Ortadoğu’da savaş tehlikesi artarken Ermenistan-Azerbaycan çatışması tırmanıyor

Pazartesi, Ermenistan ile Azerbaycan arasında ihtilaflı Dağlık-Karabağ bölgesi üzerine savaşın ikinci gününde, onlarca asker ve sivil hayatını kaybetti. Tankların, zırhlı araçların, bombardıman uçaklarının ve insansız hava araçlarının kullanıldığı ağır silahlı çatışmalar, bu iki eski Sovyet cumhuriyeti arasında, Stalinist bürokrasinin 1991’de Sovyetler Birliği’ni dağıtmasına giden süreçte patlak veren, 1988–1994 savaşından beri yaşanan en kanlı çatışmalardır.

Dağlık-Karabağ’ı yöneten Ermeni yetkililer, 28 asker daha kaybettiklerini söylediler ki toplam ölü sayısı 59’a, yaralı sayısı ise 200’e ulaşmış durumda. Dağlık-Karabağ bölgesinin Ermenice adıyla Artsakh’ta bulunan İnsan Haklarını Savunma Bürosu, aralarında Stepanakert, Askeran, Martakert, Martuni, Hadrut ve Shushi’nin de bulunduğu bütün kentlerin vurulduğunu, bir büyükanne ile kız torununun öldürüldüğünü iddia etti. Ermeni kuvvetleri ise, yüzlerce Azeri askerini öldürdüklerini, 15 insansız hava aracını düşürdüklerini ve birçok zırhlı aracı imha ettiklerini iddia ettiler.

Azerbaycan Savunma Bakanlığı’nın 27 Eylül 2020 Pazar günü yayınladığı videodan alınan bu görüntüde, Azerbaycan askerleri, tanınmayan Dağlık-Karabağ Cumhuriyeti’nin temas hattında bir havanla ateş ediyorlar. (AP aracılığıyla Azerbaycan Savunma Bakanlığı)

Askeri kayıplarının bilgisini vermeyen Azeri kuvvetleri, kentler topçu ateşine tutulduğu için 26 Azeri sivilin yaralandığını söylediler. Ayrıca sahada küçük ilerlemeler kaydettiler. Yayınladıkları videolarda, Türkiye’nin tedarik ettiği söylenen insansız hava araçlarının, Ermenistan’ın Rus yapımı zırhlı araçlarını ve kısa menzilli füzesavar bataryalarını imha ettiği görülüyor. Türk kuvvetleri, daha önce Libya ve Suriye savaşlarında Rusya destekli güçlerin yerleştirdiği bu tür bataryaları imha etmek için insansız hava araçlarını kullanmışlardı.

Azerbaycan, iddiaya göre Ermenistan’ın Azeri şehri Terter’i vurmasının ardından Erivan’a “son uyarı”da bulunan bir açıklama yaparak şunları ifade etti: “Savunma Bakanlığı, Ermenistan’a, gerektiğinde kendilerine karşı uygun misilleme tedbirlerinin alınacağına dair son uyarıda bulunuyor.”

Bu savaş, hem Stalinist bürokrasinin Sovyetler Birliği’ni dağıtan ve kapitalizmi restore eden ulusalcı politikasının hem de 1991’den beri onlarca yıldır bölgede devam eden emperyalist savaşın yıkıcı ürünüdür. Muazzam jeopolitik gerilimler, şimdi Kafkaslar’da yoğunlaşıyor. Bu kara şeridi, Avrasya’nın merkezindedir; batısında Karadeniz ile Avrupa, kuzeyinde Rusya, doğusunda Hazar Denizi ve Çin, güneyinde İran ve Türkiye arasında bulunmaktadır. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Pazar günü, çatışma “bölgenin dışına taşabilir ve çok daha büyük bir ölçek kazanabilir” uyarısında bulundu.

Savaş, özellikle, ABD’nin İran’a, Çin’e ve Rusya’ya karşı artan askeri tırmanışının ortasında geliyor. NATO, Avrupa Birliği, Rusya, İran ve Fransa Pazar günü erken saatlerde Ermenistan-Azerbaycan çatışmasında “itidal” çağrısı yaptıktan sonra, Washington da bir açıklama yaptı. Pazar akşamı düzenlenen basın toplantısında kendisine söz konusu çatışma sorulan ABD Başkanı Donald Trump, basitçe şu yanıtı verdi: “Çok güçlü bir şekilde seyrediyoruz. O bölgede birçok iyi ilişkimiz var. Durdurabilecek miyiz, bakalım.”

