Roger Waters Berlin’de: Faşizm, militarizm ve savaşa karşı güçlü bir müzikal ve politik duruş

Roger Waters, This Is Not a Drill turnesi kapsamında 17-18 Mayıs’a Berlin’deydi. Neredeyse tüm biletlerin tükendiği konserler, Spree Nehri kıyısındaki Mercedes-Benz Arena’da iki heyecan verici akşam yaşattı. Her kuşaktan binlerce Berlinli, Pink Floyd’un kurucularından biri ve artık neredeyse 80 yaşında olan Roger Waters’ın müziğinin yanı sıra açık siyasi söylemlerini de alkışlarla karşıladı.

Roger Waters Berlin’de sahne alıyor

Burjuva politikacılar ve medya bu durum karşısında hayal kırıklıklarını gizleyemediler ve tiksindirici provokatif kampanyalarını yoğunlaştırarak tepki gösterdiler. BZ, “Roger Waters antisemitizmi de beraberinde getiriyor”; Berliner Morgenpost, “Roger Waters Berlin’de eleştirmenlerine zorbalık yapıyor” diye yazdı; Rolling Stone bile konserleri bir “korku senfonisi” ve Waters’ı da “müzikal bir Reichsbürger” olarak kınadı. Reichsbürger, Almanya’da Alman İmparatorluğu’nu 1871’de olduğu gibi yeniden kurmayı amaçlayan aşırı sağcı bir hareket.

Şehrin sefil siyasi seçkinleri de benzer bir tavır sergiledi. Yeni Berlin Kültür Senatörü Joe Chialo (Hristiyan Demokrat Birlik, CDU), konseri “mümkün olan en sert şekilde” kınadı ve Waters’ı da antisemitizmle suçladı. Selefi Klaus Lederer (Sol Parti) ise Die Zeit’a verdiği bir mülakatta Waters’ın Frankfurt’ta olduğu gibi “bir belediye salonunda çalması” halinde konseri “engellemeye” çalışacağını açıkladı.

Waters’ın Pazar günü Olimpiyat Salonu’nda başarılı bir konser daha verdiği Münih’te de karalama kampanyası devam etti. Münih ve Yukarı Bavyera Yahudi Dini Cemaati Başkanı Charlotte Knobloch, salonun önünde düzenlenen küçük bir mitingde Waters’ı “Yahudi karşıtı bir kundakçı” olarak niteledi.

Süddeutsche Zeitung, Waters’ın “zaten tartışmalı olan konserinden birkaç saat önce sosyal medyada antisemitik bir paylaşımla dikkat çektiğini” yazdı. Şarkıcı, İsrail’i “zalim, ırkçı bir rejim” olarak tanımladığı bir mesaj yayımlamıştı.

Politikacılar ve medya tarafından Waters’ı bastırmak için kullanılan yöntem oldukça kirlidir. Aşırı sağcı güçlerin gidişatı belirlediği İsrail hükümetinin baskıcı, anti-demokratik ve son derece savaşçı politikalarına yönelik her türlü muhalefet, antisemitizm suçlamasıyla susturulmak istenmektedir.

Üstelik antisemitizm suçlamasını dile getirenler, Ukrayna’daki faşist ve neo-Nazi güçleri açıkça destekleyen ve aynı zamanda Almanya’da aşırı sağı güçlendiren partilerdir. Son yıllarda Alman Federal Meclisi (Bundestag) tarafından kabul edilen “antisemitizm kararları”nın hepsinin, liderleri Holokost’u önemsizleştiren ve Nazi Wehrmacht’ını (silahlı kuvvetler) yücelten faşist Almanya İçin Alternatif (AfD) partisi tarafından desteklenmesi dikkat çekicidir.

Waters, Almanya’daki sağcı medya ve siyasi güruh tarafından sindirilmeyi reddetti. Tüm düzen partilerinden oluşan bir koalisyonun Waters’ın 28 Mayıs’ta festival salonunda sahne almasını yasaklamaya çalıştığı Frankfurt’ta Waters, mahkemede ifade ve sanat özgürlüğü hakkını savundu.

Berlin’deki konser, büyük alkışlar eşliğinde, sahnenin üzerine yerleştirilen video ekranlarındaki şu mesajla başladı: “Kamu yararını ilgilendiren bir konu: Frankfurt’ta bir mahkeme benim antisemitist olmadığıma karar verdi. Mükemmel. Açıklığa kavuşturmak için: antisemitizmi kayıtsız şartsız kınıyorum.”

Bunu her konserin başında verilen aynı mesaj izledi: “Eğer siz de ‘Pink Floyd’u seviyorum ama Roger’ın politikalarına katlanamıyorum’ diyenlerdenseniz, hemen şimdi defolup bara gitmenizde fayda var.” Ama kimse bara gitmedi ve mesaj yine güçlü alkışlarla karşılandı.

Takip eden iki buçuk saat, egemen çevrelerin Waters’ı neden kınadığını ve turnesini neden durdurmak istediğini açıkça ortaya koydu. WSWS’nin turne ile ilgili daha önceki bir incelemesinde belirttiği gibi, “Neredeyse her şarkı günümüzün acil sorunlarıyla ilgili: emperyalist savaş, faşizm, milliyetçilik zehri, sığınmacıların kötü durumu, devlet baskısının kurbanları, küresel yoksulluk, toplumsal eşitsizlik, demokratik haklara saldırı ve nükleer yok oluş tehlikesi.”

İşte Berlin’deki konserin en unutulmaz anlarından sadece birkaçı. Gecenin son şarkılarından biri, 1983 tarihli Pink Floyd albümü “The Final Cut”tan “Two Suns in the Sunset” oldu. Şarkı nükleer bir savaşın yıkıcı etkileri konusunda uyarıda bulunuyor. Şarkının video animasyonu şok edici ve dokunaklı. Videoda, evine ailesinin yanına gitmekte olan ve nükleer felaket tarafından gafil avlanan bir adam gösteriliyor.

