Perspektif

Finlandiya’nın NATO üyeliği: Rusya’ya karşı savaşta büyük bir tırmanma hazırlığı

Cuma günü NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Finlandiya’nın birkaç gün içinde ABD liderliğindeki NATO askeri ittifakının 31. üyesi olacağını açıkladı. Açıklama, Finlandiya’nın üyelik başvurusunu onaylaması gereken son NATO üyesi olan Türkiye’nin mecliste tasarıyı onaylamasının ardından geldi.

Stoltenberg bunun “NATO’nun modern tarihindeki en hızlı onay süreci” olduğunu ve “birkaç gün içinde” gerçekleşeceğini söyleyerek övündü. Finlandiya’nın katılımının bu kadar hızlı olması bir tesadüf değil. Bu durum, ABD’nin Ukrayna’da bahar taarruzuna yönelik planlarıyla yakından bağlantılı ve bu planlara Rusya sınırında büyük bir askeri yığınak eşlik edecek.

ABD, Almanya ve diğer NATO üyeleri, Rusya sınırı yakınlarına on binlerce NATO askeri konuşlandırma planları yaparken, tankları, zırhlı araçları ve NATO ülkelerinde eğitilen binlerce Ukraynalı askeri çatışmaya sokuyor.

Hâlihazırda beş NATO ülkesi Rusya ile sınır komşusudur: Estonya, Letonya, Litvanya, Polonya ve Norveç. Finlandiya’nın katılımıyla NATO’nun sınırı fiilen iki katına çıkmış olacak. Finlandiya, yaklaşık 1400 kilometre ile Avrupa’da Rusya ile en geniş kara sınırına sahip ülkedir.

Finlandiya sınırı, Rusya’nın en önemli ekonomik ve siyasi merkezlerinden biri olan St. Petersburg’a sadece 160 kilometre uzaklıktadır. Finlandiya, Rusya tarafından kullanılan hayati önemdeki deniz iletişim yollarını kontrol etmekte ve Baltık Denizi ile Arktika’ya hâkim olma mücadelesinde önemli bir rol oynamaktadır.

NATO’nun Rusya ile olan genişletilmiş kara sınırı büyük ölçüde askerileştiriliyor. Politico’nun 18 Mart tarihli haberine göre, “İttifak [NATO] önümüzdeki aylarda ittifakın doğu sınırı boyunca teçhizat stoklama çabalarını hızlandıracak ve kısa sürede müttefiklerin yardımına koşabilecek on binlerce kişiden oluşan kuvvetler belirleyecek.”

NATO’nun “doğu kanadı” giderek İkinci Dünya Savaşı’nda Finlandiya’dan Ukrayna’ya kadar uzanan Doğu Cephesi’ndeki savaş hatlarına benziyor. Finlandiya’yı NATO ittifakına dahil etme hamlesinin tarihi önemi son derece büyüktür. Finlandiya İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanya’sının kilit müttefiklerinden biriydi ve Sovyetler Birliği’ne karşı yürütülen imha savaşında, Leningrad kuşatması da dahil olmak üzere kritik bir rol oynamıştı.

NATO’yu daha da genişletme hamlesi, Biden yönetimi ve medya tarafından öne sürülen “kışkırtılmamış savaş” iddialarının da altını oymuştur. Beyaz Saray’ın alışılagelmiş söylemine göre, Ukrayna’daki savaş Şubat 2022’de tek bir adam tarafından başlatılan, “tercih edilmiş bir savaş”tır. Beyaz Saray şunu durmadan tekrarlamaktadır: savaşı Putin başlattı ve sadece Putin –Rus birliklerini geçen yıl bulundukları yere geri çekerek– savaşı sona erdirebilir.

Oysa ABD/NATO ile Rusya arasındaki çatışma, Ukrayna sınırında patlak vermiş olsa da, aslında ABD emperyalizminin Çin ile çatışma hazırlığının bir parçası olarak Rusya’yı çevrelemek, zayıflatmak ve nihayetinde parçalamak için on yıllardır sürdürdüğü çabaların bir sonucudur.

Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasının ardından ABD, Doğu Avrupa ülkelerinin NATO’ya dahil edilmesi sürecini aktif bir şekilde takip ederken, aynı zamanda Rusya içinde istikrarsızlık yaratmak ve ülkeyi parçalamak için milliyetçi hareketleri körüklemiştir.

1990 yılından bu yana 13 ülke NATO’ya katılarak üye sayısını fiilen ikiye katlamıştır. Bu süre zarfında NATO’nun sınırı yaklaşık 1300 kilometre doğuya taşınmıştır.

1998 yılında ABD Senatosu NATO’nun Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti’ni de kapsayacak şekilde genişletilmesi lehinde oy kullandı. Dönemin Senatörü Joe Biden, “Bu aslında yeni bir 50 yıllık barışın başlangıcıdır,” diyordu. 15 Haziran 2001’de ABD Başkanı George W. Bush, Polonya’nın başkenti Varşova’da yaptığı bir konuşmada “Baltık’tan Karadeniz’e” uzanacak bir ülkeler halkası oluşturmak amacıyla “NATO’yu genişletme planını” açıkladı.

