Türkiye, Suriye’ye yeni bir harekat tehdidinde bulunuyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 12 Aralık’ta, Türk Savunma Sanayi Zirvesi’nde, önümüzdeki günlerde, Suriye’deki Fırat Nehri’nin doğusuna, Kürt milliyetçisi grupları hedef alan yeni bir askeri harekat başlatılacağını açıkladı.

Erdoğan, ABD’nin Kürt milliyetçisi gruplara verdiği desteğin IŞİD’den gelen terör tehdidiyle mücadele etmek için gerekli olduğu yönündeki iddiaları reddetti: “Suriye'de artık DEAŞ diye bir tehdit yoktur. Bu bizim için bir masaldır... Fırat’ın doğusunu bölücü terör örgütünden kurtarmaya yönelik harekatımıza birkaç gün içinde başlayacağımızı ifade ediyoruz... ABD askerleri tarafından radar üstleri ve gözlem noktalarının hedefinin de ülkemizi teröristlerden değil, teröristleri Türkiye'den korumak olduğu aşikardır.”

Bu açıklama, ABD’nin Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) Suriye şubesi olan Kürt milliyetçisi Halk Savunma Birlikleri’ne (YPG) verdiği destek konusunda Ankara’nın uzun süredir devam eden kaygılarını yansıtıyordu. Ankara, Türkiye’de Kürtlerin özerklik taleplerini kışkırtacağı korkusuyla, Suriye’de Kürt özerkliğine karşı çıkıyor.

Erdoğan hükümeti, ABD destekli Kürt milliyetçisi güçleri (YPG) ezmek için, Türk ordusuna (TSK) iki kez Suriye’yi istila etme emri verdi. Bunlardan ilki, Ağustos 2016’daki “Fırat Kalkanı Harekatı”; ikincisi ise, Ocak 2018’de başlatılan “Zeytin Dalı Harekatı” idi.

Erdoğan’ın 12 Aralık’taki konuşması, ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Rob Manning’in 11 Aralık’ta yaptığı açıklamaya doğrudan bir yanıttı. Manning, yaptığı açıklamada, “ABD, Bakan (James) Mattis’in emriyle, NATO müttefikimiz Türkiye’nin güvenlik kaygılarını ele almak için, Suriye’nin kuzeydoğu sınır bölgesinde gözlem noktaları kurdu,” dedi.

Mattis, Washington’ın, Türkiye’ye yönelik YPG hareketleri konusunda askeri istihbarat paylaşmak için, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye sınırı yakınlarında gözlem noktaları kuracağını duyurmuştu. Mattis’in açıklamaları, Türkiye’ye, ABD’nin büyük ölçüde YPG birliklerinden oluşan Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) desteğinin Ankara’nın çıkarlarına zarar vermeyeceğinin güvencesini verme girişimi olarak tasarlanmıştı. Ne var ki, Ankara, bunu, ABD askerlerini Türkiye’nin Suriye’deki Kürt güçlerine yönelik saldırısının karşısına yerleştirme yönünde kabul edilemez bir teklif olarak görüp reddetti.

Üst düzey görüşmeler devam ederken, ABD-Türkiye ilişkileri kırılma noktasına yaklaşıyordu. Washington ve onun Avrupalı emperyalist müttefikleri 2011’de Suriye savaşını başlattıklarında Türkiye’yi Suriye yönetimiyle savaşan İslamcı milislere ikmal sağlama üssü olarak kullanmışlarken, Türkiye’nin planlanan harekatı Suriye’deki ABD askerleriyle doğrudan çatışmaya yol açma tehdidi oluşturuyordu.

Erdoğan, ABD’nin Kürt milliyetçilerini gözetleme sözü vererek Ankara’yı yatıştırma girişimlerini kabul etmezken, ABD’li yetkililer de, Ankara’nın, planlanan Suriye harekatının ABD’nin çıkarıyla uyumlu olduğu iddialarını reddettiler. Erdoğan’ın “Hedefimiz asla Amerikan askerleri değildir” açıklamasını bir kenara iten ABD’li yetkililer, Türkiye’yi, Washington’ın Kürt milliyetçisi vekillerine saldırmaması konusunda derhal uyardılar.

