtuluş gününde, Rusya ile saldırgan biçimde savaş yönelimi propagandası yapmak ve Ukrayna’ya daha fazla silah teslimatını duyurmak için kullandı.

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz (SPD), 8 Mayıs 2022’deki savaş konuşması sırasında. [AP Photo/Britta Pedersen/Pool] [AP Photo/Britta Pedersen/Pool]

Scholz, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i “barbarca saldırısı” ile “kültürünü ve kimliğini yok etmek üzere Ukrayna’ya boyun eğdirmek” istemekle suçladı. Scholz’a göre Putin bu şekilde “savaş, soykırım ve tiranlığı” Avrupa’ya geri getirmişti. Scholz şöyle devam etti: “Biz, saldırıya uğrayanlarla yan yana hukuku ve özgürlüğü savunuyoruz. Saldırgana karşı mücadelede Ukrayna’yı destekliyoruz. Bunu yapmamak demek, katıksız şiddete teslim olmak ve saldırganı cesaretlendirmek demektir.”

Almanya bu nedenle “Rus tarafından dikte edilen bir barışı” kabul etmeyecek, diye ilan etti Scholz. Böylece, dolaylı olarak kendisini savaşta bir taraf olarak gördüğünü kabul ediyordu. Buna uygun olarak, Rusya’yı askeri olarak yenilgiye uğratmak için Ukrayna’ya daha fazla ağır silah tedarik edeceklerini açıkladı.

Alman tanklarının bir kez daha Rusya’ya karşı ilerlemesine izin veren tarihi karar, “güvenlik ve barış”tan ya da Ukrayna halkının korunmasından kaynaklanmıyor. Doğrusu, Almanya ve diğer NATO güçleri, sistematik olarak Rusya’nın gerici istilasını kışkırtarak, Ukrayna halkının iradesine rağmen Rusya’ya karşı bir vekil savaşı yürütmelerine olanak sağladı.

Daha 2014 yılında Alman hükümeti, Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’e ve Rusya’ya karşı ülkeyi kendi etki alanına sokmak için yapılan darbeyi destekledi. Darbe, sonraki yıllarda siyaset üzerinde daha fazla etki kazanacak olan Sağ Sektör gibi aşırı sağcı paramiliterlere dayanarak düzenlendi.

Rusya’nın istilasından önceki aylarda Ukrayna hükümeti, ABD ve Almanya’nın yoğun desteğiyle ülkenin doğusundaki Rusya yanlısı ayrılıkçıların elindeki bölgeleri kendi askeri kontrolü altına almaya hazırlanıyordu. Kırım’da da Rusya’ya karşı bir savaş planlanmıştı.

Putin rejimi bu saldırganlığa zehirli milliyetçilik ve Ukrayna’ya yönelik gerici saldırısıyla yanıt verdi. Bu, Almanya tarafından II. Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük silahlanma programını uygulamanın bahanesi yapıldı. Dünya savaşından sonra Almanya’ya uygulanan tüm kısıtlamalar kaldırılıyor ve Bundeswehr, Avrupa’nın en büyük ordusu haline getiriliyor.

Scholz’un, Almanya'nın “dikte edilmiş bir barışı” kabul etmeyeceğini ve Rusya’nın askeri yenilgisi için savaştığını ilan etmesinin mantığı, Rusya ile doğrudan bir çatışma ve nükleer dünya savaşına doğru gitmektedir. Scholz, bu tehlikeye ilişkin kaygıya, sadece kısa bir süre önce, küçümseyici bir tavırla “Korku bizi felç etmemelidir” diyerek değindi.

Alman hükümeti, eski Doğu Alman stoklarından Ukrayna’ya tanklar teslim etti ve daha fazla ağır silah teslimatı yapacağını duyurdu. Bunlar, büyük yıkıma yol açan uçaksavar tanklarını ve kundağı motorlu obüsleri içermektedir. Almanya ve NATO, Rusya’yı yenilgiye uğratmak için Ukrayna’yı yerle bir etmeye hazırdır.