Ancak Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti, formalite gereği yapılan bu açıklamaları bir kenara iterek, Azerbaycan’dan saldırgan eylem çağrısında bulundu.

Ermenistan’ın Dağlık-Karabağ’ı denetim altına almasıyla sonuçlanan 1988–1994 savaşı, ulus devlet sisteminin gerici doğasını gözler önüne seren kanlı bir çatışmaydı. Sadece 3 milyon ve 10 milyon nüfuslu iki devlet arasında yaşanan Ermenistan-Azerbaycan savaşında 1 milyon insan yerinden edildi ve 20 binden fazlası öldürüldü. Ne var ki, Erdoğan, savaşın sonucunu tersine çevirme, Azerbaycan’ın Dağlık-Karabağ’ı geri almasına yardımcı olma ve Ermenistan’ı ağır bir yenilgiye uğratma çağrısı yaptı.

Erdoğan, Pazartesi günü İstanbul’da yaptığı konuşmada şunları söylüyordu: “Bölgede Dağlık Karabağ’ın işgaliyle başlayan krize artık bir son verilmesinin vakti gelmiştir. Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan topraklarını derhal terk etmesiyle bölge yeniden barışa ve huzura kavuşacaktır.”

Erdoğan, Sovyet sonrası dönemde Azerbaycan-Ermenistan barış görüşmelerine arabuluculuk yapan ABD, Rusya ve Fransa’nın itidal çağrılarını reddederek şunları söyledi: “Adeta bu sorunu çözmemek için de ellerinden geleni yapmışlardır… Artık hesap vakti geldi diyen Azerbaycan, ister istemez kendi göbeğini kendisi kesmek zorunda kalmıştır.”

Türkiye Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da hükümetinin Ermenistan’a karşı Azerbaycan ile dayanışmasını yineleyerek şunları belirtti: “Türkiye-Azerbaycan arasındaki münasebet ‘iki devlet tek millet’ münasebetidir. Daima kederde ve kıvançta bir ve beraberiz. Bugün de Azerbaycanlı kardeşlerimizin öz topraklarını savunmasında yanlarındayız.”

Azerbaycan’a yönelik bu destek, NATO üyesi Türkiye ile Ermenistan’ın başlıca destekçisi olan ve Gümrü’de askeri üssü bulunan Rusya arasında bir savaşa tırmanabilir.

Bu risk, NATO’nun Irak, Libya ve Suriye’deki savaşlarının Rusya ile Türkiye arasındaki gerilimleri alevlendirdiği koşullarda oldukça yüksektir. İki ülke, NATO’nun 2011’de Libya ve Suriye’de başlattığı vekil savaşlarından sonra gelişen iç savaşlarda rakip tarafları destekliyorlar. Rus ve Türk yetkililerin arasında Suriye’nin İdlib ilinin kontrolü üzerine sürdürülen görüşmeler 25 Eylül’de de bir sonuca bağlanamadı. Rusya destekli Suriye hükümeti birlikleri ile buradaki Türkiye destekli İslamcı “asi” milisler arasında yakında yeniden çatışmalar patlak verebilir.

Libya’da da Rusya’nın ve Türkiye’nin desteklediği güçler birbirleriyle savaşırken, kıyıdan uzakta, Fransa tarafından desteklenen Yunanistan’a ait savaş gemileri, Doğu Akdeniz’in geniş alanlarının kontrolü için Türkiye ile çekişme halinde bulunuyor.

Bununla birlikte, daha geniş çerçevede, Dağlık-Karabağ çatışmasına yön veren artan Rus-Türk gerilimleri, Ortadoğu ve Orta Asya genelinde ulus devlet sisteminin hız kazanan çöküşünün ve yeni bir emperyalist dünya savaşı yöneliminin yalnızca bir parçasıdır.

