Franz Mehring'in ölümünün yüzüncü yıldönümü

Yüz yıl önce, 28 Ocak 1919'da, zamanının önde gelen Marksist teorisyenlerinden biri olan Franz Mehring, 72 yaşında öldü. Dördüncü Enternasyonal'in Uluslararası Komitesi'nin (DEUK) şubeleri, yayınevlerinin adını ondan almıştır: Mehring Verlag ve Mehring Books.

Franz Mehring

 

Franz Mehring, Alman işçi hareketinin en önemli tarihçisiydi. Mehring, Alman Sosyal Demokrasisine ilişkin dört ciltlik bir tarih çalışmasını, Ortaçağ'ın sonundan o güne Almanya'nın tarihini ve Karl Marx'ın ilk kapsamlı biyografisini yazmıştı. Bu biyografi, Mehring'in ölümünden bir yıl önce, bilimsel sosyalizmin kurucusunun doğumunun 100. yıldönümünde yayınlandı. Çok sayıda dile çevrilmiş olan bu eser, okunmaya değer, son derece önemli bir metin olmayı sürdürüyor.

Mehring'in tekrar tekrar tamamlamaya çalıştığı Alman edebiyatı tarihi, ancak daha yakıcı görevlerin araya girmesi nedeniyle yarıda kesilmişti. Bununla birlikte, onun edebi sorunlar üzerine yazdığı ve toplu eserlerinin iki cildini oluşturan makaleleri, 18. ve 19. yüzyıl Alman edebiyatına ilişkin genel bir değerlendirme sağlamaktadır.

Mehring, kapsamlı bir tarih ve edebiyat bilgisine sahipti ve yüz binlerce işçinin, Marksizmin temelleri, hareketlerinin gelenekleri, Prusya tarihi ve klasik Alman edebiyatı konusunda eğitilmesinde olmazsa olmaz bir rol oynadı. Böylece, onları, sözümona eğitimli burjuva çevrelerinde hakim olan milliyetçi efsanelere, militarizme ve Prusya kültüne karşı aşılamıştı.

Mehring'in, 1980'lerde Almanya Demokratik Cumhuriyeti'ndeki (Doğu Almanya) Dietz Verlag tarafından yayınlanan ve tüm çalışmalarını içermeyen toplu eserleri, 15 ciltten oluşmaktadır. O, aralarında partinin merkez yayın organı Vorwärts'ın ve uluslararası ölçekte saygın teorik öncü Die Neue Zeit'ın bulunduğu çok sayıda Sosyal Demokrat yayın için yazmıştı. 1902'den 1907'ye kadar, Rosa Luxemburg'a ve Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) diğer sol kanat temsilcilerine bir platform sunan Leipziger Volkszeitung'ın yazı işleri müdürlüğünü yaptı. Mehring'in makaleleri, çağdaş siyasi, tarihsel, felsefi ve kültürel meselelere odaklanıyor ve sık sık bir polemik biçimini alıyordu.

Mehring, 1895'e kadar, Berlin'deki Freie Volksbühne (Özgür Halk Sahnesi) derneğine de önderlik etmişti. Dernek, yoksul işçilerin eğitime ve kültürel yaşama erişim sağlaması amacıyla, işçilerin ilk kitlesel kültürel-siyasi örgütü olarak kurulmuştu. Volksbühne, Goethe ile Schiller'inkiler gibi klasiklerin yanı sıra, aralarında Henrik Ibsen ile Gerhart Hauptmann'ın bulunduğu, dönemin toplumsal açıdan eleştirel yazarlarının eserlerini sahneliyordu.

Mehring, 1902'de, Marx ile Engels'in yazınsal mirasının bir kısmını yayınladı; bu, sosyalizmin tarihinin incelenmesinde, sonradan, 1920'lerde Sovyetler Birliği'nde sürdürülecek olan öncü bir adımdı. Mehring, 1906'dan 1911'e kadar, SPD'nin Berlin'deki başlıca parti okulunda eğitim verdi.

SPD'nin Parti Okulu (1907)

Mehring, savaşın yaklaşmasıyla birlikte sağa çark eden ve 1917'de Rusya'daki proleter devrime karşı çıkan Georgi Plehanov'un, Karl Kautsky'nin ve dönemin diğer Marksist teorisyenlerinin tersine, yaşlandıkça radikalleşmişti. Daha 1905'te, o yıl gerçekleşen Rus Devrimi'ni coşkuyla karşılamış ve kitle grevleri üzerine SPD içinde patlak veren tartışmada Rosa Luxemburg'u desteklemişti. Mehring, 1917'de, Lenin'e ve Bolşeviklere koşulsuz desteğini sundu.

