Perspektif

Brezilya’da diktatörlük tehdidine karşı işçi sınıfının bağımsız seferberliği için!

Aşağıdaki açıklama 1 Ekim Cumartesi günü yayımlandı.

Brezilya’da Pazar günü ilk turu yapılacak olan devlet başkanlığı seçimleri, ülkenin kırılgan demokratik rejiminin 35 yıl önce kurulmasından bu yana yaşanan en ciddi siyasi krize işaret ediyor.

Ülkenin faşizan Devlet Başkanı Jair Bolsonaro açıkça –devletin üst kademelerinden ve silahlı kuvvetlerden aldığı destekle–  seçimin sonucunu geçersiz saymak ve bir başkanlık diktatörlüğü biçiminde yasa dışı bir şekilde iktidarda kalmak için kampanya yürütüyor.

Devlet Başkanı Jair Bolsonaro ve PT adayı, eski devlet başkanı Lula da Silva (Alan Santos/PR ve Ricardo Stuckert/Instituto Lula)

Bu arada ordu, kendi rolünü Brezilya’nın nihai siyasi hakemleri olarak yeniden tesis etti. Sivil iktidar tarafından –komplocu devlet başkanının Silahlı Kuvvetler’i siyasallaştırmasını engelleme sözde amacıyla– seçimlerin organize edilmesine katılmaya davet edilen generaller, seçim kurulunu baltalamak ve kamuoyunu, seçim sürecini itibarsızlaştırmak için tasarlanmış sahte teorilerle zehirlemek için bir kampanya yürüttüler.

Seçimleri onaylama rolünü üstlenen ordu, mevcut rejimin tarihinde ilk kez paralel bir oy sayımı gerçekleştirecek. Ülke genelindeki yüzlerce sandığı bizzat denetlemek ve “hile yapılmadığından” emin olmak için askerler gönderilecek.

Aynı zamanda, “seçimle bağlantılı şiddet olaylarını” engellemek bahanesiyle ordu taburları sokaklara müdahale etmek üzere ülke genelinde hazır bekletiliyor. Eğer Bolsonaro’nun bir darbe girişimine karşı harekete geçecek olurlarsa, tankları kışlalarına kimin geri gönderebileceğini kimse bilmiyor.

Brezilya’nın bir sonraki devlet başkanının belirlenmesi kapalı kapılar ardında yapılacak müzakereleri bekleyecek ve generallerin son sözüne bağlı olacak.

Brezilya’daki siyasi kriz, küresel çapta birbiriyle bağlantılı bir sürecin merkez üslerinden biridir: Demokratik yönetim biçimleri bütün ülkelerde egemen sınıf tarafından tasfiye edilmektedir.

ABD destekli 1964 darbesinin ardından yirmi yıl boyunca generallerin kanlı yönetimine maruz kalan Brezilya’da askeri diktatörlüğe dönüş hayaleti, dünya çapındaki krizden kaynaklanmaktadır. Aynı kriz; Donald Trump’ın ABD’deki faşist darbe girişimine; İtalya’da Benito Mussolini’nin faşist hareketinin halefi Georgia Meloni’nin iktidara gelmesine; Almanya İçin Alternatif (AfD) üyesi neo-Nazilere itibar kazandırılmasına; Filipinler’de Marcos diktatörlüğünün varisinin iktidara dönmesine ve Washington ile NATO’nun Rusya’ya karşı savaşlarında Ukraynalı faşist güçleri geliştirmesine yol açmıştır.

Brezilya siyasi sisteminin karşı karşıya olduğu ölümcül krizin en ciddi göstergelerinden biri, ana muhalefet partisi İşçi Partisi’nin (PT) mevcut durumun yarattığı tehlikeleri örtbas etmeye çalışmasıdır.

Anketler, 2003-2010 yılları arasında Brezilya’yı yöneten PT adayı Lula da Silva’yı defalarca başkanlık yarışının favorisi olarak gösterdi. Perşembe günü yayımlanan son DataFolha anketi Lula’nın oyların yüzde 50’sini aldığını ve Bolsonaro’nun yüzde 36’da kaldığını gösteriyor. Yine de Bolsonaro, birçok kez, ilk turdaki kesin zaferini sadece bir seçim hilesinin engelleyebileceğini tekrarladı.

