Yunan adaları açıklarında en az 25 sığınmacı ölürken çok sayıda kişi kayıp

Geçtiğimiz Perşembe günü Ege’de sığınmacıları taşıyan iki ayrı teknenin birkaç saat arayla batması sonucu en az 23 kişi hayatını kaybetti.

Göçmenleri taşıyan bir yelkenlinin Yunanistan’ın güneyindeki Kithira (Çuha) adası açıklarında kayalıklara çarparak batmasının ardından yüzen enkazın yanında göçmen cesetleri görülüyor, 6 Ekim 2022. Kythira sakinleri, iki teknenin Yunan sularında batarak en az 23 kişinin ölümüne ve çok sayıda kişinin de kaybolmasına yol açmasının ardından, dramatik kurtarma çalışmalarıyla kazazede göçmenleri sarp kayalıklardan yukarı çekerek güvenli bir yere taşıdı. [AP Photo/Thanassis Stavrakis]

Yunan adalarındaki son toplu sığınmacı ölümleri, 24 Eylül’de Suriye’nin Tartus kenti açıklarında Lübnan’dan gelen sığınmacıları taşıyan bir teknenin batması sonucu en az 86 kişinin boğularak ölmesinden sadece birkaç gün sonra meydana geldi.

İlk gemi kazası Türkiye açıklarındaki Midilli adasının doğu yakasında meydana gelmiş, yaklaşık 40 kişiyi taşıyan bir sandalın şiddetli rüzgâr nedeniyle alabora olması sonucu 16 genç kadın, bir yetişkin erkek ve 15 yaşında bir çocuk hayatını kaybetti. Teknedekilerin çoğunun Afrika kökenli olduğu ve muhtemelen Somali’den geldikleri bildirildi. Hayatta kalanlardan 15’i yüzerek karaya çıktı ve çevredeki dağlarda BM Sığınmacılar Yüksek Komiserliği üyeleri tarafından bulunarak yetkililere teslim edildi. Hayatta kalan diğer 10 kişi ise kıyıdaki bir askeri karakolun altındaki kayalıklarda sıkışmış halde bulundu.

İkinci gemi kazası ise ondan birkaç saat önce, saatte 90 ila 100 kilometre hızla esen rüzgârın 95 sığınmacıyı taşıyan bir yelkenliyi Kithira’nın ana limanı Diakofti’nin doğusundaki kayalıklara çarpmasıyla meydana geldi. Ada, Yunanistan’ın güneyindeki Mora Yarımadası kıyılarında yer alıyor.

Bir sahil güvenlik sözcüsü teknenin çarpmadan beş dakika sonra battığını ve “tamamen yok olduğunu” söyledi. Aralarında 18 çocuğun da bulunduğu sığınmacıların çoğu Afgan, bazıları ise İranlı ve Iraklıydı. Tekne iki gün önce Türkiye’den yola çıkmıştı ve güney İtalya’ya doğru ilerliyordu. Kaza, teknedeki insanların Avrupa çapında acil durum numarası olan 112’yi aramasından 20 dakika sonra meydana geldi. Sadece yedi cesede ulaşıldı ve sekiz kişi hâlâ kayıp.

Savaşın ve yoksulluğun pençesindeki ülkelerinden kaçan sığınmacıların karşı karşıya kaldığı korkunç durum, Kithira kazasının ardından ortaya çıkan üzücü sahnelerde açıkça görülüyordu. Kythira News tarafından yayınlanan video görüntülerinde, sarp uçurumun dibinde, dalgaların üzerilerine çarptığı rüzgârlı havada canlarını kurtarmak için tutunan ve güvenli bir yere çekilmek üzere ipe tırmanmayı bekleyen çaresiz kazazedeler görülüyor.

Daha fazla ölümün olmaması, kurtarma çalışmalarına yardımcı olmak için uçurumun kenarına inen yerel halkın kahramanca çabaları sayesinde olmuştur.

