2025–2027 dönemi için Türk-Metal, Birleşik Metal-İş ve Özçelik-İş sendikaları ile Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) arasında yürütülen grup toplu iş sözleşmesi (TİS) görüşmeleri 8 Aralık’ta uyuşmazlıkla sonuçlandı. 200’den fazla işyerinde 150 binden fazla işçiyi kapsayan sözleşme mücadelesinde MESS’in dayattığı sefalet zammına karşı metal işçileri arasında büyük bir öfke ve mücadele kararlılığı var.
MESS grup toplu sözleşmesi mücadelesinde işçiler, otomotivde Tofaş (Stellantis), Renault, Ford, Mercedes ve Man; beyaz eşya ile elektronikte ise Arçelik, Bosch ve Siemens gibi küresel firmalar ve Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşları ile karşı karşıya geliyor.
MESS’in son teklifi, ilk altı ay için yalnızca yüzde 10’luk bir ücret artışı öneriyor. Bu, altı aylık resmi enflasyon oranının (yüzde 13) bile altında. Sonraki dönemler için herhangi bir zam oranı teklif etmeyen MESS, sözleşme süresini üç yıla çıkarmak ve ikramiyeler ile sağlık haklarını kesmek istiyor.
Türkiye ekonomisi ve siyaseti üzerinde belirgin bir ağırlığı olan MESS’in bu teklifi, işçi sınıfının yaşam ve çalışma koşullarına yönelik kapsamlı saldırının bilinçli bir şekilde tırmandırılmasını temsil ediyor. MESS’in dayattığı sefalet sözleşmesi ile perşembe günü Erdoğan hükümetinin 2026 için asgari ücreti sadece yüzde 27 artırarak 28.075 TL’ye çıkarması ve “açlık sınırı”nın altında tutması birbiriyle sıkıca bağlantılıdır.
Geçtiğimiz günlerde kabul edilen 2026 bütçesi, “mali disiplin” söylemleri eşliğinde kemer sıkma politikalarını derinleştiriyor. Askeri ve güvenlik harcamaları keskin biçimde artırılırken ve sosyal harcamalar kesilirken, şirketlere vergi afları getiriliyor, üçük bir mali oligarşiye devasa faiz ödemeleri yapılıyor ve bütçe açıkları emekçilerin sırtına yükleniyor. Diğer yandan işçi ve emekli reel ücretleri uluslararası tekellerin talepleri ve yerli burjuvazinin rekabet edilebilirliği adına düşürülüyor.
Ücretlere, işlere ve çalışma koşullarına yönelik tırmanan saldırı, her yerde egemen sınıfın kapitalist sistemin küresel krizine yanıtını ifade ediyor. Emperyalist merkezlerden dünyanın geri kalanına kadar, bir mali oligarşinin hizmetindeki hükümetler neredeyse aynı programı uyguluyor; savaş hazırlıkları ve aşağıdan yukarıya bir servet aktarımı için işçi sınıfına sosyal yıkım dayatılıyor. Buna karşı ise uluslararası işçi sınıfı içinde direniş büyüyor.
Metal işçilerinin mücadele kararlılığı, sanayi havzası Kocaeli’nin Gebze ilçesinde Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) 21 Aralık’ta düzenlediği kitlesel mitingde ifadesini buldu. DİSK yöneticileri ayrıca pazar günü, “gelirde ve vergide adalet” sloganıyla İstanbul'dan Ankara’ya bir yürüyüş başlattılar.
Bununla birlikte, DİSK yönetiminin tavrı işçileri yanıltmamalı. DİSK aygıtı da diğer konfederasyonlar gibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin şiddetlenen kemer sıkma gündemine karşı üyelerini gerçek bir kitlesel direnişte harekete geçirmek şöyle dursun, hükümetle örtülü bir işbirliği yapıyor ve işçiler arasındaki muhalefeti göstermelik eylemlerle yatıştırmaya çalışıyor.
Mitingde yükselen “Sefalet ücreti istemiyoruz”, “İşgal, grev, direniş” ve “Fabrikalar MESS’e mezar olacak!” sloganları ve metal işçilerinin çoşkulu katılımı, işçilerin MESS’e ve hükümetin olası bir grev yasağına karşı mücadeleye hazır olduklarını yansıtıyordu. Henüz resmi olarak ilan edilmese de DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş yöneticileri mitingde ocak ortasında grev sürecini başlatacaklarını söylediler.