Mehring, Almanya'da, SPD'nin devrimci sol kanadının önderlerinden biri olarak ortaya çıktı. Daha 1903'te Dresden'de düzenlenen parti kongresinde, revizyonizm tartışmasında, Eduard Bernstein'ın Marksist karşıtlarına desteğini ilan etmesinin ardından, partinin sağ kanadı tarafından şiddetle kınanmıştı. Ancak, partinin önderleri, August Bebel ile Karl Kautsky, o aşamada hala onu savunmaya razıydılar.

SPD 1914'te savaşı destekleyip egemen sınıfla ateşkes yapınca, Mehring, savaşa devrimci enternasyonalist açıdan karşı çıkan Die Internationale'nin yayınlanmasında Luxemburg ile birlikte çalıştı. O, 1 Ocak 1916'da, Spartaküs Birliği'nin ilk ulusal kongresine katılan 20 delegeden biriydi.

Mehring, 70 yaşında ve hasta olmasına rağmen, savaşa karşı çıktığı için, Ağustos 1916'da dört ay askeri hapishaneye atıldı. Mart 1917'de, Prusya eyalet meclisine seçildi. Mahkumiyeti nedeniyle aday olmasına izin verilmeyen Karl Liebknecht'in Berlinli seçmenlerinin desteğini almıştı. Mehring, Spartaküs Birliği'nin bir üyesi olarak, Almanya Komünist Partisi'nin (KPD), 1919 yılbaşında, Berlin'deki devrimci mücadelelerin ortasında düzenlenen kuruluş kongresinin hazırlıklarına yoğun biçimde katıldı. Ne var ki Mehring, hastalığı nedeniyle kongreye katılamadı.

İki hafta sonra, en yakın iki yoldaşının, Rosa Luxemburg ile Karl Liebknecht'in, SPD hükümetinin onayıyla, aşırı sağcı Freikorps birlikleri tarafından nasıl acımasızca öldürüldüklerini öğrenerek ağır bir darbe aldı. Luxemburg ile Liebknecht'ten sonra sadece iki hafta daha hayatta kaldı.

Lessing Söylencesi

Franz Mehring, SPD’ye, ancak 1891’de, 45 yaşında iken katıldı. Mehring, 27 Şubat 1846’da, Prusya’nın Pomeranya bölgesindeki Schlawa adlı küçük kasabada doğdu (bugün, Polonya’da bulunan Slawno kasabası). Eski bir subay olan babası, üst düzey bir vergi yetkilisiydi ve Mehring’in iyi bir eğitim almasını sağladı. Mehring, Leipzig ile Berlin’de klasik felsefe okudu ve 1870’lerde ve 1880’lerde çeşitli günlük ve haftalık gazetelerde gazeteci olarak çalıştı. Bu süreçte, siyasi olarak, bir burjuva demokrattı. Düzenli olarak polemik yürüttüğü sosyal demokrasi ile ulusal liberalizm arasında bocalıyordu.

1875’te, Prusyalı gerici mahkeme tarihçisi Heinrich von Treitschke’e karşı, SPD içinde olumlu karşılanan bir polemik yazdı. İki yıl sonra, SPD’den sert eleştiri alan, Alman Sosyal Demokrasisi: Tarih ve Dersler adlı kitabı yayınladı. Bu kitapta, Mehring, Marx’ı ve SPD’nin kurucuları olan August Bebel’i, Wilhelm Liebknecht’i ve Ferdinand Lassalle’ı sert biçimde eleştiriyor ve SPD’yi anayurda karşı nefret kışkırtmakla suçluyordu. 1882’de, aynı başlıklı bir çalışma temelinde, Leipzig Üniversitesi’nden doktorasını aldı.

Marksizm ve SPD ile yoğun çatışma sürecinin sonunda, üstünlüklerini kabul edip bir Marksist haline gelmesi ve SPD’ye katılması, Mehring’in entelektüel sağlamlığını gösterir.

