İranlı General Süleymani'yi öldüren ABD, 4.000 askeri Irak'a müdahale için hazırlıyor

İslami Devrim Muhafızları'na(IRGC) bağlı Kudüs Gücü'nün komutanı General Kasım Süleymani'nin Cuma gece yarısı Bağdat Uluslararası Havaalanı'nda hedef gözetilerek öldürülmesi, ABD ile İran arasında ivmelenerek artan çatışmayı keskin biçimde yoğunlaştırarak Ortadoğu'yu yeni bir yıkıcı savaşın eşiğine getirmiş durumda.

Irak ve Lübnan medyasının yanı sıra Irak'taki Şii milis hareketinin yetkilileri, ABD'nin Süleymani'yi, kendisini Suriye'den ya da Lübnan'dan Irak'a getiren uçaktan inmesinin ardından bir füze saldırısıyla öldürmüş olduğunu açıkladılar. Iraklı Şii milislerin etkili koalisyonu Halk Seferberlik Güçleri'nin (Haşdi Şabi) ikinci komutanı Ebu Mehdi el-Mühendis de saldırıda katledilenler arasındaydı.

Devrim Muhafızları Generali Kasım Süleymani (ortadaki), İran'ın başkenti Tahran'daki bir toplantıdayken. (AP aracılığıyla İran Dini Lideri'nin ofisinden, File)

Pentagon, yaptığı açıklamada cinayetin sorumluluğunu üstlendi: "ABD ordusu, ABD'nin Yabancı Terör Örgütü olarak tanımladığı İran Devrim Muhafızları-Kudüs Gücü'nün başındaki Kasım Süleymani'yi öldürerek yurtdışındaki ABD personelini korumak için kararlı ve savunma amaçlı bir adım atmıştır."

İran Devrim Muhafızları da cinayeti doğrulayarak medyaya "İslam'ın onurlu yüce komutanı Süleymani, ABD helikopterlerinin saldırısında şehit oldu," açıklamasını yaptı.

Süleymani, 1980-88 İran-Irak Savaşı'ndan beri İran ordusu içindeki önemli bir figürdü. Kudüs Gücü'nün komutanı olarak, Washington'ın ve müttefiklerinin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad hükümetine karşı harekete geçirdiği El Kaide bağlantılı milislerin yenilgiye uğratılmasında merkezi bir rol oynamış ve daha sonra, Irak ve Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) bozguna uğratılmasında Iraklı milis güçlerine yardım etmişti. İran cumhurbaşkanlığı için olası bir aday olarak anılsa da, ülkesine bir asker olarak hizmet edeceğini söyleyerek bu tür bir adaylığı reddetmişti.

Süleymani, Tahran'ın 2001'deki Afganistan istilasında Washington ile işbirliği yapmasından beri kendisiyle arka kanal iletişimini sürdüren ABD'li yetkililer ve ordu komutanları tarafından iyi tanınıyordu.

Suikast, Pentagon'un 750 paraşütçü askerini Ortadoğu'ya sevk ettiği sırada geldi. Ayrıca 4.000 asker bölgeye konuşlandırılmak üzere yüksek alarm durumuna getirildi.

Konuşlanma, bu hafta Bağdat'taki ABD Büyükelçiliği'nin Iraklı göstericiler tarafından basılmasının ardından geliyor. Washington, halkın ABD militarizmine yönelik öfkesini yansıtan bu eylemden İran'ı sorumlu tutmuştu.

Kuveyt'ten konuşlandırılmaya hazırlanan ABD Deniz Piyadeleri (AP aracılığıyla Çavuş Robert G. Gavaldon'un ABD Deniz Piyadeleri fotoğrafları)

ABD Savunma Bakanı Mark Esper, Perşembe günü, İran'ın bölgedeki ABD kuvvetlerine ya da çıkarlarına "ek saldırılar" planladığının "belirtileri" olduğunu iddia etmiş ve Washington'ın herhangi bir "saldırı sözü ya da bu tür bir belirti" fark etmesi durumunda "önleyici saldırı yapmaya" hazır olduğunu söylemişti.