ABD Savunma Bakanlığı sözcüsü Sean Robertson, bu konuda şunları söyledi: “Suriye’nin kuzeydoğusuna herhangi bir tarafın tek taraflı askeri harekatı, özellikle de ABD askerleri orada ya da çevrede bulunuyor ise, vahim bir kaygı nedenidir. Bu tür eylemleri kabul edilemez buluruz... Bu diyaloğun, sınır bölgesini sürdürülebilir bir şekilde korumanın tek yolu olduğuna ve koordine edilmemiş askeri operasyonların ortak çıkarı zayıflatacağına inanıyoruz.”

“Ortak çıkar”a yapılan atıfa karşın, Washington’daki güçlü kesimler, Ankara’nın Kürt güçlerini ezme kararlılığını, Kürt milliyetçilerini Rusya ve İran ile askeri cepheleşme planları doğrultusunda kullanma tasarılarının önündeki büyük bir engel olarak görüyor.

Beyaz Saray, Trump’ın Cuma günü Erdoğan ile yaptığı telefon görüşmesinde, Türkiye’nin kaygılarını ele aldığını ve ikilinin “Suriye’deki ayrı ayrı güvenlik hedeflerimize ulaşmak için koordinasyonu sürdürme konusunda anlaştığını” belirtti.

Erdoğan ise, Kürt milliyetçisi grupları terörist olmakla suçladı ve ABD’nin savaş politikasını, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik kanlı bir saldırısı ile uyumlu hale getirecek bir değişiklik talep etti.

İslam İşbirliği Teşkilatı’na Üye/Gözlemci Devletlerin Anayasa ve Yüksek Mahkemeleri Birinci Yargı Konferansı’nda Washington’ı uyaran Erdoğan, şunları söyledi: “Münbiç yüzde 85-90 Arapların yaşadığı bir yerdir. Ama orayı tamamen o terör örgütlerine vermiş durumdalar. Onlardan orayı boşaltacağız dediler. Göndermediler. Şimdi de diyoruz ki, temizlediniz temizlediniz. Çıkarmadığınız takdirde biz Münbiç'e de gireceğiz. Türkiye, Fırat'ın doğusundaki terör bataklığına müdahale konusunda yeteri kadar zaman kaybetmiştir. Bundan sonrası için tek bir günlük gecikmeye dahi tahammülümüz yoktur.”

Şimdi, Trump’ın Çarşamba günü ABD askerlerinin Suriye’den çekileceğini açıklamasıyla birlikte, Washington, Türkiye’nin saldırısının önündeki engelleri kaldırarak, Kürt milliyetçisi müttefiklerini kurtlara atmaya hazırlanıyor gibi görünüyor. YPG’li yetkililer, buna, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik bir istilasını püskürtmek için Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile ittifak kurabileceklerini ilan ederek karşılık verdiler.

YPG Genel Komutanı Sipan Hemo, Londra merkezli Şarku’l Avsat gazetesine, “Türkiye, Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırmak için elinden geleni yapıyor ve bunu öncelikli işi olarak görüyor. Güçlerini sınıra gönderdiler ve Suriye’yi bombaladılar,” diye konuştu. Hemo, Suriye yönetimini ülkenin sınırlarını korumaya çağırarak, “sınırları koruma ve Türkiye’ye karşı işbirliği yapma mekanizmaları hakkında konuşmaya hazırız,” dedi.

Erdoğan’ın Ortadoğu’da ABD emperyalizmi ile ortak bir savaş stratejisi geliştirmeye çalışma manevraları, bütünüyle gericidir. Bu manevralar, yalnızca Suriye’de daha fazla kan dökülmesine değil; Ankara’nın, Washington’ın Avrasya’daki stratejik ve askeri müdahale planlarıyla aralıksız işbirliğine de zemin hazırlamaktadır.

Loading