Perspektif

Savaşa karşı mücadele ve seçimlerde işçi sınıfının perspektifi

30 Nisan’da düzenlenen 2023 Uluslararası Çevrimiçi 1 Mayıs Toplantısı’nda Sosyalist Eşitlik Grubu temsilcisi Ulaş Ateşçi tarafından yapılan konuşma. Tüm konuşmaları görüntülemek için wsws.org/mayday adresini ziyaret edin.

Bu 1 Mayıs’ı, Ukrayna’daki savaşın ABD-NATO ile Rusya arasında doğrudan bir çatışmaya doğru ilerlediği koşullarda karşılıyoruz.

Toplumsal Eşitlik İçin Uluslararası Gençlik ve Öğrenciler’in tüm insanlığı nükleer bir felaketle tehdit eden bu savaşa karşı küresel bir hareket inşa etme kampanyası, bu tehlikeye karşı dünya çapındaki tek devrimci sosyalist muhalefeti temsil etmektedir. Egemen seçkinler arasında savaş karşıtı bir hizip söz konusu değildir.

NATO’nun Rusya’ya karşı savaşında yeni bir tırmanışın parçası olan Finlandiya’nın NATO üyeliği üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılan oylama bunu bir kez daha kanıtlamıştır.

Türkiye'deki milletvekilleri 30 Mart 2023 Perşembe günü geç saatlerde Ankara'daki parlamentoda Finlandiya'nın NATO'ya katılma teklifi lehinde oy kullandı. Macaristan Parlamentosu'nun da Helsinki'nin üyeliğini onaylamasından günler sonra, 276 milletvekilinin tamamı oybirliğiyle Finlandiya'nın teklifi lehine oy verdi. [AP Photo/Burhan Ozbilici]

Hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önderlik ettiği kapitalist iktidar bloğu hem de Kemalist Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) önderlik ettiği burjuva muhalefet ittifakı, Finlandiya’nın NATO üyeliğini oybirliğiyle kabul etti. Kürt milliyetçisi Halkların Demokratik Partisi (HDP), NATO güçlerinin argümanını tekrarlayarak “Finlandiya’nın güvenlik kaygılarını meşru gördüğünü” ilan ederek oylamaya katılmadı. Burjuva muhalefetin arkasına dizilen sahte solcu Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekilleri de NATO’nun genişlemesine karşı çıkmayarak sosyalist ya da anti-emperyalist bir parti olmadığını açıkça ortaya koydu. Bu oylama, özetle, burjuvazinin ve üst orta sınıfın tüm siyasi temsilcilerinin emperyalizme açık bir bağlılık ilanıydı.

Bu aynı zamanda, Lev Troçki’nin Sürekli Devrim Teorisi’ni çarpıcı bir şekilde doğrulamaktadır. Troçki, yaklaşık 90 yıl önce, Stalinist bürokrasi tarafından sürgün edildiği İstanbul Büyükada’da şöyle yazmıştı:

Burjuva gelişmesi gecikmiş ülkelerle, özellikle de sömürge ve yarı sömürge ülkelerle ilgili olarak, sürekli devrim teorisi, bu ülkelerin demokrasiye ve ulusal kurtuluşa ulaşma görevlerinin tam ve gerçek çözümünün ancak boyunduruk altındaki ulusun, özellikle de köylü kitlelerinin lideri olarak proletaryanın diktatörlüğü yoluyla mümkün olabileceğini ifade eder.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun yüzüncü yıldönümünde, burjuvazi Kürt sorunu başta olmak üzere temel demokratik sorunları çözmekten ve emperyalizmden bağımsızlığı sağlamaktan bütünüyle acizdir. Ancak küresel ölçekte yerine getirilebilecek bu görevler, uluslararası sosyalist bir program temelinde tüm ezilen kitleleri arkasına alacak işçi sınıfına düşmektedir.

6 Şubat’taki Türkiye-Suriye deprem felaketi de kapitalist ulus devlet sisteminin ve burjuva egemenliğinin zamanını doldurduğunun ve küresel toplumun ihtiyaçlarıyla tamamen uyumsuz olduğunun bir başka acı örneğini oluşturmaktadır.

