Almanya: WISAG işçileri, Verdi sendika merkezinde protesto gösterisi düzenledi

23 Mart Salı günü Frankfurt am Main’deki Verdi sendika merkezi önünde gösteri yapan havaalanı yer hizmetleri işçileri, siyah çelenk taşıdılar. İşçi grubu, üç ay önce WISAG şirketi tarafından keyfi olarak işten çıkarılmıştı.

Salı günkü protestoda işçiler, Verdi hizmet işçileri sendikasını kendilerini terk etmekle suçladılar. Grubun sözcülerinden Rıza Kodak, “Biz işimiz ve haklarımız için mücadele ediyoruz ama Verdi bunca zamandır neredeydi?” diye haykırdı.

İşçilerden sorumlu Verdi sekreteri mazeret bildirerek onlarla görüşmeyi reddetti. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, sendikanın WISAG işçilerine söyleyecek hiçbir şeyi yoktu.

Frankfurt’taki Main Nehri kıyısındaki ufuk çizgisi; en solda, IG Metall kulesi

Cenaze çelengi, günümüzde ve yaşadığımız çağda bir bütün olarak sendikalar için uygun bir simgedir. Verdi, IG Metall ve benzeri sendikalar, işçi sınıfının çıkarlarını savunma açısından artık yoklar. Sendikalar şirketlerin yanında duruyor ve kapitalist kâr sistemini savunuyorlar. Fabrikalarda şirket polisi rolünü üstlendikleri, işçilerin ücret kesintilerine ve işten çıkarmalara karşı muhalefetini etkisiz protestolar çıkmazına yönlendirdikleri için şirketler tarafından cömertçe ödüllendiriliyorlar. Finans merkezi Frankfurt’ta, Main Nehri kıyısında, Alman Sendikalar Federasyonu’nun (DGB) yanına inşa edilen devasa IG Metall kulesi, sendikaların rolü açısından semboliktir.

WISAG işçileri, Verdi’nin oynadığı aşağılık rolden bizzat zarar gördüler ve sendikaya sırt çevirme hakkına sahipler. Ancak bir sendikadan kopmak ve sonra başka bir sendika kurmaya çalışmak yeterli değildir. İşçilerin, işlerini ve ücretlerini gerçekten savunmak için, bütün bir sendikal perspektiften kopması gerekiyor. Sendikalar, şirketlerin kârlarını ve rekabet gücünü artırmak için toplu işten çıkarmalar ve ücret kesintileri yapmasını savunuyor ve işçileri fiilen ricacı konumuna düşürüyorlar.

Bu durum özellikle WISAG’da belirgindir. İşçilerden bazıları, daha küçük bir sendikanın onların çıkarlarını Verdi bürokratlarından daha iyi temsil edeceğini umarak IGL’ye geçtiler. IGL liderliği ise, Verdi’nin ahbap çavuş ilişkisine karşı çıkmayacağını, bunun yerine şirketin sendika bekçi köpeği olarak Verdi’nin yerine geçmeye çalışacağını çok açık bir şekilde ortaya koydu. IGL’nin sorunu, havayolu şirketlerinin şimdiye kadar sendikanın teklifini kabul etmemeleridir.

IGL Başkan Yardımcısı Daniel Wollenberg, 29 Ocak’ta yaptığı bir açıklamada, WISAG’ın IGL’yi müzakere ortağı olarak kabul etmeye hazır olması halinde, sendikasının havayolu işçilerine cezai yaptırımlar uygulamaya razı olacağını açıkça belirtmişti.

“Biz hayalperest değiliz. Şu anda neler olduğunu görüyoruz. Kriz daha da kötüye gidiyor ve hiçbirimiz durumun nereye gittiğini bilmiyoruz,” diyen Wollenberg, kısa süreli çalışmanın genişletilebileceğini ve işten çıkarmaların sonunda yerlerini “geçici yarı zamanlı sözleşmeler”e bırakabileceğini de sözlerine ekledi. Bu tür adımların atılabilmesi için WISAG’ın IGL yöneticisiyle konuşması gerekiyordu. Wollenberg, “Bunu yapmaya istekliyiz,” diyordu

“Geçici yarı zamanlı sözleşmeler”: Bu, WISAG’ın Aralık ayında bazı işçilere önceki sözleşmelerini değiştirmeleri için teklif ettiği sefil sabit süreli sözleşmelere daha kötü bir alternatiftir. İşçiler o zaman oldukça haklı olarak bunları tamamen reddetmişti.