2004 yılında NATO yedi ülke daha ekleyerek tekrar genişledi: Estonya, Letonya, Litvanya, Slovakya, Slovenya, Bulgaristan ve Romanya. Bu Doğu Avrupa ülkelerinin hepsi Soğuk Savaş sırasında ya Sovyetler Birliği’nin bir parçası ya da uydu devletleriydi.

Hırvatistan ve Arnavutluk 2009 yılında;  Karadağ 2017’de, Kuzey Makedonya ise 2020’de NATO’ya katıldı.

Ukrayna savaşı, Biden yönetiminin Rusya’nın Ukrayna’nın NATO üyesi olmayacağına dair garanti talebini müzakere etmeyi reddetmesi ile kışkırtılmıştı. İstila, Rus oligarşisinin bir hizbini temsil eden Putin hükümetinin emperyalist kuşatmaya verdiği gerici ve pervasız bir yanıttı.

1997 yılında, Clinton yönetimi Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya’yı NATO’ya dahil etmek için bir kampanya başlatırken, Soğuk Savaş stratejisti ve “çevreleme” teorisinin yazarı George F. Kennan, “NATO’nun Rusya’nın sınırlarına kadar genişletilmesine bir şekilde ve bir yerde karar verildiğini” kabul etti. Kennan, “NATO’yu genişletmenin, Soğuk Savaş sonrası dönemde Amerikan politikasının en vahim hatası olacağı” uyarısında bulunuyordu.

Takip eden yirmi yıl içinde, tüm ABD siyaset kurumu ve medyası NATO’nun genişlemesini ve Rusya ile bir çatışmayı kışkırtma çabalarını benimsedi. Bu savaş hummasına, NATO’nun genişlemesine yönelik her türlü muhalefetin “Rus propagandası” olduğunun ilan edilmesi eşlik etti.

Siyaset bilimci John Mearsheimer geçen yıl patlak veren çatışma üzerine şunları yazmıştı: “Batı’daki ana akım görüş, Putin’in eski Sovyetler Birliği kalıbında daha büyük bir Rusya yaratmaya kararlı, akıldışı, halden anlamayan bir saldırgan olduğu yönünde. Dolayısıyla Ukrayna krizinin tüm sorumluluğunu [Putin] tek başına taşıyor.”

Mearsheimer şöyle devam ediyordu: “Ama bu hikâye yanlıştır. Şubat 2014’te başlayan krizin başlıca sorumlusu Batı ve özellikle de Amerika’dır. Kriz şu anda sadece Ukrayna’yı yok etmekle kalmayıp aynı zamanda Rusya ile NATO arasında nükleer bir savaşa dönüşme potansiyeli taşıyan bir savaşa doğru tırmanmıştır.”

ABD medyasının tüm anlatısı, savaşla ilgili tüm akılcı düşünceleri savaş yanlısı bir propaganda selinde boğmaya çalışmakta ve çatışmanın önceki tarihini görmezden gelmektedir.

Dünya Sosyalist Web Sitesi (WSWS) Uluslararası Yayın Kurulu Başkanı David North, Savaşla Geçen Çeyrek Yüzyıl: ABD’nin Küresel Egemenlik Yönelimi 1990-2016 adlı kitabının önsözünde, dönemin Başkanı Barack Obama’nın ABD’nin NATO üyesi Estonya’yı savunmak için savaşa gireceğini açıklamasının önemi hakkına şunları yazmıştı:

Kaç Amerikalı, Obama yönetiminin Estonya’daki siyasi açıdan istikrarsız ve pervasız sağcı hükümete verdiği askeri taahhüdün sonuçlarını anlamak bir yana, bu taahhüdü biliyor? Estonya’daki Tallinn ile Rusya’daki St Petersburg arasındaki mesafe sadece 230 mildir, yani New York City ile Washington DC arasındaki mesafeden on mil daha azdır.

NATO’nun Finlandiya’yı da kapsayacak şekilde genişletilmesi, nükleer silaha sahip en büyük iki güç olan ABD ile Rusya arasında doğrudan bir savaş tehdidini yeni bir düzeye çıkarmaktadır.

Ukrayna savaşında hayatını kaybeden yüz binlerce insana rağmen, ABD çatışmayı büyük çapta genişletmeye kararlıdır ve bu da tüm Avrupa’yı ve bütün insanlığı felaketle tehdit etmektedir. Bu savaş durdurulmalıdır. Savaşa karşı acilen, işçi sınıfının büyüyen mücadelelerine yönelen ve sosyalist bir programla donanmış kitlesel bir uluslararası hareket inşa etmek gereklidir.

Loading