The Press Project’e konuşan kurtarma ekiplerinden biri şunları söyledi: “Yerel halktan 50’den fazla kişi battaniye, kuru giysi ve çeşitli acil durum malzemeleriyle yardım etmek üzere derhal gemi enkazının bulunduğu bölgeye indi. Adada hemen harekete geçen ve kurtarma çalışmalarına katılmaları için yerel halkın koordine edilmesine yardımcı olan bir kurtarma ekibi var. Art arda sıralanan 10 kişi, halatlarla mağaradan [uçurumun dibinden] kurtarmayı başardıkları 80 kişiyi teker teker yukarı çekti. Helikopterlerin ve sahil güvenlik gemilerinin karanlıkta ve kuzeyden gelen dalgalarla kayalık kıyıya yaklaşması imkânsızdı.”

Yunan Sahil Güvenliği’nin daha geniş bir açıdan çektiği bir başka görüntü ise devasa bir uçurumun dibinde mahsur kalan sığınmacıların içinde bulunduğu büyük tehlikeyi gözler önüne seriyor.

Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis attığı bir tweette ikiyüzlü bir şekilde “trajik can kayıplarından duyduğu üzüntüyü” dile getirdi ve “masum çaresiz insanları sömüren” insan kaçakçılarını suçladı. Muhafazakâr Kathimerini gazetesine konuşan sahil güvenlik yetkilileri, insan kaçakçılarının geçmişte hava koşulları kötü olduğunda denize açılmazken, şimdi “hızlı para kazanmak için insanları ölüme gönderdiklerini” yazdı.

Gerçek şu ki, Yunanistan’ın acımasız geri itme politikası (sığınmacıları sınırdan Türkiye’ye geri gönderme) nedeniyle, Avrupa’ya geçmeye çalışan sığınmacılar, yetkililer tarafından tespit edilmemek için her zamankinden daha fazla risk alıyor.

Bu iki trajedinin yaşanmasından kısa bir süre sonra, Ege ve Akdeniz’de sığınmacılara yönelik arama-kurtarma operasyonlarını yürüten tanınmış Yunan aktivist Iasonas Apostolopoulos şöyle bir tweet attı: “Midilli’de Yunan Sahil Güvenliği tarafından tespit edilip geri püskürtülmemek için Beaufort Ölçeği’ne göre 7 şiddetinde rüzgârla yola çıktılar. Kithira’da da aynı nedenle Türkiye’den doğrudan İtalya’ya ulaşmaya çalışıyorlardı (100 kat daha zor).”

Uluslararası hukuka göre yasa dışı olan geri itme politikası, AB’nin çaresiz sığınmacıların AB içinde sığınma talep etme hakkını reddeden Avrupa Kalesi politikasının bir parçası olarak Yunan hükümeti tarafından rutin olarak uygulanıyor. Yakın zamanda yapılan bir araştırma, Yunan makamlarının çaresiz sığınmacıları, Yunanistan üzerinden Avrupa’ya geçişlerine izin verilmesi karşılığında geri itme operasyonlarına katılmaya bile zorladığını ortaya koydu. İnsan tacirlerine gelince, Yunan polisi geri itme operasyonlarını gerçekleştirirken rutin olarak onlarla birlikte çalışıyor.

Aegean Boat Report tarafından derlenen rakamlara göre, geri itmeler son iki yılda önemli ölçüde arttı. 2021 yılında 632 tekne Türkiye’ye geri itildi; bu sayı bir önceki yıl geri itilen tekne sayısının neredeyse iki katıdır. Bu yıl şimdiye kadar geri itilen 697 tekne ile bu sayı 2022’de çoktan aşılmış durumda.

Bu politika, sığınmacıların tehlikeli denizleri eski teknelerle geçmek için daha fazla risk almaları nedeniyle ölümlerin artmasına neden oldu. Uluslararası Göç Örgütü’ne (IOM) göre 2021 yılında Akdeniz’i geçmeye çalışırken 2.062 kişi öldü ya da kayboldu; bu sayı bir önceki yıl 1.449’du. Bu yılın Eylül ayı sonu itibariyle 1.522 kişinin öldüğü ya da kaybolduğu bildirildi.