Mehring’in bir Marksist olarak yazdığı ilk eser, Lessing Söylencesi idi. Başlangıçta, Erich Schmidt’in, 18. yüzyıl filozofu, oyun yazarı ve sanat eleştirmeni Gotthold Ephraim Lessing’e ilişkin yeni yayınlanan biyografisinin üç ya da dört makale ile eleştirisini yazmayı tasarlamıştı. Ne var ki, yazma sürecinde, polemik, Ocak’tan Haziran 1892’ye kadar Die Neue Zeit’ın edebiyat ekinde yayınlanan 20 makaleye çıktı. Makaleler, kitap halinde yayınlanmadan önce dikkatli bir şekilde gözden geçirildiler.

“Prusya despotizminin ve klasik edebiyatın tarihi ve eleştirisi üzerine” alt başlıklı kitap, Alman Aydınlanması’nın en önemli şairlerinden birini aşırma ve onu Prusya mutlakıyetinin bir destekçisi olarak sunma girişimine karşı çıkmayı amaçlıyordu. “Lessing söylencesi”nin temel ilkesi, Nathan the Wise ile Minna von Barnhelm’in yazarını, Büyük Frederick’in sadece bir çağdaşı olarak değil ama aynı zamanda, Prusya despotizmine ilerici ve Aydınlanmacı bir hava vermek amacıyla, onun entelektüel silah arkadaşı olarak resmetmekti.

1900 dolayında Franz Mehring

Mehring, bu söylenceyi, burjuva karşıtını iyice utandıracak şekilde, olgusal gerçeklere ilişkin kapsamlı bilgisinden faydalanarak teşhir etti. Lessing’in Prusya kralına hayran olmadığını ve onu bir silah yoldaşı olarak görmediğini; tersine, ondan nefret ettiğini ve feodal toplumsal düzene karşı başkaldırdığını gösterdi. Mehring, Prusya kültünden geriye el değmemiş hiçbir şey bırakmayacak şekilde, Prusya tarihine ilişkin kapsamlı bir değerlendirme sundu.

Friedrich Engels, 14 Temmuz 1893’te Mehring’e gönderdiği bir mektupta, kitabı övmüş ve şöyle yazmıştı: “Kitabınız, Prusya devletinin doğuşu üzerine var olan sunumlar içinde açık farkla en önde olandır. Belirtmem gerekir ki, gerçekte çoğu konuda gelişmelerin karşılıklı bağlantılarını en küçük ayrıntısına kadar doğru biçimde geliştiren tek iyi sunumdur.” Engels, şöyle devam ediyordu: “İnsan yalnızca, kitabınıza Birsmarck’a kadar olan bütün sonraki gelişmeyi dahil edemediğinize üzülüyor...” Engels, “Monarşik-yurtsever söylencelerin” teşhirinin, “sınıf egemenliğini gizleyen monarşinin kaldırılmasının...” en etkili araçlarından biri olduğu sonucuna varıyordu. [1]

Mehring, kendisini oldukça bilinçli bir şekilde Marksist yönteme dayandırmış ve hatta Lessing Söylencesi’nin ilk baskısına tarihsel maddecilik üzerine bilimsel bir inceleme eklemişti. Bu baskının önsözünde, Mehring, “18. yüzyıl Almanya’sındaki aydınlanmacı despotizm ile klasik edebiyat arasındaki temel ayrımı daha da netleştirmeye” çalışmış olduğunu yazıyordu. Friedrichçi devlet “Elbe’nin doğusundan prenslerin ve Junkerlerin sınıf mücadelesinin tarihsel ürünü olarak” ortaya çıktıkça, “klasik edebiyatımız Alman burjuvazisinin kurtuluş mücadelesi olarak daha da keskin bir şekilde ortaya çıktı,” diye devam ediyordu.

Mehring, ilk bölümde, Lessing’in karakterinin, “günümüzün Alman burjuvazisinin karakteri ile taban tabana zıtlık içinde” olduğunu belirtiyordu. Lessing, Alman burjuvazisinin entelektüel öncülerinin “en özgürü ve samimisi” idi. “Dürüst ve cesur, bilgiye yönelik doyumsuz arzu, tüm dünya mallarına yönelik heybetli aşağılama, tüm ezenlerden nefret ve ezilenlere sevgi, dünyanın büyük önderlerine yönelik uzlaşmaz soğukluk, haksızlığın bütün biçimlerine karşı mücadeleye hazır olma, berbat toplumsal ve siyasal koşullara karşı sert mücadelede alçakgönüllü ama gururlu duruş...” Tüm bunlar, Lessing’in karakterini oluşturuyor ve yazılarında ifade buluyordu.