"Oyun değişti," diyen Esper, "Bir şey yapabileceklerini düşünüyor muyum? Evet ve bunun için büyük olasılıkla pişman olacak," diye eklemişti.

Böylece, ABD emperyalizmi, Ortadoğu'daki bir İran "vekili" olarak kabul ettiği herhangi bir oluşumdan gelen dedikodu niteliğindeki ya da uydurma tehditleri "önleme" iddiasıyla hem suikastlar düzenleme hem de İran'a yıkıcı askeri saldırılar düzenleme "hakkı"nı iddia etmektedir. Bu "vekil" kategorisi, Iraklı Şii milislerden Lübnan'daki kitlesel siyasi ve milis hareketi Hizbullah'a ve İsrail'in işgali altındaki Gazze topraklarını yöneten İslamcı Hamas partisine kadar uzanmaktadır.

Salı günü, Bağdat'taki ABD Büyükelçiliği, ABD'nin 29 Aralık'ta Iraklı Şii milis gücü Ketaib Hizbullah'ın Irak ve Suriye üslerine karşı düzenlediği hava saldırılarına öfkelerini dile getiren binlerce protestocu tarafından kuşatıldı. ABD'nin F-15E savaş uçakları tarafından yapılan bombalamalar, 25 milisi öldürmüş, en az 55'ini de yaralamıştı.

Trump yönetimi, hava saldırılarının, Irak'ın Kerkük dışında bulunan K-1 askeri üssüne yapılan ve bir Amerikalı paralı askerin öldüğü füze saldırısına misilleme olduğunu iddia etti. Washington saldırıdan dolayı Ketaib Hizbullah'ı suçlarken, onun sorumlu olduğuna ilişkin hiçbir kanıt sunmadı.

Öldürülen milis savaşçılarının cenaze törenleri için başkent sokaklarında binlerce kişinin katıldığı yürüyüşün ardından, aralarında çok sayıda milis üyesi ve destekleyicisinin de bulunduğu protestocular, Bağdat'ın ağır silahlarla tahkim edilmiş Yeşil Bölge'sinde bulunan büyükelçiliğe yürüdüler.

ABD Büyükelçiliği'ni çevreleyen duvara tırmanıp binayı kuşatan protestocular, binaya Molotov kokteylleri ve taş attılar. ABD'nin dünyadaki bu en büyük diplomatik tesisi, Dicle Nehri boyunca 104 dönüm uzanıyor. Tesis, 2011'de resmen sona eren Amerikan işgalinin fiilen sürdüğü 2012'deki doruk noktasında, 16.000 ABD personeline ev sahipliği yapıyordu.

Protestocular binanın ana girişinden içeri girmeyi başardılar; bir bekçi kulübesini ve iki bekleme odasını ateşe verdiler. Associated Press'in Çarşamba günü yayımladığı fotoğraflar, büyükelçiliğin bu iç kısmının yandığını, mobilyaların ve pencerelerin parçalandığını ve yıkıntıdan hâlâ duman çıktığını gösteriyordu.

Büyükelçilik yerleşkesinin duvarlarına, "ABD büyükelçiliği halkın emriyle kapatıldı" ve "Amerika'ya ve İsrail'e ölüm" gibi sloganlar yazılmıştı.

Büyükelçilik içinde görev yapan ABD Deniz Piyadeleri, protestocuları dağıtmak için aralıksız şekilde göz yaşartıcı gaz ve ses bombası atıp uyarı ateşi açtılar. Bir "güç gösterisi" olarak kalabalıklara doğru işaret fişeği ateşleyen Apache saldırı helikopterleri bölgede daireler çizdi.

29 Aralık'taki hava saldırıları ABD'nin güç gösterisini ve Ketaib Hizbullah milislerine vurulan bir darbeyi temsil ederken, büyükelçiliğin kuşatılmasıyla dışa vurulan halk öfkesi, Washington'ın Irak ve bölge politikasının yoğun krizini gözler önüne serdi.

