Perspektif

Wuhan laboratuvarı yalanı ve ABD savaş propagandası

Senatör Rand Paul, R-Ky., 20 Temmuz 2021 Salı günü Washington’daki Capitol Hill’de Senato Sağlık, Eğitim, Çalışma ve Emeklilik Komitesi’nin COVID-19 konulu oturumunda üst düzey bulaşıcı hastalık uzmanı Dr. Anthony Fauci’ye sorular yöneltiyor. (AP Photo/J. Scott Applewhite, Pool) [AP Photo/J. Scott Applewhite]

Cumartesi günü Washington Post, COVID-19’un Wuhan Viroloji Enstitüsü’nden salındığına dair komplo teorisini destekleyen bir başyazı yayınladı.

Ancak Post’un “Wuhan’ın gizeminde yeni bir ışık ve geçmek bilmeyen sorular var” başlıklı son başyazısı, asılsız suçlamalar dizisini, COVID-19’un kökenlerinin bilimsel bir soru olarak incelenmesinden tamamen ayırarak önceki açıklamalarından bir adım daha ileri gidiyor.

Post’un yayın kurulu daha önceki başyazılarında, en azından bilimsel otak kanının “laboratuvar sızıntısı” komplo teorisini reddettiği gerçeğine değinmek zorunda hissetmişti. Ancak Post’un bilimsel ortak kanı akıntısına karşı yüzme görevi, bilimsel kanıtların ağırlığı doğal kökenler lehine biriktikçe daha zor hale gelmiştir.

Geçtiğimiz ay bilim insanları, tarihteki diğer tüm insan pandemilerine yol açan süreç olan zoonoz yoluyla, hayvanların Sars-CoV-2’yi insanlara doğrudan aktarmasının yollarını keşfettiler. Fransa Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi’nde evrimsel biyolog olan Dr. Florence Débarre tarafından yapılan en son çalışma, Wuhan pazarından alınan Sars-CoV-2 içeren örneklerin rakun köpekleri gibi hassas hayvanların DNA’sını da içerdiğini ortaya koydu.

Post’un başyazısı, iddialarını çürüten ve giderek artan bilimsel kanıtları görmezden gelmektedir.

Başyazı bilim insanları tarafından yüksek sesle kınandı. Aşı uzmanı Peter Hotez, “Açık olan bir şey var: eğer bu konuda gerçekten ‘yeni bir ışık’ varsa, bu Washington Post’tan gelmiyor” diye yazdı. “Bunların hepsi, büyük dergilerde yayınlanan bilimsel kanıtların üstünlüğünü göz ardı eden düşüncesiz spekülasyonlardır.”

Hotez devam etti, 

Yayın Kurulu’nun açıklamasını destekleyen tek bir bilimsel makale linki var mıydı? Ben bulamadım. Neden biliyor musunuz? Çünkü hiç yok.

Washington Post bu konuyla ilgili olarak bunu 3. ya da 4. kez yapıyor. Yani bu bir çaylak hatası ya da kaza değil. Burada bir gündem var. Eski usul Hearst-Pulitzer sansasyonel ya da magazin gazeteciliğinin sınırlarına dayanmaya başladı. Kokmaya başladı...

Bu, William Randolph Hearst’ün oynadığı role bir göndermedir. Hearst, demagojik ve sansasyonel habercilik yoluyla ABD’nin 1898 İspanya-Amerika Savaşı’na girmesi için sistematik olarak kışkırtıcılık yapan New York Journal’ın sahibi idi.

Hearst’ün rolü, sanatçı Frederic Remington’a gönderdiği iddia edilen telgrafla örneklendirilmiştir: “Siz fotoğrafları verin, ben de savaşı vereyim.” Amerika Birleşik Devletleri’nin İspanya’ya savaş ilan etmesinden bir hafta sonra Hearst, “Journal’ın savaşını nasıl buldunuz?” başlığını manşetine taşıdı.

Hearst’ün propagandasında olduğu gibi, COVID-19 salgınından Çin’i sorumlu tutma çabası da, savaşı meşrulaştırmak amacıyla Çin karşıtı yabancı düşmanlığını teşvik etmek için tasarlanmış, medya tarafından organize edilen bir nefret kampanyasıdır.