Buna karşın, Alman burjuvazisinin günümüzdeki tipik özelliği, diye devam ediyordu Mehring, “ürkekliği ve ikiyüzlü karakteri, doymak bilmez kar arzusu, kar arama ve en önemlisi, bizzat kar sevgisi, üstlerine boyun eğmesi ve altındakileri ezmesi, köklü Bizans oyunları, apaçık haksızlık karşısında sağır edici sessizliği ve günümüzdeki toplumsal ve siyasal mücadelelerde her zamankinden daha aşırı gururlu ve zayıf tavrı.”

Mehring, bunun temel nedenini, burjuvazinin işçi sınıfına karşı Prusya devleti ile ittifak kurduğu 1848 devrimi ihaneti olarak saptamıştı. Mehring, Alman burjuvazisinin, daha 1848’de, asla kendi inisiyatifi üzerinden iktidara gelemeyeceğinin farkına varmış olduğunu yazıyordu. Burjuvazi, “süngüleri Prusya devleti ile paylaşmaya” hazır olduğunu ilan etmişti. Prusya devleti ise, “biraz modernleşmesi gerektiğini” kabul etmişti. Yeni Alman İmparatorluğu’nun üzerinde yükseldiği uzlaşma buydu.

Mehring, bunu, Lessing söylencesinin kaynağı olarak teşhis etti. Burjuvazi, “bugünkü gerçekliğini ideal geçmişiyle uzlaştırma, klasik eğitim devrimizi Büyük Frederick devrine dönüştürme” biçimindeki son derece zorlu görev ile karşı karşıyaydı.

Winckelmann ile Herder gibi başka büyük Alman düşünürleri ve şairleri yurtlarını terk etmişlerdi. Mehring, “burjuvazinin ideolojik gereksinimleri uğruna katledilebilecek tek kurbanlık koyun,” Prusya’da yaşamayı sürdürmeyi seçmiş olan Lessing’ti, diye yazdı. Kral Frederick, elbette, Lessing’i önemsemiyor ve ona kötü davranıyordu, ancak “Bütün kedilerin gri göründüğü o şanslı cehalet gecesinde, iki adamın da ‘entelektüel kurtuluş’a yönelik eğilimleri aynı gibi görünmüştü.”

Lessing Söylencesi, defalarca basıldı ve Alman işçi sınıfını Prusya ve Bismarck kültlerinin basıncına karşı silahlandırmada son derece önemli bir rol oynadı. Bu kültler, burjuvazi ve eğitimli küçük burjuvazi tarafından bütünüyle sahiplenilmişti ve SPD üzerinde, özellikle de parti ve sendika yöneticileri arasında, hatırı sayılır derecede etkide bulunmuştu. Mehring, Engels’in tavsiyesi üzerine, Lessing Söylencesi’ndeki konuları, Alman tarihi üzerine bir dizi makalede ve kitapta geliştirdi.

Lessing Söylencesi, ayrıntılı noktalar üzerine birçok polemiksel savı ve Alman tarihi ve edebiyatı konusunda sergilediği kapsamlı bilgisi nedeniyle, çağdaş okurlar için kolay bir okuma eseri değildir. Yine de, incelenmeye fazlasıyla değer. Kitap, bugün yeniden oldukça güncel olan tarihsel ve siyasal sorunlara ilişkin çok sayıda kavrayış sunuyor. Alman militarizminin dönüşü ile birlikte, Prusya kültü bir canlanma yaşıyor. Tarihsel kirlenmişliklerine rağmen, Berlin Kent Kalesi ve Postdam’daki Garnisonkirche gibi tanınmış Prusya binalarının yeniden inşa edilmesi, buna tanıklık etmektedir.

Alman medyası, en beğendiği Prusya tarihçisi olarak, Avustralyalı kökeni nedeniyle tarihsel açıdan tehlikeli olmadığı düşünülen Christopher Clark’ı ödüllendirdi. Clark, Prusya’nın yükselişi ve düşüşü üzerine, 2006’da en çok satan kitaplardan biri olan çalışmasında, Prusya despotizmini pohpohlayan bir tablo çiziyor. Franz Mehring’den hiç söz etmiyor ve Lessing’ten sadece bir dipnotta söz edip önemine değinmiyor.