Tabandaki işçilerin muhalefeti nedeniyle hiçbir sendika MESS’in dayattığı sözleşmeyi imzalayamadı. Görüşmelerde 140 binden fazla işçiyi temsil eden Türk-İş’e bağlı Türk Metal Sendikası henüz göstermelik de olsa grev bir kararı açıklamadı. Türk Metal bürokrasisi, MESS binaları önüne siyah çelenk bıraktı ve yemekhanede çatal ve kaşıkları masalara vurarak protesto eylemleri düzenledi. Ancak bu protestolar şirketleri daha iyi bir teklife zorlamaktan çok işçilerin tabandan gelen öfkesini kontrol etme amacı taşıyor.
Bununla birlikte işçiler, fiili uyarı eylemleri yaparak birçok fabrikada mücadele kararlılıklarını gösterdiler. 16 Aralık itibarıyla TOFAŞ, Renault, Ford Otosan, Arçelik ve metal sektörünün diğer büyük işletmelerinde vardiya giriş ve çıkışlarında kitlesel yürüyüşler yapıldı; yemekhanelerde ve servis alanlarında alkışlı protestolar düzenlendi.
Görüşmelerde 11 bin civarında işçiyi temsil eden Birleşik Metal-İş Sendikası, MESS üyesi işyerlerinde 18 Aralık Perşembe günü bir saatlik iş bırakma eylemi düzenledi. 25 Aralık’ta da tüm vardiyalarda bir saat iş bırakılacak.
Metal işçileri, mücadeleyi ileriye taşıyabilmek için önceki deneyimlerin derslerini çıkarmalı ve ipleri kendi ellerine almalılar.
2015 yılındaki “Metal Fırtına” olarak anılan taban isyanında 20 bin civarında işçi Türk Metal’in ihanetlerine karşı gelerek Ford, Renault ve TOFAŞ gibi ülkenin başlıca fabrikalarını işgal etmiş, kendi eylem komitelerini kurmuş ve sendikadan istifa dalgası yaşanmıştı. Birleşik Metal-İş ise örgütlü olduğu fabrikalarda işçilerin dayanışma grevine gitmesini engellemişti.
2023-2025 grup toplu sözleşme mücadelesinde sadece Birleşik Metal-İş değil Türk Metal de tabandan gelen basıncı kontrol altında tutmak için grev kararı almak zorunda kaldılar. Ancak grev tarihinden bir gün önce her iki sendika da satış sözleşmelerini imzaladılar. Buna karşı birçok fabrikada öfke patladı.
2024 sonunda Birleşik Metal-İş ile MESS arasında Hitachi, GE Grid Solutions ve Schneider Elektrik şirketlerini kapsayan sözleşmede anlaşma sağlanamaması üzerine alınan grev kararına, Erdoğan fiili bir yasaklama anlamına gelen “erteleme” kararnamesiyle yanıt vermişti. Çok sayıda fabrikada yaklaşık 2 bin işçi anayasaya aykırı bu karara meydan okuyarak fiilen grevi sürdürdü.
Metal işçileri geçmiş yıllardaki satış sözleşmelerine ve sendikaların hızla kendi kontrollerinden çıkacak bir grevi örgütleme konusundaki korkularına bizzat şahit oldular. Bugün tüm sendikalar, yeni bir satış sözleşmesini dayatabilmek için birkaç puanlık iyileştirme beklentisi içinde zaman kazanmaya çalışıyor.
Bu uluslararası bir olgudur. Örneğin Almanya’da IG Metall’in otomotiv ve metal sektörlerinde ücret erozyonunu ve işten çıkarmaları onaylayan sözleşmelerine karşı yükselen taban muhalefeti; Bosch, Mercedes ve Volkswagen fabrikalarında bağımsız işçi inisiyatiflerinin ve taban komitesi arayışlarının güçlenmesi, sendikal bürokrasilerin işçi sınıfı mücadelesini kontrol etme ve sistem sınırları içinde tutma işlevinin çözülmekte olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Dünya genelinde sendikal aygıtlar, “rekabet edebilirlik” söylemiyle şirketlerin ihtiyaçları doğrultusunda işçi mücadelelerini bastırma işlevi görüyorlar. Buna karşı işçiler mücadelelerini sendika bürokrasisinin elinden alarak tabandan ve uluslararası bir strateji temelinde yeniden örgütleme göreviyle karşı karşıyalar.
Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı (TK-Uİİ) dünya genelinde bu ihtiyaca yanıt vermek için kuruldu. Hem metal hem de diğer sektörlerdeki işçilerin şirketlere ve onların hizmetindeki hükümetlere ve sendikal bürokrasiye karşı uluslararası birlik ve mücadele aracı olarak inşa ediliyor. Bu perspektifle hemfikir olan metal işçilerini, taban komitelerini inşa etmek üzere bizimle iletişime geçmeye çağırıyoruz.
