Dördüncü Enternasyonal ve Dünya Sosyalist Devrimi Perspektifi: 1986–1995’e giriş

Kitabı Mehring Books’tan temin edebilirsiniz.

***

Bu kitap, Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (ABD) 21–28 Temmuz 2019’da düzenlediği yaz okulunda verilen konferanslardan oluşuyor. Konferanslar, Britanya’daki İşçilerin Devrimci Partisi (WRP) ile Şubat 1986’da yaşanan bölünmenin ardından Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) perspektifinin ve programının gelişimini inceliyor.

WRP ile yaşanan bölünme, Dördüncü Enternasyonal’in tarihindeki en önemli olaylar arasındadır. Söz konusu olan, Troçkist hareketin varlığını sürdürmesi ve onun devrimci enternasyonalist programının sürekliliği idi.

SEP Ulusal Başkanı David North tarafından verilen açılış konferansı, bölünmeyi ve DEUK’un günümüzdeki görevlerini, Troçkizmin 1923’te Sovyetler Birliği’nde Sol Muhalefet’in kurulmasına kadar dayanan tarihi bağlamına yerleştirmektedir. North, Troçkist hareketin tarihinde dört ayrı aşama teşhis eder.

1923’ten Dördüncü Enternasyonal’in 1938’deki kuruluşuna kadarki ilk aşama, Stalin önderliğindeki karşıdevrimci rejimin ihanetlerine ve suçlarına karşı Troçki önderliğinde verilen mücadeleyi kapsamaktadır. Bu on beş yıla; Büyük Bunalım, Almanya’da faşizmin iktidara gelmesi, İspanya’da iç savaş çıkması, Stalin’in Sovyetler Birliği’nde Bolşevizmden geriye kalanlara karşı ölüm saçan terörü ve ikinci emperyalist dünya savaşının yaklaşması damgasını vurdu. “Vizesiz bir gezegen”de zulme uğrayan bir sürgün olarak yaşayan Troçki, anti-Marksist Stalinist “tek ülkede sosyalizm” teorisine amansız bir muhalefet içinde, Dördüncü Enternasyonal’in stratejik temeli olarak sürekli devrim teorisini savunup geliştirdi.

 

1938 ile 1953 yılları arasındaki ikinci aşama; II. Dünya Savaşı’nı, Troçki’nin öldürülmesini, savaş sonrasında kapitalizmin yeniden istikrar kazandığı ilk yılları ve Soğuk Savaş’ın patlamasını kapsamaktadır. Bu on beş yıl, Dördüncü Enternasyonal içinde büyüyen fikir ayrılıkları ile damgalandı. Bu fikir ayrılıkları; Troçki’nin Sovyetler Birliği’ni bir “yozlaşmış işçi devleti” olarak tanımlaması konusundaki anlaşmazlıklara ve II. Dünya Savaşı sonrasında, siyasi olarak Amerikan emperyalizmi ile Sovyetler Birliği’ndeki Stalinist rejim arasındaki Soğuk Savaş çatışmasının hakim olduğu bir dünyada Dördüncü Enternasyonal’in bağımsız devrimci rolü üzerine odaklanma eğilimindeydi.

1940’ların sonlarında, Michel Pablo ve onun yakın çalışma arkadaşı Ernest Mandel önderliğindeki bir eğilim, Sovyet bürokrasisine ve Stalinist partilere devrimci rol atfeden bir siyasi pozisyon geliştirdi. Pablo ve Mandel, Troçki’nin Stalinist rejime karşı siyasi devrim çağrısının aksine, bir bürokratik öz reform süreci tasavvur ettiler. Dahası, tekrar canlandırılmış Stalinist örgütler, işçi sınıfının basıncı altında kapitalizmi devrimci yoldan yıkmaya zorlanabilecekti. Bürokrasinin önderlik ettiği bu devrimlerin sonucunda “deforme” işçi devletleri kurulacak ve onlar da birkaç yüzyıllık bir dönemin sonunda yerlerini gerçek sosyalizme bırakacaktı. Bu tuhaf perspektifte Dördüncü Enternasyonal’in oynayacağı bağımsız bir role yer yoktu.

Pablo ve Mandel, buna bağlı olarak, Dördüncü Enternasyonal’in mevcut şubelerinin kendilerini kitlesel Stalinist partilerin içinde tasfiye etmesini savundular. Bu özünde bozguncu yönelimi geliştirirlerken, Çin’deki Maocu rejim ve II. Dünya Savaşı’nın ardından kitlesel destek kazanmış olan birçok burjuva milliyetçi hareket için de benzer bir oportünist yönelim benimsediler.

