Washington İran’a yaptırımları sıkılaştırıyor

Washington, beş önemli ülkenin İran’dan petrol almayı sürdürmesine izin veren muafiyetleri kaldırarak, İran’a karşı yasadışı ve tek taraflı ekonomik yaptırımlarının bir diğer ve daha tehlikeli evresini başlatıyor.

Muafiyetler, Trump yönetiminin, ekonomisini çökertmek üzere İran’ın tüm enerji ihracatını durdurmak ve onu dünya bankacılık sisteminden dışlamak için tasarlanmış olan cezalandırıcı yaptırımların ikinci turunu uygulamaya koyduğu Kasım ayında tanınmıştı ve Çin’i, Hindistan’ı, Türkiye’yi, Japonya’yı, Güney Kore’yi, Yunanistan’ı, İtalya’yı ve Tayvan adasını kapsıyordu. Son üç ülke için muafiyetler, İran’dan petrol ithalatını sonlandırmalarıyla birlikte sona erdi. Şimdi, diğer beş ülkeye tanınan muafiyetler 2 Mayıs’ta sona eriyor ve onları, para cezalarını ve ABD piyasalarından dışlanmayı kapsayan cezalarla karşı karşıya bırakıyor.

Pazartesi günü ABD’nin bu adımını duyuran Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Washington’ın emirlerine karşı gelmeye cüret eden herkese karşı misilleme tehdidinde bulunan bir gangsterin dilini kullandı.

“Artık muafiyet tanımayacağız,” diyen Pompeo, şöyle devam etti: “Sıfıra gidiyoruz. Herkese aynı uygulanan sıfıra gidiyoruz. Yaptırım uygulamayı ve buna uyulup uyulmadığını kontrol etmeyi sürdüreceğiz. İran ile etkileşim içinde olan her ülke ya da oluşum, çok dikkatli olmalı ve tedbiri elden bırakmamalı. Bunun taşıdığı riskler getireceği faydalara değmeyecek.”

Washington, yaptırımları, başlangıçta, her ülkenin İran’dan petrol ithalatını azaltması ve İran’ın ham petrolü yerine alternatifler bulması talebiyle birlikte tanımıştı. Bununla, aynı zamanda, İran’ın tüm petrolünün kesilmesinin küresel petrol fiyatlarında ani bir yükselişe yol açmasının ve bedeli bizzat ABD’deki benzin pompalarında ödenecek bir yükselişin olası sonuçlarının önlenmesi amaçlanıyordu.

ABD’nin muafiyetleri hızla kaldırma kararının haberi, Pazartesi günü küresel ham petrol fiyatlarını yüzde 3 arttırdı ve varil başına 74 dolara çıkardı. Bu, son altı aydaki en hızlı artıştı.

Çin’in durumunda, İran’dan ithal edilen petrol miktarı, geçtiğimiz altı ayda yalnızca arttı.

Pompeo’nun resmi duyurusundan bile önce, ABD’nin yaklaşan adımına ilişkin haberler, Pekin’den sert bir sitemi beraberinde getirdi.

Ülkenin dışişleri bakanlığı sözcüsü, Pazartesi günü, “Çin, ABD’nin tek taraflı yaptırımlarına ve sözde ‘sınırı aşan yargı yetkileri’ne karşı çıkıyor,” dedi ve şunları ekledi: “Bizim İran ile işbirliğimiz açık, şeffaf, yasalara uygun ve meşrudur; bu yüzden bu işbirliğine saygı gösterilmelidir. Hükümetimiz, Çinli şirketlerin meşru haklarını ve çıkarlarını savunmaya kararlı ve küresel enerji piyasasının istikrarını savunurken olumlu ve yapıcı bir rol oynayacak.”

Çin’in İran’dan petrol ithalatına yönelik muafiyetin kaldırılması, iki devlet Trump yönetiminin kışkırttığı topyekün bir ticaret savaşını sözde önlemeyi amaçlayan görüşmelerin ortasında iken, Washington ve Pekin arasında yeni bir cepheleşmeye zemin hazırlıyor.