Şarkıyı duyururken Waters, Kıyamet Günü Saati’nin şu anda gece yarısına 90 saniye kaldığı uyarısında bulundu: “Ve kesin olan bir şey var: Gelecek yıl, 90 saniyeden daha az olacak; çünkü bu yıl geçtiğimiz yıldan daha tehlikeli bir yıl oluyor. Bu pisliklerin dünyayı yok etmesini durdurun, şu anda yaptıkları da bu; çünkü umurlarında değil.”

"Savaş Suçlusu"

Waters, asıl savaş kışkırtıcılarının kimler olduğu konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmadı. “Amused to Death” (1992) adlı solo albümünde yer alan bir başka savaş karşıtı şarkı “The Bravery of Being Out of Range” için Ronald Reagan’dan bu yana tüm ABD başkanlarının portreleri “Savaş Suçlusu” sloganı ve savaş suçlarının bir listesiyle birlikte sergilendi. Waters, George W. Bush’u “kitle imha silahları” hakkındaki yalanları, Barack Obama ve Donald Trump’ı ise “insansız hava araçlarıyla işledikleri cinayetler” nedeniyle yerden yere vurdu. Görevdeki ABD Başkanı Biden’a atıfta bulunarak “Daha yeni başlıyor...” dedi.

Waters’ın solo kariyerinde öne çıkan bir diğer şarkı ise 1987 tarihli “Radio K.A.O.S.” albümünde yer alan “The Powers That Be” şarkısıydı. Şarkı, “güç sahiplerine” ve onların mevcut ve geçmiş suçlarına yönelik sert bir ithamdır. Uğultulu sirenler ve silah sesleri eşliğinde, ağır silahlı yağmacı polis birlikleri ya da faşist haydut grupları, kurbanlarından bir seçkiyle birlikte ekranlarda gösterilir. Bunlar arasında Naziler tarafından öldürülen Sophie Scholl ve Anne Frank; “Avrupa Kalesi” tarafından öldürülen göçmenler; Filistin’deki İsrail işgal rejiminin ve ABD’deki polis şiddetinin kurbanları yer alıyor. Şarkı şu sözlerle sona eriyor: “Vay canına! Neden bu kadar acımasızlar? Çünkü direnişimizi ezmek ve dünyayı yönetmeye devam etmek istiyorlar.”

"Anne Frank"

Gösterinin tamamı “güç sahipleri”nin karşısına dikilme çağrısıdır. Waters, “Another Brick in the Wall”, “Comfortably Numb” ya da “In the Flesh” (antisemitizm ve faşizme karşı bir şarkı) gibi ölümsüz Pink Floyd klasiklerinin yanı sıra son solo albümlerini de kullanıyor.

Waters’ın son albümü “Is This the Life We Really Want?”tan “Déjà Vu” (2017) ile “Run like Hell” (“The Wall”-1979) bir bütün oluşturuyor ve meşhur “İkincil Cinayet” videosundan yola çıkarak ABD’nin Irak’taki savaş suçlarını ele alıyor. Chelsea Manning tarafından sızdırılan ve WikiLeaks tarafından yayınlanan video, Amerikan askerlerinin Irak’ın başkenti Bağdat’ta bir ABD Apaçi helikopterinden silahsız sivillere ve gazetecilere ayrım gözetmeksizin ateş ettiğini gösteriyordu. Sunum şu çağrıyla son buluyor: “Julian Assange’ı Serbest Bırakın! Katilleri hapsedin!” İzleyiciler bu çağrıya büyük bir alkışla karşılık verdi.

“Katilleri Hapsedin”

Özellikle Waters’ın video ekranlarında sık sık büyük harflerle gösterilen açık siyasi ifadelerine seyircilerin alkışlarla karşılık vermesi gösterinin yinelenen bir özelliğiydi. “Tüm imparatorlukların canı cehenneme”, “Dronların canı cehenneme”, “İnsanları evlerinde bombalamanın canı cehenneme”, “Kahrolsun işgal” ve “İnsan Hakları.” Aynı güçlü tepki “Sheep” (“Animals” - 1977) şarkısı sırasındaki militan direniş çağrılarına da verildi: “Savaşa Diren,” “Faşizme Diren,” “Militarizme Diren,” “Kapitalizme Diren.”

Konserin bir diğer güçlü yanı da net siyasi odağın hiçbir zaman harika müziğin önüne geçmemesiydi. Aksine, biçim ve içerik karşılıklı olarak birbirini besleyen bir bütünlük oluşturdu. Waters ve tüm grubu en üst müzikal seviyede çaldı. Waters’ın Detroit’teki konseri hakkında daha önce yazdıklarımız Berlin’de de doğrulandı:

Waters, Lev Troçki’nin “gerçekliğe karşı bir protesto ... her zaman gerçekten yaratıcı bir eserin parçasını oluşturur” ve sanattaki her yeni eğilim –ki böyle bir enstalasyon konser “yeni bir eğilim” olarak kabul edilmelidir– “isyanla başlamıştır” önermesinin doğruluğunu bu turnedeki her performansında pratikte kanıtlıyor.

This Is Not a Drill’in devrimci bir yönü var. Turne, dünya çapında milyonları daha eleştirel düşünmeye, kapitalist seçkinlere ve kapitalist sisteme karşı çıkmaya, baskının, toplumsal eşitsizliğin ve savaşın olmadığı daha iyi bir gelecek için mücadele etmeye çağırıyor.

25 Mayıs 2023

Loading