Troçki, 1938’de, Dördüncü Enternasyonal dışında “adına gerçekten layık tek bir devrimci akım bile bulunmamaktadır,” diye yazmıştı. Dördüncü Enternasyonal, diyordu Troçki, “burjuvazinin sözünden çıkmayan bütün siyasi gruplaşmalara karşı uzlaşmaz biçimde mücadele ediyor.” [Lev Troçki, Kapitalizmin Can Çekişmesi ve Dördüncü Enternasyonal’in Görevleri, Geçiş Programı (New York: Labor Publications, 1981), s. 42]

1950’lerin başına gelindiğinde, Pablo, Troçki’nin burjuvazinin siyasi temsilcilerine yönelik devrimci muhalefetini reddetmişti. Pablo şöyle yazıyordu: “Bizi geçmişteki durumdan [yani Troçki’den] çok daha fazla ayırt eden; hareketimizin bugünkü niteliğini ve gelecekteki zaferlerimizin en kesin ölçütünü oluşturan şey, artan kavrama ve kitle hareketini olduğu haliyle (sıkça kafası karışık; sıkça hain, oportünist, merkezci, bürokratik ve hatta burjuva ve küçük burjuva önderlikler altında) değerlendirme kapasitemiz ile onu şimdikinden daha yüksek düzeylere yükseltmek amacıyla bu hareketin içindeki kendi yerimizi bulmaya yönelik çabalarımızdır.” [Aktaran David North, Savunduğumuz Miras: Dördüncü Enternasyonal’in Tarihine Katkı (İstanbul: Mehring Yayıncılık, 2017), s. 209]

1953’te, Pablo ile Mandel’in tasfiyeci perspektif ve pratiğinin Dördüncü Enternasyonal’i imha ile tehdit ettiği netlik kazanmıştı. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Troçkist hareketin kurucusu ve Sosyalist İşçi Partisi’nin (SWP) başlıca önderi James P. Cannon, Troçkist örgütleri, Pablo, Mandel ve destekleyicilerinden geri dönüşü olmaksızın kopmaya çağıran bir Açık Mektup yayımladı. Cannon ve Britanya’daki Troçkist hareketin önderi Gerry Healy dahil olmak üzere Açık Mektup’un diğer imzacıları, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ni kurdular. Bu tarihi bölünme, Dördüncü Enternasyonal’in tarihinin ikinci aşamasını sona erdirdi.

Üçüncü aşama; 1953’te Açık Mektup’un yayımlanmasından Uluslararası Komite’nin 1985–86’da Britanya’daki İşçilerin Devrimci Partisi ile yaşadığı bölünmeye kadarki otuz yılı aşkın bir süreci kapsamaktadır. Bu otuz iki yıllık dönemin baskın özelliği, emperyalizmin ve Stalinizmin Dördüncü Enternasyonal üzerindeki ideolojik, politik ve örgütsel basıncının siyasi ifadesi olan Pabloculuğun devam eden etkisine karşı Troçkist hareketin verdiği uzun süreli mücadeleydi.

Pabloculuk, son tahlilde, büyük işçi bürokrasilerinin (Stalinist ve sosyal demokrat bürokrasilerin) ve sayısız radikal küçük burjuva politika biçiminin bakış açısını yansıtan ve kendisini bunlara uyarlayan bir anti-Marksizm biçimiydi. II. Dünya Savaşı sonrası hızlı ekonomik büyüme döneminin kendine has ve olağandışı koşulları (Stalinist rejimlerin görünüşte sağlamlaşması, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa işçilerinin yaşam standartlarının iyileşmesi, Çin’de Maocu rejimin iktidara gelmesi ve sıklıkla Marksist görünümlü ifadeler kullanan sayısız burjuva ulusal rejimin ve hareketin olması, 1960’larda öğrenci radikalizminin patlaması), Dördüncü Enternasyonal için siyasi açıdan düşmanca bir ortam yaratmıştı. Küçük burjuvaziye yönelen Pablocu hareket, Dördüncü Enternasyonal’in öğretiye bağlı Troçkistlerini siyasi olarak tecrit etmek için –Stalinistlere ve emperyalizmin devlet ajanlarına hem açık hem örtülü destek vererek– elinden geleni yaptı.

Pablocu revizyonizmin etkisi, kendisini yalnızca Uluslararası Komite’ye dışarıdan bir örgütsel basınç şeklinde göstermedi. Tam da Pabloculuğun nesnel toplumsal temeli ve elverişsiz güç ilişkisi nedeniyle, Pablocularınkilere yakın siyasi görüşler, Uluslararası Komite’nin önderlik ve kadro kesimleri arasında bir izleyici kitlesi bulma eğilimindeydi. Castro’nun iktidara yükselmesinin, sosyalist devrimin küçük burjuva gerillaların önderliği altında mümkün olduğunu kanıtladığını iddia eden Sosyalist İşçi Partisi, 1963’te Uluslararası Komite’den koparak Pablocular ile Birleşik Sekreterlik’i kurdu. SWP’nin Troçkizme ihanetine yönelik muhalefete, Uluslararası Komite’nin, Pablocular ile yeniden birleşmeyi reddeden Britanya ve Fransa şubeleri önderlik etti. DEUK’un ilkeli mücadelesi ki Gerry Healy bunda merkezi rol oynamıştı, ABD’de İşçiler Birliği’nin (1966) ve Sri Lanka’da Devrimci Komünist Birlik’in (1968) –Sosyalist Eşitlik Partilerinin öncellerinin– kurulmasına yol açtı.