Hotez’in de doğru bir şekilde ifade ettiği gibi, bu bir hata değil, kasıtlı bir politikadır. Ancak Washington Post sadece kendisi ya da sahibi milyarder Jeff Bezos adına konuşmuyor. Amerikan devleti adına konuşuyor.

Şubat ayında, ABD Federal Soruşturma Bürosu Direktörü Christopher Wray, “pandeminin kökeninin büyük olasılıkla Wuhan’daki potansiyel bir laboratuvar olayı olduğunu” kamuoyuna açıkladı.

Wray bu açıklamayı, ABD’nin Tayvan konusunda Çin ile kasıtlı olarak bir çatışma çıkarmaya çalıştığı bir dönemde yaptı. Geçtiğimiz üç ay içerisinde ABD, Tayvan’da konuşlu ABD askerlerinin sayısını dört katına çıkarmak, “Tek Çin politikasını” sona erdirmek ve Tayvan’ı doğrudan silahlandırarak Çin’i adayı işgal etmeye teşvik etmek için harekete geçti.

Wray’in suçlaması aslında kasıtlı bir yalandır ve Bush yönetiminin 2003 Irak işgalini meşrulaştırmak için söylediği yalanlarla aynı doğrultudadır.

Post’un Wuhan Laboratuvarı yalanını yeniden gündeme getirmesi, hükümetin halka yalan söyleme hakkına sahip olduğu ilkesinin tüm ABD ve Batı medyası tarafından açıkça benimsenmesi bağlamı içinde yer almaktadır.

Bu ayın başlarında sızdırılan bir dizi belge, ABD hükümetinin, Ukrayna savaşına katılımı konusunda Amerikan kamuoyunu sistematik olarak yanlış yönlendirdiğini ortaya koydu. Belgeler 150’den fazla NATO askerinin Ukrayna’da konuşlandırıldığını ve NATO’nun Ukrayna silahlı kuvvetlerinin operasyonlarını esasen kendi operasyonlarıyla birlikte çalışabilir olarak gördüğünü ortaya koymuştur.

Bunun üzerine New York Times belgeleri yayınlayan kişinin kimliğini kamuoyuna açıklayarak birkaç saat sonra tutuklanmasına neden olurken, Washington Post “Sır saklamak, işleyen bir hükümet için esastır” diyerek Thomas Jefferson ve Amerikan devriminin diğer liderleri tarafından dile getirilen demokratik ilkeleri tamamen reddeden bir açıklama yaptı.

Ancak hükümet yalanlarının belki de en berbat savunusu Britanya’nın Guardian gazetesinden geldi; gazete başyazısında, hükümet yalanlarını ortaya çıkaran gerçek bilgilerin, “hayatları riske attığını” ve “asla görülmemesi gerektiğini” ilan etti.

Özellikle ciddi bir durumda veya savaş gibi ciddi bir zamanda, bir sızıntı düşmana yardım edebilir, müttefikleri dehşete düşürebilir, morali zayıflatabilir ve en azından potansiyel olarak askeri dengeyi değiştirebilir ve hayatları riske atabilir.

2013’te Edward Snowden ile birlikte çalışan Guardian Bush yönetimi tarafından “terörle savaş” kılıfı altında oluşturulan devasa izinsiz iç casusluk programını ortaya çıkarmıştı. Şimdi gerçek bilgilerin ifşa edilmesinin “moralleri bozacağı” yönündeki açıklaması, medyanın ne ölçüde devletin bir uzantısı haline geldiğini kanıtlamaktadır.

“Savaş sırasında” gerçek bilgilerin yayınlanmasının kabul edilemez olduğu nitelemesi anlamsızdır; çünkü ABD zaten onlarca yıldır sürekli olarak savaş halinde. Gerçekte, Guardian Snowden’ın ifşaatlarını haberleştirdiğinde de ABD savaştaydı. Bu mantığa göre, Guardian’ın 2013’teki ifşaatları “asla görülmemeliydi” çünkü onlar da “morali” zayıflatacaktı.