Daha önce Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında olduğu gibi, bu, sağır edici savaş propagandası ile Rus karşıtı şovenizm ve ırkçılık el ele gitmektedir. Örneğin, Frankfurter Allgemeine Zeitung, Nazi işbirlikçisi Stepan Bandera’nın açık bir takipçisi olan Ukrayna Büyükelçisi Andrij Melnyk ile yaptığı röportajın manşetini “Bütün Ruslar artık bizim düşmanımız” şeklinde attı.

Almanya, ağır silahlarıyla Azak Taburu ve diğer neo-Nazi birliklerini donatıyor. Bu gruplar, binlerce Ukraynalı Yahudi’nin öldürülmesinden sorumlu olan Bandera’nın Ukrayna Milliyetçileri Örgütü’nün (OUN) siyasi mirasçılarıdır.

Scholz’un “Avrupa’da özgürlük ve güvenlik” hakkındaki konuşması, ancak Almanya’nın Sovyetler Birliği’ni istila ettiği 22 Haziran 1941’de Hitler’in Alman halkına yaptığı konuşma kadar inandırıcıdır. Hitler de savaşının gerekçesini Sovyetler Birliği’nin Finlandiya ve Romanya’ya yönelik saldırılarına dayandırmış ve şöyle demişti: “Koşullar beni tekrar tekrar sessiz kalmaya mecbur ettiyse de, artık beklemeye devam etmenin sadece bir ihmal suçu değil, aynı zamanda Alman halkına karşı, evet, tüm Avrupa’ya karşı bir suç olacağı zaman geldi.”

Scholz’un, Nazilerin kayıtsız şartsız teslim olduğu günde televizyonda yaptığı resmi konuşmada, 6 milyon Yahudi’nin endüstriyel yollarla yok edildiği “Holokost” ve Nazi Almanya’sı tarafından ayrıntılı olarak planlanan “imha savaşı” terimleri yer almıyordu. Yalnızca konuşmasının başında, 60 milyon savaş kurbanı ve cephede ve toplama kamplarında öldürülen milyonlarca insan hakkında kimi genel ifadeler kullandı.

Konuşmanın geri kalanı Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşına ayrıldı. Sadece iki gün önce, Hamburg’da yaptığı bir konuşmada Scholz, daha önce Wehrmacht’ın eşi görülmemiş suçlarını tanımlamak için kullanılan “imha savaşı” ve “uygarlıktan kopma” terimlerini kullanarak, Rusya’nın bir “imha savaşı” yürüttüğünü ve “uygarlıktan koptuğunu” iddia etti.

Bu, tarihin tam bir tahrifidir; Alman emperyalizminin suçları önemsizleştirilip görelileştirilmektedir. Rusya’nın Ukrayna’yı istilası siyasi olarak gericidir ve Rus milliyetçiliğine seslenmektedir ancak ne Holokost’la ne de Wehrmacht’ın imha savaşıyla karşılaştırılabilir.

Putin rejiminin Ukrayna’ya karşı konuşlandırdığı kuvvetler, Hitler’in 1941’de Rusya’ya karşı seferber ettiği istila kuvvetlerine kıyasla çok küçüktür. Tarihçi Stephen G. Fritz o istilayı şöyle tarif eder:

3 milyondan fazla insan, 3.600 tank, 600.000 motorlu araç (aynı zamanda 625.000 at), 7.000 topçu silahı ve 2.500 uçak (aslında Fransa istilası sırasında kullanılandan daha az) konuşlandıran Almanlar, tarihteki en büyük askeri harekâtı başlatmıştı. [Ostkrieg: Hitler’s War of Extermination in the East]

Almanya’nın “Barbarossa Harekâtı”, diye devam eder Fritz,

yalnızca tarihin en büyük askeri harekatı olmakla kalmadı, aynı zamanda, Holokost’un en bilinen örneği olmaya devam ettiği, eşi benzeri görülmemiş bir soykırım şiddeti harekatını da başlattı. Ancak bu Judeocide [Yahudi Soykırımı], münferit bir cinayet değildi; daha ziyade, kasıtlı, kapsamlı bir sömürü planının, ütopik bir ırksal yeniden yapılanma planının ve büyük oranlarda demografik mühendisliğin bir parçasını oluşturuyordu.