Seçimden üç gün önce adaylar arasında yapılan son açık oturumda Lula, Bolsonaro’ya yolsuzluk suçlamaları yöneltti ancak Bolsonaro’nun darbe hazırlıkları konusunda sessiz kaldı. Bolsonaro’ya “darbe yapmaya niyetli olup olmadığını” sormak, União Brasil’den, faşizan devlet başkanın eski bir destekçisi olan aşırı sağcı aday Soraya Thronicke’ye kaldı. Bolsonaro soruyu “konu bu değil,” diye yanıtladı.

Lula ve PT, Bolsonaro ve ordunun komplolarını kamuoyu önünde kınamayı reddediyor. Onların en büyük korkusu, Brezilya’da otoriter rejime karşı uzun bir mücadele geleneğine sahip olan işçi sınıfının, kapitalizm ve devlet aleyhine dönecek bir kitle hareketinin başlamasıdır. Bunun yerine PT, egemen sınıfın temsilcileriyle gizli müzakereler yoluyla tehdidi gidermeye çalışıyor.

PT’nin iktidara dönmek için anahtar niteliğinde gördüğü destek tabanı Brezilya’nın işçi sınıfı ve ezilen kitleleri değil, 2016’da PT’li Devlet Başkanı Dilma Rousseff’in görevden alınması ve ardından Lula’nın hapse atılmasıyla siyasi hizmetlerini bir kenara bırakan burjuvazi, ordu, yargıçlar ve sağcı partilerdir.

Kampanyasının son haftasında Lula, Globo’nun sözlerini aktardığı katılımcılardan birine göre, onlarca banka ve büyük iş dünyası temsilcisinin katıldığı bir akşam yemeğine katıldı ve orada “dinleyenlerin duymak istediği her şeyi söyledi.” Orada bulunanlar arasında, gazeteye göre Lula’nın “yemekte verdiği taahhütleri yerine getirmesi halinde kendisine güvenebileceğini” söyleyen Riachuelo mağaza zincirinin sahibi Flávio Rocha gibi Bolsonaro’nun açık destekçileri de vardı.

Brezilya sermayesinin büyüyen kesimlerinin Lula’ya yaklaşması, Lula hükümetinin iki cephede çıkarlarını güvence altına alabileceğine olan inançlarına dayanmaktadır. Öncelikle onlar, PT hükümetinin Brezilya’nın ABD ve Çin ile ilişkilerinde bir denge kuracağına ve böylece yatırım akışını teşvik edeceğine güveniyorlar. İkinci olarak da, korporatist sendikaların yardımıyla işçi sınıfını daha sıkı bir şekilde dizginleyebileceğine ve işgücünün daha yoğun bir şekilde sömürülmesine olanak sağlayacağına inanıyorlar.

Ancak küresel kapitalizmin patlayıcı krizi, Brezilya burjuvazisinin bu hedeflerinin yerine getirilmesini zor bir görev haline getirecektir.

Brezilya’nın ve bir bütün olarak Latin Amerika’nın, ABD emperyalizminin Çin’e karşı savaş yöneliminde giderek daha stratejik bir muharebe alanı haline gelmesiyle birlikte, jeopolitik tarafsızlık ve her iki ülkeyle serbest ticaret ilişkileri ortamı hedefi boş bir hayaldir. Rusya ile Almanya arasındaki Kuzey Akım boru hatlarının, Washington’ın emperyalist çıkarlarına hizmet eden bir terörist sabotaj eylemiyle yakın zamanda tahrip edilmesi, Güney Amerika kıtası da dahil olmak üzere, olacakların habercisidir.

PT’ye bağlı sendikaların işçi sınıfı hareketini sabote etme çabalarına rağmen, derinleşen ekonomik kriz Brezilya’da sınıf mücadelesinin patlamasının koşullarını yaratıyor.

Bolsonaro, Brezilya devletinin baskı kapasitesini arttıran yasaları savunduğu konuşmalarında, 2019’da işçi ve gençlik kitlelerinin toplumsal eşitsizliğe ve siyasi rejime karşı sokaklara döküldüğü “Şili’dekinden bile kötü” bir halk hareketinin patlak vermesinin yakın olduğu konusunda defalarca uyarıda bulundu.