Hükümet yetkilileri ve enerji sektörü kaynakları, enerji gereksinimlerinin yaklaşık yüzde 80’i için ithalata bağımlı olan Hindistan’ın İran petrolüne alternatifler bulmayı başardığını belirtirken, muafiyetlerin birdenbire kaldırılması, ABD’nin sözde müttefikleri Türkiye, Japonya ve Güney Kore için sorunlar doğuruyor.

İran’la kabaca 500 kilometrelik bir sınırı paylaşan Türkiye, ondan petrol ithalatına en fazla bağımlı olan ülke konumunda. Türkiye cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın, İran’dan petrol ithalatı konusunda tanınan muafiyeti uzatmaları için ABD’li yetkililere baskı yapmak üzere geçtiğimiz hafta Washington’daydı.

Kalın, görüşmelerden sonra, medyaya, “Petrol açısından, İran, bizim başlıca petrol tedarikçilerimizden biri. Hem İran’dan petrol almayı sürdürmek istediğimizi, hem de İran’ın komşumuz olduğunu açıklığa kavuşturduk,” dedi ve ekledi: “İran’la uzun bir sınırımız var, kültürel bağlarımız var.”

Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da, Twitter’da, “Türkiye tek taraflı yaptırımları ve komşularıyla nasıl ilişki yürüteceği konusundaki dayatmaları reddediyor,” diye yazdı.

Hem Japonya, hem de Güney Kore, petrokimya sektörleri için özellikle İran tipi petrole bağımlı ve hazır ikame ürünler bulamamış durumda.

Trump yönetiminin 2015 tarihli İran nükleer anlaşmasını (Kapsamlı Ortak Eylem Planı, JCPOA) geçtiğimiz yılın Mayıs ayında tek taraflı iptal etmesinden ve durmadan sertleşen yaptırımları uygulamaya koymasından önce, İran, günde yaklaşık 2,5 milyon varil petrol ihraç ediyordu. Günde 1 milyon varilin altına düşen bu miktar, hala hükümetin gelirlerinin yüzde 40’ını oluşturuyor.

JCPOA anlaşmasının tüm diğer imzacıları (Rusya, Çin, Britanya, Fransa, Almanya ve Avrupa Birliği), İran’ın, nükleer programını sınırlaması konusundaki bütün yükümlülüklerini yerine getirdiğini ısrarla vurguluyor. Bu değerlendirme, BM’nin İran’ın anlaşmaya uyduğundan emin olmakla yükümlü olan kurumu Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu tarafından onaylanmış durumda.

Trump yönetiminin eylemleri, büyük Avrupa devletlerinden muhalefetle karşılaştı. Onların tamamı, JCPOA’nın imzalanmasını, İran’ın Avrupa’daki büyük enerji holdinglerinin yatırımına ve daha fazla ticarete açılması olarak görmüşlerdi.

Beyaz Saray, muafiyetlerle ilgili kararın, “[İran’daki] rejimi başlıca gelir kaynağından yoksun bırakmayı” amaçladığını belirten bir açıklama yayınladı.

Açıklama, şöyle devam ediyordu: “Trump yönetimi ve müttefiklerimiz, rejimin ABD’yi, ortaklarımızı ve müttefiklerimizi ve Ortadoğu’daki güvenliği tehdit eden istikrarsızlaştırıcı faaliyetlerini sonlandırması için, İran’a karşı azami ekonomik baskı kampanyasını sürdürüp genişletmeye kararlıdır.”

ABD yönetiminin İran’a karşı “azami baskıyı” ikiye katladığı bu politika, Trump yönetiminin, bu ayın başında, İran ordusunun ayrılmaz bir parçası olan İslami Devrim Muhafızları’nı (İDM) görülmemiş bir adımla yabancı terör örgütü olarak tanımlamasını da beraberinde getirdi. Bu adım, bunun bölgede faaliyet gösteren ABD ordusu ve istihbarat görevlilerine aynı şekilde yaklaşıma yol açacağından korkan Pentagon’dan ve CIA’den gelen itirazlara rağmen atıldı.