Bu tarihi çok iyi bilen bir Alman şansölyesi için Ukrayna istilasını Nazi imha savaşıyla karşılaştırmak siyasi açıdan tiksindiricidir.

Dahası, Rus harekâtı, tüm ülkelerin yerle bir edildiği ve milyonlarca insanın öldürüldüğü Irak, Afganistan ve Libya’da ABD’nin önderlik ettiği ve Almanya’nın da desteklediği savaşların vahşetinin yanına bile yaklaşamıyor. New York Timesbile bunu kabul etmek zorunda kaldı ve 3 Mayıs’ta yayınlanan bir makalede, ABD’li yetkililerin, Rus kuvvetlerinin savaşta “dikkate değer bir itidal” sergilediklerini söylediğini aktardı.

Alman şansölyesinin konuşması, yaygın bir tarih tahrifatının parçasıdır. Berlin eyaletindeki Sosyal Demokrat/Sol Parti/Yeşiller Senato yönetimi, Kızıl Ordu anıtlarında Sovyet bayraklarını yasaklarken, “Üçüncü Yol” adlı neo-Nazi grubun Ukrayna Holokost Anıtı’nda gösteri yapmasına izin verdi.

Alman hükümetinin 2014 darbesini destekleyip, “Almanya’nın askeri kısıtlamasının sona erdiğini” ilan etmesine, Nazi suçlarının önemsizleştirilmesi eşlik etti. Şubat 2014’te Der Spiegel’de, şimdi ölmüş olan Nazi savunucusu Ernst Nolte’nin şu savını aktaran bir makale çıktı: “[İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesinde] Polonyalıların ve İngilizlerin payına, genellikle olduğundan daha fazla ağırlık verilmelidir.”

Aynı makalede, Humboldt Üniversitesi’nden Profesör Jörg Baberowski şunu ilan ediyordu: “Nolte’ye haksızlık yapıldı. Tarihsel olarak konuşmak gerekirse, o haklıydı.” Baberowski, bunun sebebini şöyle açıklıyordu: “Hitler psikopat değildi, kötü biri değildi. Masasında, Yahudilerin ortadan kaldırılması hakkında konuşulmasını istemiyordu.” Buna ek olarak Baberowski, Holokost’u, Rus İç Savaşı sırasındaki kurşuna dizme olayları ile bir tutuyordu: “Aslında, bu aynı şeydi: endüstriyel cinayet.”

Baberowski tüm partilerin temsilcileri tarafından kutlandı. Bugün artık Baberowski’nin intikamcı görüşleri resmi hükümet politikasıdır. Scholz’un, savaş politikasını ve tarihi tahrif etmesini meşrulaştırmak için “Savaş; bir daha asla!” sloganını kullanmaya kalkması, özellikle alçakçadır. Scholz, “Bir daha asla!”nın günümüzde, “özgürlük ve güvenliğe” elimizden geldiğince katkıda bulunmak anlamına geldiğini iddia etti.

“Bir daha asla!” sloganı, I. Dünya Savaşı’ndan sonra popülerlik kazanmış ve komünist sanatçı Käthe Kollwitz tarafından unutulmaz bir şekilde resmedilmişti. Bu ifade, Alman emperyalizminin II. Dünya Savaşı’nda işlediği insanlık tarihinin en kötü suçlarından sonra, Almanya’daki ve tüm dünyadaki kitlelerin bilincine derinden kazındı.

Scholz ve federal hükümet, bu köklü kanaati, savaş çığırtkanlığı için bu sloganı gasp ederek ortadan kaldıramayacaktır. Aksine, Almanya’nın savaş politikasının karakteri giderek daha belirgin hale gelmektedir. Savaşa yönelik ana muhalefet emekçi nüfusta mevcuttur.

Artık bu muhalefeti bilinçli direnişe dönüştürmek, enternasyonalist ve sosyalist bir perspektifle donatmak zorunludur. Bu çılgınlığı ancak Rus ve Ukraynalı işçilerin tüm ülkelerin işçileriyle birlikte aktif müdahalesi durdurabilir.

Loading