Yeniden birleşmenin reddedilmesi, Pabloculuk ile nihai bir hesaplaşma anlamına gelmiyordu. 1966’ya gelindiğinde, Fransız Troçkistlerin Enternasyonalist Komünist Örgüt’ü (Organisation Communiste Internationaliste, OCI), Dördüncü Enternasyonal’in “yeniden inşası”nı savunuyordu. Bu, siyasi pratik anlamında, François Mitterand’ın önderliğindeki Sosyalist Parti’ye uyarlanma yönünde bir pozisyondu. OCI’nin Fransız sosyal demokrasisine yönelmesi ve Latin Amerika’daki çeşitli Pablocu ve küçük burjuva eğilimler ile tümüyle oportünist ilişkiler geliştirmesi, 1972’de Uluslararası Komite’de bölünmeye yol açtı. Britanya’daki Sosyalist İşçi Birliği (SLL), OCI’ye yönelik siyasi eleştirilerine karşın, 1970’lerde benzer eğilimler göstermeye başladı. Bu yönelim, SLL’nin Kasım 1973’te İşçilerin Devrimci Partisi’ne dönüştürülmesinin ardından giderek daha belirginleşti.

Uluslararası Komite içinde, SLL/WRP’nin ulusalcı politikasına bir siyasi muhalefet ortaya çıktı. Keerthi Balasuriya ve DEUK’un Devrimci Komünist Birlik adlı Sri Lanka şubesinin önderliği, 1971’de, Hindistan’ın Doğu Pakistan’ı istila etmesine SLL’nin verdiği desteğe muhalefetini ifade etti. Ancak bu eleştiriler SLL önderliği tarafından bastırıldı ve Uluslararası Komite içinde tartışılmak üzere dağıtılmalarına izin verilmedi.

WRP’nin ulusalcı politikasına karşı siyasi mücadele

WRP’nin Troçkizmden siyasi uzaklaşmasına ve bunu meşrulaştırmak için kullandığı teorik kavramlara yönelik daha uzun süreli ve kapsamlı bir eleştiri, 1982 ile 1985 yılları arasında, İşçiler Birliği Ulusal Sekreteri David North tarafından geliştirildi.

North, WRP’nin siyasi çizgisine yönelik ilk eleştirilerinde, partinin Troçkizmin temel ilkelerinden uzaklaşmasına dikkat çekiyordu. North, Ekim-Kasım 1982’de yazdığı “G. Healy’nin ‘Diyalektik Maddecilik Araştırmaları’nın Eleştisine Katkı”da, Healy’nin Marksizme yönelik idealist çarpıtmasını ve bunun, WRP’nin Troçki’nin sürekli devrim teorisinden uzaklaşması ile bağlantısını gözler önüne serdi. WRP’nin burjuva ulusalcı rejimlere uyarlanmasını örnek olarak gösteren North, şunları yazmıştı:

Uluslararası Komite’nin [UK] Ortadoğu’daki çalışması –ki bu çalışmaya hiçbir zaman dünyanın bu bölgesinde UK’yi inşa etme biçimindeki net bir perspektif yol göstermemiştir– artık siyasi rüzgârdaki yön değişikliklerine doğru bir dizi pragmatik uyarlanma biçiminde yozlaşmıştır. Ulusal kurtuluş hareketlerinin ve emperyalizme karşı mücadelenin Marksist savunusu, oportünist bir biçimde, çeşitli burjuva ulusalcı rejimlere eleştirisiz destek verilmesi olarak yorumlanmaktadır…

UK’nin Ortadoğu’da çalışma yürüttüğü altı yıllık süreçte, dünyanın bu bölgesindeki sınıfsal ilişkilerin çözümlendiği tek bir açıklama yapılmadı. İşçi sınıfının gelişmesinin çözümlendiği tek bir makale çıkmadı. Esas olarak, Sürekli Devrim Teorisi’ne, mevcut koşullara uygulanamaz gözüyle bakılmıştır. [David North, “G. Healy’nin ‘Araştırmalar’ının Eleştirisinin Siyasi Özeti” (Fourth International, Cilt 13, Sayı 2, Sonbahar 1986), s. 23]

North, Ocak-Şubat 1984’te, WRP’nin tarihsel olarak Pabloculukla bağlantılı pozisyonlara uyarlanmasına ilişkin kapsamlı bir çözümleme sundu.