Yeni Kantçılığa ve Nietzsche’ye karşı

Mehring’in teorik çalışması, tarihsel konularla sınırlı değildi. Bir yandan da, SPD’nin Marksist temellerini idealist ve akıldışıcı anlayışlarla oyma yönündeki tüm girişimlere savaş açıyordu.

Bismarck’ın, SPD’yi, 1890’da yürürlükten kaldırılan sosyalizm karşıtı yasalar yoluyla ortadan kaldırmakta başarısız olmasından sonra, egemen sınıf, partiyi ideolojik olarak uysallaştırma ve devlet kurumlarıyla bütünleştirme çabalarını yoğunlaştırdı. Üniversitelerde gelişen yeni Kantçılık, sınıf mücadelesine karşı çıkarak, sınıflar ve tarih üstü bir etik varsayıyor ve SPD’yi tehlikeli sosyalist devrim yolundan zararsız aşamalı reformlar arayışına saptırmaya çalışıyordu.

Mehring, Die Neue Zeit’ta, yeni Kantçılara ve ustalarına karşı tekrar tekrar polemik yürüttü. Onun en seçkin makalelerinden biri, 17 Şubat 1904’te yayınlandı ve “Kant ve Marx” başlığını taşıyordu. [2] Mehring, “Marx’ı Kant’a ya da Kant’ı Marx’a aşılamaya çalışan” yeni Kantçılığı, “Alman işçi sınıfının, tarihsel görevleri hakkında büyük emeklerle ulaşmış olduğu anlayışları bir kez daha anlaşılmaz hale getirmekten başka bir etkisi olmamakla” suçladı.

Mehring, devamında, Kant’ın, ölümünün 100. yıldönümünde yayınlanan methiyelerde, liberalizmin filozofu ilan edilmiş olduğunu belirtti. Bu, diye yazdı Mehring, “Alman liberalizminin geçtiğimiz yüzyıl boyunca sergilemiş olduğu gayretsizliğin tamamı, ibretlik ifadesini daha önce Kant’ta bulmuş olduğu için, en azından bir anlam ifade ediyor.”

Mehring, Alman cahillerin, devamını Arthur Schopenhauer’de bulan felsefesi olarak Kantçılık konusuna sık sık dönecekti. Yeni Kantçılık, diye açıklıyordu Mehring, “nesnel özü bakımından, tarihsel maddeciliği yok etme girişiminden başka bir şey değildir.” Onun savunucuları, “bir tarih bilincinin yokluğundan muzdaripler; insan ona sahipse bilincine varır ama değilse hiçbir zaman bilincine varmayı öğrenemez.”

Mehring, SPD içinde anarşizme eğilimi olanlar arasında kayda değer bir etkide bulunmuş olan Friedrich Nietzsche ile de mücadele etti. Mehring, Die Neue Zeit’ın Ocak 1897 sayısında, Alman burjuvazisinin revaçtaki üç filozofu —Schopenhauer, (Eduard von) Hartmann ve Nietzsche— diye yazdı, “kaynaklarını, sınıflarının son 50 yılda geçtiği farklı ekonomik gelişme aşamalarındaki varoluşlarının her bir parçasından alıyorlar.” [3]

Schopenhauer, “bir filozof olarak gururunu kaybetmedi, Mart öncesi [1848 Mart Devrimi’ni önceleyen dönem] ne kadar acınası olabilirdi ki.” Buna karşılık, Hartmann’ın bilinçsizlik felsefesi, “burjuva sınıf bilincine bütünüyle teslim olmak” anlamına geliyordu ki bu, “cahilin, Prusya süngülerinin zarifçe korunmasını sağlamak için ödemek zorunda olduğu bedeldi.” Nietzsche ise, “Prusya süngülerinin yardımı olmadan yapabilecek derecede güçlendirilmiş olan büyük sermayenin filozufu” idi.