Protestocuların büyükelçiliğe ulaşıp içeri girebilmelerinin tek nedeni, hükümet binalarına, başka büyükelçiliklere ve Irak oligarşisinin villalarına da ev sahipliği yapan Yeşil Bölge'yi korumak üzere konuşlandırılan, ABD tarafından eğitilmiş Iraklı seçkin terörle mücadele birliklerinin hiçbir direniş göstermemiş olmasıydı.

Bu olay, Haşdi Şabi çatısı altında örgütlenmiş Şii milislerin Irak hükümeti ve güvenlik güçleri içinde oynadığı baskın rolü daha da ortaya çıkarmaktadır. Söz konusu milislerin çoğu, ABD'nin Irak'a karşı 2003'te düzenlediği canice istilanın ardından Amerikan birliklerine karşı yürütülen savaştan geliyor. Bu, IŞİD'in ABD tarafından eğitilmiş güvenlik güçlerinin çökmesinin ardından Irak'ın kabaca üçte birini ele geçirdiği 2014'te zaten netlik kazanmış ve IŞİD'e yönelik başlıca direniş Haşdi Şabi içinde örgütlenecek güçlerden gelmişti.

Büyükelçilik protestosuna katılanlar arasında, Haşdi Şabi'nin aynı zamanda Irak ulusal güvenlik danışmanı olan resmi önderi Falih el-Feyyaz'ın, Haşdi Şabi içindeki en büyük milis güçlerinden biri olan Bedir Tugayları önderi olan eski ulaşım bakanı Hadi el-Amiri'nin ve Şii milislere bağlı meclis gruplarının önde gelen üyelerinin de olması, Trump yönetimini çileden çıkardı.

ABD büyükelçisi geçtiğimiz aylarda bu kişilerle görüşürken, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Twitter'da öfke saçan bir dizi mesaj yayımlamıştı. Bunlar arasında, dördünün yer aldığı ve onları "teröristler" olarak adlandırdığı bir fotoğraf da vardı.

Cumhurbaşkanı, başbakan ve meclis başkanı dahil olmak üzere Irak'ın en önemli hükümet liderlerinin hepsi, ABD'nin hava saldırılarını Irak'ın egemenliğinin ihlali olarak kınadılar. İşsizliğe, toplumsal eşitsizliğe ve hükümet yolsuzluğuna karşı geçtiğimiz Ekim ayından beri ülkeyi saran kitlesel protestolar karşısında istifa etmesinin ardından bir geçiş hükümetine başkanlık eden Irak Başbakanı Abdulmehdi, Irak silahlı kuvvetlerinin parçası olarak kabul edilen milislere yönelik hava saldırılarını "kabul edilemez kirli bir saldırı" olarak nitelemiş ve bunun "tehlikeli sonuçları" olacağı uyarısında bulunmuştu. Abdulmehdi, saldırılardan çok kısa süre önce ABD Savunma Bakanı Esper tarafından bilgilendirildiğini ve ondan saldırıları iptal etmesini istese de başarısız olduğunu söylemişti.

ABD saldırını kınayan Irak Cumhurbaşkanı Berham Salih de, bir ABD diplomatıyla benzer bir görüşme yaptığını açıklamıştı.

Trump Çarşamba günü Twitter'da Washington’ın büyükelçiliği korumalarını talep etmesine "hızlı yanıt" verdikleri için Abdulmehdi'ye ve Salih'e teşekkür ederken, ABD tarafından eğitilen ve Yeşil Bölge'yi korumaktan sorumlu olan Irak'ın terörle mücadele gücü, medyaya, "herhangi bir oluşumu" koruma emri almadığını belirttiği sert bir açıklama yaptı.