North, WRP Genel Sekreteri Michael Banda’ya 23 Ocak 1984 tarihli mektubunda, WRP önderliği altında, Uluslararası Komite’nin, “bir süredir, pratiğine yol gösterecek net ve siyasi bütünselliğe sahip bir perspektiften yoksun olarak faaliyet sürdürmekte” olduğunu belirterek şöyle devam ediyordu: “Uluslararası Komite’nin faaliyetinin asıl odağı, yıllardır, her bir ülkede şubeler inşa etmeye hizmet eden bir perspektif yerine, çeşitli burjuva ulusalcı rejimler ve kurtuluş hareketleri ile ittifaklar geliştirmek olmuştur. Bu ittifakların içeriği, bizim güçlerimizin, yarı sömürge ülkelerdeki emperyalizm karşıtı mücadelelerde proletaryanın önderlik rolünü kabul ettirme mücadelesi için merkez olarak geliştirilmesine yönelik net bir yönelimi giderek daha az yansıtmaktadır.” [David North’tan Mike Banda’ya Mektup (Fourth International, Cilt 13, Sayı 2, Sonbahar 1986), s. 35]

North, 11 Şubat 1984’te Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ne sunduğu siyasi raporda şunları belirtiyordu: “UK’nin gelişimi revizyonizme karşı mücadele yoluyla ilerletilmiştir. … Tam da revizyonizmin maddi kökleri bizim de bir parçası olduğumuz sınıf mücadelesinin fiili gelişiminde yattığı için, revizyonizm yabancı sınıfsal güçlerin işçi sınıfı ve onun devrimci öncüsü üzerindeki basıncını yansıttığı için, revizyonizme yönelik yanıtımız, kendi siyasi gelişimimizin çözümlenmesinde en yüksek ifadesini bulur.”

North şöyle devam ediyordu:

Bu nedenle, UK’nin geçtiğimiz on yıldaki tüm gelişimini incelemenin zamanının geldiğini hissediyoruz. Bizler kuvvetle şu kanıya vardık: Pablo ile ilk bölünmeden sonra 20 yılı aşkın bir süre boyunca inatla savunduğumuz pozisyonlardan durmadan uzaklaşmış durumdayız. Banda yoldaşa, 23 Ocak 1984’te yazdığım bir mektupta, UK’nin ulusal kurtuluş hareketleri ile ilgili tüm deneyiminin bilançosunu çıkarmanın zamanının gelmiş olduğunu belirttim. Böyle bir bilançonun gerekli olduğunu hissediyorum, çünkü ilişki kurduğumuz çeşitli ulusalcı burjuva rejimler ve kurtuluş hareketleri ile –bir Dünya Partisi olarak– deneyimimize ilişkin gerçekten nesnel bir inceleme yapılmış değil. UK’nin sürekliliğini savunmak ve her bir şubesindeki kadroları eğitmek için, bu sicilin ciddi bir eleştiriyi hak ettiğini düşünüyoruz. [David North, “Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ne Sunulan Siyasi Rapor”, 11 Şubat 1984 (Fourth International, Cilt 13, Sayı 2, Sonbahar 1986), s. 42]

WRP önderliği, İşçiler Birliği’nin siyasi eleştirisine bölünme tehdidiyle karşılık vererek, bu farklılıklara ilişkin bir tartışma yürütmeyi reddetti. Ne var ki, bir yıldan biraz fazla bir süre içinde, WRP, önceki on yılda Troçkizmin ilkelerinden siyasi uzaklaşmasının sonucu olan bir örgütsel kriz içine girdi. Kriz, 16 Aralık 1985’te Uluslararası Komite’nin WRP’nin üyeliğini askıya almasıyla doruğa ulaştı. DEUK, WRP’nin Dördüncü Enternasyonal’in programatik temellerini açıkça kabul etmesine bağlı olarak üyelik haklarını geri vermeyi teklif etti. Bu koşulu geri çeviren WRP, Uluslararası Komite’nin siyasi otoritesini kabul etme taahhüdünü reddetti. WRP önderliği, 8 Şubat 1986’da, parti üyelerinin azımsanmayacak bir kısmını oluşturan DEUK destekçisi üyelerin WRP kongresinin düzenlendiği salona girmesini engellemek için polis çağırarak, Uluslararası Komite’den kopuşunu tamamladı. Bu kopuştan sadece birkaç yıl sonra WRP’nin varlığı son bulmuştu.

WRP ile yaşanan 1985–86 bölünmesi, Dördüncü Enternasyonal’in tarihindeki üçüncü aşamayı sona erdirdi. Otuz yılı aşkın sürelik yoğun siyasi mücadeleden sonra, öğretiye bağlı Troçkistler, Pablocuları belirleyici bir siyasi yenilgiye uğratmış ve Dördüncü Enternasyonal üzerinde siyasi ve örgütsel açıdan tam kontrolü geri kazanmışlardı.

Troçkist hareketin tarihindeki dördüncü evre: Uluslararası Marksist perspektifin yeniden biçimlenip geliştirilmesi

Bu kitaptaki konferanslar, esas olarak, Troçkist hareketin 1986’da başlayan dördüncü aşaması ile ilgilidir. Bölünmeden sonra DEUK, dünya siyasi durumunun hızla değiştiği koşullarda, bir dizi karmaşık sorunla karşılaştı. Bu sorunlar arasında şunlar vardı: Sovyetler Birliği’nin ve Doğu Avrupa’daki Stalinist rejimlerin krizlerinin derinleşmesi ve sonunda dağıtılmaları, Çin’de 1989 Tiananmen Meydanı katliamının ardından kapitalist ilişkilerin restorasyonunun hız kazanması, burjuva ulusalcı rejimlerin sağa doğru evrimi ve emperyalizmle uyumlu ayrılıkçı hareketlerin yaygınlaşması, sendikaların şirket yönetimleri ve devlet aygıtı ile tam bütünleşmesi ve Amerikan emperyalizminin patlaması ile 1990–1991’deki birinci Irak istilasıyla başlayan ve sonu gelmeyen savaş.