Mehring, Nietzsche’de ara sıra bulunan devrimci görünümlü söylemin, “onun, birinci ve en iyi borsa tüccarı olarak aynı yüce entelektüel konumdan proleter sınıf mücadelesine savaş açtığını” gizleyemediğini ekliyor ve ardından, Nietzsche’nin, gerici tarihçi Heinrich von Treitschke’nin kullandıklarıyla aynı gerici savlarla sosyalizme savaş açtığı bir makalesinden uzun bir alıntı yapıyordu. Örneğin, Nietzsche, “halkın alt sınıflarının ıstırabını ve sıkıntılarını ... onların algılarının ölçeğine göre” ölçmeye karşı uyarıda bulunuyor ve şöyle devam ediyordu: “Gerçekte, ıstırap ve sıkıntılar, bireyin kültürü ile birlikte artar: en düşük sınıflar, en anlayışsız olanlardır, onların koşullarının iyileştirilmesi, acı çekme kapasitelerinin arttırılması demektir.”

Rus Devrimi

1905 ve 1917 Rus devrimleri, uluslararası sosyalist hareket için bir dönüm noktasına işaret ediyordu. 1905’te, Marksizm ile revizyonizm arasında var olan ve o zamana kadar büyük ölçüde teorik düzlemde tartışılmış olan çatışmanın pratik önemi gündeme oturmuştu. Kitle grevi üzerine tartışmada, sendika önderleri ve SPD önderliğinin sağ kanadı, bütün kitlesel devrimci işçi sınıfı hareketlerine karşı çıkacaklarını açık bir şekilde ortaya koydular. Rosa Luxemburg’un sendika toplantılarında boy göstermesi engellendi.

1917’deki Ekim Devrimi zaferinin ardından, devletin Sosyal Demokrat savunucuları ile devrimci komünistler arasındaki örgütsel kopuş, yalnızca kaçınılmaz değil; geç kalınmış bir kopuştu.

Mehring, 1905 devriminin çığır açıcı önemini hemen fark etmiş ve onu coşkuyla karşılamıştı. Önceden gericiliğin ve geri kalmışlığın bir kalesi olarak görülen bir ülkede, işçi sınıfı, muazzam bir devrimci güç olarak ortaya çıkmıştı.

Mehring, 1 Kasım 1905’te, Die Neue Zeit’ta, Rus devrimini 1789 Fransız devrimi ile karşılaştırıyor ve şunları yazıyordu: “Büyük Rus Devrimi’ni Büyük Fransız Devrimi’nden ayırt eden şey, ona sınıf bilinçli proletaryanın önderlik etmesidir. 1848 Avrupa devriminin zayıflığı, 1905 Rus Devrimi’nin gücüdür. Onun taşıyıcısı, [Marx tarafından yayınlanan] Neue Rheinische Zeitung’un dönemin sağır kulaklarına öğütlediği ‘sürekli devrim’i kavramış bir proletaryadır.”

Mehring, 1905 devriminden kendi sürekli devrim teorisini geliştiren ve Rusya’da işçi sınıfının iktidarı almak ve burjuva devrimini bir proleter devrime dönüştürmek zorunda olduğu sonucunu çıkaran Lev Troçki kadar ileri gitmedi. Bununla birlikte, devrimin gelecekteki başarısının, inisiyatifi koruyan işçi sınıfına bağlı olacağı konusunda kuşkuya yer bırakmadı.

“Onun iktidarı, tarihsel gelişme aşamalarını atlayıp, Çarlığın baskıcı devletini birdenbire sosyalist bir topluma dönüştürecek değil. Ama elde ettiği devrimci iktidarı korur ve onu burjuvazinin aldatıcı seraplarına bırakmayı reddederse, tarihsel gelişmeyi –devrimci yollarla– hızlandırmak için tekrar tekrar müdahale ederken, kurtuluş mücadelesinin yolunu kısaltıp önünü açabilir. ... Bu, tam da, Rus işçi sınıfının, burjuvazinin ‘ne pahasına olursa olsun barış’ sloganına vermesi gereken yanıt olan, ‘sürekli devrim’dir.”

Mehring, Rus Devrimi’nin uluslararası önemini vurguluyor ve Alman işçi sınıfını, “Rus kardeşlerinizin davası, sizin davanızdır,” diye bilgilendiriyordu. Mehring, kitle grevi tartışmasında, koşulsuzca Rosa Luxemburg ile birlik oluşturdu.

Bolşeviklerin Rusya’da iktidarı ele geçirmesinden sonra, Alman burjuvazisi, Bolşevik karşıtı bir histeriyi dizginlerinden boşalttı. Bu histeri yalnızca SPD’den değil ama Bağımsız Sosyal Demokrat Parti (USPD) kesimlerinden de destek gördü. Özellikle Karl Kautsky, Bolşeviklerin “terörizmi”ne karşı açıkça ajitasyon yapıyordu. Mehring, bu suçlamaya karşı Bolşevikleri kıyasıya savundu.

