International Committee of the Fourth International
WRP Troçkizme Nasıl İhanet Etti?

WRP Geri Kalmış Ülkelerdeki Proletaryayı Terk Ediyor

WRP’nin İşçi Partisi’ne yönelik çizgisi ile ilişkili olarak gelişen aşırı sol sapmanın oportünist özü, partinin Sürekli Devrim teorisini ve Dünya Sosyalist Devrimi stratejisini terk etmesinde en açık biçimde ortaya çıktı. Başta, WRP’nin Ortadoğu’daki burjuva rejimlerle kurduğu ilkesiz ilişkiler, proleter olmayan, yabancı sınıfsal güçlere yönelerek partinin siyasi sorunlarının üstesinden gelme girişimiydi. Bu ilişkiler, Nisan 1976’da, Libya hükümetiyle Uluslararası Komite’den gizli olarak görüşülüp imzalanan bir anlaşma ile başladı.

WRP, mümkün olduğu kadar çok ülkede Troçkist partiler inşa etmeyi amaçlayan uluslararası stratejinin yerine, yavaş yavaş kendi “dış politika”sını geçirdi. Bu “dış politika”nın amacı, Britanya’daki parti çalışmasını finanse etmek için gerekli maddi kaynakları toplamaktı. Bu ulusalcı-oportünist bakış açısına dayanan bir politika, kaçınılmaz olarak, hayal edilebilecek en gerici biçimler aldı. 1978-79’a gelindiğinde WRP, kelimenin tam anlamıyla Arap burjuvazisinin ücretli temsilcisi haline gelmişti. [WRP’nin gazetesi] News Line, [partinin önderi] Healy’nin ilkesiz ittifaklar kurduğu rejimlerin suçlarını ve ihanetlerini meşrulaştıran bir propaganda organı işlevi görüyordu.

Sosyalist İşçi Birliği’nin (WRP’nin önceli SLL) 1960’ların başında Amerikan SWP’nin [Sosyalist İşçi Partisi] Pabloculara teslim olmasına karşı uğruna mücadele verdiği tüm Marksist ilkelerden vazgeçildi. O dönemde SLL, Hansen’in Uluslararası Komite’yi burjuva milliyetçiliğine teslimiyet yoluyla tasfiye etme girişimine karşı mücadeleye önderlik etmiş; Castro’nun eylemsel ve sınırlı başarıları ne olursa olsun, eski sömürge ve yarı sömürge ülkelerde Troçkist partiler inşa etme tarihsel gerekliliğinin tüm geçerliliğini koruduğunu ısrarla savunmuştu. SLL, Küba’yı bir “işçi devleti” olarak tanımlamayı reddederek Marksist sınıf mücadelesi teorisini –sosyalizme giden tarihsel yolun işçi sınıfının proletarya diktatörlüğü programı temelinde uluslararası seferberliğini gerektirdiği kavrayışını– en temel düzeyde savunmaya girişti. Kendisini diyalektik maddeciliğin temel teorik öncüllerine dayandıran SLL, küçük burjuva milliyetçilerinin kendiliğinden Marksistlere dönüşebileceğini ve Dördüncü Enternasyonal’in önderliği altında yetiştirilmiş Troçkist işçi sınıfı kadrolarının yerini alabileceğini ileri süren Hansen ve Mandel önderliğindekilere karşı mücadele etti.

Eylül 1963’te, Sosyalist İşçi Partisi (SWP) ile yaşanan bölünmenin hemen ardından, Cliff Slaughter, Uluslararası Komite’nin Pabloculara uzlaşmaz muhalefet içinde ortaya koyduğu temel farklılıkları şöyle açıklamıştı:

“Önderlik krizini çözme uğruna mücadele, geri kalmış ülkelerde proletarya diktatörlüğü hedefine sahip proleter partilerin inşası anlamına gelir. Geniş bir küçük burjuvaziye ya da köylülüğe sahip ülkelerde önderliğin proleter karakterini vurgulamak özellikle gereklidir. Bu konuda, küçük burjuvaziye ve ulusalcı önderliklere teslimiyetlerini yeni türde bir köylülüğe ilişkin kurguyla haklı gösteren revizyonistler, Lenin’in ve Troçki’nin tersine bir yol tutuyorlar. Pablocular, son yıllarda, Afrika’daki yeni devletlerin karakterinin, bizim anladığımız gibi sınıf mücadeleleriyle değil, devlet erkini elinde tutan seçkinlerin toplumsal karakteri ve kararları eliyle belirleneceğini iddia ediyorlar.” (Trotskyism Versus Revisionism [Revizyonizme Karşı Troçkizm], Cilt 4, New Park, s. 188)