IGL, WISAG işçilerinin açlık grevini ve protestolarını hiçbir zaman ciddi şekilde desteklemedi. Bununla birlikte, Ekonomi Bakanı Peter Altmaier’e (Hristiyan Demokrat Birlik, CDU) ve Maliye Bakanı Olaf Scholz’a (Sosyal Demokrat Parti, SPD) beyhude rica mektupları gönderdi. Aynı zamanda, diğer şirketlerdeki üyelerini veya başka yerlerdeki WISAG işçilerini meslektaşlarının eylemleri hakkında bilgilendirmekten kaçındı. Ayrıca diğer işçilerin katılımıyla herhangi bir dayanışma açıklaması yapmayı veya eylem düzenlemeyi de reddetti. Gerçek şu ki, sendika, gerçek bir mücadele vermek isteyenlere aktif biçimde karşı çıkıyor.

Dünya Sosyalist Web Sitesi ve Sosyalist Eşitlik Partisi (SGP), WISAG işçilerinin açlık grevini uluslararası alanda kamuoyuna duyurup dünyanın dört bir yanından işçilerin desteğini alınca, IGL temsilcileri, dayanışma ifade edenleri ve SGP üyelerini işçilerin kurduğu Facebook grubundan attı.

Facebook’ta yabancı düşmanı, aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif’in (AfD) Hessen eyaletindeki grubunu desteklediğini duyuran bir IGL üyesi, protesto eylemlerine katılmalarının istenmediğini belirterek, IGL’yi eleştirenleri tehdit etti.

WISAG işçilerinin mücadelesinin IGL ve bununla bağlantılı sağcı unsurlar tarafından sabote edilmesi tesadüf değildir. Bu, sendikal perspektifin doğrudan sonucudur. Üretimin küreselleşmesi, ulusal olarak örgütlenmiş bir işgücü piyasasına dayalı reformların temelini ortadan kaldırmıştır.

Geçmişte sendikalar, kapitalist şirketlere ve iktidardaki siyasi partilere baskı uygulayarak işçiler için geçici iyileştirmeler elde edebiliyorlardı. Bugün ise tam tersi söz konusudur. Sendikalar, “kendi” şirketlerinin dünya pazarındaki rekabet gücünü korumak için işçilere baskı yapıyorlar.

Bu eğilim pandemiyle birlikte artık doruğa çıktı. Büyük şirketler, vergi mükelleflerinin milyarlarca avrosunu alarak rekor kârlar elde ediyorlar. Bu, işçilerin tehlikeli işyerlerinde sağlıkları pahasına çalıştırılmasıyla mümkün oluyor. Aynı zamanda sendikaların işçilere şirket stratejisini dayatmasıyla, pandeminin korkunç sonuçlarını uzun süredir planlanan şirket yapılandırması, ücret kesintileri ve işten çıkarmalar için bir bahane olarak kullanıyorlar.

İşçiler ancak ortak bir mücadele vererek kendilerini bu geniş taarruza karşı savunabilirler. Gerekli olan, tam da sendikaların ne pahasına olursa olsun bastırmak istedikleri şeydir: kitlesel vakalara, toplu işten çıkarmalara ve ücret soygunu politikalarına karşı işçilerin bir Avrupa genel grevi içinde uluslararası seferberliği.

Böyle bir seferberlik sosyalist bir perspektifle donatılmalıdır. İşçilerin hakları ve temel çıkarları, oligarkların, hissedarların ve spekülatörlerin kâr çıkarlarının üstündedir. Pandemiyle mücadele, nüfusun geniş kesimlerinin ihtiyaçlarına hizmet eden, demokratik olarak planlanmış bir ekonomiyi gerektirir. Bu gereklilik, son birkaç aydır korkunç düzeydeki ölümler ile defalarca doğrulanmıştır.

Bu koşullar altında WISAG işçilerinin mücadelesi büyük önem kazanıyor. Bu mücadele, sendikanın deli gömleğinden bir kopuşu temsil ettiği için dünyanın her yerindeki işçilere ilham vermiştir. İşçilerin sloganı; “Bugün biz, yarın siz!” doğru bir slogandır. Bu slogan, siyasetçilere ve sendika bürokratlarına değil, diğer havaalanı işçilerine ve işçi sınıfının tüm kesimlerine sesleniyor.

Şimdi önemli olan mücadeleyi genişletmek ve onu büyük bir seferberliğin başlangıç noktası haline getirmektir. Bu, işleri savunmanın tek gerçekçi yoludur ve sadece Verdi ile değil, aynı zamanda patronlara hizmetlerini daha etkili bir polis olarak sunan IGL liderliği ile de bir kopuşu gerektirir. WISAG işçileri, sendika ofislerinde protesto düzenlemek yerine, Rüsselsheim’da da işten çıkarmalarla tehdit edilen Opel otomotiv işçilerine yaklaşmalı ve ortak bir mücadele başlatmalılar.

Bu konularda açık ve sansürsüz bir tartışmaya ihtiyacımız var. Bu nedenle, WISAG’daki tüm işçileri, Güvenli İşyerleri İçin Eylem Komiteleri ağının Facebook sayfasına katılmaya ve WISAG’da gerçekten demokratik bir eylem komitesinin temelini tartışmaya çağırıyorum.

31 Mart 2021

Loading