DEUK, Ukrayna’daki savaşın Stalinist bürokrasinin 1991’de SSCB’yi dağıtması ve ardından Ortadoğu ve Orta Asya’da 30 yılı aşkın süredir devam eden emperyalist saldırganlık göz önünde bulundurulmaksızın anlaşılamayacağını açıklamaktadır. Afganistan, Irak ve Libya’nın ardından Suriye’de Türkiye’nin de aralarında olduğu NATO güçleri, 2011’den beri bir rejim değişikliği savaşıyla en az yarım milyon kişinin ölümüne ve milyonlarca insanın sığınmacı haline gelmesine yol açtılar. Bu, ülkenin parçalanması ve altyapısının mahvedilmesi anlamına geliyordu. Bu emperyalist saldırganlık, Suriye’deki deprem felaketini daha da ağırlaştırdı. Üstelik ABD ve Avrupalı emperyalist güçler Ukrayna’daki savaşa 100 milyar dolardan fazla para akıtır ve trilyonlarca doları militarizme aktarırken, milyonlarca depremzedeyi kaderlerine terk ettiler ve göstermelik olanlar dışında neredeyse hiç acil yardım sağlamadılar.

Havadan çekilen fotoğraf Türkiye'nin güneyindeki Kahramanmaraş'taki yıkımı gösteriyor, 8 Şubat 2023, Çarşamba. (Ahmet Akpolat/DIA AP aracılığıyla) [AP Photo/Ahmet Akpolat]

Bilim insanlarının açıkladığı üzere, Türkiye ve Suriye’de yaklaşık 150 bin insanın hayatına mal olduğu tahmin edilen bu toplumsal felaket öngörülebilir ve önlenebilirdi. Ancak COVID-19 pandemisinde uygulanan “hayatlardan önce kâr” politikası, bu ve benzeri felaketlerde de geçerlidir.

Doğrusu, ne Erdoğan hükümeti ne de sahte solun arkasına dizildiği burjuva muhalefet, deprem, pandemi, iklim değişikliği gibi yıkıcı sonuçları önlenebilir felaketlere karşı halk sağlığını korumakla ilgilenmektedir. Dolayısıyla, yaşama, barınma ve sağlık gibi en temel demokratik ve sosyal hakları elde etme mücadelesi, iktidarın işçi sınıfına aktarılması ve dünya çapında sosyalist bir toplum kurma mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır.

On milyonlarca insanı sarsan tarihi bir felaket olan 6 Şubat depremleri, dünya çapında olduğu gibi Türkiye’de de sınıfsal gerilimlerin ve toplumsal öfkenin tırmandığı koşullarda meydana geldi ve tırmanışı daha da artırdı. Türkiye’de yıllık gerçek enflasyon oranı halen yüzde 110’un üzerinde. Özellikle COVID-19 pandemisi sonrasında işçi sınıfından mali sermayeye muazzam bir servet aktarımı yaşanırken, tüm sendikal aygıtlar ve kapitalist siyaset kurumu bir toplumsal patlamanın ne olursa olsun engellenmesi gerektiği konusunda hemfikirdir.

Bu yüzden, Kürt milliyetçi hareketini ve sahte solu da içeren burjuva muhalefet ittifakı, 14 Mayıs’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerini kazanmalarının ve bir hükümet değişikliğinin meydana gelmesinin tek çare olduğunu iddia ediyor.

Sosyalist Eşitlik Grubu, bu iddiayı apaçık bir yalan olarak reddetmektedir. Erdoğan’ın sağcı ittifakı gibi emperyalizmin ve egemen sınıfın hizmetinde olan burjuva muhalefet, doğası gereği, işçi sınıfının ve gençlik kitlelerinin temel toplumsal ve demokratik sorunlarını çözmekten acizdir.

Nasıl bir hükümet kurulursa kurulsun kesin olan tek bir şey var: Demokratik yönetim biçimlerinin artan jeopolitik ve sınıfsal gerilimlerin basıncı altında dünya çapında çöktüğü koşullarda, Türkiye’de bankaların ve büyük şirketlerin yeni hükümetinin dışarıda militarizme ve içeride sınıf savaşına yönelmesi kaçınılmazdır.

İşçi sınıfının ve gençliğin önündeki en acil görev, emperyalizmden ve burjuvaziden siyasi ve örgütsel bağımsızlığını sağlamak ve savaşa ve kapitalizme karşı kitlesel devrimci mücadelelere hazırlanmaktır. Bu, yüzyıl önce kurulan Troçkist hareketin tek sürdürücüsü olan Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin Türkiye şubesi olarak Sosyalist Eşitlik Partisi’ni kurmak demektir. Bu perspektifle hemfikir olan tüm dinleyicileri bu mücadeleye katılmaya çağırıyoruz.

Loading