Mehring, “Marx ve Bolşevikler” [5] başlıklı makalesinde, Kautsky’yi kınıyor ve Lenin’in Kautsky hakkında üç yıl önce yazmış olduğu şu satırları aktarıyordu: “Uluslararası işçi sınıfı, böylesi dönekliğe, bu karakter yoksunluğuna, bu aşağılık oportünizme, Marksizmin bu görülmemiş tarihsel çarpıtmasına karşı uzlaşmaz bir mücadele vermeden, dünya tarihsel devrimci görevini yerine getiremez.” Mehring, Kautsky’nin ileri sürdüğü, Marx’ın, “proletarya diktatörlüğü”nden genel oy hakkının getirilmesini anladığı saçma savına karşı Bolşevikleri savundu.

Haziran 1918’de, Mehring, Leipziger Volkszeitung’da, “Bolşevikler ve biz” başlıklı dört bölümlük bir makale dizisi yayınladı. Orada, bunun pervasız bir macera olduğu ve “Bolşeviklerin, yüzde 90’ı köylü ve sadece yüzde 10’u sanayi işçisi olan bir ülkede sosyalist bir toplum inşa etmek istemeleri”nin Marksizmin temel anlayışlarıyla çeliştiği suçlamasını kesin bir dille reddetti.

Mehring, şöyle yazıyordu: “Belki de öyle ama eğer Marx bu konudaki görüşünü belirtebilse, muhtemelen şu ünlü sözünü tekrarlardı: ‘Öyleyse ben Marksist değilim.’ O, hiçbir zaman, görevini, yeni devrimleri eski formüle göre sınırlamak olarak görmedi; tersine, her yeni devrimi, proletaryanın kurtuluş mücadelesine yardımcı olabilecek yeni kavrayışlar sağlayıp sağlamadığını görmek için gözlemledi ve bunun, şu ya da bu eski formülün hurdaya çıkarılması gerektiği anlamına gelmesini çok az önemsedi.” [6]

Berlin-Friedrichshain’daki Mehring Anıtı (Achim Rashka / CC-BY-SA-4.0)

Mehring, 1891’de Marksizmi benimseyerek girdiği yolu inatçı bir şekilde sonuna kadar izledi. Bu anma yazısının son sözcüklerini, savaşın kanlı kıyımının ortasında, 27 Şubat 1916’da, Mehring’e, 70. doğum gününü kutlamak için yazan Rosa Luxemburg’a bırakmak uygun olur:

“Sosyalist ruh Alman proletaryasını yeniden kavrar kavramaz, onun ilk hareketi, senin yazılarına; yaşam eserinin, değeri ölümsüz olan ve güçlü ve soylu bir dünya görüşünün soluğundan çıkan meyvelerine ulaşmak olacaktır. Bugün, burjuva entelektüeller bize ihanet eder ve egemenlerin bolluğuna geri dönmek için bizi köpek sürülerine terk ederken, onlara küçümseyici bir gülümseyişle bakabiliriz: Sadece gidin!

“Ne de olsa, Alman burjuvazisinden, ruh, yetenek ve karakter bakımından sunmak zorunda kaldığı en iyi şeyi aldık biz: Franz Mehring’i.” [7]

**

Dipnotlar

[1] MEW [The Collected Works of Marx and Engels], Cilt 39, syf. 98-99.

[2] Franz Mehring, “Kant und Marx,” Gesammelte Schriften, Cilt 13, syf. 57 ve syf. 66.

[3] Franz Mehring, “Nietzsche gegen den Sozialismus,” Gesammelte Schriften, Cilt 13, syf. 164 ve syf. 169

[4] Franz Mehring, “Die Revolution in Permanenz,” Gesammelte Schriften, Cilt 15, syf. 84-88.

[5] Franz Mehring, “Marx und die Bolschewiki,” Gesammelte Schriften, Cilt 15, syf. 778-780.

[6] Franz Mehring, “Die Bolschewiki und wir,” Leipziger Volkszeitung, 31 Mayıs, 1 Haziran, 10 Haziran ve 17 Haziran 1918.

[7] Rosa Luxemburg, Gesammelte Briefe, Cilt 5, Berlin 1987, syf. 104.

Loading