Bu zorluklara göğüs gerilmesi, uluslararası Marksist bir perspektifin yeniden biçimlendirilip geliştirilmesini gerektiriyordu. Bu perspektifin siyasi temeli, WRP ile yaşanan bölünme sürecinde ortaya çıkmıştı.

DEUK’un bölünmeden sonraki ilk görevi, bizzat bölünmenin nedenlerini ve önemini etraflı ve sistematik bir şekilde ele almaktı. Bu görev, North ve Keerthi Balasuriya tarafından kaleme alınan, İşçilerin Devrimci Partisi Troçkizme Nasıl İhanet Etti: 1973–1985 başlıklı [Fourth International, Cilt 13, Sayı 1, Yaz 1986], Mayıs 1986 tarihli DEUK açıklaması ile yerine getirildi. DEUK, WRP Genel Sekreteri Michael Banda’nın Troçkist hareketin tüm tarihine yönelik açık saldırısını, David North’un Savunduğumuz Miras: Dördüncü Enternasyonal’in Tarihine Katkı adlı eserini yayımlayarak yanıtladı.

Bunu, WRP’nin yozlaşmasının altında yatan nesnel süreçlere yönelik teorik bir inceleme takip etti. Bu yozlaşma, ulusalcı/milliyetçi temele dayanan bütün örgütleri ve partileri saran derin bir krizin parçasıydı.

Uluslararası Komite’nin WRP ile bölünmeden sonra karşılaştığı başlıca zorlu görev, Dördüncü Enternasyonal’in faaliyetini siyasi perspektif temelinde yenilemekti. Uluslararası Komite, Troçkist hareketin tarihsel deneyimi eliyle, 1985–86 bölünmesine yol açan siyasi krizin altında yatan nesnel sosyoekonomik koşulları incelemek üzere şartlandırılmıştı. 1923’teki kuruluşundan beri Troçkist hareket, dünya durumundaki büyük değişimlere karşı keskin bir duyarlılık göstermişti. Hareketin önderliği ve safları içindeki önemli çatışmalar, dünya politikasındaki kritik dönüm noktalarına yanıt olarak veya bunları önceleyecek şekilde ortaya çıkma eğilimindeydi. Çok geçmeden anlaşılacağı gibi, 1982-1986 yılları arasında Uluslararası Komite içinde ortaya çıkan mücadele, 1989-1991 yılları arasında dünya politikasında meydana gelen patlayıcı değişimleri önceliyordu.

Teorik çalışmayı yenilemenin aciliyeti, WRP’nin yıllar süren siyasi yozlaşmasının ve uyarlanmasının, en keskin biçimde, uluslararası perspektifler üzerine aralıksız çalışmayı terk etmesinde kendini belli ettiği gerçeğiyle vurgulanıyordu. WRP, demagojik bir şekilde “işçi sınıfının yenilmez doğası” hakkında nutuk çekerken (gerçek dünyada işçi sınıfının uğradığı yenilgileri rahatlıkla görmezden gelen içi boş bir ifade), dünya kapitalist ekonomisinin yapısında meydana gelen son derece önemli değişikliklere ve bunların emperyalist jeopolitik ile uluslararası sınıf mücadelesi üzerindeki etkilerine gittikçe daha az önem verdi. İşçi sınıfına karşı 1970’lerin ortalarında başlayan küresel kapitalist saldırının altında yatan nesnel dürtüleri çözümlemek ya da mevcut işçi örgütlerinin ve sendikaların neden bu saldırıya etkili bir direniş göstermekten aciz olduklarını açıklamak için hiçbir girişimde bulunulmadı.

Uluslararası Komite, Temmuz 1987’de, yeni bir dünya perspektifi geliştirmeye başladı. North, 1 Eylül 1987’de, İşçiler Birliği’nin yaz okulunda sunduğu raporda, WRP’nin, “emperyalist çağda üretici güçlerin büyümesinin aldığı yeni ekonomik biçimlerle; yani, üretimin tarihte eşi olmayan bir ölçekte uluslararasılaşması ve tek bir metanın imalatının bütünleşmiş ulusötesi üretimin sonucu olduğu, gerçekten küresel bir üretimin ortaya çıkması” ile herhangi bir şekilde ilgilenmemesine dikkat çekiyordu. (David North, “Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin Perspektifleri Üzerine Siyasi Rapor” (Fourth International, Cilt 15, Sayı 1, Ocak-Mart 1988), s. 69]

North, mevcut işçi sınıfı örgütlerinin genel krizinin nesnel kaynağının küreselleşme süreci olduğunu vurgulayarak şunları belirtmişti:

