Perspektif

Erdoğan ve Kılıçdaroğlu, sığınmacıların sınır dışı edilmesi ve “yasa ve düzen” gerici programında birleşti

Pazar günü yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turuna günler kala, hem Cumhur İttifakı’nın adayı Recep Tayyip Erdoğan hem de Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu, milyonlarca sığınmacının sınır dışı edilmesi ve “terörle mücadele” adı altında bir “yasa ve düzen” rejimi kurma programında birleşti.

AP Photo/Türkiye Cumhurbaşkanlığı, AP Photo aracılığıyla Photo by Cumhuriyet Halk Partisi / CC BY-NC-SA 4.0 [AP Photo]

Seçimin ilk turunda oyların yüzde 5,2’sini (2,8 milyon oy) alarak üçüncü olan aşırı sağcı Ata İttifakı’nın adayı Sinan Oğan ikinci turda Erdoğan’a desteğini açıklarken, ittifakın ana partisi olan Zafer Partisi dün Kılıçdaroğlu’na desteğini ilan etti. Zafer Partisi, 14 Mayıs’taki milletvekili seçimlerinde oyların yüzde 2,2’sini (1,2 milyon oy) almıştı. Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasında yaklaşık 2,5 milyon oy farkı vardı.

Kılıçdaroğlu’nun yıllardır yürüttüğü sığınmacı karşıtı gerici propagandanın 14 Mayıs’taki ilk turun ardından “terörle mücadele” söylemiyle birlikte ana kampanya teması haline gelmesi, tüm işçilere yönelik bir uyarıdır.

Bu durum, Erdoğan’a “alternatif” olduğunu iddia ettikleri Kılıdaroğlu’nun arkasına dizilen Kürt milliyetçisi Halkların Demokratik Partisi (HDP)-Yeşil Sol Parti’nin (YSP) ve sahte sol partilerin siyasi iflasını ortaya koymaktadır. Bu güçler, kitlelerin büyüyen toplumsal muhalefetini egemen sınıfın emperyalizm yanlısı bir diğer sağcı hizbinin arkasına yönlendirerek, işçi sınıfının Erdoğan’a karşı gerçekten sol bir meydan okumada bulunmasının engellenmesine yardımcı oldular.

Siyaset kurumunun yalanlara dayanan iddialarının aksine, Afganistan, Irak ve Suriye’deki emperyalist savaşlardan kaçan savunmasız sığınmacılar, Türkiye’deki işçilerin ve gençlerin sosyal ve demokratik haklarına bir tehdit oluşturmamaktadır.

Aynı şekilde, Erdoğan hükümeti, “terörle mücadele” adı altında temel demokratik haklara saldırmış ve bir polis devleti inşa etmiştir. Parti liderleri dahil binlerce HDP’linin hapse atılması, seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınması ve diğer birçok devlet baskısı, “terörle mücadele” gerekçesine dayandırılmaktadır. Türkiye’nin Suriye ve Irak’ta devam eden yasa dışı askeri varlıklarının gerekçesi de aynıdır.

Hem Erdoğan’ın hem de Kılıçdaroğlu’nun temelde hemfikir olduğu bu gündem, NATO’nun Rusya’ya karşı savaşı tırmanırken Türkiye’de ve dünya çapında derinleşen ekonomik ve toplumsal kriz koşullarında burjuvazinin işçi sınıfına ve temel demokratik haklara yönelik saldırısının çerçevesini oluşturmaktadır.

Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) Türkiye şubesi olan Sosyalist Eşitlik Grubu (SEG), işçileri ve gençleri, emperyalizm yanlısı her iki adayı ve gerici programlarını reddetmeye, işçi sınıfının siyasi bağımsızlığı ve uluslararası birliği uğruna mücadele etmeye çağırıyor. Doğrusu, egemen sınıfın tüm gerici hiziplerine karşı sığınmacıları savunmadan ve emperyalist savaşa karşı çıkmadan temel demokratik hakları savunmak mümkün değildir.

Dün Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ, Kılıçdaroğlu ile düzenlediği ortak basın toplantısında, uluslararası ölçekte aşırı sağcı ve faşizan hareketlerin öne sürdüğü savları yineledi. Özdağ, “Türkiye'nin ‘göçmenistan’ olmasını istemiyorsanız, kızınız sokağa çıktığı zaman endişelenmek istemiyorsanız … 28 Mayıs’ta 13 milyon sığınmacıyı vatanına yollayacak politikaya destek verin ve Kemal Kılıçdaroğlu’na oy verin,” dedi.