Hansen’in “insanların bilinçli teori olmadan ‘nesnel güçlere’ yanıt vereceği ve Marksizme varacağı” iddiasını reddeden ve “dünya devriminin öznel problemlerini çözüme kavuşturma”nın“belirleyici sorun” olduğu konusunda ısrar eden Slaughter şunları belirtmişti:

“Bu anlamda, diyalektik uğruna mücadele, her ülkede dünya partisini inşa etme mücadelesidir. Biri olmadan diğeri başarılamaz. Diyalektik maddecilik yalnızca tüm düşmanlara karşı partiyi inşa etme mücadelesi içinde kavranıp geliştirilir. Parti ancak diğer sınıfların fikirlerine karşı diyalektik maddecilik uğruna bilinçli bir mücadele varsa inşa edilebilir. Partinin işçi sınıfının siyasi bağımsızlığını kazanma becerisi devrimci teori üzerinde yükselir.” (Age., s. 193)

Slaughter, artık WRP’nin 1976 ile 1985 yılları arasında izlediği tüm oportünist çizgiye yönelik bir suçlama olarak okunan bir pasajda şunları yazmıştı:

“Marksist bir partinin kitle hareketine doğru yönelimi açısından belirleyici sınav, işçi sınıfı içindeki bağları oportünistlere ve bürokratlara karşı mücadele içinde oluşturulmuş devrimci kadroların geliştirilmesinde gösterilen başarı derecesidir. Revizyonistler, son on-on beş yıldır gösterdikleri ‘yeni gerçekliğe yakınlaşma’ kaygısıyla, bu devrimci hazırlığa taban tabana zıt bir önderler çevresi ve çalışma yöntemi ürettiler. Pablo’nun peşinden giden sözde Dördüncü Enternasyonal şubelerinin sömürge ve yarı sömürge ülkelerde milliyetçi önderliklerin katıksız savunucuları haline geldikleri açıktır. İşçi sınıfının bağımsız yönelimini terk ettikleri ortadadır. Bu tür bir yöntem, Cezayir’de gördüğümüz gibi, küçük memurlar haline gelmeye karşı çıkmayan uysal bir profesyonel danışmanlar grubu üretir. Onlar, küçük burjuva önderler Marksizme doğru ilerlesin diye bu ‘etkileme’ konumlarından ‘nesnel’ sürece yardımcı olurlar.” (Age., s. 217) Healy, Slaughter ve Banda, - salt burjuva milliyetçi önderlerin bir eleştirisi olarak değil, aynı zamanda dünya sosyalist devriminin stratejisi olarak geliştirilmiş olan- Sürekli Devrim teorisine, 1950’lerin ve 1960’ların Pablocularından daha da utanmaz bir şekilde ihanet ettiler. Yarı sömürge ve ezilen ülkelerin proletaryasına ve ezilen köylü kitlelerine sırtlarını döndüler ve onların burjuva egemenlere tabi kılınmasını koşulsuz desteklediler. Bu egemenlerin —1973 Arap-İsrail Savaşı’nın ve petrol fiyatlarındaki yükselişin sonucu olarak elde etmiş olduğu geçici taktiksel avantajların yol açtığı— hayali siyasi gücü karşısında büyülenen Healy, WRP’nin siyasi geleceğini çeşitli ilkesiz ittifaklar yoluyla kazanılabilecek mali mükâfatlara bağladı. Böylece, WRP’nin siyasi çizgisi, Troçki’nin merkezciliği emperyalizmin ikincil bir temsilcisi olarak tanımlamasını en dolaysız biçimde doğrulayacak şekilde, geri dönüştürülmüş Amerikan, Avrupa ve Japon petro-dolarlarının bir yan ürünü haline geldi.