Sendikalar bu yeni duruma karşı koyacak donanıma sahip değiller. Onlar, sınıf mücadelesini yalnızca ulusal zeminde sürdürdükleri sürece işçi sınıfını savunamazlar. Doğrusu, ulusötesi kuruluşların gelişmesi, işçi sınıfının uluslararası örgütlenmesini gerektirmektedir. Amerikan, Japon, Koreli veya Alman işçiler, ulusal olarak yalıtılmış mücadeleler yürütmenin giderek olanaksız olduğunu görüyorlar. Ve nasıl ki burjuvazi üretimi dünya ölçeğinde örgütlemeye uğraşıyorsa, işçi sınıfı da kendi mücadelelerini dünya ölçeğinde örgütlemeye ve böylece yeni ve daha gelişmiş örgütlenme biçimleri yaratmaya zorlanacaktır. [Age., s.73]

DEUK’un Temmuz 1988’deki Yedinci Plenum’unda kabul edilen “Dünya Kapitalist Krizi ve Dördüncü Enternasyonal’in Görevleri”, kapitalist üretim sürecinde, ulusötesi şirketler ve küreselleşme ile birlikte yaşanan değişikliklerin devrimci önemini irdeler. Ulus devlet sistemi içine gömülü bütün toplumsal ve siyasi örgütlerin yaşama yeteneğinin altını oyan, bu değişikliklerdi. Bu kitaba dahil edilen kararda şunlar belirtilmektedir:

Sınıf mücadelesinin yalnızca biçimsel olarak ulusal, özünde ise uluslararası bir mücadele olduğu, uzun süredir Marksizmin temel bir önermesidir. Bununla birlikte, kapitalist gelişmenin yeni özellikleri göz önünde bulundurulduğunda, sınıf mücadelesinin biçimi bile uluslararası bir karakter edinmek zorundadır. … Dolayısıyla, sermayenin daha önce görülmedik düzeydeki uluslararası hareketliliği, farklı ülkelerin işçi harekeleri için üretilmiş olan bütün ulusalcı programları hükümsüz ve gerici kılmıştır. [“Dünya Kapitalist Krizi ve Dördüncü Enternasyonal’in Görevleri” (Fourth International, Cilt 15, Sayı 3–4, Temmuz-Aralık 1988), s. 4]

Karar şöyle devam etmektedir:

Kapitalist üretimin küresel karakteri başlıca emperyalist güçler arasındaki ekonomik ve siyasi çelişkileri olağanüstü düzeyde keskinleştirmiş ve dünya ekonomisinin nesnel gelişmesi ile bütün bir kapitalist mülkiyet sisteminin tarihsel olarak içinde kök saldığı ulus devlet biçimi arasındaki uzlaşmaz çelişkiyi ön plana çıkarmıştır. Herhangi bir kapitalist “anayurt”a bağlılığı olmayan bir sınıf olan proletaryanın açık uluslararası karakteri, onu, uygarlığı ulus devlet sisteminin boğucu prangalarından kurtarabilecek biricik toplumsal güç yapmaktadır.

Bu temel nedenlerden dolayı, herhangi bir ülkedeki egemen sınıfa karşı verilecek mücadele, proletaryanın kapitalist sisteme karşı dünya çapında seferberliğini amaçlayan uluslararası bir stratejiye dayanmadıkça, onun nihai kurtuluşunu hazırlamak şöyle dursun, işçi sınıfı için kalıcı kazanımlar bile elde edemez. İşçi sınıfının bu zorunlu birliği, yalnızca gerçekten uluslararası proleter, yani devrimci bir partinin inşasıyla sağlanabilir. Bu türde, on yıllar süren amansız ideolojik ve siyasi mücadelenin ürünü olan tek bir parti bulunuyor. Bu, Lev Troçki tarafından 1938’de kurulan ve bugün Uluslararası Komite’nin önderliğinde olan Dördüncü Enternasyonal’dir. [Age.]

Troçkizmin rönesansı ve dünya sosyalist devriminin on yılı

DEUK’un dünya perspektifi, sonraki on yılın büyük altüst oluşlarına ilişkin çözümlemesinin ve müdahalesinin teorik ve siyasi temelini oluşturdu. North, 2019 yaz okulunun açılış konferansında, Uluslararası Komite’nin WRP ile bölünmeden sonraki dönemdeki çalışmasının Marksist hareket açısından muazzam bir başarı olduğunu belirtiyordu.

Pablocu oportünizmin belirleyici yenilgisi ve dışarıya atılması, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin muazzam bir teorik, siyasi ve örgütsel gelişme yaşamasının koşullarını yarattı. Ulusal oportünistlerin ihraç edilmesinin mümkün kıldığı teorik ve siyasi netleşme çalışması, Troçkizmin rönesansından başka bir şey değildi.