Bir darbe yapıp Kasım ayındaki başkanlık seçimlerinin sonucunu tanımamayı planladığını ilan etmiş olan Trump yönetiminin, seçim öncesi bir “Ekim sürprizi” ile İran’a savaş açmaya kalkışması, giderek büyüyen bir tehlikedir. Pazartesi günü, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Irak Cumhurbaşkanı Berham Salih’e, ABD’nin 2003’teki yasadışı işgalinden beri Irak’ta bulunan ABD askerlerini ve diplomatlarını geri çekmeyi planladığını söyledi. Eğer kalırlarsa, Washington İran’la savaşa girdiğinde saldırıya açık olacaklar.

Washington’ın Ocak ayında İranlı General Kasım Süleymani’yi öldürmesinin ardından İran, Irak’taki ABD üslerine sınırlı füze saldırıları düzenlemişti.

Reuters, “ABD’li diplomatları Irak’tan tahliye etme tehdidi, savaş korkusunu arttırıyor” başlıklı haberinde şunları belirtiyordu: “ABD’nin 5.000 kadar asker bulundurduğu bir ülkedeki diplomatik varlığını azaltmaya yönelik herhangi bir hamlesi, bölgede yaygın biçimde İran’la çatışmasının tırmanması olarak görülecektir. … Bu da, Başkan Donald Trump’ın Tahran’a ve onun vekillerine karşı sert bir kampanya yürüttüğü bir seçime sadece haftalar kala askeri harekât olasılığının önünü açacaktır.”

Reuters, ismini açıklamadığı Batılı diplomatlara dayanarak, Pompeo’nun bunu duyurduğunu, çünkü Washington’ın Irak’taki İran yanlısı güçlere karşı “seçeneklerini sınırlamak istemediğini” aktardı: “Washington’ın ekonomik veya askeri önlemlerle yanıt vermesini bekleyip beklemediği sorulan diplomat, şu yanıtı verdi: ‘Hava saldırıları.’”

Bu tehditler, Washington’ın, hem İran’la bir askeri ittifakı ve 400 milyar dolarlık bir ticaret anlaşmasını görüşmekte olan Çin’le hem de Rusya’yla cepheleşmesiyle bağlantılıdır. Washington, Rusya’nın ve Çin’in İran’a yeni silah ihracatlarına yasak getirme tehdidinde bulunuyor ki bu, ABD savaş gemilerinin, açık denizlerde Rusya ve Çin gemilerine el koyma girişiminde bulunmasına yol açabilir.

Türk yetkililer, Erdoğan’ın Türkçülüğü kışkırtmasını, açıkça komşu İran’a yönelik tehditlerle bağlantılı görüyor. Devlete ait TRT World haber ajansı, İran’ı Azerbaycan’a karşı “çatışmada sessizce Ermenistan’ı desteklemekle” suçlayarak, “İran’ın Türki sorunu”nun İran’ın kuzeyindeki etnik Türki azınlıktan kaynaklandığını ileri sürdü.

TRT World, İstanbul’daki Sabancı Üniversitesi’nden Profesör Bülent Aras’ın şu sözlerini aktarıyordu: “İran’da giderek artan Türk milliyetçiliği, İran tarafından ciddi bir siyasi sorun olarak görülüyor. Ülkenin kuzeyi ile Azerbaycan arasındaki bağlantılar ve ilişkiler, Tahran’ın Azerbaycan ile siyasi sorunlarında önemli bir faktördür.” TRT World, “Büyük Azerbaycan düşüncesi”nin İran’a etnik ayrılıkçılığı alevlendirebileceği yorumunda bulundu.

Bu çatışmalar, Amerikan demokrasisinin çöküşüyle bağlantılı olarak, Ortadoğu’da ve dünya genelinde artan topyekûn savaş tehlikesine dair bir uyarıdır. İşçi sınıfını milliyetçiliğe ve savaşa karşı sosyalist bir muhalefet biçiminde birleştirecek savaş karşıtı uluslararası bir hareketin inşası, acil bir gerekliliktir.

Ayrıca bakınız:
Ermenistan-Azerbaycan çatışması Kafkasya’da büyük bir savaş tehlikesi yaratıyor
[28 Eylül 2020]

Doğu Akdeniz’de bir Yunanistan-Türkiye savaşına hayır!
[12 Eylül 2020]

Ermenistan-Azerbaycan sınır çatışması Kafkasya’da büyük bir savaş tehlikesi yaratıyor
[18 Temmuz 2020]

Loading