Bu koşullar altında, kurulacak bir PT hükümeti, gerici ve siyasi açıdan istikrarsız bir karaktere sahip olacaktır. Şili’de Gabriel Boric ve Peru’da Pedro Castillo gibi Latin Amerika’daki “Pembe Dalga” hükümetlerinin son zamanlardaki reenkarnasyonlarına benzer şekilde, PT’nin temel rolü, kapitalizmin işçilerin yaşam koşullarına karşı talep ettiği saldırıları uygulamak ve her türlü toplumsal muhalefete karşı acımasız bir baskı yapmak olacaktır.

Egemen sınıf açısından böyle bir “sol” hükümet, Bolsonaro’nun bugün savunduğu türden işçi sınıfına karşı açık bir diktatörlüğün uygulanması için daha iyi hazırlıkların yapılabileceği sadece bir ara dönemi temsil edecektir. Lula ve PT’nin sicili, özellikle de mevcut diktatörlük tehditlerine verdikleri yanıt, darbecilere her türlü tavizi verecekleri konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmamaktadır.

Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) Brezilyalı destekçileri olan Sosyalist Eşitlik Grubu (GSI), mevcut durumun içerdiği vahim tehlikeleri açığa çıkarmak için her türlü çabayı göstermektedir. Ancak bu uyarıları dile getirirken, gelişmekte olan bir trajediyi pasif bir şekilde bekleme pozisyonunda değildir.

GSI’nin temel amacı, işçi sınıfını bağımsız bir siyasi güç olarak harekete geçirmek ve nihayetinde hangi hükümet iktidara gelirse gelsin kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak çatışmaya hazırlamaktır.

Brezilya işçi sınıfı, kapitalizme karşı uzun bir mücadele geçmişine ve köklü bir demokratik ve sosyalist geleneğe sahip büyük bir toplumsal güçtür. Brezilyalı işçilerin ellerinin altında güçlü üretim araçları bulunmaktadır ve işçiler, küresel ekonomideki tedarik zincirleri aracılığıyla dünyanın dört bir yanındaki işçilerle nesnel olarak bağlantılıdır.

Brezilya’da mevcut sivil rejim, 1970’lerin sonu ve 1980’lerin başında işçi sınıfı tarafından gerçekleştirilen kitlesel grev dalgasına burjuvazi tarafından verilen bir yanıt olarak kurulmuştur. Ekonomik sefalet koşullarının kışkırttığı bu hareket, askeri diktatörlüğün altını ölümcül bir şekilde oydu.

Burjuvazi bu ölümcül kriz sırasında iktidarda kalmayı ancak işçi sınıfının yarı ayaklanma niteliğindeki mücadelelerini kasten raydan çıkararak başarabildi. Bu ihanet sürecinin başlıca siyasi aktörleri, Uluslararası Sosyalist Örgüt’teki (OSI) Lambertistlerden Sosyalist Yakınlaşma’daki (CS) Morenoculara kadar, Lula’nın ve PT’nin gerçek yaratıcıları olan farklı Pablocu eğilimlerdi.

Brezilya işçi sınıfı, bu yıl Ulusal Çelik Şirketi’ni (CSN) sarsan fiili grev, otomotiv sektöründeki işten çıkarmalara karşı birbirini izleyen mücadeleler, öğretmenlerin, ulaşım işçilerinin ve diğer sektörlerden işçilerin bir dizi grevi gibi son mücadelelerinde, kapitalizmle yeni bir kitlesel karşılaşmaya hazır olduğunu gösteriyor. Tüm bu süreçlerde işçiler, PT ve müttefikleri tarafından kontrol edilen bürokratik, şirket yanlısı sendikalarla çatıştı.

Sosyalist Eşitlik Grubu (GSI), işçi sınıfı mücadelelerinin gelişmesini sağlayacak demokratik organların kurulması için mücadele etmektedir. Bu organlar, Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı aracılığıyla uluslararası düzeyde birleşmiş taban komiteleridir. Ve hepsinden önemlisi GSI, Brezilya işçi sınıfının uluslararası sosyalist devrimin bir parçası olarak iktidarı ele geçirmesine önderlik edecek devrimci önderliğin inşasıyla uğraşmaktadır.

Loading