Guardian başyazısını şu ifadelerle sonlandırıyor:

Avrupa açısından en önemli husus, Ukrayna’nın Rus hava gücüne karşı kendini savunma kabiliyeti konusunda belgelenen şüphelerdir. Bu bilgi asla bu şekilde kamuoyuna yansımamalıydı. Ukrayna’nın silah stoklarının düşük olması, beklenen bahar taarruzunu gerçekleştirmenin zor olacağı ve Kiev’i Rus karşı saldırılarına karşı oldukça savunmasız bırakacağı anlamına gelebilir. Bu da daha az kararlı bir taarruz ve bunun yerine daha düşük yoğunluklu uzun süreli bir çatışma anlamına gelebilir. Eğer sonuç bu olursa, o zaman bu sızıntılar tarihin akışını da değiştirmiş olacaktır.

Başka bir deyişle, savaşa askeri bir çözüm ihtimalinin olmadığını göstererek, sızıntılar kamuoyunu savaşın barışçıl çözümünü desteklemeye teşvik ederek “morali zayıflatacaktır”.

Bu yalanın yüceltilmesinden başka bir şey değildir. Medya, “sızıntılar” ve “devlet sırları” hakkındaki tüm yaygaranın ardında, halkın neler olup bittiğini bilmemesi gerektiği ilkesini savunuyor.

Aynı zamanda medya, savaşın daha da tırmanmasını meşrulaştırmak için sızıntılarla ilgili kendi haberlerini çarpıtmaya çalışıyor. Sızıntılarla ilgili Cumartesi günü yayınlanan bir makalede New York Times şöyle yazdı: “Ukrayna’da bazı kişiler, - kuvvetlerinin daha fazla silah ve mühimmata ihtiyaç duyduğu konusunda- aylardır söylediklerinin doğrulanması olarak ifşaatları memnuniyetle karşıladı.”

Bu da bizi Wuhan Laboratuvarı yalanına geri götürüyor. Ukrayna’daki savaşla ilgili gerçek bilgilerin sızdırılmasına karşı medyanın sıraya dizilmesi Rusya ile çatışmayı güçlendirmeyi amaçlıyorsa, Wuhan Laboratuvarı yalanı da Çin ile savaşı desteklemeyi amaçlamaktadır.

Bu açıdan Biden’ın “Amerikan askerlerini Ukrayna’ya savaşmaya göndermeyeceğim” yalanından ya da Beyaz Saray’ın Ukrayna savaşına “NATO’nun dahil olmadığı” yalanından temelde farklı değildir.

Ancak nihayetinde, ABD hükümetinin ve medyasının kamuoyuna sistematik olarak yalan söyleme çabaları, hükümetin propaganda söylemiyle çelişen gerçek ifadelerin, bilgilerin ve belgelerin erişilebilir olduğu internet ve sosyal medya üzerinde temellenmektedir.

Bu gerçeklik, ABD hükümetinin ve büyük medya kuruluşlarının interneti sansürleme ve ABD’nin savaş suçlarını ifşa edenlere zulmetme yönündeki sistematik çabalarını açıklamaktadır. Wikileaks’in yayıncısı Julian Assange dört yıldır hapiste ve ABD’de Casusluk Yasası uyarınca iade edilip yargılanmakla karşı karşıya. Sol görüşlü savaş karşıtları ise amansız bir sansür kampanyasına maruz kalmaktadır.

Eğer geometrik aksiyomlar insan çıkarlarını etkiliyorsa, bunları da çürütmek için, bazı girişimler yapılacaktır diye ünlü bir söz vardır. Şimdi, devletin Çin’le bir savaşı kışkırtmadaki çıkarları, aksi yöndeki ezici bilimsel ortak kanıya rağmen Wuhan laboratuvarı komplo teorisinin desteklenmesini gerektiriyor.

ABD egemen sınıfının savaş yönelimi, tüm toplumsal yaşamın devlete tabi kılınmasının ve ABD medyası tarafından gittikçe daha diktatörce ilkelerin ilan edilmesinin aracıdır. Egemen sınıfın çıkarları ile bilimin çatıştığı yerde, ABD medyası bilimsel gerçeğin savaş sunağında feda edilmesi gerektiğini açıkça ortaya koymuştur.

Loading