Yetkililer tarafından sığınmacılara karşı işlenen çirkin suçlar olağan hale gelmiştir. 4 Ekim’de The Press Project’in bildirdiğine göre, “8 sığınmacı bir ay boyunca Samos Polis Karakolu’nun gözaltı tesislerinde yatacak yer, hijyen ve kıyafet olmaksızın yasa dışı ve keyfi bir şekilde gözaltında tutuldu. Bu 8 kişi arasında bulunan genç sığınmacı Madi, 26 gün boyunca 7 erkeğin kaldığı hücrenin içinde bulunan, kafese benzer parmaklıklarla çevrili bir hücrede gözaltında tutuldu. Sığınmacılar Meriç’ten giriş yapmak ve Samos Polis Karakolu’na kayıt yaptırmak ve uluslararası koruma başvurusunda bulunmak için gönüllü olarak gelmek gibi bir ‘hata’ yapmışlardı. Sonuç, bu amaca hizmet etmek üzere Kapalı Kontrollü Tesis’in oluşturulması için Samos’a 46 milyon avro yatırım yapılmış olmasına rağmen, içler acısı koşullarda yasa dışı olarak alıkonulmaları olmuştur.”

Sınır ajansı Frontex’in Midilli’deki tekne kazasıyla ilgili olarak “en derin taziyelerini” ifade eden kısa bir basın açıklaması dışında, AB içinden bu trajediyi itiraf eden tek bir açıklama dahi yapılmadı. Son raporlar Frontex’in Yunanistan’ın geri itme operasyonlarında rutin olarak yer aldığını ortaya koydu.

Yunan hükümeti, suçu insan kaçakçılarının üzerine atmanın yanı sıra, Ukrayna’da devam eden savaş nedeniyle artan jeopolitik gerilim ortamında bu trajediyi Türkiye ile savaş gerilimlerini arttırmak için kullandı. Yunanistan Göç Bakanı Notis Mitaraçi 8 Ekim’de attığı bir tweette “Türkiye’ye sert hava koşulları nedeniyle tüm düzensiz çıkışları önlemek üzere derhal harekete geçmesi için acil çağrı.... AB harekete geçmelidir,” diye yazdı.

Bu, Mitaraçi’nin trajedilerin yaşanmasından bir gün önce attığı ve “Türk sahil güvenliğinin uluslararası hukuku ve AB ortak açıklamasını ihlal ederek göçmenleri Yunanistan’a doğru şiddetle ittiği görüntüleri” gösterdiği iddia edilen bir tweetin ardından geldi. Mitaraçi’nin iddiası, Aegean Boat Report’un şu yanıtıyla yalanlandı: “Bu video 3 yıldan eski ve siz de bunu biliyorsunuz, insanları kasıtlı olarak yanlış yönlendiriyorsunuz. Bu video sizin söylediğiniz gibi bir “ileri itme” göstermiyor, Türk sahil güvenliğinin bir teknenin Yunanistan’a geçmesini şiddetle engellemeye çalıştığını gösteriyor, AB-Türkiye anlaşması uyarınca AB’nin onlara yapması için para ödediği şey de bu.”

Bölgesel rekabetleri ne olursa olsun, Yunan ve Türk egemenleri AB’nin Avrupa Kalesi politikasını uygulama konusunda birleşmiş durumdadır.

Yunanistan’ın Yeni Demokrasi hükümetinin yalanları ve ikiyüzlülüğü, parlamentodaki ana muhalefet partisi olan sahte sol Syriza tarafından tamamlandı. Yaşanan trajedilerin ardından Syriza milletvekilleri tarafından yapılan ortak açıklamada, Türkiye’ye “AB liderliği buna göz yumarken yapmaya devam ettiği şekilde sığınmacıları silah olarak kullanmaya son vermesi ve uluslararası kurallara göre yükümlülüklerine uyması” çağrısında bulunuldu.

Açıklamada “Yunan hükümetine Avrupa’nın hapishanesi rolünü nihayet terk etmesi ve Avrupa liderliğine de Akdeniz’de ölü insanlar görmüyormuş gibi davranmayı bırakarak adil bir sığınma ve göç politikası için inisiyatif alması” çağrısında bulunuldu.

Avrupa’nın hapishanesi olmak hakkında bir şeyler bilen biri varsa o da göçmen karşıtı siciliyle övünen Syriza’dır. 2015-2019 yılları arasında iktidarda olan Syriza, zorluklardan ve zulümden kaçan sığınmacıları hapsetmek için AB’nin emriyle kamplar kurdu. Bunlardan en kötü şöhrete sahip olanı, Eylül 2020’de yanmadan önce “dünyanın en kötü sığınmacı kampı” olarak adlandırılan Midilli’deki Moria’ydı.

Loading