Özdağ’ın resmi rakamlarla 4 milyon civarındaki sığınmacıya tiksindirici bir şekilde potansiyel tecavüzcüler olarak saldırması sadece ona özgü değildir. Hem Sinan Oğan’ın hem de Zafer Partisi’nin söylemlerini benimsemiş olan Kılıçdaroğlu da birkaç gün önce “Gelen kaçaklar, kızlarımızın hayatını tamamen karartmadan, vatanını seven sandığa gelsin,” diyordu. Bu arada Özdağ, basın toplantısından önce Twitter’da, duvarlara “Suriyeliler gidecek” yazan CHP Gençlik Kolları’na teşekkür etti. Özdağ’ın konuşmasının ardından taraftarları “Bozkurt Ümit” sloganları attılar.

Özdağ, bugün Erdoğan’ın Cumhur İttifakı’ndaki ana müttefiki olan faşist Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) kökenli azılı bir sığınmacı düşmanıdır. Babası Kurmay Yüzbaşı Muzaffer Özdağ, 1960’ta düzenlenen askeri darbede cuntanın üyesiydi.

Özdağ, 15 Temmuz 2016’da Erdoğan’a karşı düzenlenen NATO destekli askeri darbe girişiminin ardından MHP’den kopan Meral Akşener’in kurduğu İYİ Parti’nin liderleri arasında yer aldı. Bugün İYİ Parti, Kılıçdarğlu’nun Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile birlikte Millet İttifakı’nın başını çekiyor.

Özdağ’ın Kılıçdaroğlu’na desteğinin ardından Zafer Partisi ile Millet İttifakı’nın üzerinde anlaştığı yedi maddelik bir protokol yayımlandı. Protokolün amaç bölümünde, Erdoğan’ın egemen sınıfın çıkarları doğrultusunda izlediği politikaların yol açtığı sosyal yıkımın faturası sığınmacılara kesiliyor ve işçi sınıfının temel sosyal taleplerinin devlet baskısı ile karşılık bulacağı haber veriliyor.

Protokolün amacı, “millî birlik ve beraberliğin sağlanması, yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar ve ağır ekonomi sorunlarının çözümü, Türkiye için ağır bir güvenlik ve demografi sorunu oluşturan sığınmacı ve kaçakların gönderilmesi için ortak çalışma ve iş birliği detaylarının tespit edilmesi” olarak ifade ediliyor.

Anlaşmada “Başta Suriyeliler olmak üzere tüm sığınmacılar ve kaçaklar en geç 1 yıl içerisinde ülkelerine geri gönderilecektir,” diye ilan edildi. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere ve iç hukuka göre bu tehcir planı yasa dışıdır. Ne var ki, Avrupa Birliği’nin “Avrupa Kalesi” politikası ve Erdoğan’ın bu politika ile yaptığı işbirliği, temel demokratik bir hak olan sığınma hakkını pratikte büyük ölçüde ortadan kaldırılmıştır.

Protokolde ayrıca 12 Eylül 1980 darbesi sonrası yapılan anayasada “değiştirilemez” ilan edilen ilk dört maddenin yanı sıra Kürtleri ve diğer azınlıkları Türk ilan eden 66. maddenin değiştirilmemesi karar altına alındı.

“Bütün terör örgütleri ile etkin ve kararlı mücadele” taahhüdünde bulunan belgede, “terörle bağlantısı hukuki kanıtlarla sabit olan mahalli idare yöneticileri yerine devlet görevlileri ataması uygulamasına yargı kararı çerçevesinde devam edilecektir,” deniyor.

Bu da Erdoğan hükümetinin Kürt illerindeki seçilmiş HDP’li belediye başkanlarını yargı kararı olmaksızın görevden alıp yerlerine devlet görevlisi atama politikasının, “yargı kararı” çerçevesinde sürdürüleceğini ifade etmektedir.

CHP’nin Kürt halkına ve siyasetçilerine yönelik devlet baskısına vermiş olduğu desteğe rağmen ABD ve NATO emperyalizmine ortak yönelimleri temelinde Kılıçdaroğlu’nu destekleyen HDP-YSP, dün yaptıkları bir MYK toplantısının ardından ikiyüzlü bir açıklama yayımlayarak “kayyum atama” konusunda sağlanan uzlaşmayı eleştirdi. Ancak HDP-YSP, sığınmacıların bir yıl içinde sınır dışı edilmesi ve diğer antidemokratik maddelere itiraz etmedi.