Milis önderlerinin hedeflerine ulaştıklarını ve tüm ABD askerlerinin ülkeden çıkarılmasını talep eden bir yasa tasarısının Irak meclisine sunulacağını söylemelerinin ardında, protestocular "Evet, onları yaktık!" sloganları atarak Yeşil Bölge'den ayrıldılar.

Geçmişte de benzer yasa teklifleri sunulmuş ancak başarısız olmuşken, mevcut kriz pekala bu tür bir tasarının onaylanmasının koşullarını yaratabilir. Irak meclisindeki bazı blokların önderleri, ABD'nin askeri varlığının sona ermesine desteklerinin işaretini verdiler.

Pentagon'un rakamlarına göre, 5.000 dolayında üniformalı ABD personeli Irak'ta bulunuyor. Onlara, sayıları belirsiz -ama kuşkusuz daha büyük sayıda- paralı asker eşlik ediyor. Bu güçlerin Irak'taki varlığı için "IŞİD'le savaş" gerekçe gösterildi. Irak'ın bir zamanlar ikinci büyük kenti olan Musul'un ve Anbar eyaletindeki çok sayıda başka kentin enkaz haline getirildiği ve on binlerce kişinin öldürüldüğü o savaşta ABD, son derece yıkıcı bir rol oynamıştı.

IŞİD ezildikten sonra, Trump, geçtiğimiz yılın başında, Washington'ın İran'ı "gözetlemesi" için Irak'taki "bu inanılmaz üssün inşasına bir servet harcanmasına" izin verdi. Bu açıklama, Irak cumhurbaşkanından derhal sert bir eleştiriye yol açtı. Salih, Irak anayasasının "topraklarımızın ... komşularımıza karşı kullanılmasına izin vermediğini" ve Bağdat'ın "herhangi bir eksenin parçası" olmak istemediğini belirtti.

Irak meclisi Irak'taki ABD askeri varlığının sona erdirilmesi emreden bir yasayı kabul etse bile, Washington'ın birliklerini ülkeden çekeceği kesin değildir. Kışkırtılmamış ve suç oluşturan bir istilayla başlayan Amerikan işgalinin devam etmesi, Irak toplumunu mahveden bu uzatılmış savaşta yeni bir aşamayı başlatacaktır.

Washington kendisini füze saldırılarının ve büyükelçiliğinin basılmasının mağduru olarak göstermeye çalışsa da, Ortadoğu'yu karıştırmaya devam eden çatışmalar ve gerilimler, ABD'nin Irak'a, İran'a ve Suriye'ye karşı onlarca yıldır devam eden ve bir milyondan fazla yaşama mal olan askeri saldırganlığının ve felç edici ekonomik yaptırımlarının ürünüdür.

Bu süreç, Trump yönetiminin geçtiğimiz yıl Tahran ile büyük dünya güçler arasında 2015'te yapılan nükleer anlaşmadan çekilmesi ve ardından da bir "azami baskı" harekatı başlatması ile doruğa ulaştı. Söz konusu harekat, İran'ın petrol ihracatını sıfıra indirmeyi, İran halkını aç bırakarak bir rejim değişikliğini kabul etmeye zorlamayı ve ülkede ABD kuklası bir hükümet kurmayı amaçlıyor.

Washington'ın İran'a karşı eylemlerini karakterize eden pervasızlık ve canilik, bir güç belirtisi değil; Amerikan kapitalizmini saran derin toplumsal gerilimlerin, ekonomik istikrarsızlığın ve siyasi krizin bir dışavurumudur. Egemen mali oligarşi, bu gerilimleri bir askeri şiddet patlaması yoluyla dışarı yönlendirmeye çalışıyor.

İran'a karşı olası bir savaş, tüm bölgeyi ve ABD emperyalizminin "büyük güç" rakipleri Rusya ve Çin dahil bütün büyük güçleri içine çekerek 2003'te başlatılan Irak savaşının korkunç katliamını gölgede bırakacak ve insanlığı nükleer bir Üçüncü Dünya Savaşı tehlikesiyle yüz yüze getirecektir.

Loading