Bu kitapta yer alan konferanslar, bölünmeden sonra Uluslararası Komite içinde gerçekleşen tartışmaların iç yüzünü anlamayı sağlamaktadır. Konferanslar, tartışma dökümleri ve yazışmalar dahil olmak üzere iç parti dokümanlarından yararlanarak, Marksist-Troçkist bir parti içinde siyasi perspektifin ve programın nasıl geliştirildiğini göstermektedir. Konferanslar, Uluslararası Komite’nin karşısına çıkan en karmaşık meselelere odaklanmaktadır. Dünya Troçkist hareketi, şu meseleleri çözümleyip onlara ilişkin yaklaşımını belirlemek zorundaydı: sendikalar, burjuva ulusal hareketler ve kendi kaderini tayin hakkı “talebi”, Mihail Gorbaçov’un 1985’te Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri olduktan sonra başlattığı ve yaygın biçimde tanıtımı yapılan perestroyka ve glasnost ve Maoculuk sonrası Çin’deki patlayıcı olaylar. Bunların hiçbirinde, hızla değişen nesnel durumların yarattığı sorunlara yönelik hazır cevaplar yoktu.

Troçkist hareket, içinden geçtiği ve siyasi evrimini biçimlendiren tarihsel deneyimin son derece bilincindedir. Bununla birlikte, onun tarihe olan saygısı, alıntı yapılabilir bir örnek olay bulmak için geçmişi didik didik aramaktan oluşmaz. Troçki, bu tür şekilci bir ortodoksluğa şiddetle karşıydı. “Marksist araştırma silahı,” diye yazıyordu Troçki, “sürekli geliştirilip kullanılmalıdır. Gelenek tam da buna dayanır; biçimsel bir atıfın ya da rastgele yapılmış bir alıntının ikamesine değil.” [“Yeni Yol”, The Challenge of the Left Opposition (1923–25) içinde, (New York: Pathfinder Press, 2017), s. 123]

Okur, Uluslararası Komite’deki tartışmaların olaylarla “eş zamanlı” ortaya çıktığını unutmamalıdır. Barry Grey yoldaş, “DEUK ve Stalinizmin Krizi” başlıklı konferansında, DEUK’un 1986-1992 yılları arasında Sovyetler Birliği’ndeki gelişmelere ilişkin çözümlemesinin izini sürüyor. Grey, DEUK’un 1987’de yayımladığı “SSCB’de Neler Oluyor?” başlıklı temel dokümana atıfta bulunuyor. Bu dokümanda, Gorbaçov’un “reformlar”ının, bir devrimci işçi sınıfı hareketiyle engellenmediği takdirde, Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasına yol açacağı uyarısında bulunulmuştu. Bu çözümlemenin doğruluğu, beş yıl içinde gelişen olaylar eliyle kanıtlandı. Bu kitap, DEUK’un SSCB’nin dağıtılmasına verdiği yanıtın kayıtlarını içermektedir.

Perspektifler çalışması, ekonomi ve politika sorunları ile sınırlı değildi. David Walsh yoldaş tarafından verilen konferans, Uluslararası Komite’nin, işçi sınıfı içinde sosyalist bilincin yenilenip geliştirilmesi biçimindeki zorlu göreve verdiği önemi incelemektedir. Bu meseleye gösterilen özen, DEUK’un “sosyalist kültür” anlayışından kaynaklanıyordu. Walsh, sosyalist kültürü, “işçilerin kapitalist toplumdaki nesnel konumlarını ve bir sosyalist devrim gücü olarak kolektif rollerini kavramalarına ve kendilerini salt sömürülenlerden tarih yapıcılara ve insanlığın kurtarıcılarına dönüştürmelerine yardımcı olma bilinçli amacıyla örgütlenmiş, inşa edilmiş, yazılmış, özümsenmiş ve başarılmış her şey” olarak tanımlıyordu.

Troçkist hareketin 1986’dan 2019’a kadarki dönemi kapsayan dördüncü aşamasında Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin gelişmesini mümkün kılan, bu kitapta gözden geçirilen teorik çalışmadır. North, açılış konferansında, bu dönemin başarılarını şöyle özetliyordu:

Pablocuları hareketten çıkarma yönündeki son derece önemli hazırlık çalışması, dünya partisinin enternasyonalist bir temelde yeniden inşa edilmesi, DEUK’un uluslararası stratejisinin büyük bir dikkatle geliştirilmesi, Uluslararası Komite’nin birliklerinin partilere dönüştürülmesi ve Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin kurulması, dördüncü aşamanın başlıca başarılarıydı. Bu başarılar, Uluslararası Komite’nin siyasi etkisinde muazzam bir genişlemeyi ve üyelerinde dikkate değer bir büyümeyi mümkün kıldı. Bu aşama sona ermiştir.

Böylece, Dördüncü Enternasyonal’in tarihindeki beşinci aşama başlamıştır. North, bunu şöyle açıklıyordu:

Uluslararası Komite’nin 30 yılı aşkın bir süre önce tespit etmiş olduğu nesnel ekonomik küreselleşme süreçleri, devasa bir gelişme kaydetmiştir. İletişimi devrimcileştiren yeni teknolojilerin ortaya çıkmasıyla birleşen bu süreçler, sınıf mücadelesini, 25 yıl önce bile güçlükle hayal edilebilecek derecede uluslararasılaştırmıştır. Devrimci işçi sınıfı mücadelesi, birbirine bağlanmış ve birleşmiş bir dünya hareketi olarak gelişecektir. Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi, bu nesnel sosyoekonomik sürecin bilinçli siyasi önderliği olarak inşa edilecektir. DEUK, emperyalist savaş biçimindeki kapitalist politikaya, sınıf temelli dünya sosyalist devrimi stratejisi ile karşı koyacaktır. Dördüncü Enternasyonal’in tarihindeki yeni aşamanın temel tarihsel görevi budur.