Zafer Partisi ile Millet İttifakı arasındaki anlaşma, Kılıçdaroğlu’nun tüm çabalarına rağmen Oğan’ın Pazartesi günü Erdoğan’a destek açıklamasının ardından geldi. Oğan, Erdoğan ile hemen hemen aynı şartlar çerçevesinde anlaştıklarını duyurarak “Her türlü terör örgütüne kesintisiz, istikrarlı bir mücadele devam ettirilecektir. Sığınmacılar ve kaçaklar meselesinde artık bir takvim mevcuttur,” diye ilan etmişti.

Erdoğan Salı günü bir mitingde “CHP Genel Başkanı … güya ‘Gandi Kemal’ olarak başladığı siyasi yolculuğunu, böylece ‘Nazi Kemal’ olarak bitirecektir,” diyordu. Ancak Erdoğan’ın gerici sicili ve Oğan ile ittifakı, sığınmacılar konusunda Kılıçdaroğlu’na yönelttiği eleştirilerin boş bir demagoji olduğunu ortaya koymaktadır.

Erdoğan, verdiği bir röportajda, hükümetinin hâlihazırda başlatmış olduğu “sığınmacıları geri gönderme” politikasını sürdüreceğinin altını çizdi: “Biz başından beri sığınmacıların güvenli ve gönüllü geri dönüşlerini zaten destekliyoruz. Şimdiye kadar 560 bine yakın sığınmacı terörden arındırılan bölgelere döndü. Suriye'den terör örgütleri temizlendikçe bu sayı daha da artacak.”

2016 yılından bu yana Ankara, Suriye'nin kuzeyinde bir Kürt devletinin ortaya çıkmasını engellemek için ABD destekli Kürt milliyetçisi Halk Savunma Birlikleri’ni (YPG) hedef alan çok sayıda harekât düzenledi. Bugün Türk ordusu, İslamcı vekilleriyle birlikte bölgenin önemli bir bölümünü işgal etmiş durumda.

Erdoğan hükümeti, bu yerlere yasa dışı bir şekilde yapılan konutlara Suriyeli Arapları yerleştirerek bir Kürt devleti olasılığını tamamen ortadan kaldırmayı planlıyor. Bu kirli plana, Rusya destekli Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile ilişkileri yeniden tesis etme çabaları eşlik ediyor.

Kılıçdaroğlu’nun arkasına dizilen ve sığınmacı karşıtı kampanyasına sessiz kalan sahte sol partiler, Kılıçdaroğlu’nu desteklemesini umdukları Oğan’ın Erdoğan’ı desteklemesine sinik bir şekilde tepki verdiler.

Milletvekili seçiminde yaklaşık 1 milyon oy alan Türkiye İşçi Partisi (TİP), Erdoğan ile Oğan’ın yüzlerini birleştirdiği bir görsel yayınlayarak “Kaybedeceksin Erdoğan!” diye yazdı. TİP, Oğan’ın arkasındaki başlıca güç olan Zafer Partisi ile Kılıçdaroğlu’nun kurduğu ittifaka ise itiraz etmedi. TİP, şu anda Kılıçdaroğlu için aktif bir kampanya yürütüyor.

TİP’in içinden çıktığı Stalinist Türkiye Komünist Partisi (TKP) de Salı günü yaptığı açıklamayla Kılıçdaroğlu’na oy verme çağrısı yapıyor ve kendi siyasi iflasını şöyle ortaya koyuyordu: “Bu oy ne birbiriyle Amerikancılık, yobazlık, göçmen düşmanlığı yarıştıran iki aday arasında bir tercih ne de daha seçim süreci tamamlanmadan yeni ittifaklara yelken açan Cumhur İttifakı ya da Millet İttifakı’ndan birini kabullenmek anlamına gelir.”

Sosyalist Eşitlik Grubu, sahte solun Kılıçdaroğlu’nu desteklemekten başka bir alternatif olmadığı iddiasını reddetmektedir. Aksine, seçim süreci Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a alternatif olmadığını göstermiştir. Tek çıkış yolu, egemen sınıfın her iki emperyalizm yanlısı sağcı adayını reddederek işçi sınıfını uluslararası sosyalist ve savaş karşıtı bir program temelinde bağımsız olarak seferber etme mücadelesinden geçmektedir. Bu, DEUK’un Türkiye şubesi olarak Sosyalist Eşitlik Partisi’nin inşa edilmesi demektir.

Loading