ABD’nin İran’ı Ortadoğu’daki başlıca “istikrarsızlaştırıcı” güç olarak gösterme çabası, Ortadoğu’daki emperyalist egemenliğin önemli destekçisi olan Şah’ın ABD destekli monarşik diktatörlüğünü deviren 1979 İran Devrimi’nden bu yana hem Demokrat, hem Cumhuriyetçi yönetimler altında devam etmiştir.

ABD’nin bu anlatısı, Washington’ın her ikisi de İran’la sınıra sahip olan Afganistan ile Irak’ı istila ve işgal etmesi ve Libya ile Suriye’de rejim değişikliği savaşları başlatması ile beraber yalnızca yoğunlaşmıştır. Bu savaşların kurbanları, milyonlarla sayılmaktadır.

Trump yönetimi altında, ABD’nin Ortadoğu politikasının ekseni, Washington’ın İran’ın bölgesel düşmanlarına büyük miktarda silah tedarik etmesi ile birlikte, İsrail’den, Suudi Arabistan’dan ve Körfez’in diğer gerici Sünni petrol şeyhliklerinden oluşan İran karşıtı bir ittifak oluşturmak oldu.

Trump yönetimi, yalnızca İran’a karşı değil ama Venezuela’ya karşı da uyguladığı yaptırımların enerji tedarikinde yarattığı azalmanın etkilerini dengelemek üzere petrol üretimini arttırmak için, monarşik diktatörlükler arasındaki bölgesel müttefiklerine, özellikle de Suudi Arabistan’a ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne bel bağlıyor. Piyasanın daha da daralması, Libya’da tırmanan iç savaştan kaynaklanıyor.

Bununla birlikte, Sünni petrol şeyhliklerinden böyle bir adımın geleceği kesin değil. Devlete ait dev petrol şirketi Saudi Aramco’yu borsada halka arz etmenin eşiğinde olan Suudi monarşisinin, petrol fiyatlarında ani bir yükselişi memnuniyetle karşılamak için çok sayıda nedeni var.

Tahran, ABD’nin muafiyetleri sona erdirme duyurusuna meydan okuyan bir yanıt verdi. Pazartesi günü, İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Abbas Musavi, “Bu yaptırımların yasadışı doğası dikkate alındığında, İran İslam Cumhuriyeti, [ABD’nin] yaptırımlarında [İran petrolü tüketicilerine] tanınan muafiyetlere herhangi bir değer vermemiştir ve vermeyecektir,” dedi.

Bu arada, İslami Devrim Muhafızları Donanması’nın komutanı, ABD ablukasının İran petrolünün Hürmüz Boğazı’ndan geçmesini engellemesi durumunda, Asya’ya giden Ortadoğu petrolünün kilit geçiş noktası olan bu boğazı kapatabilecekleri uyarısında bulundu.

İDM Donanma Komutanı Tuğamiral Alireza Tangsiri, şunları söyledi: “Herhangi bir tehdit durumunda, İran sularını takviye edip savunmaktan çekinmeyeceğiz. Onurumuzu savunacak ve İran’ın haklarını korumak söz konusu olduğunda, karşılıklı önlemler alacağız.”

ABD’nin İran’da ekonomisini çökertme yoluyla rejim değişikliği gerçekleştirme yönelimi, ülkedeki toplumsal ve ekonomik krizi şiddetlendirmiş durumda. Bu kriz, İran burjuvazisinin çıkarlarını temsil eden Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani hükümetini, gitgide daha yırtıcı olan ABD emperyalizmden gelen tehditler ile işsizlik ve kemer sıkma koşullarına ve mollaların 1980’lerin başında iktidarlarını pekiştirmek için verdikleri sınırlı toplumsal tavizlerin geri alınmasına karşı aşağıdan gelen işçi sınıfı hareketi arasında manevra yapmaya zorluyor.

Trump yönetiminin canice İran gündemi (JCPOA’yı reddetmesi ve İran’a ekonomik savaş açması), Washington ile Tahran’ı, Ortadoğu çapında bütün büyük nükleer güçleri içine çekebilecek bir savaşı tutuşturma tehdidi yaratan bir çarpışma rotasına yerleştirmiş durumda.

Loading