Dünya Sosyalist Web Sitesi, 2020’nin başında, önceki yıl boyunca dünya genelinde patlak veren kitlesel protesto ve gösterilerin önemini değerlendirdiği “Sosyalist devrimin on yılı başlıyor” başlıklı açıklamada şunları yazmıştı: “Yeni yılın gelişi, yoğunlaşan sınıf mücadelesi ve dünya sosyalist devrimi ile geçecek bir on yılın başlangıcına işaret ediyor.”

İleride, bilgili tarihçiler, yirmi birinci yüzyıl altüst oluşları hakkında yazarlarken, 2020’ler başlarken yakında dünya genelinde şiddetle ilerleyecek olan devrimci fırtınaya ilişkin var olan “apaçık” tüm belirtileri bir bir sayacaklar. Bilim insanları, çok sayıda olgu, belge, çizelge, web sitesi ve sosyal medya gönderisi ile ellerinin altında bulunan başka değerli dijital bilgilerle, 2010’ları dünya kapitalist sisteminin kontrol edilemeyen ekonomik, toplumsal ve siyasi krizi ile damgalanmış bir dönem olarak nitelendirecekler. [Dünya Sosyalist Web Sitesi, 3 Ocak 2020, Türkçesi: https://www.wsws.org/tr/articles/2020/01/06/pers-j06.html]

Bu öngörünün doğrulanması uzun sürmedi. 2020’nin ilk yarısı, küresel kapitalist sistemin, koronavirüs pandemisi eliyle tetiklenmiş derinleşen krizi ile karakterize edildi.

Dünya Sosyalist Web Sitesi, pandemiyi, “tetikleyici bir olay” olarak nitelemiştir. ABD’de ve dünya genelinde, egemen sınıfın pandemiye verdiği yanıt, kapitalizmin önceki dönemdeki bütün bir evrimi eliyle belirlenmiştir. Şirket ve finans oligarşisi; pandemiyi, kapitalizmin sistemsel krizinin etkisini yok etmek amacıyla önceki on yıllar boyunca başvurduğu asalak politikaları sürdürüp yoğunlaştırmak için kullanmıştır.

Epidemiyoloji uzmanları ve bilim insanları, yirmi yılı aşkın süredir bir pandemi tehlikesi hakkında uyarıda bulunuyordu. Toplumsal altyapı ile sağlık altyapısının tahrip edilmesi ve toplumsal eşitsizlikteki devasa büyüme, işçi kitlelerini pandeminin sağlık ve ekonomi açısından etkileri karşısında savunmasız bırakmıştır.

ABD’deki Trump yönetimi önderliğindeki egemen seçkinler, şirketleri ve finans kurumlarını kurtarma adına Wall Street’e trilyonlarca dolar vermek için pandemiden yararlandılar. Bu kurtarma, 2008-2009 ekonomik çöküşünden sonrakileri bile fazlasıyla geride bırakmıştır. On milyonlarca insan işlerine geri dönme umudu olmadan işsiz kalırken dahi, milyarderlerin serveti tırmanıyor ve borsalar yeni doruklara ulaşıyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nde ve uluslararası ölçekte, egemen seçkinlerin tehlikeli koşullarda “işe geri dönülmesini” sağlama çabaları toplumsal çalkantılara neden olacaktır. Egemen sınıfın işçilerin ve gençlerin hayatlarına gösterdiği kayıtsızlığa ve küçümsemeye yönelik muhalefet, eşitsizliğe, savaşa, çevresel bozulmaya ve kapitalist kâr sistemine karşı büyüyen muhalefet ile kesişiyor.

Pandemi, sınıf mücadelesinde yeni bir aşamanın fitilini ateşliyor. ABD ve dünya genelindeki toplumsal öfke kaynağı, George Floyd’un 25 Mayıs’ta Minneapolis, Minnesota’da polis tarafından öldürülmesinden sonra ilk ifadesini buldu. Her büyük ABD şehrinde ve her kıtada gerçekleşen, her ırktan ve etnik gruptan insanların katıldığı kitlesel gösteriler, polis şiddetine yönelik muhalefet eliyle harekete geçirilmişti. Bununla birlikte, bu toplumsal patlamanın altında, eşitsizliğe, sömürüye ve kapitalist sisteme karşı giderek büyüyen öfke yatmaktadır.

Bu kitapta gözden geçirilen teorik ve siyasi çalışmalar, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin saflarına katılmakta olan yeni nesil devrimci sosyalistlerin eğitimi açısından muazzam önem taşımaktadır.

Yazar ayrıca şunları öneriyor:
Sosyalist devrimin on yılı başlıyor

[3 Ocak 2020]

Savunduğumuz Miras’ın otuzuncu yıldönümü baskısına önsöz
[21 Haziran 2018]

Loading